Bugünün yıldız tarihi; 29 Nisan Salı...
Bayram değil, seyran değil ama...
Cumhuriyet tarihimizin...
Belki de...
“İnsanlık adına en gurur verici”...
Takvim yapraklarından biri...
Çünkü...
14 yıl önce bugün...
Komşu Suriye’deki iç savaştan...
Kaçıp, çoluk – çocuk bize sığınmak için...
“Azrail’le köşe kapmaca oynuyorlardı”...
Türkiye’ye “resmi kaçış”ın takvim yaprağıdır “29 Nisan”...
Tekrar döneceğiz bu ayrıntıya...
***
O günlerde...
“Komşu” dediğimiz Suriye’de...
İç Savaş’ın en yakıcı süreç yaşanıyordu...
Ülkeyi yönetenlerin gözü dönmüştü adeta...
Üstelik...
“Hedef tahtası hep çocuklardı...”
Beşşar Esad’ın yönettiği Suriye gibi bir ülkede...
Nesillerin “kurutulması” adına zavallı yavrular feda edildi...
Sadece bir yılda...
20 binden fazla “çocuk” öldürüldü...
***
Aynı yıl...
Ölümü göze alıp iç savaştan kaçan ilk mülteciler...
Türkiye’ye giriş yapmaya başladı...
252 kişilik ilk mülteci kafilesi aynı yılın 29 Nisan’ında...
Çoluk – çocuk...
Hatay, Reyhanlı'daki Cilvegözü sınır kapısından giriş yaptı...
Geliş o geliş...
14 yıldır bizimle birlikteler...
Bazıları vatandaşımız oldu; oy bile kullanıyorlar!
***
Türkiye ile Avrupa Birliği arasındaki göçmen anlaşması...
En azından çocukları “Azrail”in elinden çekip aldı...
O bebişler artık büyüdüler evlenme çağına geldiler...
***
Taaa, o günden itibaren...
Ekmeğimizi onlarla paylaşmaya başladık...
Hala paylaşmaya devam ediyoruz...
***
Yine unutulmaz bir tarih: “08 Haziran 2011”...
Kendi vatanında öldürülmekten korkan 450 Suriyeli...
Şafak sökerken...
Gözyaşları arasında sınırda bizim görevlilere yalvarıyordu:
“İşkenceyle öldürecekler bizi; kapıyı açın n’olur!”
O günlerin Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan...
Aynı akşam Türkiye’ye şöyle seslenmişti:
“Mültecilere kapıları kapatmayacağız...”
Ve, dediğini de yaptı...
Bakın takvime...
O gün ile bugün arasında...
Rahat 14 yıl geçiverdi...
Türkiye...
İnsanlık adına...
Eşi benzeri olmayan bir kulvarda...
Onurlu bir duruş sergilemenin dayanılmaz hazzını yaşıyordu...
***
Hani sık sık derler ya...
“Allah kimseyi vatanından mahrum etmesin...”
Aynen öyle oldu...
Esat’ın elinden kurtardığımız Suriyeliler...
Türkiye’yi 14 yılda “ikinci vatan” yaptılar...
Çoğaldılar...
Bi’kısmı “TC vatandaşı” oldu...
Liseyi, üniversiteyi bitirdiler...
Evlenme çağına gelenler...
Kız alıp, damat verdiler...
Biraz karışır gibi olduk sanki(!)...
İzmir’i sevdiler...
Okula başladılar; iş sahibi oldular...
***
Ve, şimdi sessiz sedasız...
Bi’tane tuğlası bile kalmayan...
Suriye’deki evlerine dönüyorlar...
En azından...
Kalpleri korkmadan atıyor...
Çünkü...
7 Aralık 2024’te...
Esad başkent Şam'dan kaçtı; Rusya’ya sığındı...
***
Hep merak edilir; şu sırada Devlet Baba açıkladı son durumu:
Türk vatandaşlığını kazanan...
Suriye uyruklularının sayısı 240 bin...
Bunların 135 bini reşit, 105 bine yakını ise çocuk...
Tabii ki, büyükler seçimlerde oy kullanacaklar...
***
Bizimle birlikte yaşayan Suriyeliler’le ilgili...
En anlamlı rapor, dün...
Cumhurbaşkanı Erdoğan’dan geldi...
Ve gördük ki...
An itibarıyla...
Türkiye’de toplam “4 milyon 33 bin göçmen” yaşıyor ve...
9 Aralık'tan bu yana sadece...
Bizi bırakıp Türkiye'den Suriye'ye dönenlerin sayısı 200 bini geçti...
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın şu sözleri dikkat çekici:
“Ülkemizde muhalefetin, özellikle de insanlık düşmanı kimi faşist çevrelerin iddia ettiği gibi bir göçmen sayısı asla yoktur ve olmamıştır...”
***
Erdoğan...
Suriyeli göçmenlerle ilgili son bir not düşürdü gündeme:
“Burada bir üzüntümü ifade ediyorum...
Faşist çevrelerin körüklediği, korku ikliminden dolayı...
Göçmenlerin Türk ekonomisine katkıları...
Maalesef ülkemizde sağlıklı bir şekilde tartışılmadı...
Farklı düşünenler ile...
Artısı ve eksisiyle tabloyu ortaya koymaya çalışanlar...
Sindirildi, susturuldu ve hedef haline getirildi...
İş dünyamız da linç edilmekten çekindiği için...
Kapalı kapılar ardından bize söylediklerini...
Çıkıp kamuoyu önünde cesaretle dillendiremediler...
Gelinen aşamada şunu açık ve net görebiliyoruz:
“Türkiye'nin kalkınması ve hedeflerine ulaşması için...
Maddi sermaye kadar (*)beşeri sermayeye de ihtiyacı var...”
***
Final yapıyoruz...
Şu sağlam bir gerçek...
Suriyeli bebişler bizim topraklarımızda…
Dünyayı tanıdılar…
O günlerde doğanlar…
Uzun bi’zaman dilimi…
İzmir sokaklarında kağıt – şişe filan topluyorlardı…
Bi’tane kardeşi olanın…
Şimdi en az üç kardeşi daha İzmir havası soluyor…
Bu kentin ekmeğini yiyerek, suyunu içerek büyüdüler…
Vatanlarını terk edip bize sığınmışlar ama…
Milli duyguları o kadar yüksek ki…
En azından son 10 yılı hatırlayın...
Kesinlikle Türkçe konuşmuyorlar; kavga çıkarsa belki, bi’parça…
Duruşları sağlam ve...
“İzmir’i ne kadar seviyorlar; renk vermiyorlar...”
Türkiye’nin her yerinden mutlaka Suriye’ye dönenler olacaktır...
Ama...
Onlara yeni bir hayat armağan eden sıcak kalpli İzmir’i...
Bunca yıldan sonra bırakıp...
Doğdukları topraklara şiddetli bir arzuyla giderler mi?
İşte o soru önemli...
Yine de İzmir’den ayrılmak her kalbe biraz ağır gelir!
(*) Beşeri sermaye: Üretim faktörlerinin daha verimli kullanılmasını sağlayan tecrübe, bilgi, beceri gibi değerlerin toplamı olarak kabul edilebilir...
Nokta...
Hamiş: “Bülbülü altın kafese koymuşlar; ah yine vatanım demiş!”
Sonsöz: “Göze sezdirmeden gözyaşı silen dostların ülkesi olmayı her türlü kışkırtmaya rağmen bizim dönemimizde başardık...” / İrfan Fethi Gemuhluoğlu - İstanbul'un muhafazakâr çevrelerinde etkili olmuş fikir adamı, mutasavvıf...”