Günümüzde Türk kadınları, siyasetten akademiye, sanattan bilime pek çok alanda aktif rol üstleniyorlar.  Ancak kadınların siyasetteki temsili, özellikle milletvekili ve yerel yönetim seviyesinde hâlâ geliştirilmesi gereken bir alan.

Aydınlanmanın ve çağdaşlaşmanın simgesi olan Cumhuriyet, ulusal egemenliğe dayanan bir yönetim biçimi olarak, bireyi temel alan özgürlükçü yapısıyla, Türk Halkının çağdaş yaşamın kavram ve değerleriyle buluşturmuştur.

Büyük Atatürk, Cumhuriyet'le, akılcı ve yaratıcı düşünen, kendine güvenen, gerçekçi bilgiler ışığında ileriye bakabilen, sorumluluk sahibi özgür bireylerin oluşturduğu çağdaş bir toplum yaratmayı amaçlamıştır.

Bu amaç doğrultusunda gerçekleştirilen ve Türk çağdaşlaşma hareketinin temelini oluşturan devrimler ile de toplumsal yaşamda bireyler arası eşitliğe dayanan büyük bir dönüşüm süreci başlatılmıştır.

Nedimatilla5122024 (1)

Bundan tam 90 yıl önce 5 Aralık 1934’te Anayasa ve Seçim Kanunu’nda yapılan değişiklikle, Türk kadınlarına milletvekili seçimlerinde seçme ve seçilme hakkı tanınmasının yıldönümünde önce bir tarihsel geçmişe bakalım.

Türkiye'deki kadınlar, milletvekili olma yolundaki ilk adımı 1923 yılında atmıştır. Bu adım, Nezihe Muhiddin'in liderliğinde Türkiye’nin ilk kadın partisi olan “Kadınlar Halk Fırkası”nı kurma girişimiyle başlamıştır. Ancak 1909 Seçim Kanunu nedeniyle bu girişim başarıya ulaşamamış ve Kadınlar Halk Fırkası, Türk Kadınlar Birliği adını alarak bir derneğe dönüştürülmüştür.

1924 Anayasası hazırlanırken kadınlara milletvekili seçme ve seçilme hakkı tanınması tartışmaya açılmıştır. Ancak TBMM genel kurulunda bu hakların yalnızca erkeklere tanınması gerektiği görüşü baskın gelmiş, bu nedenle kadınlar o dönemde siyasi haklarına kavuşamamıştır.

Türk kadınına seçme ve seçilme hakkı, Türkiye Cumhuriyeti’nin modernleşme sürecindeki en önemli adımlardan biridir. Bu hak, kadının toplumdaki yerini güçlendirmek ve cinsiyet eşitliğini sağlamak amacıyla 1930’lu yıllarda yapılan reformlarla hayata geçirilmiştir.

1924 Anayasası ve İlk Adımlar: Cumhuriyet’in ilanından sonra, kadının toplumsal hayata katılımını artıracak hukuki düzenlemeler yapılmaya başlandı. 1924 Anayasası kadın-erkek eşitliğini doğrudan vurgulamasa da eğitim ve çalışma hakları gibi temel hakların zeminini oluşturdu.

Belediye Seçimlerinde Seçme ve Seçilme Hakkı (1930): 3 Nisan 1930’da çıkarılan Belediye Kanunu ile kadınlar, belediye seçimlerinde oy kullanma ve aday olma hakkını elde etti. Bu hak, kadınların yerel yönetimlerde aktif rol almasının önünü açtı.

Köy İdarelerinde Seçme ve Seçilme Hakkı (1933): 26 Ekim 1933’te Köy Kanunu’nda yapılan değişiklikle kadınlara muhtar ve köy ihtiyar heyeti üyeliği için seçme ve seçilme hakkı tanındı. Aydın ilinin Çine ilçesine bağlı Demirdere köyünde (Bugünkü Karpuzlu ) yaklaşık 500 oy alarak seçimi kazanan Gül Esin, Türkiye Cumhuriyeti'nin ilk kadın muhtarı oldu.

