Baran ayrıntılı savunmasını yazılı olarak avukatı aracılığıyla mahkeme heyetine sundu.
BAŞKURT'A DA SAY VE BALKAN FESTİVALİ SORULDU
İhale bilgilerini organizatörlere açıklamak, gizli bilgileri vermek ve örgüte üye olmakla suçlanan Büyükşehir Belediyesi Kültür Müdürlüğü personeli Cengiz Başkurt, "Benim örgütle bir ilgim ve bilgim yoktur. Hakan Say, her yıl geleneksel olarak gerçekleştirilen Balkan Festivali Organizasyonu'nun aksaması üzerine beni aradı. İhalenin yapılıp yapılamayacağını sordu. Ben de zaten 'bilgim yok, telefon açıp öğreneyim' dedim. Belediyede yapılan ihaleler ve çalışmalarla ilgili yetkili ve bilgili bir kişi zaten değilim" diye konuştu.
Hakim, "Telefon konuşmasında 'yaklaşık maliyet belirleniyor' demişsin. Ayrıca Betül isimli kişi ile görüşüp konuyu Hakan Say'a anlatmışsın" cevabı üzerine Başkurt, "Sadece bilgi aldım. İhalenin yapılıp yapılmayacağını öğrendim. Durum bu kadardır" dedi.
Hakim, Başkurt'a ayrıca Hakan Say ile yaptığı telefon konuşmasını da okudu. Bunun üzerine Başkurt, ne konuştuğunu hatırlamadığını söyledi. Hakim'in "Peki ihale bilgilerini ya da yapılıp yapılmayacağını söylemek" şirketin hazırlık yapmasına neden olmaz mı?" sorusuna ise, "Bu projeler daha önce belirlenen ve stratejik planda yer alan konulardır" diye konuştu. Başkurt ayrıca kendi isminin geçtiği 'Hakan Say benim sayemde belediyeden çok sayıda iş aldı' cümlesi geçen Alaattin Eraslan ve Erol Çoban arasında geçen telefon konuşması için de , "Boş terbiyesizlik ve gevezelikten başka birşey değildir" yorumunda bulundu.
Hakim'in "Hakan Say bazı sıkıntılardan bahsediyor. Ayrıca 'başkanla görüşmem gerek' diyor. Sonra da 'Serpil Baran ve ekibi 19 Mayıs ile ilgili bir şeyler karıştırıyorlar' diyor. Sen de 'evet' diyorsun. Hakan Say'ı Özel Kalem Müdürü Levent İşler'e yönlendiriyorsun. Onun sıkıntısını sen de biliyorsun. Problemleri anlatıyor ve sen de onaylıyorsun. Tüm bunları teyit ediyorsun. Bunlar neyi kapsıyor anlat" dedi.
Bunun üzerine Başkurt, "Hakan Say ciddi bir rahatsızlık içindeydi. 'Ortalıkta konuşma' diyerek yol gösteriyordum. Kendi sıkıntılarını bildiğim için amacım sağlıklı görüşmeler yapmasını sağlamaktı. Burada kanuna aykırı hiçbir şey yok. Yapılan görüşme sadece dertleşme ve onu dinleme amacı taşımaktadır. Hakan Say kendi eşi ile birlikte bana ve kansere yakalanan eşime destek oldular. Ne zaman bir sıkıntım ve problemim olsa yardımcı olmaya çalışırdı. Belediyede 12 yıldır çalışıyorum. Bu zamana kadar yanlış olduğunu düşündükleri hiçbir işi bize yaptırmadılar" dedi.
"YANLIŞ YOK 'EKSİK' VAR"
Manisa Gençlik ve Spor İl Müdürlüğü'nden emekli olduktan sonra İzmir Büyükşehir Belediyesi'nde Kültür ve Sosyal İşler Daire Başkanı olarak göreve başlayan Murat Özel, üzerine atılan suçların Ağustos ayı ile ilgili olduğunu fakat kendisinin Nisan'da işe başladığını anlattı. Bu kadar kısa bir sürede belediye yapısını ve kadrosunun tanımasının imkanı olmadığını söyleyen Özel, belediyede o zaman sadece Başkan Kocaoğlu'nu tanıdığını anlattı.
