Türkiye, çok partili siyasi hayata geçtiğinden bu yana böyle bir iktidar görmedi.
Mübarek adamlar, olumlu bir şey oldu mu, hep bir ağızdan ’“Biz yaptık, Biz verdik, Biz bulduk, Biz çözdük,Cumhuriyet döneminde yapılmayanı yaptık’” derler. Olumsuz bir şey oldu mu, örneğin zamlar yağmur gibi yağmaya başladı mı veya hükümetin uygulamaları sebebiyle karışıklık çıktığı zaman, hemen ’“ya rutin zamlardır ve hükümetin haberi yoktur ya da suç yargınındır, muhalefetindir, provokatörlerindir.’”
’“Kabahati gelin yapmışlar, alan olmamış’” deyişinde olduğu gibi, herhangi bir aksaklık olduğu zaman AKP suçu derhal başkasına atmayı marifet sayıyor. Tam bir şark kurnazlığı’…
AKP Hükümeti 2005 yılında Ceza Muhakemeleri Kanununun 102. Maddesinde değişiklik yaptı. Yasanın önce 2008’’de yürürlüğe girmesi kararlaştırıldı, sonra da 31 Aralık 2010’’a ertelendi.
Zaman su gibi aktı geçti, beklenen tarih geldi ve tahliyeler başladı. Defalarca ömür boyu hapse mahkum edilmiş katiller, Hizbullah militanları, Mafya babaları, suç örgütleri reisleri teker teker tahliye edilmeye başladılar. Kamuoyu şaşkınlık içinde olayları izliyordu’…
Başbakan Erdoğan’’a gazeteciler sordular; ’“Efendim, kamuoyunu çok rahatsız eden bu tahliyelerle ilgili neler söyleyeceksiniz?’”
Cevap; ’“Yargıyı ilgilendiren bir konu, gerekirse yasal düzenlemeye gideriz.’” Lafa bakar mısınız’…
Bu konu yargının değil, yasamanın sorunudur. Kanunu 2005 yılında çıkaran Yasama organı TBMM değil mi?Yasamaya kim hakim? 9 senedir tek başına iktidar olan AKP. O halde sorun nasıl Yargının olabiliyor?
Benzeri sorunları, AKP Hükümetinin çok sayıdaki uygulamasında gördük. Örneğin aynı yıl içinde iki defa değişen imtihan sistemi ile bu ülkenin çocukları karşı karşıya kalmadılar mı?
Bu yapılan yanlışların birçok sebebi vardır.
En önemli sebeplerden birincisi; AKP zihniyetinin kadrolaşma çılgınlığıdır.
Türkiye’’nin iki kurumu çok önemlidir. Başbakanlık Kanunlar ve Kararlar Genel Müdürlüğü ve TBMM Kanunlar ve Kararlar Başkanlığı.
Bu iki kurumda çalışanlara 2002 yılına gelinceye kadar Siyasetçiler müdahale etmediler. Çünkü bu iki kurumda çalışanlar adeta kanunların, kararların ve hazırlanan yönetmeliklerin hafızasıdırlar. Hazırlanmakta olan kanun taslaklarının, geçmişte çıkan hangi kanunla çeliştiğini veya uygulamada ne gibi aksaklıklara yol açabileceğini tecrübelerine dayanarak hükümete sunarlar ve uyarı görevlerini yaparlardı. AKP, bu iki kurumu hallaç pamuğu gibi attı. 3 Eşi ile aynı evde yaşayan ve kendisini Şeyhülislam ilan eden birini kendisine danışman olarak seçen bir anlayıştan, başka bir davranış beklenir mi?

İkinci sebep ise, AKP’’nin devletin kurumları ile sürekli olarak kavgalı olmasından kaynaklanmaktadır. Bir yasa tasarısı hazırlanırken hükümet ilgili kuruluşlardan mutlaka görüş alır. Örneğin yargıyı ilgilendiren bir konuda yasa tasarısı hazırlanıyorsa, Yüksek Yargıdan görüş alırsınız, onların deneyimlerinden yararlanırsınız. Akıllı insanın yapacağı iş budur. Ama siz Yüksek Yargıyı düşman ve fethedilecek bir kale olarak görüyor ve gece- gündüz tüm mesainizi bu uğurda harcıyorsanız, yargıdan gelen taleplere bakmazsınız bile’…

Böyle davrandığınız için hem çıkardığınız yasaların önemli bir kısmı Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edilir hem de ülkede bir sürü karışıklığa sebep olursunuz. Hele 9 senelik iktidarınızdan sonra dahi böyle hataları yapıyorsanız, başkalarına suç atarak kendinizi aklayamazsanız.

Hem iktidarda kalıp, hem de muhalefetteymiş gibi davranamazsınız. Böyle davranmaya devam ederseniz Türk Milleti sizi ilk seçimde iktidardan alıp, muhalefet yapmakla görevlendirir. Tabii ki Yüce Divandan sıra kalırsa’…

Türk Milleti;Habur’’da yaşanan PKK’’lı militanları karşılama törenini de, AKP tarafından salıverilen yüzlerce insanın katilleri olan Hizbullah militanlarını ve bunlara sebep olanları da asla unutmayacaktır.

Mehmet Haberal, Mustafa Balbay, Tuncay Özkan ve diğer aydınlar; sizlerin suçlarınız ne kadar büyükmüş’… Çete reisleri, katiller, devlet düşmanları serbest, sizler cezaevinde bile işkence çekiyorsunuz’… Kader utansın’…