Nedimatilla5122024 (2)

Milletvekilliği Seçme ve Seçilme Hakkı (1934):  Kadınların seçme ve seçilme hakkını kazanmaları, 1934 yılında Başbakan İsmet İnönü ve 191 milletvekilinin sunduğu Anayasa ve Seçim Kanunu’nda değişiklik öngören yasa teklifiyle mümkün oldu. Bu teklif, 5 Aralık 1934’te Meclis’te görüşüldü ve oylamaya katılan 258 milletvekilinin tamamının oyuyla kabul edildi. Anayasanın 10. ve 11. maddelerinde yapılan değişikliklerle kadınlara 22 yaşında seçme, 30 yaşında seçilme hakkı tanındı. Ardından, 11 Aralık 1934’te Milletvekili Seçimi Kanunu’nda yapılan düzenlemelerle bu anayasal haklar seçim yasasına da dahil edildi.

Yasanın kabul edilmesinden hemen sonra, 7 Aralık 1934’te Türk Kadınlar Birliği, İstanbul Beyazıt Meydanı’nda büyük bir kutlama mitingi düzenledi ve Beyazıt’tan Taksim’e coşkulu bir yürüyüş gerçekleştirdi.

Bu düzenleme, birçok Avrupa ülkesinden önce gerçekleştirildi. Örneğin, Fransa’da kadınlar 1944’te, İsviçre’de ise 1971’de bu hakkı elde etti.

İlk Seçim ve Kadın Milletvekilleri (1935): 8 Şubat 1935’te yapılan seçimlerde, 17 kadın milletvekili Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne (TBMM) girdi. Bu sayı, o dönem için önemli bir ilerlemeyi temsil ediyordu.

Kadınların seçme ve seçilme hakkı, Türkiye’de toplumsal cinsiyet eşitliğinin sağlanması ve demokrasinin gelişimi açısından önemli bir dönüm noktasıdır.

Mustafa Kemal Atatürk, kadın hakları konusundaki bu reformları modernleşmenin ve çağdaşlaşmanın temel unsurlarından biri olarak görmüştür. Atatürk'ün bu sürece dair söylediği sözlerden biri şudur: “Bir toplum, cinslerden yalnız birinin çağdaş gereklerini benimsemesiyle yetinirse, o toplum yarıdan fazla güçsüzlük içinde kalır.”

***

Türk kadınının uzun yıllar boyunca ihmal edilen sosyal ve siyasal haklarının tanınması, Cumhuriyet’in en değerli başarılarından biri olarak öne çıkmaktadır.

Kadınların kamusal alanda yer almasını engelleyen eski siyasal ve toplumsal düzen, Cumhuriyet’in getirdiği yenilikçi anlayış ve düzenlemelerle dönüştürülmüş; böylece Türk kadınının toplum içindeki rolü ve statüsü modern bir seviyeye taşınmıştır.

1926’da Medeni Kanun’un kabul edilmesi ve 1934’te, birçok Batılı ülkeden önce, Türk kadınına seçme ve seçilme hakkının tanınması, kadınların kamusal yaşama katılımını mümkün kılan hukuki temeli oluşturmuştur.

Türk kadınının, erkeklerle eşit haklarla toplumsal yaşamda aktif bir rol üstlenmesi, ülkemizin kalkınma ve modernleşme sürecine ivme kazandırmış; Türkiye, çağdaş değerleri benimsemiş bireyleriyle her alanda önemli başarılara imza atmıştır.

Bugün kadınlarımız ekonomik, sosyal ve siyasal yaşamın ayrılmaz parçası, üretimin vazgeçilmez ögesidir. Ülkemizde her alanda başarılı çalışmalar yapan kadınlarımızın sayısının artması, övünç kaynağımızdır.

Atatürk ilke ve devrimleriyle çağdaş kimlik kazanan Türk kadını, geri kalmışlıktan ve çağdışılıktan kurtulan uygar Türkiye'nin simgesidir.

Kadınların siyaset ve yönetimdeki temsil oranları, elde edilen ilerlemelere rağmen istenen seviyeye ulaşamamış olup, bu durumun siyasal yaşam üzerindeki etkileri açıkça hissedilmektedir.

Yönetim ve siyaset sahnesinde kadınların daha fazla yer almasının, siyasal yapımızı daha da zenginleştireceği tartışmasız bir gerçektir.

Toplumsal yaşamda var olan bazı sosyal ve kültürel engellerin ise, kadınların farklı alanlarda göstereceği başarılar ve toplumun genel gelişim düzeyi sayesinde zamanla kendiliğinden ortadan kalkacağına inanıyoruz.