Bugün Pazar...
Hiç bitmeyen sevgi ve saygıyla...
Atatürk'ü bu köşede anma ve hatırlama günü...
Bir kez daha...
Az bilinen yaşanmış bir öyküyü paylaşalım...
Bunu yaparken de...
“Atatürk’ün Uşağıydım”...
Adlı eserde...
Yaşananları anlatan Cemal Granda ile...
O anıları kaleme alan Turhan Gürkan’ı saygıyla analım…
***
Başlıyoruz...
Ve, 1938 yılının “Cumhuriyet Bayramı” gelip; çatmıştı...
Atatürk’ün sağlık durumu sıkıntılıydı...
Halka bir şey duyurmamak ve şehirde yas havası estirmemek için şenliklerin eskiden olduğu gibi yapılması uygun görüldü... Yine taklar kuruldu, parlak bir geçit töreni yapıldı... Gece fener alayları düzenlendi; sabaha kadar havai fişeklerle şenlikler sürüp gitti...
On beşinci yıl şenlikleri gerçekten de Atatürk’e zehir olmuştu...
Bütün Cumhuriyet bayramlarını sabahlara dek ayakta, neşe, zevk ve keyif içinde halkla kucak kucağa geçiren Atatürk için yaşamının son Cumhuriyet Bayramı’nın gününü ve gecesini, Dolmabahçe Sarayı’nın sessiz bir odasında ölüm döşeğinde geçirmesi, O’nun için ne büyük yük, ne dayanılmaz acıydı...
Günleri değil, saatleri sayılı olan bu büyük insan süzülmüştü... Solgundu... Kesik kesik konuşuyordu artık... Yanındakiler, O’na “Kalkacaksınız Paşam, iyileşeceksiniz” şeklinde oyalayıcı sözler söylüyorlardı...
Gece ışıklarla donatılmış bir vapur, sarayın rıhtımına değecek kadar yanaşmıştı... Vapurdan çılgınca bir alkış sesi yükseldi... Ölüm sessizliğine bürünen odanın soğuk duvarlarında yankılandı... “Üniversite gençleri kutlamaya gelmişler” dediler... Çok duygulandı... Kalkmak istedi; yapamadı... Gücü bitmişti! Çaresiz koluna girdiler; pencere kenarındaki koltuğa oturtuldu... Yine yanındakilerin yardımıyla ayağa kaldırıldı... Kılıç Ali ve Şükrü Kaya vardı... Sonra eliyle vapurdakileri selamladı... Vapirdan bir alkış tufanı koptu...”Yaşa, Varol...” sesleri göklere yükseliyordu... Büyük ihtimalle Atatürk’ün eli işaretin görmemişlerdi.. Gençlerin söylediğ, “Dağ başını duman almış” marşı vapurla birlikte uzaklaşıp, karanlığın içinde kayboldu... Atatürk, cansız fakat mutlu bir ses tonuyla, sanki işiteceklermiş gibi arkalarından şunları söyledi:
“Bu bayramlar ve yarınlar sizindir... Güle güle...”
***
Birkaç dakika ayakta kalmak bile O’nu yormuştu...
Yatağına yatırıldı...
Yanındakiler sessizce dışarı süzüldüler...
Hepsinin gözlerinden yaşlar süzülüyordu...
Her taraf elektrikli süslerle donatıldığı halde derin birr sessizlik vardı...
Millet, içten içe ağlıyordu...
Bu sırada Kızkulesi de donatılmıştı...
Buradan atılan fişekler Atatürk’ü rahatsız etmiş olacak ki...
Zile basıp sofracı Kamil’i çağırdı ve sordu:
“Bu patırtılar nedir?”
Kamil aklınca Atatürk’ün üzülmemesi için olacak, birden bire...
“Gök gürlüyor paşam!” deyiverince...
Atatürk, ister istemez gülümsedi:
“Ha’di enayi” dedi ve yeniden yatağına uzandı...
Bitiriyoruz...
Atatürk’ün yakınları anlatıyordu...
Biz Cumhuriyet Bayramı’nın 15’inci yıl ödünümü şenliklerine...
Candan katılmadık..
İçimiz kan ağlıyordu ve hep büyük Ata’yı düşünüyorduk...
Kimbilir?
O şenlikleri göremediği için ne kadar üzülmüştür...
Ve, çok yakından hissediyorduk ki...
Sevgili milletinin arasına katılamadığı için kendi kendini adeta yemişti...
Nokta...
Sonsöz: Atatürk'ün son sözü “Aleykümesselam” oldu... Bu, Müslümanlar tarafından sıkça kullanılan ve "Allah'ın selamı üzerinize olsun" anlamına gelen selamlaşmadır... O sırada Dolmabahçe Sarayı’ndaki takvimler “10 Kasım 1938 Perşembe”yi, saatler de “09.05”i gösteriyordu... O sırada “57 yaşında” idi...