23 Nisan “İstanbul uyarısı” deprem gerçeğini hatırlamamızı sağladı.
Naci Görür hocamız adeta her gün “depreme dikkat, aman önlemler” diye “ağıt yaksa” da biz “dereyi görmeden paçayı sıvamayız”!
Neyse ki 6.2’lik sarsıntı ufak tefek zararlara neden oldu.
Tesellimiz; can kaybı olmaması!
Yüreklere saldığı korku ayrı..

Uzman psikiyatrlar bu konuda toplumu aydınlatıyor..
Zaten “hak, hukuk, adalet” başta olmak üzere her konuda “kafamız tam karışık”ken “deprem travması” da işin tuzu biberi oldu!

Hem devlet görevinde, hem de sade vatandaş olarak çok sayıda depremi yaşamış, sonrasında da yaraları sarmaya çabalamış bir kişi olarak bazı tespitleri paylaşmak isterim:

* Hep aynı beylik demeçler; en çok da kentsel dönüşüm vurgusu... (Yapın kardeşim; bağlayan mı var)

* Halkı bilinçlendirmek, düdüklü deprem çantası hazırlamak; filan.. (Bu kadar deprem gördük; düdüğü var, deprem çantası var, diye kurtulan hatırlıyor musunuz? )

* Klasik “hazırız, önlemler tamam” toplantıları... 30 Ekim Bayraklı depreminde 117 kişi can verdi; neden hazır değildik, diye soran oldu mu? Ya da o günden bu yana neler yapıldı?

* Deprem olacak / olmayacak; küçük / büyük tartışmaları gereksiz. Örneğin; deprem haritaları eski; bunları yenilememişiz.. Eski bilgilerle yeni tahminler.. Deprem standardı ve kuralları belirlememişiz; peki ne zaman? (Toplanma alanları bile kayıp bir çok yerde)...

Bu kafa ile işimiz zor!
Bilimsel, çağdaş, organize ve işbirliği içinde olmalıyız..

Yoksa...