Menduha Ceylan / EGEDESONSÖZ- Balıkçılıkta av sezonunun başlamasına sayılı günler kaldı. Balıkçılar hızla hazırlıklarını tamamlarken; vatandaşlar geçtiğimiz av sezonunda başlayan müsilaj yüzünden balık tüketme konusuna tedirgin yaklaşıyor.
Birçok çevresel tehdidin bir araya gelmesiyle meydana gelen müsilaj, Marmara Denizi yüzeyinde etkisini kaybetse de derinlerde varlığını sürdürüyor. Uzmanlar, Marmara Denizi’ni kirleten etmenlere karşı önlem alınmadığı takdirde müsilajın kalıcı bir soruna dönüşebileceğinin altını çiziyor.
1 Eylül’de başlayacak av sezonuna yönelik konuşan ve müsilajın balık tüketimine etkisini değerlendiren, Ege Üniversitesi Su Ürünleri Fakültesi, Avlama ve İşleme Teknolojisi Bölümü, Avlama Teknolojisi Ana Bilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Okan Akyol, 2020 yılında yaşanan üretim kaybı üzerinden yeni av sezonuna ilişkin uyarılarda bulundu.
BALIK MÜSAİLAJ SEBEBİYLE AÇIĞA KAÇIYOR
Müsilajın balık tüketimine zararlı bir etkisi olmadığını sebepleriyle birlikte açıklayan Prof. Dr. Akyol, “Müsilaj sadece bölgedeki balıkların yaşam alanını daraltıyor ve balıkçıların avlanmada güçlük yaşamasına sebebiyet veriyor ağlarına takılarak… Ancak müsilaj balıkla direkt irtibatı olan bir madde değil. Müsilajın bulunduğu kesimde oksijenin de azalması sebebiyle balık olmuyor. Balıklar müsilajlı bölgelerden uzaklaşarak daha temiz zonlara doğru ilerliyor. Müsilaj bölgesinden balık yakalanabiliyorsa bu yenilebilir, yenmez gibi şey söylemek yanlış olur” diye konuştu.
ÜRETİM AZALDI…
Prof. Dr. Akyol, 1 Eylül tarihinde başlayacak av sezonuna, 2020 yılı üretiminde yaşanan azalma doğrultusunda endişeli bir şekilde baktığını belirten açıklamalarda bulundu. 2020 yılı üretiminin, 2019 yılı üretimine göre yüzde 21 oranında bir azalma gösterdiğinin altını çizen Akyol, “Bunun pek çok sebebi var; kirlilik, aşırı ve yanlış avlanma, küresel iklim değişikliğine bağlı deniz suyu sıcaklıklarının artması gibi. Örneğin deniz suyu sıcaklıklarının artması sebebiyle geçtiğimiz yıl hamsi çok geç indi kıyılarımıza. Karadeniz’in güneyine doğru zayıf bir hareket oldu. Bu göç rotasını eskiden uzun süre sürdürürdü ancak suların ısınması sebebiyle daha kısa süre sürüyor ve kısa bir süre sonra tekrar kuzeye yönleniyor, dağılıyor ya da aniden Gürcistan kıyılarına kaçma gibi eğilim gösteriyor” ifadelerini kullandı.
YÜZ BİN TONLUK KAYIP!
Türkiye’de ana avcılığın hamsi üzerinden yapıldığını hatırlatan Prof. Dr. Akyol, ana türlerdeki azalmanın genel üretimi ciddi oranda etkilediğini söyleyerek “2019’da 263 bin ton hamsi yakalanmışken, 2020’de 171 bin tona düştü. Yaklaşık yüz bin tonluk bir kayıp söz konusu. Karadeniz için önemli bir tür olan çaça balığımız 2019’da 38 bin tondayken, 2020 yılında 26 bin 800 tona geriledi. Dolayısıyla bizim ana yakaladığımız türlerde ciddi azalmalar olması genel üretimimize yansıyor.
AŞIRI YÜKLENME SARDALYAYA ZARAR VEREBİLİR!
