Kıyamet senaryolarında sıkça bahsedilen, metafor çarpması sonucu dünyanın sonunun geleceği kehaneti; metafordan önce, dijital teknolojinin yeryüzünün altını üstüne getirmesi sayesinde gerçekleşecek görünüyor… Dijital teknoloji, hayatın birçok alanında insanlığa kolaylık sağlayan imkanlar sağlamasına rağmen; ahlaki yozlaşma, kültürel değerlerin aşınması ve toplumsal dayanışmanın zayıflaması bakımından pek çok olumsuz etkileri de beraberinde getirdi.

Ahlaki yozlaşma ve dijital teknoloji

Bireylerin sosyal medya ve internet ortamlarında, sanal kimlikler oluşturarak siber zorbalık yapmaları ya da nefret dili kullanmaları, ahlaki erozyonun en somut örnekleri arasında yer alıyor. Sahte karakterlerin arkasına gizlenen dijital zorbalar, başkalarına karşı tehdit, hakaret ve manipülasyon içeren söylemleri rahatlıkla ifade edebiliyorlar.

Sorunun bir diğer yanı ise, ahlaki değerlerin metalaştırılarak, pornografi konusu haline getirilmesi. Pornografinin dijital ortamda hızla yaygınlaşarak kolayca erişilebilir olması, ahlaki ve etik değerlerin ticarileşmesine öncülük ediyor. Ayrıca, sosyal medya fenomenlerinin ve reellerin yarattığı imajların, tüketim odaklı bir yaşam tarzına vurgu yapmaları, bireyi yapay, gerçekçi olmayan ve maddeci alışkanlıklara özendiriyor.

Kültürel değerlerin aşınması

Bir zamanlar aile içi ya da yüz yüze iletişim, hayatımızın nirengi noktası idi. Bireylerle konuşurken yüz mimiklerimiz, jestlerimiz, giyim tarzımız, yemek yiyiş ve oturup kalkma şeklimiz, sesimizin yüksekliği ile tonu konusundaki özenimiz, okullarda halka ilişkiler derslerine konu olacak derecede önemliydi… Oysa şimdi, konuştuğumuz ve yazdığımız ana dilimiz dahi, dijital dünyada hızlı iletişim adına, kırpıla kırpıla kuşa ya da tabiri caizse kuş diline çevrildi. Yazılan mesajları anlamak için, Türk Dili Kurumu bir “Türk Dili Dijital Sözlüğü” yayımlasa yeridir… Keza, kısa ve çoğu zaman dezenformasyona dayanan haber, yazı ve bilgi paylaşımlarının siber dünyaya egemen olması, araştırmaya dayanan makale ya da edebi eserlere karşı ilgiyi azalttığı gibi, bireyleri modern cahiller ya da aptal yığınları haline getiriyor…

Teknolojinin getirdiği manipülasyon

Bir diğer tehlike, dijital dünyada, gerçekliğin çarpıtılma olgusu. Sosyal medya algoritmaları, kullanıcıların sadece belirli düşünce kalıplarıyla karşılaşmasını sağlayarak, kutuplaşmaya ve toplumsal bölünmelere zemin hazırlıyor; yapay zekâ destekli sahte haberler, dezenformasyonun yayılmasına ve kitlelerin gerçekleri sorgulamadan manipüle edilmesine yol açıyor.

Toplumsal muhalefette aktivizm yerine pasiflik

Eskiden toplumsal itirazlarını yan yana gelerek, toplu gösteri ve protesto hakkını kullanarak sokakta yapan bireylerin yerini, günümüzde tweet atarak ya da sosyal medya imza kampanyaları organize ederek muhalefet yaptığını sanan siber bireyler aldı. Bu ise kollektif eylem gücünü zayıflatan, bireylerin dayanışmacı ruhunun gelişmesine sekte vuran ve bireyleri fiziki aktivitede bulunmak yerine seyirci kalmaya sevk eden ciddi bir handikap.

