Gezegenimizdeki iç savaşların sosyolojik ayağını incelediğinizde çok önemli bir kısmının kurgulanma biçimiyle birer toplum mühendisliği projesi olduğunu görürüz.
Din, dil, bölgesel, etnik ve sosyal farklılıklar üzerinden geliştirilen ayrıştırma stratejileri siyasal görüşlerle de güçlendirilerek çatışmalara dönüştürülür.
Buna iç savaşın 'kuluçka dönemi' diyebiliriz.
Devletlerin bağışıklık sistemlerinin zayıf olduğu, tahribata uğratıldığı dönemlerde kuluçka süreci sona erer ve terör virüsü saldırıya geçer.
Batının, Amerikan'ın güvenlik politikalarına, onların önceliklerine göre çoğu Müslüman 66 ülkede 686 farklı yapı birbirleriyle halen savaş halinde.
Lübnan'da, Suriye'de, Irak'ta, Afganistan'da, Mısır'da Libya'da, Nijerya'da, Mozambik'te, Somali'de, Sudan'da ve diğerlerinde… kargaşanın, iç savaşın, istikrarsızlığın sürdüğü bütün ülkelerde mutlaka başka-başka ülkelerin siyasi ve ekonomik uzantılarını görürsünüz.
Hiçbir iç savaş 'tek başına' kendi iç sorunlarından, din yada mezhep farklılıklardan, yasaklardan, özgürlüklerden, hazineyi paylaşma ve sisteme dahil olma, ondan beslenme, temsil edilme, eşit koşullarda yaşama mücadelesinden doğmamıştır.
Bunlar sadece savaşın birer gerekçesi, propaganda malzemesi olmuştur. Bu sorunlar mutlaka vardır, lakin tek başına ölme yada öldürme gerekçesi olarak illegaliteye dönüşmez.
Sorunların 'terörize' edilerek çatışmalara dönüştürülmesi süreci yani 'kuluçka dönemi' mutlaka başka devlet ya devletler tarafından yönetilir.
''Dilimi, kültürümü, tarihimi yaşamak, demokratik düzende temsil edilmek, baskılardan uzak yaşamak istiyorum'' diyenler zaten sisteme dahil olmak istiyordur ve en katı rejimler bile bu gücün, beklentinin karşısında bir süre sonra yenilgiye uğrar.
Üniversiteleri, sivil toplum örgütleri, medyası, enformasyon araçları güçlü, özgür toplumlar; diğer sosyal ve siyasal grupların, alt kültürlerin bütün beklentilerini rafine ederek buna ortak olur. Beklentiler kısa sürede sistemi zayıftan değil, güçlendiren, canlandıran birer motivasyon aracına dönüşür.
Farklı, dinlerin, kültürlerin, etnik ve sosyal grupların, renklerin bir arada kardeşçe, uyum içinde yaşayabildiği toplumların sırrı, dış dayatmalara, yönlendirmelere, direnç gösterebilecek demokratik sistemlerini kurmuş olabilmeleridir.
Avrupalılar, Amerika'da 15 milyon Kızılderili'yi soykırıma uğrattı. 1989 yılında Amerika'daydım. Araştırma konum olmasına rağmen tek bir Kızılderiyle görüşemedim. Görüşebildiklerim de ' atalarımızın ruhu kan davası istemiyor' demekle yetindiler.
Çünkü oranın yerli halkının sosyolojik genleriyle oynayan ve süreci yöneten bir başka ülke olmadı.
Aynı Amerika'nın kongre kütüphanesine gidin. Dünya'nın en zengin Osmanlı arşivini orada olduğun, bütün belgelerin dijital verilere dönüştüğünü, üniversitelere, enstitülere servis edildiğini göreceksiniz.
Bu nedenle istihbarat örgütlerini kullanarak; güçlü devletlerde ve sistemlerde kargaşa çıkarmak, darbe yapmak, milis, gerilla, ayrılıkçı grupları beslemek, silahlarla donatmak, yönetmek, yönlendirmek imkansızdır.
Yine bu nedenle; dünyadaki bütün iç savaşlar, enerji kaynakları, stratejik konumları, yoksulluklarıyla orantılı biçimde devam ediyor.
4 milyon 200 bin insanın yaşamını yitirdiği Vietnam Savaşı (1959-75) nedenleri sonuçları üzerinde doktora tezlerinin önemli bir kısmı ne yazık ki Fransız sosyologlara ait. Oysa bizim budan çıkaracak çok dersimiz vardı.
Yinede bu savaşta Rusya ve Amerika'nın açık rolünü, tıpkı Suriye'de olduğu mutlaka konuşmamız gerekirdi.
Tam 9 yıl süren Rus – Afgan Savaşında (1979-92) yıllarında 1,5 milyon insan yaşamını yitirdi. O dönemlerde askerdim ve Afgan mücahitlerini ülke olarak destekliyorduk. Bana göre; bu savaşın en sarsıcı sonucu aşrı İslamcıların bir kısmı terörize oldu ve bugünkü İŞİD'in asıl temelleri o yıllarda atıldı. Bunu da üniversiteler olarak ne konuştuk, ne tartıştık. Oysa Rus-Afgan savaşı bugünlerin İŞİD'in habercisiydi.
