Buse AÇIKALIN/EGEDESONSÖZ- Çağın hastalığı olarak tanımlanan obezite, dünya genelinde hızla artan ve halk sağlığını tehdit eden en önemli sorunlardan biri haline geldi.
Dünya Sağlık Örgütü verilerine göre obezite oranı son yıllarda her yaş grubunda yükseliş gösterirken, Türkiye de bu artıştan en çok etkilenen ülkeler arasında yerini alıyor.
Konuyla ilgili Egedesonsöz’e değerlendirmelerde bulunan Öğretim Görevlisi ve Uzman Diyetisyen Elif Dila İmançer, Dünyadaki ve İzmir’deki obezite verileri ile ilgili konuştu. İmançer, “İzmir’de lise öğrencileri arasında yapılan bir çalışmada obezite oranı yüzde 10, ilköğretim birinci kademe öğrencilerinde yüzde 20, 60 yaş ve üzeri bireylerde ise yüzde 30 olarak bulunmuştur” dedi.
Dünyadaki veriler ile ilgili de açıklamalarda bulunan İmançer, “2050 yılına gelindiğinde fazla kilolu ve obez yetişkinlerin sayısının, o dönemdeki olası yetişkin nüfusunun yarısından fazlasına ulaşacağı öngörülmektedir” şeklinde konuştu.

“2050 YILINDA OBEZ SAYISI, NÜFUSUN YARISINDAN FAZLA OLACAK”
Dünyada obezite sıklığının artış eğilimi gösterdiğini söyleyen İmançer, “Obezite, vücutta aşırı ve orantısız şekilde yağ birikimi olarak tanımlanan, sağlığı olumsuz etkileyen bir hastalıktır. Dünyada ve Türkiye’de obezite sıklığı artış eğilimindedir. Dünya Sağlık Örgütü verilerine göre her 8 kişiden biri obezdir. Küresel ölçekte 1990–2021 yılları arasındaki obezite sıklığı değişimini inceleyen bir çalışmada, sıklığının erkeklerde %155,1, kadınlarda ise %104,9 oranında arttığı gösterilmiştir. Aynı çalışmada 2050 yılına gelindiğinde fazla kilolu ve obez yetişkinlerin sayısının, o dönemdeki olası yetişkin nüfusunun yarısından fazlasına ulaşacağı öngörülmektedir” dedi.
“KADINLARDA OBEZİTE SIKLIĞI DAHA FAZLA”
Obezite sıklığının kadınlarda daha yüksek olduğunu belirten İmançer, “Türkiye Beslenme ve Sağlık Araştırması 2017 verisine göre yetişkin obezite sıklığı %31,5 iken, Dünya Obezite Atlası 2025 raporuna göre bu oranın %36 olduğu belirtilmektedir. Kadınlarda obezite sıklığı erkeklere göre daha yüksek olup, yıllar içinde ikinci cinsiyette de sıklığın artış gösterdiği bilinmektedir” şeklinde konuştu.
İZMİR’DEKİ OBEZİTE SIKLIĞI...
İzmir’deki obezite verilerine değinen İmançer, “Türkiye’de bölgesel düzeyde obeziteye ilişkin birçok çalışmalar mevcuttur. Ancak İzmir’de obezite sıklığına dair güncel veriler sınırlı olmakla birlikte, farklı yıllarda ve farklı yaş gruplarında yürütülmüş çalışma sonuçları bulunmaktadır. Örneğin İzmir’de lise öğrencileri arasında yapılan bir çalışmada obezite oranı yüzde 10, ilköğretim birinci kademe öğrencilerinde yüzde 20, 60 yaş ve üzeri bireylerde ise yüzde 30 olarak bulunmuştur” açıklamasında bulundu.