Özel, "Ben belediyeyi korumak zorundayım. Kimseye 'sahte evrak düzenle' demem. Arkadaşlarıma her zaman 'yaptığınız işleri tutanağa iyi geçirin' diyorum. Biz kesinlikle yasa dışı bir kanunsuz işlem yapmıyoruz.Fasıl ve sanat müziği etkinliğinin yer değiştirmesi konusunda ise sadece tutanakta eksik ifadeler var. Bu tutanağı ben düzenleseydim daha özenli bir Türkçe ile durumu anlatırdım. Ortada yapılan bir yanlış yok. Usule ve yasalara uygun iş yapmak için gayret gösteren yapıdayız" dedi.
BELEDİYEDEN HER ÇIKIŞTA POLİS BENİ ARADI
Büyükşehir Belediyesi'nin yaz sinema etkinlikleri ihalesine fesat karıştırdığı gerekçesiyle yargılanan Kubilay Filmi'nin yönetmeni Faik Ahmet Akıncı, "Ben üretici bir firmayım. İstanbul ve Türkiye'nin bir çok yerinde kültür merkezlerini işletiyordum. Sadece AKP'li belediyeler ile çalışan kültür müteahhidiyim. Ayrıca KTÜ Mimarlık Fakültesi mezunuyum. Bu zamana kadar hiçbir CHP'li belediyeden ve partiden ihale almadım. CHP Kartal İlçe Örgütü'ne üyeyim. Benim tek örgütüm var o da CHP'dir. Ne geldiyse başıma 2009 yılından sonra geldi. Asteğmen Kubilay'ın başını kesen Derviş Mehmet ve adamlarını konu alan Kubilay Filmi'ni çektim. Önce İstanbul Büyükşehir Belediyesi daha sonra diğer belediyer beni dışladılar. Her şeyimi sattım ve filmi yine de çektim. Filme 2 milyon TL para harcadım. Bir televizyon kanalı bana 'Biz sana 2 milyon TL, üzerine de 3 milyon TL verelim. Bu filmi yayına sokma' dedi. Ama ben dinlemedim ve çalışmalarını başlattım. Daha sonra Ergenekon'dan mahkemeye çıktım. Sinema salonları organizasyonları iptal edince şirketim battı. Kubilay filmi Türk halkının da desteği ile DVD satışı yaptı. Sonra filmi Kanal D satın aldı. Her şeyi imzaladım ama evime polisler geldi. Daha sonra da televizyon kanalından tarafıma yazı gönderildi ve protokün tek taraflı iptal edildiği bildirildi. İzmir Büyükşehir Belediyesi ihalesine fesat karıştırmakla suçlandım. İhaleden bir hafta önce İzmir'e geldim. Evrakları aldım ama belgeler içinde İSO 2001 belgesi olmadığı için ihaleye arkadaşımın şirketi adına giremedim. İhalede teminatım olsaydı kendi firmamla ihaleye girecektim.Türk Harb-İş Sendikası eski Genel Başkanı CHP Genel Başkan Yardımcısı İzzet Çetin bana, 'Seni Aziz Kocaoğlu ile görüştüreyim. Sana destek olsun da biraz çalışmana kaynak bulursun' dedi.İzmir'e, Büyükşehir Belediye Başkanı Aziz Kocaoğlu ile görüşmek üzere geldim ama görüşemedim. Ben sendika uzmanıyım. Sendikalarda hocalık yapıyorum. Dava nedeniyle üniversitedeki işimden kovuldum. Cumhuriyet ile ilgili yazı yazdığım için sizi tenzih ediyorum ama beni bilirkişiyer buraya getirdi. Ben bu işin içinde organizatör olan sadece Alaattin Eraslan'ı tanırım.O da bana ihaleye girip girmeyeceğimi sordu. Alaattin'in de ne aklı ne de gücü benim ihaleye girip almama engel olamaz. İzmir Büyükşehir Belediyesi'nden her çıkışımda polis tarafından bir apartman boşluğuna çekilerek tepeden aşağıya kadar yani donumuza kadar arandık.Sürekli sırt çantası taşıdığım için 'şüphelendik, bomba var' dediler. Belediyeye düzenlenen operasyonda beni gözaltına alanların daha önce beni arayan polisler olduğunu gördüm" dedi.
