İzmir çayır çayır yandı. Foça yandı, Seferihisar yandı, Ödemiş yandı ve Buca Kaynaklar da yandı. Elektrik kaçakları nedeniyle. Özelleştirme ile haraç mezat şirketlere devredilen elektrik hizmeti, alt yapı yenilenmeden ve bakanlık denetiminden mahrum olarak devam ettiği için...
Memleketim Çeşme ve özellikle Germiyan her yıl yanmasa olmaz. Bazen yılda iki defa. Bu yıl da geçen yıldan kurtulan yerler yandı. Ama gerçekten çok şiddetli ve geniş alanıyla yandı. Yine elektrik direkleri ve kablolarında oluşan arklar nedeniyle.
Ildırı’da elektrik kaçağı nedeniyle başlayan yangın Germiyan köyü arazisinin büyük bölümünü yakmakla kalmadı, otoyolu da geçerek Alaçatı sahiline kadar uzandı.
Vali önce İzmir’deki dört yangının da elektrik kaynaklı olduğunu açıkladı. En azından biz, Ildırı’daki başlangıcın böyle olduğunu, birinci elden tanıklar ile biliyoruz. Kaldı ki, Jandarma veya İtfaiye ekiplerinin bunu tespit etmesi çok kolay.
O kadar geniş alanlar yandı ki, bölgenin ekolojik yapısının kendisini yenilemesi epey zaman gerektirecek. Peki, yüzlerce yıllık zeytinler nasıl geriye gelecek? Makilik alanlar, çam ağaçları ve buraları yuva olarak kullanan hayvanlar ne olacak?
Bir keklik yolda önüme çıkıyor. Hızlı adımlarla karşıya geçiyor. Uçmuyor. Yani benden korkup bölgeyi terk etmiyor. Belli ki, yavruları ve yumurtaları yanmış. Ayrılamıyor.
Meraları azaltıp, her yeri boş alan gibi düşünen ve küçükbaş hayvancılığa zorluklar çıkaran politikaları tekrar düşünmek lazım. RES’ler için, taş ocakları için meraları ortadan kaldıran politikalar, bu felaketin nedenleri arasındadır.
Meralar sadece hayvan otlağı değildir ama küçükbaş hayvancılığın da doğa için çok önemli bir işlevi vardır. Karaburun, Urla, Çeşme ve Seferihisar da geleneksel hayvancılık neredeyse bitirildi. Biraz Karaburun Yayla köyünde ve Urla Zeytineli Köyü’nde direniyor.
Büyükbaş hayvancılık susuzluk sorunu yaşayan yerlerde bu sorunu daha da artırır ama küçükbaş hayvancılık öyle değil. Keçi ve koyun sürüleri çok su tüketmez ve dağlardaki otları yiyerek ve de yatırarak yangının yayılma kapasitesini azaltır.
O kadar geniş makilik ve çam ormanı alanı yandı ki, dün Germiyan’a Urla ve Çeşme belediye başkanları ile birlikte ziyarete gelen Büyükşehir Belediye Başkanı Cemil Tugay’dan, bu tahribata karşılık bir kamu davası açılması ve buna destek olunması için öneride bulunduk.
Çünkü bu katliam sadece Diyanet’in yangın duası ile geçiştirilemez. Bir yaptırımı da olmalı. Tugay da hem belediyenin hukuk birimi hem de İzmir Barosu ile bu konuda görüşeceği sözünü verdi.
Yangın söndürmede çok başarılı yönler de vardı, aksayan yanlar da ama bu detaya burada girmeyeceğim. Sadece bir örnek ile yetineyim. Yangının yönü ve hızı dikkate alındığında Çeşme otobanına yöneldiğinde, yolda konuşlanacak iki üç TOMA, alevin karşıya atlamasını önleyebilirdi.
TOMA’ların yürüyüş ve toplantılarda ne kadar sert ve uzak mesafeden su fışkırttığını hepimiz biliyoruz.
TOMA’lar geldiğinde alevler çoktan orta refüje sıçramıştı. Keşke “Protesto yürüyüşü var diye ihbarda bulunsaydık” dedik aramızda.
Kurumların toplu çöküşü, liyakatsiz kadroların işbaşında olması her alana yansıyor ne yazık ki. Türk Hava Kurumu’nun hali ortada. Kayyum atanan her kurum gibi, gerçek görevini yerine getirmekten bir hayli uzak olduğu birçok yangında görülüyor.
Saraydaki uçak sayısı ve yangın uçağı kıyaslaması ister istemez akıllara geliyor. Bunlar işin yönetim ve kurumsal cephesi. Bir toplumsal boyutu var işin.
Beni bu yangında en çok etkileyen görüntülerden biri, Çeşme yangını otobanı geçip Alaçatı sahiline yöneldiği zaman paylaşılan video görüntüleri oldu. Hem Alaçatı merkezde hem de Port Alaçatı’da yangın ve duman görüntülerinin fon müziğini buralardan yükselen müzik sesleri oluşturuyordu.
Memleket yanıyor ama eğlence durmaz. Titanik’in batış sahnesi gibi. Hadi yangın manzaralı selfi paylaşalım. Alevler ve duman gökyüzünü çok romantik manzaraya dönüştürüyor.