Bir kitap 100 yıl sonra yeniden ve büyük ilgi ile gündeme geliyorsa buna rastlantı diyebilir miyiz?F. Scott Fitzgerald’ın Muhteşem Gatsby romanı, 1925’teki ilk yayınından bu yana Amerikan edebiyatının köşe taşlarından biri olmuş, Caz Çağı’nın (Jazz Age) ışıltılı ama çürüyen dünyasını, Amerikan Rüyası’nın kırılganlığını ve insan arzularının trajik sınırlarını ustalıkla resmetmişti. Şimdilerde dünya medyasında Muhteşem Gatsbyhikayelerinden geçilmiyor. Bizde iki üç yazar dışında değinen olmadı ama izlediğimiz dünya medyasında sürekli gündemde bu kitap. Eserin Amerikan edebiyatındaki ikonik statüsü, bu yıldönümünde sempozyumlar, yeniden basımlar ve medya tartışmalarıyla yeniden canlanmış durumda. 100. yıl, romanın dilinin, sembolizminin ve tematik zenginliğinin evrensel çekiciliğini kutlamak için bir fırsat sunuyor.
Nasıl açıklayacağız bu durumu? 2025’te, romanın 100. yıl dönümünde, Muhteşem Gatsby’nin yeniden gündeme gelmesi, hem eserin zamansız entelektüel derinliği hem de günümüzün sosyo-ekonomik ve kültürel bağlamıyla kurduğu güçlü bağlarla açıklanabilir.
Hikâye, 1920’lerin, New York’unda geçer ve anlatıcı Nick Carraway’in gözünden aktarılır. Nick, gizemli ve zengin bir adam olan JayGatsby’nin komşusudur. Gatsby, büyük malikanesinde gösterişli partiler düzenler, ancak bu partilerin amacı, eski sevgilisi Daisy Buchanan’ı geri kazanmaktır. Daisy, Nick’in kuzeni ve Tom Buchanan ile evlidir. Roman, Gatsby’ninDaisy’ye olan takıntılı aşkı, zenginlik ve statü arayışı ile trajik sonunu konu edinir.
Edebiyat dünyasında ya da gerçek yaşamda, JayGatsby kadar bir dönemi güçlü bir şekilde temsil eden karakterler nadirdir. F. Scott Fitzgerald’ın yaklaşık bir yüzyıl önce ortaya çıkardığı bu trajik romantik kahraman, göz alıcı kıyafetler içindeki genç kadınlar, şampanya partileri ve bitmek bilmeyen eğlencelerin sembolü oldu. Popüler kültür, onu yazıldığı kitaptan ayırarak her alana yaydı; ismi şimdi lüks dairelerden saç şekillendirici ürünlere, hatta özel üretim bir parfüme kadar her şeyde karşımıza çıkıyor. Şimdilerde bir “Gatsby” koltuğuna yaslanabilir, “Gatsby” otelinde konaklayabilir ya da “Gatsby sandviçi” (aslında sadece abartılı bir patates kızartmalı sandviç) tadabilirsiniz.
Acaba birilerinin yeniden görülmesini istedikleri “Amerikan Rüyası” nın yeni versiyonu mu bu?
Çünkü ihtişamlı bir ev sahibi olmak, onun kimliğinin yalnızca bir yönüdür. Gatsby aynı zamanda kaçak içki ticaretiyle uğraşan, suç dünyasına derinlemesine gömülmüş ve takıntılı bir hayalperesttir; gösteriş tutkusu zamanla bayağı bir hale bürünür. Eğer Amerikan Rüyası’nın olanaklarını temsil ediyorsa, bu rüyanın sınırlarını da açıkça ortaya koyar: Unutulmamalı ki, sonu hem boş hem de trajik bir şiddetle noktalanır.Evet Muhteşem Gatsby, Amerikan Rüyası’nın bir yanılsama olduğunu ifşa eden bir metindir.