Hakimin "neden şikayetçi olmadınız?" sorusuna ise, "Onların görevlerini yaptığını düşündüğüm için şikayetçi olmadım. Sonra da şikayetçi olmadım" cevabını verdi.
KARATAY: KANUNSUZLUK YOK
Bu zamana kadar görev aldığı İzmir Büyükşehir Belediyesi'nde bir örgüt bulunmadığını, bu örgüte üye olmadığını anlatan Protokol Müdür Vekili Zeki Karatay, Şevval Sam ihalesi ile ilgili yapılan çalışmalarda bir kanunsuzluk olmadığını söyledi.
Karatay, "2006 yılının Ekim ayında İZFAŞ Yönetim Kurulu'un aldığı bir karar var. Bu karar da 'İZFAŞ Yönetim Kurulu Başkanı ve Genel Müdürü'nün zaman zaman yurt dışı ziyaretlerine çalışanlardan istediği kişiyi götürebilmesi"dir. Gezinin maliyetinin, konaklama ve ağırlama giderlerinin de şirket tarafından karşılanabileceği ifade edilmiştir" dedi.
HAKİM MANDALİNAYI SORDU
Grand Plaza Genel Müdür Yardımcısı Haydar Ballı, "2009 yılı seçimleri öncesinde seçim bürolarına gönderilen malzemelerle ilgili görevi kötüye kullanmakla suçlanıyorum. 2009 yılı sonuna kadar işletmelerden sorumluydum. Bana hiçbir şekilde temsil, harcama yetkisi verilmedi. Sonrasında gelen 2010 yılından gözaltına alındığım süreye kadar Genel Müdür Reha Pekerten ile birlikte sadece 10 bin TL'ye kadar alımlarda imza atma yetkim vardı. Grand Plaza'da alım kararı işletmeler tarafından verilir. Benim hiçbir alım malzemesinde imzam yoktur. Siparişlerin sevk ve irsaliyelerini içeren belgeler merkeze gönderilir. Bizim imzamız tam da burada muhasebe kontrolü için 'denetlemek' amacıyla atılır.İmza atanların hiçbir hukuki sorumluluğu yoktur. Zaten alınan malzemelerin nerede kullanıldığını bilmeyiz. Her işletmenin deposu vardır. Merkezde de bizim bir depomuz vardır. Siparişi veren ayrıca teslimatı da alır" dedi. Mandalina alımları ile ilgili telefon kayıtlarını da, "Her zaman yaptığımız bir genel müdür-müdür yardımcısı konuşmasıdır. Herhangi bir hukuksuzluk yoktur" dedi.
Hakimin, "50 ton mandalinayı bitiremeyiz ama evrak üzerinde bitirebiliriz. Suyunu sıktık dağıttık deriz" cümleleri yer alan konuşmasını sorması üzerine, "Burada zaten mandalinanın alınmışlığı yok. Alındığı zaman nasıl kullanılacağını, envantere girecekse ne yapacağımızı hesapladık. Ben sadece Pekerten'in sorusu üzerine ile fikir yürüttüm" dedi. Bunun üzerine hakim "Niye bunu hayal ediyorsunuz?" dedi. Ballı da, "Hayal etmek zorundasınız. Hayal edeceksiniz, sonra da başaracaksınız. Projeyi hayata geçireceksiniz" diye konuştu.
Daha sonra mandalinaların alımıyla ilgili bilgisinin olduğunu da sözlerine ekleyen Ballı, "Bu konuşma mandalinanın alımını yapmadan önce yapılmış bir görüşmedir. Ben bir suç örgütünün üyesi değilim. Yasalarla kurulmuş olan belediye örgütünün bir üyesiyim" dedi.
