Kılıçdaroğlu'ndan İzmir'de sert sözler: Delidir ne yapsa yeridir!

Gökhan KOÇ/EGEDESONSÖZ – CHP Genel Başkanı ve İzmir Milletvekili Kemal Kılıçdaroğlu 1 Kasım genel seçim sürecinin ardından ilk kez kente geldi.

CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu havaalanındaki karşılamanın ardından Balçova’da mide rahatsızlığından dolayı 10 gündür evde istirahat eden Belediye Başkanı Mehmet Ali Çalkaya ile 18 yaşında lösemi hastası Mert Büyük'e moral ziyaretinde bulundu.

- KILIÇDAROĞLU’NDAN 2 MORAL ZİYARETİ BİRDEN!...

CHP Genel Başkanı bu ziyaretlerin sonrasında Ege Genç İş Adamları Derneği’nin (EGİAD) 72.Ege Toplantısı’na katıldı.

EGİAD Başkanı Seda Kaya’nın ev sahipliğinde gerçekleşen toplantıya CHP Lideri Kılıçdaroğlu’nun yanı sıra CHP Genel Sekreteri Kamil Okyay Sındır, CHP Genel Başkan Yardımcıları Seyit Torun, Erdal Aksünger, İl Başkanı Alaattin Yüksel, İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Aziz Kocaoğlu, Deniz Ticaret Odası Başkanı Yusuf Öztürk, milletvekilleri, belediye başkanları, ilçe başkanları, çok sayıda işadamı ve davetli katıldı.

Toplantıda açılış konuşmasını yapan EGİAD Başkanı Seda Kaya, Ege toplantılarının ülke sorunlarının en geniş boyutta tartışıldığı demokratik platformlar olmaya devam edeceğini söyledi.



CUMHURİYET KAZANIMLARINI KORUMA MÜCADELESİNDE…
Kaya, “En gelişmiş demokrasilerde bile halk daha fazla özgürlük talep ediyor. Sağlıklı bir demokrasi bireylerin kendi kişisel hedeflerinin peşinde koştukları bir ortamda gelişemez. Toplumlar büyük bedeller ödeyerek kazandıkları özgürlüklerini her ne pahasına olursa olsun korumak zorundadırlar. Türkiye’de bugün Cumhuriyetin kazanımlarını korumanın mücadelesi içinde... İç ve dış tehditlerin etkisi altındaki ülkemiz; Irak ve Suriye’de yaşanan iç savaşlar, Rusya ile yaşadığımız kriz nedeniyle ağır bir fatura ödemektedir. Bir yandan PKK terörü ile mücadele ederken diğer yandan kendi topraklarımızda İŞİD saldırıları ile karşı karşıya kalıyoruz. Mülteci dramı bütün acı yönleriyle devam ediyor” dedi.

ADALET ÖNÜNDE HERKES HESAP VERECEKTİR
Kaya, “Türkiye’nin bugün içinde bulunduğu koşulları, süregelen akıl almaz hukuksuzlukları, hakların ve özgürlüklerin ayaklar altına alınmasını ibretle izliyoruz. Uzun tutukluluk süreleri, şaibeli delillere ve gizli tanıklara dayalı olarak yapılan yargılamalar, savunma hakkının kısıtlanması, en üst kademeden başlayarak ordu mensuplarına, medya ve iş dünyasının saygın isimlerine yapılan hukuksuz tutuklamalar, çekilen acılar toplum vicdanında derin izler bırakmıştır. Elbette suç işleyen herkes; ister sade vatandaş, ister işadamı ve isterse siyasetçi olsun adalet önünde hesap verecektir. Elbette devlet içinde gizli yapılanmalar asla kabul edilemez. Ancak, son dönemde yapılan tutuklamaların yanında, şirketlere, medya kuruluşlarına el konulması, kayyum atanması o kuruluşların ve ticari ortaklarının piyasa itibarını sarsmakta, on binlerce istihdam yaratan bu şirketleri zor duruma düşürmektedir. Maksat üzüm yemeye veya bağcıyı dövmeye değil bağı yok etmeye dönüşmüştür” şeklinde konuştu.