Geçtiğimiz yıl yaşadığımız kayıp bu yıl da beklenebilir bir durum. İstavrit 2019’da 20 bin ton yakalanmış, 2020’de 12 bin tona gerilemiş… Dolayısıyla bizim tonaj oluşturan balıklarımızda gittikçe bir azalama söz konusu. Sadece Ege’nin balığı sardalyada küçük bir yükselme var; 2019’da 19 bin tonlardayken 2020’de 21 ton yakalanmış. Hamside kayıp olması av gücünün sardalyaya yönlenmesine sebep olmuş olabilir. Bizim filo gücümüz yıllık 300 – 400 bin ton avlamaya yönelik. Dolayısıyla bir tür azaldığı zaman filo diğer türe yüklenmeye başlıyor o da başlangıçta artış varmış gibi gözükse de stokta aşırı yüklenme olursa hızla çöker. Yüksek balıkçılık ve avcılık baskısı nedeniyle stoklar zarar görüyor. Bir stoka çok fazla yüklenildiği zaman tür üreme şansı bulamazsa, bir iki yıl dayanabilir. Bu çok hassas bir denge. Bu konuda devamlı olarak bilimsel çalışma yapılması ve türlerin izlenmesi gerekiyor. Belki bir kota sistemi getirilerek bu denge sağlanabilir. Eğer bu yapılamazsa stoklarımızdan bazıları çökmeye başladı diyebiliriz…” dedi.
BALIKÇILAR ELLERİNİ TAŞIN ALTINA KOYMALI!
Prof. Dr. Akyol, Türkiye’nin 10 yıl öncesinde 300 binlerde seyreden hamsi üretiminin artık 200 bin tonların altına düştüğünü hatırlatarak “Kota tahsisi yapılarak avlanma gerçekleştirilmesi bu stokları sürdürülebilir kılar” dedi ve 1 Eylül’de başlayacak av sezonuna ilişkin, “Bizler yeni sezonun olumlu geçmesini temenni ediyoruz. Zorlaşan üretim koşullarında ciddi kayıplar yaşamadan av filomuzu sınırlandırmamız ve küçültmemiz gerekiyor. Çünkü artık yeterince balık avlanamıyor. Bakanlığın teknesini satmak isteyen balıkçılara yönelikte geri alma programları var; belli bir bedel ödeyip alıyor tekneyi… Bu programların sürdürülmesi gerekiyor. Balıkçılık filosunu biraz daha küçültüp kurallara uygun avcılık yaparak balıkçılığımızı sürdürebilir kılabiliriz. Bu bağlamda da balıkçılarımızın ellerini taşın altına koyması, bilimsel çalışmalara bu alanda daha fazla yer verilmesi gerekiyor” diye konuştu.
DENİZ SUYU SICAKLIĞINDAKİ 1 DERECELİK ARTIŞ FELAKET GETİRİR!
Doğayı ve insanı ciddi bir şekilde tehdit eden küresel iklim değişikliğinin, süreç içerisinde balıkçılığa da geri dönüşü olmayan zararlar verebileceğine vurgu yapan Prof. Dr. Akyol, mevsimlerle birlikte balıkların göç periyotlarının da değişiklik gösterdiğini söyledi. Akyol, Türkiye’nin astropikal bir kuşakta olduğunu ve balıkların normal şartlar altında belli sıcaklıklar aralığında hareket ettiğini aktararak, küresel iklim değişikliğinin etkilerine yönelik şu ifadeleri kullandı:
Küresel iklim değişikliğiyle birlikte balık göçlerinin periyotları değişmeye başladı. Çünkü Akdeniz tropikalleşme sürecine girdi. Okyanuslarda su sıcaklığında 1.2 derecelik bir artış söz konusu şu anda ve bu yüzyılın sonunda 2 buçuk dereceye çıkacağı hesaplanıyor. Bu bir felaket. 2 ve 2 buçuk derece arasındaki bir sıcaklık artışı buzulların erimesini ve deniz suyu seviyesinin yükselmesi gibi birçok olumsuz durumu beraberinde getirir. Ayrıca astropik bölge balıkları tropikalleşme sonucu kuzeye doğru göç ediyorlar. Türkiye’den kuzeye bir göç olduğu gibi güneyden de Suveyş Kanalı yoluyla Türkiye’ye egzotik ve invasif bir göç söz konusu tabi ki. Tropikalleşme sonucunda son yüzyılda bölgeye 500’ün üzerinde egzotik tür giriş yaptı. Bu yabancı, istilacı türler bizim türlerimizi de tehdit ediyor. Bir yandan yabancı tür tehdidi bir yandan suların ısınması tehdidi söz konusu balıklar için. Bu sebeple de balıklar kuzey enlemlerine yöneldiler. İdeal su sıcaklıklarını arıyor ve yaşamını devam ettirmek için çabalıyorlar”