EKSİK İMZALARI GÖRDÜM
Hakim, Ballı'ya bir bayan ile yaptığı görüşmede yer alan, "Yıllık 75 bin. Geçen seneyi katlamışız.Soğuk sandviç sayısı ve alımların faturaları birbirinden farklı" sözleri soruldu. Ballı, "Bizim envanterimizde sandviç ekmeği yok" diye konuştu. Seçim döneminde alındığı iddia edilen sandviçlerle ilgili alım yetkiniz yok ama imzalarken bir gariplik dikkatinizi çekti mi? sorusuna ise Ballı, "Biz denetimlerde gerek depo, yönetici, sorumlu onların imzalarının olmasını şart koşuyoruz. Bunların dışında işlerin yoğunluğundan başka insanların da malları teslim aldığını görüyorsunuz. Başka isimler de imza atabilir. Soğuk sandviçlerin alımı ile ilgili faturaları denetlediğimizde aradığımız imzaların yani depo ve yönetici imzaların olmadığını fark ettim. Muhabeseye eksik imzaların tamamlanması için talimat verdim" diye konuştu.
"BENİM GÖREVİM HALLETMEK"
Grand Plaza Genel Müdürü Reha Pekerten de hakkındaki suçlamalara cevap verdi.
Pekerten, "Hakkımdaki suçlamaların somut dayanağı yok. Sırf, CMK 250'ye dahil etmek için suç örgütü oluşturuldu. Göreve geldiğim 16 aylık zaman içerisinde hiçbir ihaleye imza atmadım. Sanayi ve Ticaret Bakanlığı müfetişlerininin incelemesinden de sorunsuz çıktım" dedi.
Örgüt üyesi kategorisine alınmasının en büyük gerekçelerinden birinin Genel Sekreter Pervin
Şenel Genç ile yaptığı telefon görüşmesinde yer alan Tamam hallederiz" cümlesinin olduğunu anlatan Pekerten, "Benim görevim halletmektir. Bu suçsa birçok önemli koruluşa yüzlerce kez 'hallederim' dedim. Valilik organizasyonları, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ve CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'nun İZBAN töreni gibi onlarca kez yardım gönderdik. Bana, polis ifadesinde Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği'ne neden ücretsiz yer tahsis ettiğim soruldu. Yılda yüzlerce kez etkinlik yapıyor ve destek veriyoruz. Beni en fazla üzer şey de budur. Genç kızlarımızın eğitim ve yaşamlarını devam ettirmesi için kurular ÇYDD'den nasıl yer parası alabilirdim. Bu tür şeylerle suçlanmak beni örgüt üyesi yapmaz basiretli tacir yapar. Çünkü Grand Plaza şirketi bu tür çalışmalardan para kazanır" diye konuştu.
"SİZİN EVİNİZE BİLE YAPMAM"
Bilirkişi raporlarının eksik ve hatalı olduğunu ifade eden Büyükşehir Belediyesi Fen İşleri Daire Başkanı Fazıl Ölçer, İZFAŞ yönetim kurulu üyesi olarak, gerçekleştirilen otel toplantısına imza atmasının kanuna uygun olduğunu söyledi.
Buca Toplu Konutları ile ilgili suçlamaya da Ölçer, "Meslek odaları buradaki çalışmalara onay verdi. Bilirkişiler projelere bakmadan böyle bir karar vermiştir. Buca Belediyesi kamu hizmetinin yapılmasına engel oldu.Sayıştay raporu zaten yapılanları haklı ve usule uygun buldu. Bilirkişi ve iddianameye konu olan bu olayda Sayıştay'ın sorgusu yer alıyor. Bizim verdiğimiz savumalar yok. Eğer bunlar olsaydı belki biz burada olmayacaktık"dedi. Konutlara yapılan 15 santimlik fayans çalışmasında Yapı İşleri Müdürü olarak görev yaptığını anlatan Ölçer, "Şu anda adliye, kamu binaları ve hastanelerde bizim yaptıklarımız yapıldı.Genel olarak İzmir Büyükşehir Belediyesi zaten mercek altında. Muhalefette yer alan bir partinin belediyesi olarak daha hassas davranıyoruz. Asma tavan içerisinde seramik ve boya olmaz. Bunu kendi evimde de yapmam, sizin evinizde bile olsa bile yapmam" diye konuştu.
