Ege’nin mavi suları, her bayram tatili sonrası aynı muhabbeti ateşler son yıllarda: “Çeşme mi, Sakız mı? Ayvalık mı, Midilli mi? Kuşadası mı, Sisam mı?” Bu sorular, Türk tatilcilerinin bitmeyen ikilemi, sosyal medyanın ise alay malzemesi. Bayramda Ege kıyılarında doluluk oranları yüzde 70’lere vurmuş, herkes plajda kızarmış, şimdi de “bir dahaki sefere nereye gitsem” tartışmaları başladı. Ama asıl sorunun “cüzdan” olduğu unutuldu…
Ancak gelin görün ki, artık “birkaç günlüğüne Ege’ye kaçalım” demek eskisi kadar masum değil. Tatil bavulundan önce cüzdan hazırlığı yapmak şart. Çünkü bu taraflarda denize girmenin bile bir bedeli var. Hem de az buz değil!
Ege’nin o meşhur durakları – Alaçatı, Çeşme, Bodrum, Datça, Ayvalık – hâlâ güzelliğinden bir şey kaybetmiş değil. Deniz hâlâ pırıl pırıl, sokaklar hâlâ begonvillerle dolu, gün batımı hâlâ şiir gibi. Fakat sahne arkası biraz daha sert.
Bir kahveye 250 TL, bir beach club girişine kişi başı 5000 TL, orta halli bir akşam yemeğine 10-15 bin TL ödemek artık yeni normal. Tatil dediğimiz şey, git gide bir lüks tüketim biçimine evrilmiş durumda. Yani denize girmeden önce cüzdanınızı denkleştirmeniz gerekebilir.
“E bari komşuya geçelim” diyenler için Yunan adaları hâlâ çok cazip. Midilli, Sakız, Sisam, Rodos... Hepsi feribotla bir taş atımı mesafede. Ve gerçekten huzur verici: Salaş tavernalar, güler yüzlü insanlar, mavi beyaz sokaklar...
Deniyor ki bizim turistler oradaki esnafın da ahlakını bozmuş. Arkadaşım Rodos’ta yedikleri kazığı anlattı dün yarım saat telefonda iddiası bizimkilerin orada “aman ne ucuz” diye diye adamları kazıkçı hale getirmeleri.
Sosyal medyaya bakarak yazıyorum: Tatil biraz da bir “gösteri sanatı”na dönüşmüş durumda.
Gidilen yer değil, oradan atılan story önemli. Lüks beach club'lar, özel plajlar, influencer tavsiyeleri derken tatilin kendisi biraz geride kalıyor. Oysa Ege hâlâ sessiz köyleri, mütevazı pansiyonları ve saklı koylarıyla keşfedilmeyi bekliyor.
Belki de gerçek tatil, kalabalıklar içinde değil; sakince bir kitap okuyabildiğiniz, ayağınızı suya sokup sessizce gün batımını izleyebildiğiniz yerde başlıyor.
Orası neresi derseniz cevabım iyice araştırın olur.
Yaz henüz bitmedi. Ege hâlâ güzel, adalar hâlâ davetkâr. Ama ne yazık ki tatil, artık sadece “nereye gideceğiz?” sorusuyla değil, “nasıl ödeyeceğiz?” sorusuyla da başlıyor. O yüzden valiz hazırlığından önce bir bütçe planlaması şart. Sonuçta güneş hâlâ orada... ama fiyatlar, gölgede kalmayı tercih etmiyor.
Şimdi biraz karşılaştırma yapalım.
Çeşme - Sakız: Fiyat mı, Ruh mu?
