Tanrı, yanıtı olmayan sorulara insanın verdiği yanıtların toplamı… Dinde insanın çıkışsızlığına cevap... Böyle düşünüyorum.
Kesin olan bir şey varsa, o da muktedirlerin insanlığı dinlerle kuşatarak zapturapt altına aldığıdır.
Bütün dinlerin temelinde üç düstur var; Çalmayacaksın, öldürmeyeceksin, yalan söylemeyeceksin. Ancak semavi dinler ortaya çıktığından beri insan çalıyor, öldürüyor, yalan söylüyor. İnsan, bu emirlere karşı gelmekten hiç vazgeçmedi.
Leman Dergisi önünde protesto gösterileri yapan şeriatçıların, “Ya onlar ölecekler ya biz öleceğiz!” tehdidi henüz belleklerde.
Dinin en temel buyruklarını yerine getirmeyen “dindar” insanın cennet ile cehennem arasında gelip gittiği koşullarda yaptığı ibadet, her ne kadar Einstein “Tanrı zar atmaz” demiş ise de tam aksine, tanrı varlığına zar atmak gibi oluyor.
Gelişen zekâsı soyutlama düzeyine çıkınca ontolojik meselelere dair sorular sormaya başlayan insan, varlık ile hiçlik arasında yaşadığı gelgitlerin hariminde, tanrısal sonsuzlukta, sonlu varlığını sorgulamaya başladı.
Sonlu varlığında hiçlik, insanın katlanmak zorunda olduğu trajik gerçeğin bilgisi ise, insanın buna inanmasını istemek abesle iştigaldir. Nitekim, insan yazgısındaki bu büyük trajediye “Tanrı”ya sığınarak başkaldırdı. Gerçeğin imkansızlığında “eksik” olanın peşinde, sonluluk ile sonsuzluk arasında gelip giden insanın başkaldırısı.
Tanrısal olanda çıkışsızlığı aşmak arzusu insani bir durumdur. Ancak bu arzunun muktedirlere ilham vermesi sonucu dinlerin toplumsal işlevi, insanı hizaya sokmak oldu. Göklerde Tanrı’nın görkemli iktidarından esinlenen muktedir, bu gücü dinlerle birlikte yeryüzüne indirdi.
Gelin görün ki toplum o dinlerin emirlerini yerine getirirse öncelikle efendiler bunun altında kalacaktı. O halde, çözüm, insanın bu emirleri göz ardı etmesini sağlayacak ritüellerin, törenlerin ve kusursuz itaat hiyerarşisinin öne çıkarılmasıydı. Öyle de oldu.
Semavi dinlerin zuhur ettiği Doğu Akdeniz’de 3500 yıldır süren dinler arasımücadele ve savaşlar tam da muktedirlerin istediği gibidir. Günümüzde elan süren İbrahim Anlaşmaları kapsamını genişletmek için kan dökülüyor.
Din adamlarının dinin yerine kendilerini koyduğu koşullarda, “Dinler böyle söylemiyor ama…”diye söze girmek, dindarların indinde dinsizlik oluyor.
Sonucunda, insanın meselesi, hayata tutunmaktır; hiçlikte ve sonsuzlukta hayata tutunmak… Bunun için de bir papaz, bir haham, bir imama ihtiyaç duyan insanı suçlamak çok anlamlı değil. İnsan yetersizlikle malul.
Tanrı hepimize akıl fikir versin.