"ARKADAŞIMA 'ŞAKA YAPIYORSUN' DEDİM"
Öğretmenler Günü'nde dağıtılmak üzere şal alımı ve örgüt üyeliği nedeniyle tutuksuz yargılanan İzmir Büyükşehir Belediyesi Şirketler Koordinatörü Nail Yavuz, "İddianame açıklandığında bir arkadaşım beni arayıp 'Sen de varsın. Şu kadar yıl isteniyor' dedi. Ben de 'şaka yapıyorsun' dedim. Hayatımın 15 yılı müfettişlikte ve çıkar sağlayanlarla mücadele etmekle geçti. Gerçeği yansıtmayan, delile dayanmayan 'tahmine dayalı' fikir yürütmeler var. Bu suçlamayı öncelikle şidetle ret ediyorum. Onurum ve gururum benim için çok önemli. Şerefimle oynanması beni çok üzüyor" dedi.
Belediyede danışmanlık görevinin olduğunu 'koordinatör' konumunun bulunmadığını anlatan Yavuz, mali müşavir olarak şirketlerin gelir giderlerini incelediğini söyledi. Belediye şirketi İzbelcom'da 'vasıflı personel' ünvanı ile çalıştığını anlatan Yavuz kurumda "şirketler koordinatörü" makamının bulunmadığını vurguladı. İhale, satın alma ve para verme ile ilgili işlerle ilgilisin olmadığını anlatan Yavuz, "Benim görevim şirketlerin mali yapısını incelmektir. Önerilerimin yapılıp yapılmaması şirketin yetkililerinin takdirindedir. Pervin Şenel Genç bana hiçbir şekilde talimat vermedi. Ersu Hızır ile de bu konuda bir görüşme yapmadım" diye konuştu.
Her şirketin kendi başına bir yapısının bulunduğunu anlatan Yavuz, alımların şirketlerin kendisini bağladığını dolayısıyla işi bölmek gibi bir durumun söz konusu da olmadığını anlattı. Bilirkişi teknik konularda bilgi verir. Hukuki görüşü hakim ve savcılık verir. Adaletinize güveniyorum" ifadelerini kullandı.
"TEK SUÇUM EKMEK KAZANMAK"
Organisazon firması çalışanlarından Harun Aslan da savunmasında örgüt üyesi olmadığını ve suçsuz yere 8 ay hapis yattığını söyledi.
Çalışma hayatı boyunca örgüt diye bir tanımla duymadığını, hiçbir yasal olmayan çalışmanın içinde olmadığını belirten Aslan "Tanımadığım ve bilmediğim bir örgüte üyelik suçlaması ile buradayım. Ersu hızır beyin kurmuş olduğu örgüte üyeliğimden söz ediliyor. Kendisini hayatım boyunca görmedim ve konuşmadım. Burada tanıştık. Örgüt yönetiminin Pervin Şenel'e getiği söyleniyor. Ben onu da tanımam. Patronumun randevu isteğini iletme için biraç kez sektreterinin anına gittim. O kadar. Hayatım boyunca emniyet ve hücre yüzü görmedim. Hiç ifade vermediğim için tutuklandıktan sonra kendimi iyi ifade edemedim. Dosyada hiçbir fiilim ve eylemim yok ama çıkar amaçlı suç örgütüne üye olduğum için karşınızdayım. Anlamakta güçlük çekiyorum. Tek suçum bu şirkette kendi ekmeğim için çalışıyor olduğumdur. Bana göre de o da suç değildir. Alnıma yapıştırılan kara leke ile hiçbir işe başvuramıyorum. İşsizim. 70 milyon beni fesatçı olarak tanıyor" dedi.
Aslan'ın son sözleri gülüşmelere neden oldu. Mahkeme Başkanı Cahit Kargılı ise "Senin tutukluluğunu duyuran gazeteler ve basın yayın organları, demek ki birçok şeyin bu noktaya gelmesi gazeteciler yüzünden... Seni meşhur eden gazeteciler" diye konuştu.
