Sevgili günlük, Amerika’nın 47. dönem başkanı Trump, 4 Şubat 2025’ten itibaren, ithalatta, Meksika ve Kanada’ya %25 Çin’e ise %10 gümrük tarifesi uygulayacağını ilan eden kararnamelere imza attı. Arkasından, hızını alamadı, AB’nin (Avrupa Birliği’nin) Amerika’ya iyi davranmadığını ve AB’ne de gümrük tarifesi uygulayacağını duyurdu. Bu üç ülke, Amerikan’ın en çok ticaret yaptığı, ithalatının %70’ni gerçekleştirdiği ülke. Özellikle, Amerika’ya ithal edilen ham petrolün %60’ı Kanada’dan geliyor. Bunun dışında, tarım ürünleri, metaller ve imalat sanayindeki pek çok girdi ve kâğıt, kauçuk, plastik gibi emtia da bu ülkelerden ithal edilen ürünler arasında.
Trump’ın bu cengâver tarife kararlarından sonra, ilk olarak Kanada, sonra Meksika, Amerika’dan yapılan ithalata aynı oranlarda gümrük tarifesi ile karşılık vereceklerini açıkladılar. Çin ise DTÖ’ne (Dünya Ticaret Örgütü) başvurarak, Amerika’yı şikâyet edeceğini ve haklarını arayacağını bildirdi…
Trump, seçim dönemi boyunca zaten bu ülkeleri tehdit ediyordu; bu yüksek gümrük tarifelerini, Kanada ve Meksika sınırlarından kaçak göçmenlerin, Çin’den ise sentetik afyon yapımında kullanılan fentalinin Amerika’ya girmesini, ayrıca bu üç ülke ile yapılan ticarette Amerika’nın aleyhine sürekli dış ticaret açığı verilmesini bahane göstererek savunuyordu.
Sevgili günlük, ben ekonomi bilimi okumadım ve bu konuda tam bir cahilim. Ancak, çok şükür, günlük hayatın basit kurallarını ve işleyiş mekanizmalarını, her aklı başında sıradan bir birey kadar kavrayacak sağduyuya sahibim. Dolayısıyla, Trump’ın bu tehditleri karşısında, hep şunu savundum: Siz bir ülkeye giren temel girdilerin ve ham petrolün ithalatına uygulanan vergileri artırırsanız, ülke içindeki tüm tüketim maddelerinin fiyatını da dolaylı biçimde artırmış olursunuz ki bu da hayat pahalılığı ve enflasyonun yükselmesi demektir. Kısacası iki kere iki dört eder, kesinlikle beş ya da üç etmez.
Maalesef, bu kadar basit bir hesaplamayı dahi yapamayan bir ABD başkanı var. Bir de ona uyan ve çanak tutan bakanları… Keşke sorun sadece Amerikalıları ilgilendirse diyeceğim ama, kazın ayağı öyle değil. Amerika’nın aldığı bu kararlar, diğer ülkelerin misillemelerini de beraberinde getirecek ve bir bakmışız “Dünya ticaret savaşları” dönemine girmişiz… Tıpkı 17. ve 18. Yüzyıllardaki merkantilist savaşlar gibi!
Bildiğimiz gibi, merkantalist savaşlar da o dönemki Avrupa devletlerinin, ekonomik üstünlük sağlamak amacıyla birbirlerine karşı uyguladıkları, korumacı politikalar sonucu ortaya çıkmıştı. Haliyle, Trump, Amerika’nın ekonomik çıkarlarını ilerletmek programı çerçevesinde, ticaret yaptığı ülkelere korumacı gümrük tarifeleri uygularken, karşısındaki ülkeler oturup armut toplamayacak, onlar da aynı korumacı politikalara yönelerek, Amerika ile olan ihracata yüksek gümrük tarifeleri getireceklerdir…
Görünen o ki hem Amerikan halkını hem de dünyayı, öngörülemez kaotik bir dönem bekliyor. Bu belirsizliğe, iklim değişikliği, dünyanın pek çok yerinde süren bölgesel ve iç savaşlar, dünya siyasetinin otokratik/sağcı yönetimlere kayması, mülteciler sorunu, açlık krizi gibi daha pek çok çözüm bekleyen problemleri eklediğimizde, karşımıza çıkan manzara hiç iç açıcı değil.
Sevgili günlük, önümüzdeki on yıl içeresinde; dünyanın yaşadığı bu sorunlara, yoksul kesimlerin lehine, adil/eşitlikçi çareler üretilemezse, büyük bir ihtimalle dünya, kontrollü kaos dönemine girer kanısındayım. Bu ise, siyasi, ekonomik, toplumsal ve çevresel istikrarsızlıkların, dengesizliklerin hâkim olduğu, karmaşık ve belirsiz bir sürece maruz kalacağımız anlamına geliyor.
Trump’ın yaptıkları ya da yapmadıklarının yol açacağı sonuçlar için; keşke, Amerikan seçmeni kendi etti, kendi bulacak deyip, geçebilseydik… Trump dizginlenemez ya da aklın yoluna çekilemezse, dünyayı sadece kontrollü kaos değil, en kötü senaryoyu düşünecek olursak, belki de distopik çöküş senaryosunun gerçekleşeceği daha karanlık bir gelecek bekliyor olacak…
Kaos dönemini aşmak, yalnızca bireysel çabalarla değil, toplumun tüm kesimlerinin iş birliğiyle mümkün olur. Dünya ülkelerinin aydınları, emekçi sınıfları ve siyasi elitlerinin, her birinin farklı roller üstleneceği ve birbirlerini tamamlayacak şekilde hareket etmeleri gereken böyle bir dönemde; toplumsal faydayı ön planda tutarak birlikte çözüm üretmekten başka çare var mı sevgili günlük?