Bazı gençlerin kokain içtiklerine dair görüntüler ve rivayetler pek revaçta. Endişeleri anlayabiliriz.
Bu noktaya nasıl geldiğimiz konusu ise çok karışık!
Sözü uzatmadan Mehmet Akif Ersoy'un Safahat adlı kitabında anlatılan Asım'a kısaca bakalım:
…. …. ….
– Selamun aleyküm.
– Aleyküm selam...
Barıştık, yüzün gülsün artık, İmam.
– Hele dur, öfkemi tekmilleyeyim...
– Tekmille!
Zaten eksik bir o kalmıştı: Hudayî sille...
– Sanki dövsem ne yaparsın? Hocayız biz, döveriz...
Gül biter aşk ile vurduk mu...
– İnandım, caiz...
– Pek cılız çıktı bu 'caiz', demek îmanın yok?
– Dayak 'Âmentü'ye girdiyse, benim karnım tok,
Gül değil, kıl bile bitmez sopa altında!
– Hele!
– Öyle olsaydı, şu karşındaki yalçın kelle,
Fark olunmazdı Kızanlık'taki güllüklerden!
Bu dayak faslı da aç karnına bilmem nerden?
Dur ki çay demleyelim, nargile gelsin, kerem et!
– Söyle gelsin, hadi, zahmetse de...
– Haşa, rahmet.
– ENFİYE var ya?
– Tabî'î!
–ÇEKİLİR BOYDAN MI?
– BURUN ALDATMAYA KÂFİ.
– Bu nedir? CERMAN mı?
– KARIŞIK.
– Neyse, zarurette pek a'la gidecek.
Hocazadem, bakalım, bir de BİZİMKİNDEN ÇEK.
– YERLİ MAHSULUNE benzer mi desem?..
– Kendisidir.
– Sen de tiryaki değilsin ya, pek a'la yetişir.
– Baban olsaydı da görseydi, işin vardı.
– Neyi?
– Çektiğin murdarı.
– Sevmezdi, evet, böyle şeyi.
– Neydi rahmetlide, lakin, o temizlik, vay vay!
Azıcık benzemiş olsaydı ya mahdûmu da...
– Ay!
Şu babamdan nerem eksik, hadi, göster bakayım?
– Ama hiddetleneceksen ne suyum var, ne sayım!
Yok, eğer mum gibi dosdoğru cevab istersen:
Babanın kestiği tırnak bile olmazsın sen.
– Ne nezaketli beyan: Hay gidi mum, tıpkı odun!
– Böyle hiddetlenecektin, neye razî oldun?
– Oldum amma bu kadar doğrunun olmaz ki tadı...
'Selamun aleyküm behey kör kadı!'
Seni çok sözlü dedin, yetmedi; tekdîr ettin,
Yine az geldi...
– Hayır, söylemedim, söylettin.
– Başladın şimdi de tahkîre ... Kızılmaz mı Hoca?
– Zübbelik yok!
– O ne? Ben zübbe miyim?
– Oldukça.
– Vakıa çok severim, her ne desen aldırmam;
Bu, fakat hazmolunur parça değil.. Pîr ol İmam!
– Sen de pîr ol.
– Ama kızdım.
– Ne tuhaf şeysin be:
Bir sözümden kızıyorsun.
– Kime derler zübbe?
– Sana derler.
– Niye?
– Hem benzemedin merhûma;
Hem neden benzemedin, dersen, efendim, sorma,
O ne hiddet, o ne şiddet! Çalışıp benzesene!
İlme vakfettiği dirsek babanın: Elli sene.
– Biz de az çok pala sürttük...
– Sana cahil demedik;
Yalınız zübbe dedik... Bak yine baktın dik dik.
Hoca rahmetli yetişmişti, düşün hem, nereden?
Kimin oğluydu baban? Kimdi unuttun mu deden?
İpek'in köylüsü, ümmî, yarı vahşî bir adam...
– Bari yamyam de! Ne mani' ki, evet, ak yamyam!
– Dinle oğlum!..
…
Asım; babası Köse İmam, Hocazade ve oğlu Emin'in bir araya geldiği sohbet ortamının hem şahidi hem de hizmet edenidir. Yaptığı hizmet ise büyüklerine çay, nargile ve enfiye sunmaktır.
Henüz kokain icat olmamıştır. Burundan çekilen ise tütün ve esrar karıştırılmış tütündür.
Bugünlerde yaşananlara bakınca 'o günden bugüne ne çok şey değişti' demekten kendimizi alamıyoruz!