Bugün hâlâ, özellikle ABD’de, bir gram zarafetten yoksun, görgüsüzlükte sınır tanımayan o şatafatlı partilerde, herkesin kendini bir anda sosyetenin kralı ya da kraliçesi sandığı o abartılı gecelerde, illa ki bir ‘Gatsby’ göndermesi yapılması boşuna değil; sanki her biri JayGatsby’nin reenkarnasyonuymuş gibi, altın varaklı bardaklarla şampanya yudumlarken, 1920’lerin o büyülü ama bir o kadar da trajik havasını yeniden yaşamaya çalışıyorlar, ne de olsa herkes bir gece için bile olsa o ‘muhteşem’ rüyayı satın alabileceğini sanıyor, değil mi?
JayGatsby’nin fakir bir geçmişten servete uzanan yolculuğu, bu rüyanın meritokratik vaadini temsil ederken, onun trajik sonu, bu vaadin sınıfsal ve ahlaki sınırlarını acımasızca ortaya koyar. Fitzgerald, Gatsby’ninDaisy Buchanan’a olan aşkını, romantik bir idealleştirme olmaktan çok, tüketim toplumunun fetişist bir yansıması olarak kurgular. “Meritokratik” kelimesi, Türkçede “liyakat esaslı” veya “liyakate dayalı” anlamına gelir. Meritokrasi, bir sistemde bireylerin yetenekleri, başarıları, çabaları ve nitelikleri temel alınarak ödüllendirildiği, terfi ettirildiği veya konumlandırıldığı bir yönetim ya da organizasyon biçimini ifade eder. Bu sistemde, kişisel bağlantılar, statü veya diğer dış faktörlerden ziyade bireyin performansı ve yetkinlikleri ön plandadır.
***
Kitabı raftan aldım, önce altını çizdiğim satırlara baktım hızlı bir okuma oldu benim için yeniden. Roman Amerikan edebiyatının zirvelerinden biri olarak, sadece bir dönemin portresini çizmekle kalmıyor, aynı zamanda insanlık durumunun evrensel meselelerine dair derin bir sorgulama da sunuyor. Roman, Caz Çağı’nın (Jazz Age) ışıltılı ama çürüyen dünyasında, Amerikan Rüyası’nınkırılganlığını, sınıfsal hiyerarşilerin acımasızlığını ve aşkın idealize edilmiş takıntıya dönüşümünü pek güzel anlatmış. Fitzgerald’ın lirik üslubu, sembolik derinliği ve ahlaki muğlaklığı, eseri yalnızca bir anlatı olmaktan çıkarıp, modernitenin trajik bir eleştirisine dönüştürür. Bu entelektüel zenginlik, Muhteşem Gatsby’nin sinematik uyarlamalarına da yansımış, ancak her bir film romanın ruhunu farklı bir mercekle yorumlamış.
100. yılönemli bir kilometre taşı. Edebiyat çevrelerinde, akademide ve popüler kültürde eserin yeniden değerlendirilmesine yol açtı. Ergin Yıldızoğlu’nun Cumhuriyet gazetesindeki yazısında, romanın 100. yılında hâlâ “zamanımızın kitabı” olduğu vurgulaması boşuna değil. Çünkü o dönemin siyasal ve ekonomik yapısıyla günümüz arasındaki benzerlikler açık.
Günümüz plütokrasisi, tıpkı Gatsby’nin dünyasındaki Tom ve Daisy Buchanan gibi, “muazzam umursamazlıklarıyla” toplumsal ve çevresel yıkımı görmezden gelirken, Gatsby’nin trajik idealizmi, bireylerin sistem karşısında çaresizliğini yansıtır. Bu bağlam, romanın kapitalizm ve tüketim kültürü eleştirisini çağdaş okurlarla da buluşturuyor.