SIĞ DÜZLEMDE YAPILIYOR!
‘Bizler kadını ve erkeği ile çağdaş, laik ve demokratik Cumhuriyet değerlerini benimsemiş genç iş insanları olarak, demokrasinin bütün kurum ve kurallarıyla işlediği, bireyin hak ve özgürlüklerinin Anayasal teminat altına alınarak gerçek anlamda korunduğu bir Türkiye’nin özlemini duyuyoruz” diyen Kaya, hukukun üstünlüğü ve bağımsız yargı herkese bir gün lazım olacağını ifade ederek, “Bugün, yasama, yürütme ve yargı erklerinin tek elde toplanmasına yol açacak adımlar, kuvvetler ayrılığı ilkesi gibi demokrasilerin temelini oluşturan bir olgunun erozyona uğratılması hepimizi kaygılandıran çok ciddi gelişmelerdir. Anayasa ve Başkanlık tartışmalarının çok sığ bir siyaset düzleminde yapılması bir başka konudur. Her zaman belirttiğimiz gibi Anayasalar ülkeler için birlikte düzen içinde yaşamanın temel ilkelerini ortaya koyan bir toplumsal sözleşme niteliğindedir. Bu nedenle mutlaka uzlaşma temeline dayanmalıdır. Yüreği Türkiye için çarpan herkes düşünce ve eylem aşamasında üzerine düşen sorumluluğu yerine getirmek zorundadır. Üniversitelerin, meslek kuruluşlarının, sivil toplum örgütlerinin sustuğu bir ortamda sadece cehaletin, bağnazlığın, haksızlığın ve adaletsizliğin sesinin duyulması çok doğaldır. Unutulmamalıdır ki demokrasi aydın, bilinçli ve toplumsal sorunlara duyarlı katılımcı bireylerin oluşturduğu bir rejimdir” dedi.

Kaya, Siyasi Partiler Yasası ve Seçim Sistemi’nin değiştirilmesi konusunu uzun yıllardır gündeme taşıdıklarını da belirterek mevcut koşullarda kitle örgütlerine büyük görev düştüğünü söyledi. EGİAD Başkanı son olarak, “Daha demokratik bir toplumun, daha fazla hoşgörünün, barışın ve hukukun üstünlüğünün hakim olduğu bir ülkenin özlemi içindeyiz” dedi.

BANA KİMSE ‘AKP’NİN HEDEFİ VAR’ DİYEMEZ!
CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu konuşmasına Kaya’nın sözlerini değerlendirerek başladı.

Kılıçdaroğlu, “Hepimizin en çok ihtiyaç duyduğu demokrasi ve özgürlük” diyerek, “Eğer tarih bir gün bunları yazacaksa iktidarın sorumluluğu kadar muhalefetin sorumluluğunu da yazacak” ifadelerini kullandı.

CHP Genel Başkanı, “Bu sorumluluğun bilincinde olarak siyasal iktidarı eleştirmek gibi kolaycılığa düşmedik. Önerilerimizi gayet açık ve net olarak ortaya koyuyoruz. Önerilerimiz çoğu kez halk tarafından duyulmuyor. Buna izin verilmiyor. İzin verilmediği için duyulmuyor ve CHP eleştiriliyor. ‘Ya bunlar hep eleştiriyor, hiç önerileri yok mu?’ diyorlar. ‘Peki ne yapacaksınız?’ diyorlar. Bir siyasetçinin siyasi görüşü ne olursa olsun veya partinin geleceğe yönelik hedefi olması lazım. Stratejik bir planı olması lazım... Önümüzdeki 50 yıla yayılan bir hedefi olması lazım... Bana kimse ‘Adalet ve Kalkınma Partisi’nin bir hedefi var’ diyemez. Ben başbakandan veya bir bakandan strateji duymadım. 3 yıllık orta vadeli bir plan yaparlar. Zaten o planlar hiç tutmaz” diye konuştu.