FERDA ESER: LİNÇ EDİLME NOKTASINA GELDİM
Aslan'ın ardından davanın kritik isimlerinden eski Genel Sekreter Yardımcısı Ferda Eser hakim karşısına çıktı.
Ferda Eser, "Suç örgütü kurmak ve üye olmaktan yargılanıyorum. Gizilik nedeniyle bilgi ve belgelere ulaşamadım. Gizlilik kararı kalktıktan sonra suç unsurlarına baktım ve dosyada suç olarak nitelendirilen hiçbir eylemde yer almadığımı, bilirkişi raporlarına konu olan iddia ile ilgili anılmadığımı gördüm. Üzücü olan şu ki sadece mesaj ve telefon görüşmelerim ile örgütsel bağım olduğu iddiası ile burdayım" diye konuştu.
Eser daha sonra şunları söyledi: Hukuka aykırı delil elde edildiğine yönelik hiç itirazım olmadı. Suçlu ve suçlulukla mücadele etmiş bir kamu yöneticisi olarak bir çekince duymadım. Özel mesaj ve telefon görüşmelerimin yayınlanması örgütsel bağlantı şeklinde algılanıyor. Bu konuyu ve örgüt üyeliği suçlamasını kabul etmiyorum. Savcılık ifademi kabul ediyorum. Mesajda ünibel serverinin dinlendiğine dair mesajı benim çektiğim iddianamede yer almış. Ancak dosyayı incelediğimde o mesajın başka bir numaradan gönderildiğini gördüm. Temmuz 2010'da ben de yoğun olarak dinlendim. 16 sorunun tamamı da 2010'a ait. Kamuoyunda bazı spekülasyonlar yaratacak ve linç edilme noktasına geldiğim için o tarihlerde dinlendiğimin bilinmesini istiyorum. Yasal mevzuat el verdiği ölçüde bir ara karar ile bu dosyadan ayrılmak istiyorum.
Eser savunmasını tamamladıktan sonra salonu terk etti.
AVKIRAN: 20 YILDIR ÇALIŞIYORUM 'ÖRGÜT'Ü DUYMADIM
İZENERJİ Yönetim Kurulu Üyesi Gültekin Avkıran da İzban tanıtm filmi iddiası ile ilgili savunma verdi. Avkıran "Çete olarak nitelendirilecek bir oluşumun içinde yer almadım. Yirmi senedir belediye içindeyim ve böyle bir örgütün varlığını hiç duymadım. Ihalesi olmayan bir işe fesat karıştırılması söz konusu olamaz" diye konuştu.
İZBAN Tanıtım Filmi İhalesi'ne fesat karıştırma suçlaması ile hakim karşısına çıkan, İZSU'da Daire Başkanlığı ve İZENERJİ Yönetim Kurulu Üyeliği yapan Candan Dipli "Yetkili sıfatı ile hiç bir imzam bulunmamıştır" diye konuştu.
"TEŞHİS SIRASINDA POLİSLER TELEFONLA KONUŞUYORDU"
Sendikacı Necip Binici ise örgüt üyesi suçlamalarını kabul etmediğini söyledi. Temizlik işleri ihalesindeki darp ve cebir iddiaları ile ilgili olarak da suçlanan Binici "Ben o şahısları hiçbir zaman görmedim. Ihaleye girilmemesi konusunda kimseyi tehdit etmedim. Izmir Büyükşehir Belediyesi İdari İşler Birimi'nde personel olduğum için o katlara çıkıyorum ama kimseyi tehdit etmedim. 70 gün cezaevinde yattım. Beraatimi istiyorum. Beni niye ve nasıl teşhis ettiklerini bilmiyorum. Teşhis sırasında yanımızda konuşlanan polis memurlarının elinde telefon vardı. onların polis olduğu çok belli olduğu için bizi teşhis etmiş olabilirler. Bizim bağcıklarımızı da çözdüler ama polisler sivil kıyafetliydi" dedi.
Avukatlar, teşhis odasındaki kamera kayıtlarının 15 güne bir silindiği bilgisini edindiklerini ancak 8. gün bu kayıtları istemelerine rağmen kendilerine verilmediğini söyledi.