Roman, 1920’lerin “Anksiyete Çağı”nı, yani ekonomik refahın altında yatan toplumsal çalkantıyı ve ahlaki çöküşü de resmediyor. 2025’te, Ukrayna’daki savaş, ABD-Çin gerilimleri, Ortadoğu’daki istikrarsızlık ve yükselen popülizm gibi küresel meseleler, benzer bir belirsizlik ve anksiyete atmosferi yaratıyor. Muhteşem Gatsby’nin“dönemin caz dünyasının yayılmasını ve çöküşünü” anlatırken bu çöküşün günümüzle paralellikleri ortada. Romanın, toplumsal çelişkileri ve bireysel yabancılaşmayı anlama yeteneği, onu bu kaotik dönemde yeniden anlamlı kılıyor. Gatsby’nin geçmişi yeniden inşa etme çabası, günümüzün nostaljik ve revizyonist eğilimleriyle (örneğin, “MakeAmerica Great Again” gibi söylemlerle) çarpıcı bir şekilde örtüşüyor.
Romanın popüler kültürdeki etkisi, büyük ölçüde Hollywood sayesinde büyüdü; “Gatsbyvari” (Gatsbyesque) terimi ilk kez 1974 yılında Robert Redford’un başrol oynadığı filmden birkaç yıl sonra ortaya çıktı.
Aslında Muhteşem Gatsby’nin sinematik ve teatral uyarlamaları, eserin popüler kültürdeki varlığını sürekli canlı tuttu. 2025’te, eserin 100. yılı vesilesiyle yeni uyarlamalar veya medya projeleri gündemde.
Muhteşem Gatsby’nin sinematik uyarlamaları, hani şu F. Scott Fitzgerald’ın incelikle dokuduğu entelektüel ve estetik karmaşıklığı, o derin mi derin romanı, bir şekilde Hollywood’un ışıltılı ama çoğu zaman derinlikten yoksun görsel şölenine çevirme çabasıyla, bol bol CGI, abartılı kostümler ve ‘bakın, biz de sanat yapıyoruz’ diye bağıran sahnelerle dolup taşarak, bugün bile dikkat çekiyor; sanki her yönetmen, Gatsby’nin trajedisini birkaç gösterişli parti sahnesi ve havalı bir soundtrack’le çözüverecekmiş gibi davranıyor, ama tabii ki romanın o melankolik ruhunu yakalamak yerine, Instagram filtresinden fırlamış bir rüya dünyası sunmayı tercih ediyorlar, ne de olsa seyirciyi büyülemek varken kim niye zahmete girsin ki, değil mi?"
CGI, "Computer-GeneratedImagery" (Bilgisayar Üretimi Görüntü) anlamına gelir. Sinema, televizyon, video oyunları ve diğer görsel medya alanlarında, bilgisayar yazılımları kullanılarak oluşturulan dijital görseller, animasyonlar veya efektlerdir. Bazı filmlerdeki gerçekçi olmayan sahneler (uzay gemileri, fantastik yaratıklar, patlamalar) veya gerçek çekimlerle birleştirilen görsel efektler (yeşil ekranla çekilen sahnelerin arka planları) CGI ile yapılır.
Her iki uyarlama da, Muhteşem Gatsby’nin entelektüel mirasını farklı yollarla ele alır. 1974 filmi, romana sadık kalarak dönemin ruhunu nostaljik bir zarafetle yansıtır, ancak modernist derinlikten yoksundur. 2013 filmi ise romanın eleştirel özünü çağdaş bir estetikle yeniden inşa eder, fakat gösterişli tarzı, Fitzgerald’ın içsel melankolisini yer yer bastırır. Her iki uyarlama da,Gatsby’nin trajedisini ve Amerikan Rüyası’nın çöküşünü görselleştirirken, romanın sembolik ve ahlaki katmanlarını tam anlamıyla aktarmakta zorlanır. Bunun nedeni, Fitzgerald’ın dilinin ve Nick’in öznel anlatısının, sinemanın görsel doğası karşısında çevrilemez bir nitelik taşımasıdır.
Muhteşem Gatsby, yalnızca bir roman ya da sinematik bir malzeme değil, aynı zamanda modern insanın anlam arayışına dair bir meditasyon.