4 AYAKLI STRATEJİ 
Ülkenin sorunlarını tek tek sıralayan Kılıçdaroğlu şöyle konuştu: Birinci sorumuz Türkiye’nin büyümesi ve söz sahibi olması… Bunun için nasıl bir strateji izlemek zorundayız? Stratejinin birinci ayağı demokrasi, özgürlük ve hukukun üstünlüğüdür. Bunlar yoksa strateji olamaz. Yargı bağımsızlığı, hukukun üstünlüğü, can ve mal güvenliği konusunda daha birinci maddeden sınıfta kaldık. Demokrasi gelişmemiş bir ülkenin geliştiğini kimse söyleyemez. Yok öyle bir şey... Özgürlük, düşüncenin özgürce açıklandığı bir toplum demektir. Sadece hukukun üstünlüğü de yetmez. Aynı zamanda üreteceksiniz. Eğer bir ülke üretmiyorsa gelecekle ilgili kaygıları vardır. Üretmek için de eğitim gereklidir. Bir ülkeye kötülük yapmak istiyorsanız, bunun tek yolu vardır eğitimiyle oynamak. Perişan eder, bırakırsanız. Bilgi üretilmiyorsa o ülke katma değeri yüksek ürün üretemez. Biz neden üniversitelerin özgürlüğü üzerinde duruyoruz? ‘Özgürce her şey tartışılsın’ diyoruz... Türkiye’nin üniversiteleri ne yazık ki bilgi üretmiyor. İran’ın bilgi üretme sayısı, Türkiye’den daha fazla... Biz öndeydik. Onlar geldi, bizi geçiyor. Biz Güney Kore’den önce otomobil ürettik. Fakat şuan bizim hiç otomobil markamız yokken, Güney Kore’nin 3 tane otomobil markası var. Biz hala patinaj yapıyoruz. Ama lafa gelince biz övünüyoruz. Ben benimle beraber yola çıkanları geçtiysem övünürüm. Üçüncü ayak ise, güçlü bir sosyal devlet yaratmaktır. Refah dediğimiz olayı yaratmamız lazım... Refah ne demek? Hiçbir çocuğun yatağa aç girmemesidir. İsterseniz dünyalar sahip olun, komşunuzun çocuğu aç yatıyorsa siz rahat olamazsınız. Bunu yapabilirsek ayağa kalkabiliriz. Kişi başına geliri, hayat standardını yükseltirsek o zaman saygın bir Türkiye oluruz. Dördüncü ayağı ise, ilk üç maddenin sürdürülebilirliğini sağlamaktır. Sağlanmazsa olmaz. Amerika’yı güçlü kılan sürdürülebilirliğini artırarak devam ettirmesidir. Daha önce yaşadığımız başarıların gerisinde kaldık. Cumhuriyetin ilk yıllarında kimse bir şey bilmiyordu. Basit fabrikalar dışında bir şey yoktu. İlk yaptıkları iş ekonomiyi ayağa kaldırmak oldu. Eğer sadece tüketimi düşünürseniz bağımsızlığı kaybedersiniz. 1925 yılında Türkiye uçak fabrikasının temelini atmıştır. Türkiye o zamanlarda uçak ithal eden bir ülke haline gelmişti. Bugün diğer ülkelerden farkımız ne bizim? Bilime önem vermezseniz, bunların hiç biri gerçekleşmez…

DAVUTOĞLU’NA SORUYORUM…
EGİAD Başkanı Kaya’nın, “Başkanlık ve Anayasa değişiklikleri tartışmaları sığ bir düzlemde yapılıyor” eleştirilerine katılmadığını söyleyen Kılıçdaroğlu, “‘Değişiklik yapacağız’ dediler ama sorun Anayasa’dan kaynaklanmıyor. ‘Darbe hukuk belli bir düzlemde ele alınmazsa çözülemez’ dedik. ‘Darbe hukukunu değiştirmez ve birinci sınıf demokrasiyi getirmezsek bu çalışmalardan sonuç alamayız’ dedim. Biz anayasayı yazsak ne yazacağız? Yine aynı şeyleri yazacağız. Basın demeyip mesela medya diyeceğiz. Ama olay bu değil. Siz darbe hukukunu getiren yasaları değiştirmezseniz bu Anayasa’dan hiçbir şey çıkmaz. Birinci sınıf demokrasiyi getireceksek samimi olmalıyız. Eksiklikler varsa tamamlayalım. Engelleyen yasalar varsa değiştirelim. Medyaya sansür uygulamayalım. Anayasanın ilk dört maddesi bizim kırmızı çizgimiz... ‘Efendim biz değiştireceğiz’ diyorlar. İzmir’den Davutoğlu’na soruyorum… Bu maddelerin nesini değiştirmek istiyorsunuz? Bu irade, cumhuriyeti altın tabakta sundukları irade değildir. Şehitlerin, gazilerin, gözyaşlarının kanlarının olduğu iradedir. Benim babam cumhuriyeti kurarken bedel ödedi. Sen ödedin mi? Seçimle geldim her şeyi yaparım diye bir şey yok. Demokrasi de böyle bir kural yok” dedi.

