Toprak kurursa yaşam durur. Tabiatın dili işte bu kadar basit bir denkleme dayanıyor. Oysa insan türü pek de umursamıyor bu gerçeği. 21. Yüzyılın dijital büyüsüne kapılan birey, gerçeklik algısını her geçen gün daha da yitirirken; insan insanın kurdu olmaya büyük bir iştahla devam ediyor.

Zamanın akışı içinde, yeryüzünün sunduğu nimetleri sonsuzmuş gibi tüketen insanlık dur durak bilmiyor; dünya, canlılığı var eden toprak zeminini kaybedip çölleşiyor. Hemen her güne bir etkinlik ya da anma atfeden akil bireyler, 17 Haziran 1994’te BM öncülüğünde, bugünü “Dünya Çölleşme ve Kuraklıkla Mücadele Günü” ilan etmeyi de akıl edebilmişler. Ne var ki o günden bugüne, çölleşmeyi önleme konusunda gösterilen çabalar pek işe yaramamış görünüyor.

Verilere göre, her yıl 120 milyon hektar verimli toprak bozuluyor (bu, yaklaşık Türkiye’nin 1,5 katı büyüklüğünde). Son 40 yılda, dünya genelinde kişi başına düşen tarım arazisi yarı yarıya azaldı. 2050 yılına kadar 700 milyon insanın kuraklık ve çölleşme nedeniyle göç etmek zorunda kalacağı öngörülüyor. Afrika’da her yıl 4 milyon hektar tarım arazisi çölleşiyor. Orta Doğu, Güney Asya ve Akdeniz havzası da risk altındaki bölgeler arasında.

Türkiye’ye gelince: Türkiye, yarı kurak iklim kuşağında yer alıyor. Tarım ve hayvancılığa dayalı kırsal ekonomiler için toprak hayati önemde. Ancak, Türkiye topraklarının %60’ı çölleşme riski altında. En fazla risk altında olan bölgeler, İç Anadolu, Güneydoğu Anadolu ve Doğu Akdeniz. Ormansızlaşma, yanlış sulama, aşırı tarım ilacı kullanımı ve kontrolsüz kentleşme, toprağın bozulmasına neden oluyor. Türkiye, 2005 yılında “Ulusal Çölleşme ile Mücadele Stratejisi” belgesi yayımladı ancak uygulama ve denetim yetersizliği hâlâ büyük bir sorun.

Toprağın kaybı sadece gıda üretimini değil; göç dalgalarını, kıtlıkları, sosyal huzursuzlukları ve hatta savaşları da beraberinde getirebilir. Afrika Sahel Bölgesi’ndeki çatışmaların önemli bir kısmı, toprak ve su kaynaklarının yetersizliğinden kaynaklanıyor. Türkiye’de de son yıllarda, kırsal alanlardan kentlere göçün bir nedeni tarımsal verimlilik kaybı.

Ne Yapmalı?

Toprak koruma politikaları güçlendirilmeli. Sürdürülebilir tarım teşvik edilmeli. Ormansızlaşmaya karşı mücadele ulusal öncelik olmalı. Yağmur suyu hasadı, damlama sulama, toprak analizine dayalı gübreleme gibi yöntemler yaygınlaştırılmalı. Çiftçiye yönelik eğitim programları artırılmalı.

Toprak sadece tarım arazisi değil; ekosistemin temel taşı, suyun ve havanın dengesi, kültürün ve yaşamın kaynağıdır. Onu kaybetmek, yalnızca doğayı değil, kendi varlığımızı da tehlikeye atmaktır.

Uzmanların gözünden çölleşme: Toprağın geleceği için uyarılar ve öneriler

Toprak bilimci Prof. Dr. Doğan Kantarcı’ya göre;“Türkiye’nin en büyük çevre sorunu erozyon ve çölleşmedir. Ancak bu tehdit, hava kirliliği kadar gündeme gelmemektedir. Ülkemizde her yıl ortalama 50 milyon ton verimli toprak akarsularla denizlere taşınıyor. Bu, kendi kendimizi yavaş yavaş tüketmemiz anlamına geliyor.”

Kantarcı’ya göre yapılması gerekenler: Ormansızlaşma durdurulmalı, bozuk orman alanları rehabilite edilmeli. Meralar korunmalı, aşırı otlatma engellenmeli. Tarım arazilerinde eğimli arazilerde tarım yapılmamalı, yapılacaksa teraslama zorunlu olmalı.

Ziraat Yüksek mühendisi Dr. Ahmet Atalık’a göre; “Kuraklık artık geçici değil, yapısal bir tehdit. Tarımda verimi artırmak adına yapılan uygulamalar, örneğin monokültür tarım, kimyasal gübre ve pestisit kullanımı toprağı öldürüyor. Toprağı beslemeden sadece üretimi artırmaya çalışmak intihardır.”

Önerileri: Organik madde bakımından fakirleşen topraklar doğal gübrelerle zenginleştirilmeli. Yerel tohumlar ve kuraklığa dayanıklı türler teşvik edilmeli. Su kaynaklarının verimli kullanımı için damla ve yağmurlama sulama yaygınlaştırılmalı.

İklim bilimci Dr. Levent Kurnaz’a göre; “İklim değişikliği ile çölleşme arasında doğrudan bir ilişki var. Sıcaklıklar arttıkça buharlaşma artıyor, toprakta su tutmak zorlaşıyor. Türkiye 2030’lara doğru iklimi yarı kuraktan, kurak statüsüne geçebilir. Bu, tarımın ve kırsal yaşamın çökmesi demektir.”

Uyarıları: Fosil yakıt tüketimi azaltılmalı, yenilenebilir enerjiye geçiş hızlanmalı. Tarım politikaları, iklim projeksiyonlarına göre yenilenmeli. Kırsal bölgeler için iklim göçlerine karşı, sosyal destek ve planlama yapılmalı.

Bu görüşler de bize gösteriyor ki çölleşme ile mücadele sadece teknik değil, politik, sosyal ve kültürel bir meseledir. Toprağı korumak için bilim insanlarının uyarılarına kulak verilmesi, çiftçinin sesinin duyulması ve politika yapıcıların samimi irade göstermesi şart. Aksi halde sadece toprak değil, diğer canlılarla birlikte insan türünün kökleri de kurumaya mahkûm olur.