SENDİKACILAR: DARP VE CEBİR YOK
Tutuksuz yargılanan sendikacılar arasında yer alan Disk Genel İş 1-No'lu Şube eski Başkanı Ercan Uçar da darp ve cebir suçlamalarını kabul etmediğini söyledi.
Bir diğer sendikacı Yakup Yıldırım da iddiaların gerçeği yanıtmadığını söyledi. Darp olayının yaşandığı gün belediye binasında olmadığını ifade eden Yıldırım, kredi kartları ödemesi için Karşıyaka'da bulunduğnu söyledi. Yıldırım "Teşhis odasında bizim kemerlerimiz ve bağcıklarımız yoktu ama yanımızdaki polislerin kemer ve bağcıkları vardı. Bir tanesi de camın arkasındaki polise 'Sesleriniz içeriye giriyor' dedi. Bir diğeri de elefonunu açarak 'Ben teşhis odasındayım, neden arıyorsun' diye konuşuyordu. Teşhisleri de kabul etmiyorum. 10 yaşında çocuğum var psikolojisi bozuldu. Beni hapse attıranlardan davacıyım" dedi. Disk Genel İş 3 Nolu Şube Mali Sekreteri Memiş Sarı ise "Operasyon tarihine kadar adı geçen firmanın adını hiç duyladım. 3-4 gün toplu sözleşme görüşmeleri için belediyeye uğruyoruz. Olay tarihinde orada olduğumu hatırlamıyorum. Kimseyi tehdit etmedim. Kimsenin ihaleye girmesine engel olmadım. Kavga ve tartışmalara hiz şahit olmadım" dedi. Sarı, tehis sırasında telefonla konuşmalar yapan polis memurlarının da ismini vererek kayıtlara geçmesini istedi. Mahkeme Başkanı Kargılı, teşhis odasında telefonla konuşan polis memurunun, konuşmaya başlaması sırasında numaralarını alıp almadıklarını sendikacı tüm sanklara tek tek sordu. Sendikacılar da onayladı.
Avukat Ercan Demir, teşhise katılan polislerin fiziki tanımlarını yapmalarını da isteyerek "Benim gibi kel olan veya uzun saçlı olan var mıydı?" diye sordu.
Soruyu sanıklara aktaran Hakim Kargılı ise "Benim kadar mı avukat bey kadar mı keldiler?" deyince salonda gülüşmeler yaşandı. Sendikacılar teşhiste avukatlarının da bulunmasını istediklerini, kendilerine 'Avukatınız camın karşı tarafında' yanıtını aldıklarını ancak avukatları ile görüştüklerinde, teşhise hiç katılmadıklarını öğrendiklerini de söyledi.
Disk Genel İş Sendikası 3 No'lu Şube Üyesi olan ve daanın başladığı süreçte isim benzerliği nedeniyle farklı bir kişiyle karıştırlan Mahmut Çelik de darp olayının yaşandığı iddia edilen gün belediyede olmadığını ve eşinin rahatsızlıından dolayı hastanede olduğunu söyledi.
Kimsenin ihaleye girmesini egellemediğini, darp ve cebir olayına karışmadığını ifade eden Çelik "Böyle bir tartışmaya şahit olmadım. Olay günü belediyede olmadığıma dair resmi evraklar sunuyorum" diye konuştu.
Sanık sendikacılar arasında yer alan Ali Sakallı da iddianamede adı geçen tartışmalara şahit olmadığını, ihale günü de belediyede bulunmadığını belirtti. Sendikacı Ali Rıza Duran da üzerine atılan suçlamaların asılsız olduğunu savundu.
DİSK Üyesi Düzgün Doğan da 20 yıldır İZSU Kanalizasyon bölümünde görev yaptığını ancak hiçbir zaman belediyenin 4. katına çıkmadığını, ihalenin de nerede- ne şekilde yapıldığını bilmediğini söyledi. Sendikacı Ali Hepçetiner de ağır bakım işçisi olduğu için ayırt edici bir kıyafet taşıdığını ancak tartışma veya kavga içinde olmadığını söyledi. Güral Doğan da itfaiyede şoför olarak çalıştığını ve ihale saatinde belediyede olmadığını belirtti. Doğan "İhale bizim işimiz değil. Tartışmanın içinde yer almadım" görüşünü savundu.