BÖYLE DEMOKRASİ Mİ OLUR?
Parlamenter sistemi savunduklarını söyleyen Kılıçdaroğlu, AK Parti’nin ‘Türk tipi başkanlık sistemi’nin ne olduğunu anlatması gerektiğini söyledi.

Kılıçdaroğlu, “Kişiye göre ülkenin rejimi değişir mi? Rejimi tarihsel koşullar, siyasal koşullar belirler. Almanya’daki rejime bakın, Amerika’daki başkanlık sistemine bakın. Hür, net ve açık… En zayıf halka başkandır! Oturduğu Beyaz Saray’da bile kira ödemek zorundadır. Bizde 110 saraylı yerde oturacaksın, kimseye hesap vermeyeceksin! Sarayın maliyetini sordum. Milletin vergisiyle yapıldıysa öğrenmeye hakkımız var. Kimse bilmiyor. Böyle demokrasi mi olur? Böyle bir tabloya izin vermemiz mümkün değil” ifadelerini kullandı.

TEK TEK SAYDI: NE İSTİYORUZ?
Kılıçdaroğlu parti olarak nasıl bir ülke istediklerini anlatırken, beklentilerini de tek tek sıraladı. CHP Genel Başkanı, “Biz yargı bağımsızlığı, medya özgürlüğü istiyoruz. Medyanın dördüncü güç olmasını istiyoruz. Milletin vekillerini millet seçsin istiyoruz. Yurt dışındaki seçmelerinde dahil olmasını istiyoruz. Düşünceyi açıklama özgürlüğü istiyoruz. Toplantı ve gösteri yapma özgürlüğü istiyoruz. Üniversite özerkliği istiyoruz. Örgütlenme özgürlüğü istiyoruz. Siyasette ahlak yasası istiyoruz. Güçlü bir sosyal devlet istiyoruz. Doğa haklarına saygı istiyoruz. Kanun önünde kadın erkek eşitliğini istiyoruz. Toplumsal barış istiyoruz” şeklinde konuştu.

ASLA DOĞRU DEĞİL AFFEDİLEMEZ
Suriye’deki iç savaştan, Güneydoğu ve Doğu bölgelerindeki durumdan bahseden Kılıçdaroğlu, mülteci sorunu konusunda Türkiye’nin üzerine düşeni yaptığını ifade ederek, Avrupa’nın tutumunu eleştirdi. Kılıçdaroğlu, “Doğu ve Güneydoğu’yu görüyorsunuz. Bu yönetim anlayışıyla bu sorun çözülemez. Ben kendim üç buçuk sayfalık bir yazı vererek çözüm önerisi sundum ve ‘Bu sorunu çözemezsiniz’ dedim. ‘Çözerseniz gelip kutlayacağım’ dedim. Türkiye kan gölüne döndü! Silahlar depolanırken, hendekler açılırken bu ülkenin valisi, iktidar neredeydi? Valilere neden bunlara dokunmayın emirleri verildi? Hendekler kazıldı, neden ses çıkarmadılar? Bunun adı terör örgütlerine yardım ve yataklı değil midir? Siz yasa dışı bir olayı görüp de görmemezlikten gelirseniz sizin yakanıza yapışırlar. Devletin valisine bildiriliyor, resmi yazı yazılıyor. Terör örgütleri, elleri silahları dediler. Ama müdahale etmeyin diyorlar. Ve bu asla doğru değil ve affedilemez” dedi.

TÜRKİYE TAMPON BÖLGE Mİ?
Kılıçdaroğlu ayrıca ‘6 milyon euro’ çıkışını İzmir’de de tekrarladı. Avrupa Birliği ile Türkiye’nin mülteci sorunu anlaşması üzerine konuşan CHP Lideri, “Sorun Türkiye sorunu olmaktan çıkmıştır. Şimdi bize bir şeyler dayatılıyor. ‘Bize gelenleri, size göndereceğiz’ diyorlar. Kayseri pazarlığı yapıyormuşuz… ‘3 milyon euro verelim’ diyorlar. ‘3 yetmez, bir 3 daha verelim’ diyorlar. Türkiye tampon bölge mi? Biz size 6 milyar verelim, siz hepsini alın! Hem Avrupa’nın hem de Türkiye’nin yönetimleri insan hakları konusunda sınıfta kalmıştır. Sahile cesedi vuran Aylan bebeğin sorumlusu kim? Mülteci konusunda Türkiye üzerini düşeni yapmıştır. Az veya çok bakmıştır. Avrupa seyretmiştir” dedi.