Muhalif hareketlerin dijital gözetime maruz kalması

Hükümetler ile eşgüdümlü çalışan teknoloji şirketleri, muhalif hareketlerin çevrimiçi aktivitelerini izleyerek ve sosyal medya verilerini kullanarak aktivistleri tespit edebilir; böylece onları hükümete ihbar ederek baskı altına alınmalarını sağlayabilir ya da dijital platformlarda örgütlenmelerini engelleyebilir. Örneğin, Türkiye’de de Gezi Parkı protestoları sonrası sosyal medya paylaşımları nedeniyle birçok kişi yargılanmış ve halen yargılanmaya devam etmektedir…

Dijital troller

Muhalif hareketleri bölmek ve dayanışmalarını zayıflatmak için dijital platformlarda trol orduları ve sahte hesaplar kullanıldığı; bunların, muhalif gruplar içinde anlaşmazlık çıkararak ve yalan bilgiler yayarak, aktivistleri yıldırma ve birbirlerine düşürme çabalarında ne kadar başarılı oldukları hepimizin malumu.

Platformların keyfi sansürü

Dijital platformlar, belirli muhalif hareketlere sansür uygulayarak, onların görünürlüğünü azaltabilir. Facebook, Twitter, YouTube gibi platformlar, politik baskılar nedeniyle bazen keyfi sansür uygulayarak bazı içerikleri kaldırıyorlar. Buna en iyi örnek; Gazze işgali sırasında, İsrail’in saldırılarını ve soykırımını eleştiren paylaşımların, Instagram, X ve Facebook gibi platformlar tarafından sıkça sansürlenmesidir.

Kaçılın! Başımıza dijital dünya yağıyor

Peki,bireyler üzerinde; sosyal bağları zayıflatarak bireyin yalnızlaşmasına neden olan, dijital bağımlılık, bilgi kirliliği, mahremiyetin ihlali, sanal zorbalık ve pornografi gibi ciddi psikolojik ve sosyolojik negatif etkiler yaratan bu 21.yy. metaforundan nasıl korunabiliriz?

Sanırım, dijital dünyanın zararlarından korunmanın ilk adımı; bireylerin, özellikle çocukların okulda “dijital okur yazarlık” dersleri verilerek bilinçlendirilmesi, ebeveynlerin çocuklara dijital kullanımda rehberlik etmeleri ve çocukların dijital platformları kullanmalarını denetlemeleri diye özetleyebilirim. Bunun yanı sıra “dijital detox” denilen dijital platform kullanımını sınırlamak; bilgi kirliliği ile mücadele etmek için güvenilir haber kaynaklarına başvurmak; sosyal ilişkilere daha çok zaman ayırmak ve önem vermek; dijital platformlardaki dezenformasyon, kişisel verileri ihlal gibi konuların hukuki yaptırıma tabi tutulması gibi önlemler sıralanabilir.

Ancak tüm bunların dışında, dijital metafordan korunmanın en önemli yolu; etrafımızdaki gerçek insanlara dokunmak, dokunmanın ötesinde, komşularımızın, alışveriş ettiğimiz esnafın, yakınlarımızın, arkadaşlarımızın her birinin hikayesini merak etmek ve dinlemeye çalışmak; çevremizdeki tüm canlılara merhametle ve şefkatle yaklaşmak; kimseyi peşinen yargılamamak; sayfalarını hissederek çevirebileceğimiz kitaplar, gazeteler, dergiler alıp okumak; arada bir mahalle kahvesine ya da mahallenin pastanesine uğrayıp, olmadı bir banka oturup etrafı seyretmek; bir vapura binip martılara ekmek, bir camii avlusunda kuşlara yem atmak; otobüste, metroda, trende yan yana oturduğunuz ve hiç tanımadığınız bir yolcunun yakınmalarına kulak kabartmak; gücünüz yerindeyse bir hafta sonu yaşlılar evine ya da yetimhaneye gidip oradaki kimsesizlerle yarenlik etmek… Kısacası bize insan olmayı hatırlatan her bir varlığa dönüp bakmayı, görmeyi ve izlemeyi bilmek… Ama bununla yetinmeyip, dünyayı iyiye doğru değiştirebilmek için her gün “Acaba bugün ne yapabilirim” diye adamakıllı düşünmek derim… Yeterince düşünürsek ve niyet edersek bir çıkış yolu buluruz elbet. Tek başına değil ama. Çünkü “Kurtuluş yok tek başına ya hep beraber ya da hiçbirimiz!”