EGEDESONSÖZ – Ziraat Mühendisleri Odası İzmir Şube Başkanı Dr. Hakan Çakıcı, SONSÖZ TV’de Gazeteci Yazar Muhittin Akbel’in sorularını yanıtladı. Tarımı ilgilendiren çeşitli konularda değerlendirmelerde bulunan Çakıcı, pestisit ve mikotoksin kalıntıları nedeniyle ülkemize iade edilen gıda ürünlerinin içeride yeterince denetlenmediğini öne sürdü.

HER ŞEYDEN ÖNCE ÜRÜN PLANLAMASI YAPILMALI

Türkiye’de tarımsal faaliyetlerin giderek azaldığına dikkat çeken Başkan Çakıcı, gıda enflasyonunun yüksekliğiyle ilgili açıklamalarda bulundu:

“Üretici, o kadar çok emek harcıyorum ama az kazanıyorum, diyor. Diğer yandan da gıda enflasyonu var. Tüketici de ürüne ulaşamıyor, çünkü çok pahalı. Böyle bir açmaz içerisindeyiz. Tüm dünyayla gıda enflasyonunda ayrışmış durumdayız. Türkiye bir tarım ülkesi diyoruz. 7 iklim bölgesinde pek çok ürün yetiştirebiliyoruz. Ürettiğimiz ürünlerin çoğunda da dünya sıralamasında üstlerdeyiz. Maalesef beslenme, gıda güvenliği, tüketicinin gıdaya ulaşmaları konusunda sıkıntılarımız var. Çok karmaşık bir durum. Üretim maliyetlerinden, üreticinin hangi ürünü üreteceği yönündeki kararsızlığa, ürünün tarladan tüketiciye, markete, pazara gelinceye kadar geçtiği aşamalara kadar çok şey içeriyor bu durum. Sonuçta hepimiz mağdur oluyoruz. Gıda enflasyonun önüne geçmenin bir çözümü var elbette. İlk başta ekimi yapılacak ürünün planlamasını yapmamız lazım. Üretici, bir yıl mağdur oluyor, ertesi yol o ürünü ekmiyor. Aynı mağduriyeti yaşamamak için yeni ürün arayışı içine giriyorlar. Bu sene ne ekersem, mağdur olmam, diye düşünüyor, bir karar veriyor. Bu da bir savrulmaya sebep oluyor. Temelde üretim planlaması bu anlamda çok önemlidir. Suya ulaşmakla ilgili bir sorun var. İkinci ayakta ise çiftçinin, üretirken kullandığı girdi kalemlerine, uygun maliyetlerle ulaşması çok önemli.”

TARIM SİGORTASI KONUSUNDA DEVLETİN DESTEĞİNE İHTİYAÇ VAR

Don, dolu, yağmur, fırtına gibi doğal afetler nedeniyle mağdur olan üreticilerin tarım sigortası yaptırmadığı için mağdur olması konusunu da değerlendiren Çakıcı, şunları söyledi:

“İklim değişikliğinin yol açtığı sorunlar, her yıl artarak devam ediyor. Bir darbe de iklim krizinden yiyor çiftçi. Kıştan bahara geçişte don olayları yaşadık. Başta bağlarda olmak üzere pek çok meyvede bu don olayının olumsuz etkileri tahminlerin üzerinde oldu. Bazı sebzelerde de bunu gördük maalesef. Ürün azlığı ortaya çıkacak ve fıyatlar yükselecek. Yaşanan bu olumsuzluğun, belki önümüzdeki yılın da üretimine de yansımaları olacaktır. Böyle bir risk var. Elde zaten az olan ürünün ihraç edilmemesi, doğru bir hareket olur. Vatandaşımızın beslenmesini düşünüyorsak, ihraç etmemeliyiz. Fakat bunu da doğru okumak lazım. Şöyle ki, geçtiğimiz dönemde bu konuda çok büyük hatalar yaptık. Mesela zeytinyağı ihracatını durdurduk. Zeytinyağı fiyatları inanılmaz rakamlara yükseldi, spekülatif bir şekilde. Halbuki stoklar vardı. Böylece piyasayı pazarı bozmuş olduk. Salçada da aynı sorunu yaşadık. Salça ihracatını durdurduk, salça sektörü darbe aldı. Ardından tüketici de bu işten zarar gördü. Çiftçi, ürünlerini yollara dökmeye başladı. İhracat azaltılabilir, durdurulabilir ama doğru okumak gerekiyor. Geçmişte yapılan hataları tekrarlamamak gerekiyor. Tarım sigortasına nedense pek önem verilmiyor. Sonuçta bir maliyet. Ürününü sigortalatmayan, riski göze almış oluyor.Şu bir gerçek ki, tarım sigortasında da çok büyük sıkıntılar yaşanıyor. Evet tarım sigortasını yaygınlaştırmak zorundayız ama bir afet durumunda sigorta, üreticiye ödemesi gereken paraları ödemiyor, çeşitli sorunlar çıkarıyor. Çiftçi, iş tahsilata gelince dirençle karşılaşıyor. Çiftçiyi korumak için tarım sigortasını yaptırması gerekiyor, doğru, ama devletin bu konuda çiftçiye kaynak ayırması lazım.”