En yakın komşumuz, hatta akrabalarımız olan İran'la Irak 1980 ve 1988 yılları arasında savaştılar. Bir milyon 50 bin kişi yaşamını yitirdi. Gazeteci olarak gittiğim Irak'ta o savaşın liderlerin stratejik hatalarından kaynaklandığını hep yazdım. Irak 'ta İran'da o savaşın hala o kaotik ortamından yıkımından hala kurtulamadı. Bunu iç savaşlar ve ayaklamalar tetikledi. Kürtler Kuzey Irak'ta özerklik ilan etti.
Bana bir iç savaş ya da devletlerarası savaş söyleyin de… İçinde Amerika, Rusya yada Avrupa ülkelerinin parmağı, kışkırtması ve dayatması olmasın.
Diktadür Saddam Hüseyin'in (1979-2003) yılarında kendi halkından 300 bin insana kıyması hangi ülkenin projesiydi?
Türkiye'nin gerçeklerine dönecek olursak…
Ülke olarak bizde yukarda saydığımız ülkeler kategorisindeyiz ve maalesef 'zayıf halkayız'
1984 yılından beri ülkemizin bütün birikimlerini, enerjisini, insan kaynaklarını, ortak değerlerini yok etmeye çalışan küresel bir terör örgütüyle savaşıyoruz.
Sahadaki gücün adı PKK olsa da, uluslar arası aktörler ve bölgesel güçler belirleyici taraflardır.
Ortadoğu'da yaşanan olaylar aktörler bağlamında analiz edildiğinde çatışma üç tabaka halinde devam ediyor:
Sahadaki güçler, bölgesel aktörler, uluslararası stratejik güç dengeleri.
1980'li yıllarda Suriye'de yeşeren, Rusya'dan beslenen bu Marksist, Leninist terör örgüt (PKK ) şimdi gelişen siyasi konjonktürle birlikte artık ülkemiz üzerinde söz sahibi, hak sahibi olma amacında olan birçok ülkenin silahlı uzantısı durumuna düştü.
PKK Türklerin değil, Kürtlerin başına bela oldu ve doğu bölgesi 40 yıldır yerinde patinaj yapıyor.
Tehlike açık ve net biçimde ortada;
Türkiye'den bir Suriye üretmek istiyorlar.
Bütün vatandaşlarımızın bunu açık ve net biçimde bilmesi gerekiyor.
Eğer bu süreci; doğru, tarafsız, adaletli, merhametli bir lider güçlü ve kararlı biçimde yönetemezsek, dik durmazsa hasara uğrama olasılığımız var.
Çünkü iç kargaşanın 'kuluçka dönemi' artık bitti.
Suriye'den sonra sıranın Türkiye'de olacağını yıllar önce birçok stratejik araştırma kuruluşu dolaylı biçimde dillendirmişti.
'Suriye ölüm döşeğinde, Türkiye ise sırada' diyen Avrupalı çevreler şimdi farklı senaryoları dillendiriyorlar.
Biz bu global terör fırtınasından daha az hasarla, nasıl kurtulabiliriz?
Ülkemizdeki sosyologlar, akademisyenler, toplum bilimcileri, üniversiteler stratejisitler daha büyük ve önemli konulara odaklandıkları için! İç savaşların kimler tarafından nasıl kurgulanıp bize yönlendirildiğine dair fazla bir şey söylemeye zamanları pek olmuyor!
Ak Parti'nin bu anlamda tarihi bir misyonu, CHP'nin aynı oranda desteği ve duyarlılığı gerekiyor.
Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan'nın Türkiye'nin bu anlamda sigortası olduğunu ve bu zor süreci başarıyla bertaraf edeceğine inanıyoruz, güveniyoruz.
Ancak ve ancak toplumun bütün kesimlerinin tehlikenin farkında olması, güncel siyasi kaygılardan uzak dayanışma içinde hareket etmesi artık kaçınılmadır.
Biz dünyanın en ölümcül, en şiddetli savaşlarından, en büyük kuşatmalarından, en orantısız diplomatik oyunlarından zaferle 'kurtuluş savaşında olduğu gibi' çıkmak istiyorsak… Güçlü bir liderin öncülüğünde tek yumruk olmak zorundayız.
Mezhep, etnisite, farklı ideoloji vs. siyasal, sosyal gruplar üzerinden toplumu ayrıştıracak hareketlere karşı her bireyin dik durması, tavır koyması gerekiyor.
2017 yılı Türkiye'nin Çanakkale ruhunda birleşmesi ve bütünlüğünü koruması gereken olağanüstü bir sürecin adıdır.
Yeni yılın ülkemize, huzur,barış getirmesi dileğiyle, saygılar sunarım.