Darp ve cebir ile suçlanan ESHOT çalışanı sendikacı Aziz Gün de ihalenin hangi gün, saat kaçta yapıldığını bilmediğini ifade etti. Gün, ulaşım garajının Gediz'de olduğunu ve belediyeye çok sık gelmediğini ifade etti. Hakim Kargılı Gediz'i 'Denizli' olarak anlayınca salonda gülüşmeler yaşandı.
"TANIK GİTTİM SANIK OLDUM"
İZELMAN Genel Müdür Yardımcısı Bilgihan Akpak da temizlik ihalesine fesat karıştırmakla suçlandığı davada hakim karşısına çıktı.
Akpak, "Tek suçum İZELMAN adına gidip ihaleye girmektir. İhale öncesi ve sonrasında, tartışma yaşandığına dair bir hareketlilik görmedim. Ben ihaleye giren firma olarak tanık sıfatı ile gittim, sanık oldum" dedi.
Mahkeme Başkanı Cahit Kargılı, tutuklu sanıklar arasında bulunan Mehmet Sayar'a da iddianamede yer alan kayıtlar hakkında görüş belirtmesi için söz verdi.
Sayar "Zarfları kontrol ediyordum. Dosya alıp almadıklarını inceliyordum. Akdeniz firmasının dosya alıp almadığına dair belgesi elimizde yoktu. Kendilerine yetkilinin kim olduğunu sordum ve dosya aldıklarına dair belgelerinin olmadığını söyledim. Durum bundan ibaret. Evraklarını kapalı zarf içinde teslim ediyorlar ve dosya ihale komisyonunun önüne geliyor. Evrak olmadığı halde ihaleye gelmeleri çok karşılaşılan bir durum değil. Tutuksuz yargılanan İZENERJİ İdari İşler Müdür Öztürk Kurt ise Sayar ve Akpak'ın savunmalarının doğru olduğunu söyledi.
"HAKAN'DAN VEREMLİ GİBİ KAÇIYORLARDI"
Sanatçı Suzan Kardeş'in ve Vasillias Sanias'ın menajerliğini yapan sanık Erol Çoban da savunmasını vermek üzere Hakim Kargılı'nın karşısına geçti.
Kargılı, yetki belgelerini kime ve neye göre verdiklerini ve ihale ilan tarihinden önce de bu tür taleplerin gelip gelmediğini sordu.
Çoban, "İhale tarihinden önce sanatçının uygun olup olmadığını soran firmaların menfaat sağladıklarını değil, bütçe yaptıklarını düşünürüz. Hangi firma olursa olsun ihale kanunundaki kuralları uygularız ve aynı organizasyon için her firmaya aynı fiyatı veririz" dedi.
Sanık organizatörlerden Sedat Sakur'un "Bu ihalenin bütçesini biz yapıyoruz" şeklindeki telefon kayıtlarının da sorulduğu Çoban, "Sedat Sakur ile Hakan Say işlerini ayırdı. Kayıtlardaki bu cümle ile ihaleyi Sakur'un aldığını düşündüm. Daha önce de Hakan Say'ın belediye ile arasında sıkıntılar yaşandığını ve yolsuzluk iddialarına karıştığını duydum. Bu yüzden bu sözü böyle anladım. Bir dönem herkes, 'veremli' gibi Hakan'dan kaçıyordu. Ben iki amaçla İzmir'e geldim. Birincisi Hakan Say'dan bir alacağım vardı. İkincisi de hepsi birlikte ayrı ayrı giriyorlardı. Ben de yarın birgün bir İstanbul firmasının gelip ihaleleri ellerinden alabileceğini, aç kalabileceklirini söyledim ancak dediğimi dinlemediler. Bunları söylerken bir menfaatim yoktu" diye konuştu.
6.gün mesaisinin tüm ayrıntıları Egedesonsöz'de olacak...