İMANÇER, OBEZİTE ARTIŞININ TEMEL SEBEPLERİNİ SIRALADI
Bireylerdeki obezite artışının temel sebepleri ile ilgili açıklamalarda bulunan İmançer, şöyle konuştu:
“Bireylerde obezite varlığı ile ilişkili etmenler; genetik özellikler, beslenme alışkanlıkları, fiziksel aktivite düzeyi, televizyon veya telefon gibi cihaz kullanımına bağlı ekran maruziyeti, uyku düzeni, sağlık durumu ve kullanılan ilaçlar ile yaşanılan çevrede sağlıklı gıdaya ve güvenli aktivite alanlarına erişim olanakları olarak sayılabilir. Ancak iyi haber şu ki, obezite ve obeziteyle ilişkili bulaşıcı olmayan hastalıklar büyük ölçüde önlenebilir ve yönetilebilir durumdadır”
Obezite artışının durdurmanın büyük bir bilinç gerektirdiğini vurgulayan İmançer, şunları söyledi:
“Bireysel düzeyde obezite riski, yaşam döngüsünün her aşamasında yani doğum öncesi dönemden başlayarak erken çocukluk ve ilerleyen yıllara kadar koruyucu müdahalelerle azaltılabilir. Ancak bireylerin beslenme ve fiziksel aktivite alışkanlıkları büyük ölçüde çevresel ve toplumsal koşullardan etkilenmektedir.
“ÇOK SEKTÖRLÜ YAKLAŞIM VE SORUMLULUK GEREKMEKTEDİR”
Obezite artışını durdurmak için çok sektörlü yaklaşım ve sorumluluk gereklidir. Sağlıklı seçimlerin kolay ve erişilebilir olması için ortamların buna uygun şekilde düzenlenmesi elzemdir. Örneğin annelerin emzirme konusunda desteklenmesi, gıdalardaki sağlığa zararlı içeriklerin azaltılması veya sağlığa faydalı olacak şekilde yeniden düzenlenmesi, sağlıksız yiyecek ve içecek reklamlarının sınırlandırılması, kamu kurumlarında sağlıklı yemek seçeneklerinin sunulması ve yürüyüş ile bisiklet gibi aktiviteler için güvenli alanların oluşturulması önemlidir.
“EĞİTİM VE FARKINDALIK ARTIRILMALIDIR”
Ayrıca toplumun sağlıklı yaşam konusunda bilinçlenmesi için eğitim ve farkındalık çalışmaları artırılmalıdır. Kitle iletişim kampanyaları, toplum temelli programlar, okullarda ve işyerlerinde sağlık girişimleri bu sürece katkı sağlayacaktır. Obezitenin önlenmesi ve yönetimi için sağlık sisteminde, özellikle de birinci basamakta, obeziteye yönelik hizmetlerin güçlendirilmesi, herkese eşit ve kaliteli bakım imkânı sağlanması ve sürecin verilerle izlenip değerlendirilmesi temel adımlardır. Ayrıca, gıda üretimi, pazarlama ve fiyatlandırma politikalarının uygulanması, yoksulluğun azaltılması, sağlıklı şehir planlaması ve eğitim düzeyinin yükseltilmesi gibi geniş kapsamlı sağlık belirleyicilerine yönelik adımlar da önemlidir.
“TEDAVİ SÜRECİ KİŞİDEN KİŞİYE FARKLILIK GÖSTERİR”
Obezitenin tedavi yöntemleri ile ilgili konuşan İmançer, “Obezite tedavi yöntemleri beş grupta incelenmektedir. Bunlar, tıbbi beslenme tedavisi, egzersiz tedavisi, davranış değişikliği tedavisi, ilaç tedavisi ve cerrahi tedavi. Bu tedavi yöntemlerinin bireysel özelliklere göre planlanması ve uygulanması gerekir. Nitekim her birimizin parmak izi nasıl kendine özgüyse, obezite tedavisinde de uygulanacak yöntemler ile sürecin işleyişi kişiden kişiye farklılık gösterecektir” dedi.
“PSİKOSOSYAL YAŞAM ÜZERİNDE DE KARMAŞIK ETKİLERİ VAR”
Obezitenin bireylerin ruhsal sağlığına olan etkileri ile ilgili de konuşan İmançer, “Obeziteyle ilgili dikkat çekilmesi gereken bir diğer nokta, bireylerin sosyal ve ruhsal sağlığını da olumsuz etkileyebilmesidir. Depresyon, anksiyete, özgüven eksikliği, yeme bozuklukları, uyku bozuklukları ve cinsel işlev bozuklukları gibi psikolojik yansımaları olabilmektedir. Ayrıca obezite, toplumda ayrımcılık, dışlanma, istismar ve zorbalık gibi sosyal sorunlara yol açabildiği gibi, bu sorunların bir sonucu olarak da ortaya çıkabilmektedir. Obezitenin sadece fiziksel sağlık üzerinde değil, aynı zamanda psikososyal yaşam üzerinde de derin ve karmaşık etkilerin göz önünde bulundurulması gerekmektedir” açıklamasında bulundu.