4 yeni JES girişimi... Üzümü başkenti diken üstünde!
4 yeni JES girişimi... Üzümü başkenti diken üstünde!
İçeriği Görüntüle

ÇİFTÇİLERİN KESİNLİKLE ÖRGÜTLENMESİ GEREKİYOR

Çiftçilerin yalnız kaldığını, bireysel hareket ettiğini ve kesinlikle örgütlenmeleri gerektiğini belirten Ziraat Mühendisleri Odası Başkanı Dr. Hakan Çakıcı, bu örgütlenmenin, tüketiciye de çok faydası olacağı görüşünü savundu:

“Çiftçi, önünü göremiyor ve ne ekeceğini bilemiyor. Bir de doğa olaylarıyla karşılaştığı zaman ürünü bir anda yok olup gidiyor. Ya da çok para harcıyor, bir ürün ortaya koyuyor ama istediğiniz paraya, ya da hak ettiği fiyata satamıyor. Çiftçiler için öngörülemeyen çok şey var. Dolayısıyla çiftçiler ellerindekini de kaybediyor. Tarım artık sermaye gerektiren bir şey. Çözüm nedir? Üretim planlaması, girdi maliyetlerinin düşürülmesi anlamında devletin direkt destek olması, ödemeleri zamanında yapması, doğru taban fiyatların açıklanması, çözüm için önem teşkil ediyor. Tarımın ve beslenmenin ne kadar önemli olduğunu hepimiz görüyoruz. Dolayısıyla çiftçiye sahip çıkmamız gerekiyor. Çiftçiler, genelde yalnız kalıyorlar. Yalnız kalmamak, çoğalmak, daha güçlü olmak için kooperatifleşmeyi öneriyoruz. Çiftçinin örgütlenmesi gerekiyor. Bireysel davranınca, yalnız başına hareket edince, girdilere daha yüksek fiyatlardan erişebiliyorlar. Pazarlama kısmında zarara uğruyorlar. Hatta onların örgütlü olmaması, tüketiciyi de etkiliyor, tüketicinin daha pahalıya o ürünü tüketmesine yol açıyor. Üretici kooperatifinden tüketiciye ürünün gitmesiyle, üreticiden tüccara, oradan Hal’e ve sonunda tüketiciye ulaşması arasında çok büyük fark var.”

PAZARDAN, MARKETTEN ALDIĞIMIZ ÜRÜNDE NE KADAR PESTİSİT VAR?

Pestisit ve mikotoksin kalıntılarının sınırların üzerinde olması nedeniyle ülkemize iade edilen gıda ürünlerine dikkat çeken Başkan Dr. Hakan Çakıcı, “Acaba o ürünleri iç piyasada biz mi yiyoruz?” sorusuna netlik kazandırdı:

“Yıllardır bu konu, gündemimizden hiç düşmedi. Yıllardır çözemediğimiz bir sorun. Çeşitli ülkelerde, özellikle yaş meyve ve sebzede pestisit ve mikotoksin kalıntı değerleri değişiyor. Ülkeler, kendi halklarının gıda güvenliğini sağlamak amacıyla pestisit ve mikotoksin sınırlamaları getiriyor. Avrupa Birliği’nin istemi var ve orada, ne kadar ürünümüzde pestisit kalıntısı olduğu için geri gönderilmiş, yayınlanıyor. Orada Türkiye aleyhine çok haber çıkıyor. Bunun sebebi biziz, çünkü birinci ihracatçı durumundayız. İhraç ürünlerinde bunu yaşıyoruz da esas şu soru, esas konumuz ne olmalı? İçeride biz ne yiyoruz? Pazardan, marketten aldığımız üründe ne kadar pestisit var, ne kadar mikotoksin var, bunu bilmiyoruz. Çünkü kendi ürettiğimizi denetlemiyoruz. Biz üretip ihraç ettiğimizde, ihraç ettiğimiz ülke denetliyor, ben bunu vatandaşıma yedirmem, diyor ama biz kendi vatandaşımıza kim bilir ne yediriyoruz. Aslında Tarım Bakanlığı’nın bunları denetleme mekanizması var ama sınırlı seviyede. Pestisit ve mikotoksin kalıntısı yüksek olduğu için geri gönderilen ürünlerin piyasaya sürüldüğünü, vatandaşın onları tükettiğini düşünmüyorum, çünkü yaş sebze veya meyve onca yolu gidip bir de geri gelinceye kadar bozulur. Onlar büyük bir ihtimalle imha ediliyor. Ancak kuru üzüm, kayısı, incir gibi ürünler mikotoksin kalıntısı olsa da geri gelebiliyor. Bir ülkeden döndüyse bu ürünler, daha farklı limitte kalıntıyı kabul eden ülkelere satabilir, ülkeye getirip piyasaya sürebilirsiniz. Bir örnek vermek istiyorum. Türkiye, incirde ihracatçı bir ülke. Ticaret Bakanlığı’nın verilerine baktığınızda, incir ithal ettiğimiz görülüyor! Yurtdışına satıp geri gönderilen ürünler, ülkemize giriş yaparken ithal etmişiz gibi kabul ediliyor. İngiltere’den incir ithal edecek halimiz yok ama bu ülkeden incir almışız gibi görülüyor.”

ÇİFTÇİ YAŞ ORTALAMASI 65’E DAYANDI

Türkiye’de çiftçilik yapan kesimin yaş ortalamasının 60’ı da geçtiğini belirten Ziraat Mühendisleri Odası İzmir Şube Başkanı Dr. Hakan Çakıcı, şu değerlendirmelerde bulundu:

“Hem ekonomik hem de sosyal anlamla kırsalın cazibesini koruyamadık. Ürettiğinden bir şey kazanamayan çiftçi, kendisinden sonra tarım faaliyetini sürdürecek kimsesi yoksa, satıyor malını mülkünü şehre geliyor. Dolayısıyla şehri tercih etmeleri doğaldır. Elimizde net rakamlar olmasa da 55’e kadar yükselen çiftçi ortalama yaşı, bugün itibariyle 60’ geçti, 65’e dayandı. Yeni nesil bir çiftçi akımı başladı. Endüstriyel tarım yapanların yanında hobi amaçlı tarım yapanlar var. Belli bir kesim var ki, tarım yapıyor ama gelir elde etme hedefiyle değil, kendi ihtiyaçlarını karşılamak amacıyla yapıyor bu işi. Bizler artık hobi amaçlı çiftçilere de razıyız, yeter ki arazilerde bir şekilde tarım yapılıyor olmasından dolayı. Amaç burada, söz konusu alan, tarım alanı dışına çıkmasın. Çünkü hobi amaçlı tarımsal faaliyetlerin olduğu yerler imar ve turizm baskısı altında. Ya da lojistik tesislerin baskısı altında. Tarım alanlarını bu baskıdan kurtarmamız gerekiyor.”

BİRİNCİ VAZİFEMİZ, TARIM ALANLARINI İMARDAN KORUMAK!
Manisa’da elektrikli araç üreten bir firmanın verimli tarım alanı üzerinde fabrika açacak olmasıyla ilgili gelişmeyi değerlendiren Başkan Hakan Çakıcı, “Tarım alanlarının imara açılması, tarım alanlarının üzerinde lojistik tesisler kurulması, fabrikaların inşa edilmesi, yıllardır içimizi acıtıyor ve bu konuda çok büyük bir mücadele ortaya koyuyoruz. Biz Ziraat Mühendisleri Odasıyız, bir meslek örgütüyüz. Bizim öncelikli görevimiz tabii ki meslektaşlarımızın özlük haklarını savunmak olduğu kadar, tarım alanlarını korumaktır. Mücadele ettiğimiz 10 konudan 9’u ne var ki, tarım alanlarının çeşitli şekillerde imara açılıyor olmasıdır. Verdiğiniz Manisa örneği doğrudur. Manisa’da fabrika açılması söz konusu ama tarım alanlarında enerji santralleri açılıyor, maden aranıyor, sanayiye açılıyor. Manisalı meslektaşlarımız o konuda gereken çalışmaları yapıyor. Bu alışkanlığın sona ereceğine hiç inanmıyorum. Maden de ülkemizin bir değeridir, sanayi de, tarım da… Eskiden planlama teşkilatı vardı, 5 yıllık planlamalar yapılırdı. Keşke yeniden planlama yapılabilse” dedi.