SORU&CEVAP BÖLÜMÜ

Ülke barut fıçısı!
Kılıçdaroğlu toplantının soru cevap bölümünde de önemli mesajlar verdi. Ülkeyi daha zor koşullara sürükleyecek bir duruma karşı her zaman muhalefet edeceklerini ifade ederek, “Önümüzdeki süreç içerisinde daha büyük toplumsal olayların olmamasını yürekten dileriz. Ama bugün toplum bir barut fıçısına dönmüş vaziyette... Kimse evinde haberleri izlemek istemiyor. Dolayısıyla toplumun yumuşatılması, tansiyonun düşürülmesi gerekiyor” dedi.

Başkanlık sistemi
CHP Lideri ‘başkanlık sistemi’ hakkında ise “Daha laik daha demokratik bir ülke olacaksak itiraz etmeyiz. Ama ‘Güçler tek bir yerde toplanacak’ derseniz, bu dikta yönetimi olur. Biz hükümetin Türk tipi Başkanlık sistemi söylemini de henüz çözmüş değiliz. Parçalı sistemlerde Başkanlık olur, bizde eyalet sistemi yok” diye konuştu.

Büyükşehir’e süt övgüsü
Parti olarak tarımın kalkınması için rapor ve projeleri olduklarını söyleyen Kılıçdaroğlu, “Her türlü projenin üretilmesine imkan sağlamamız gerekiyor. Türkiye son 10 yılda iki Trakya büyüklüğünde alanı ekemez hale geldi. İzmir’de 75 kuruşa süt satılıyor, maliyeti 1 liranın üstünde... Büyükşehir olmasa süt üreticileri batar! Bu nasıl olacak?” şeklinde konuştu.

Muhalefet sorunu yok!
Türkiye’de muhalefet sorunun olmadığını, demokrasi sorunu olduğunu belirten Kılıçdaroğlu, “Bu ülke saman ithal ediyorsa bunun sebebi muhalefet mi? Sanki CHP’in parlamentoda yeterli çoğunluğu var, azınlık hükümetini engelliyor. Yok böyle bir şey, tamamen kolaycılıktan kaynaklanan bir sorun” ifadelerini kullandı.

Delidir ne yapsa yeridir!
Son olarak Can Dündar ve Erdem Gül’ün tahliyelerinin ardından Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Anayasa Mahkemesi’ne yönelik açıklamalarını eleştiren Kılıçdaroğlu, “Beni bu tip adamlarla muhatap etmeyin, emin olun rahatsız oluyorum. Hukuka uymayan, Anayasa kararlarına uymayan insanların olması konusunda ülkem adına üzülüyorum. Siz halkınıza hesap veremiyorsanız, konuşma hakkınız yoktur. Benim paramla yaptığın sarayın hesabını bana vermemek hangi Anayasa’da var. Tarafsızlık üzerine namusun ve şerefin üzerine ant içiyorsun, sonra bunu unutuyorsun! Bu namus ve şeref pazarda mı satılıyor? Ben Cumhuriyet tarihinde böyle bir şey görmedim. Karar veren yargıcı neredeyse vatan haini ilan edeceksin. Bütün dünya gülüyor. Anadolu'da 'delidir ne yapsa yeridir' derler, o noktadayız…” dedi.

PROGRAMINDA NELER VAR?
Cumartesi gününü örgütle kahvaltı buluşmasıyla açacak Kılıçdaroğlu, Ahmet Piriştina arabalı vapurunun Körfez’e iniş törenine katılacak, buradan Seferihisar’a geçerek Sosyal Demokrat Belediyeler Derneği’nin (SODEM) dönem başkanlığını yapan Seferihisar Belediye Başkanı Tunç Soyer’in ev sahipliğinde gerçekleşecek zirveye katılacak. CHP Lideri Seferihisar’da vatandaşlarla ve gazetecilerle de bir araya gelecek.