Çeşme, bu yaz da “Ege’nin yıldızı” olma iddiasını kimselere bırakmadı. Alaçatı sokaklarında yürürken, sabah kahvaltısına küçük bir servet ödeyen tatilciler, “Bir tabakla ruh doyurulur mu?” demedi; story’lerine “#huzur” yazmayı ihmal etmedi. Karşı kıyıdaki Sakız Adası ise “Aynı deniz, daha ucuz, üstüne kapıda vizeyle” diye ses yükseltti. Elbette orada da iki duble mastika içip masaya meze sıralamak mümkün. Ama Çeşme’nin de öyle bir enerjisi, öyle bir yaz ruhu var ki… O sahil şeridindeki müzik, o rüzgârla savrulan saçlar, başka hiçbir yerde yok. Sakız belki daha hesaplı, ama Çeşme hâlâ karakterli.
Ayvalık - Midilli: Otantik mi, Hesaplı mı?
Ayvalık, hem denizi hem lezzeti hem de insanıyla gerçek bir Ege klasiği. Süper lezzetler bir yana, Cunda sokaklarında dolaşmak bile başlı başına terapi. Her taş duvarda, her mezede bir hatıra saklı. Midilli ise hemen karşıdan göz kırpıyor: “30 Euro’ya her şey dahil masa kurarım, Ayvalık havasını da aratmam” diyor. Haklı mı? Kuru kuruya değil. Ama Ayvalık’ın sıcacık kasaba ruhu, kıyıda çalışan balıkçıdan tost yapan esnafa kadar her köşede hissediliyor. Midilli belki cebinize iyi gelir, ama Ayvalık yüreğinize dokunur. Fiyatlar elbette farklı ama anılar farklı.
Kuşadası - Sisam: Canlılık mı, Sakinlik mi?
Kuşadası tam bir “herkese göre bir şey var” beldesi. Eğlence mi? Var. Tarih mi? Efes hemen yanı başında. Plaj mı? Saymakla bitmez. Ama kalabalıkla arası olmayanlar için Sisam daha çekici geliyor: Sakin koylar, salaş tavernalar ve “gerçek Ege köyü” atmosferi… Fakat Kuşadası’nın kozmopolit havası, yerli-yabancı karışımı ve o canlı ritmi de bambaşka. Üstelik bir Sisam yolculuğuna başlamadan önce feribot sırası, pasaport işlemleri, vize ücreti gibi pek çok detayla boğuşmak gerekiyor. Sisam huzur veriyor olabilir ama Kuşadası hayatın kendisi gibi: Renkli, sürprizli ve dolu dolu.
Bodrum - İstanköy: Gösteri mi, Gerçek mi?
Bodrum’a gitmeyen, yaz yaşadım demesin! Trafiği, kalabalığı, yüksek fiyatları… evet hepsi var. Ama o gün batımında sahile oturup hafif rüzgârla serinlemek, kalabalığın ortasında bile “kendinle kalabilmek” Bodrum’a has bir duygu. Her yıl “Yeter, bu son!” diyenler, ertesi yıl yine valizleri hazırlıyor. İstanköy ise bu memnuniyetsizliğe gülümseyerek cevap veriyor: “Yarı fiyatına aynı deniz, daha az gürültü, üstüne bisiklet turu...” Bodrum’un sahilinde sandalye kavgası varken, Kos’ta şezlong seçiyorsun. Ama kabul edelim: Bodrum’un o “kendine has şımarıklığı”, o eğlenceli ciddiyeti hiçbir yerde yok. Bodrum pahalı olabilir ama bir duruş meselesidir. Ve her duruşun bir bedeli vardır.
Yunan adaları son yıllarda daha da çok konuşuluyor, evet. Haksız da değiller. Ama Türkiye kıyıları sadece bir tatil rotası değil, bir yaşam kültürü. Ege’nin bu yanı, tarih, müzik, lezzet ve insan hikâyeleriyle örülü. Kimileri için kalabalık, kimileri için pahalı… Ama her köşesinde bir anı, her lokmasında bir emek saklı.
Yani seçim sizin: Hesaplı bir kaçamak mı, yoksa biraz pahalı ama içten bir yaz hikâyesi mi?