Bu gün köşemize biraz farklı başlayalım…
Önce…
Ana konuya geçmeden şaşırtan bir “fragman”…
***
Yıllar önce Amerikan vatandaşı olmuş…
Florida’da yaşayan İbrahim Yaşasın…
Türkiye’de düzenli kan bağışı yaptığı için…
O duyarlı geleneği…
Gurbette de sürdürmek istiyor ancak…
Kan bağışı kabul eden şirketten garip bir karşılık geliyor:
“Kusura bakmayın, Türk olduğunuz için kanınızı almıyoruz…”
Bizim İbrahim Bey’in tepesi atıyor…
“Neden?” diye sormasına fırsat bırakmıyorlar…
Sorular akıyor adeta:
“Türkiye’de hangi yıllarda yaşadınız? Askerlik yaptınız mı? 1986’da size yumurta, çay, fındık gibi gıdalar yedirildi mi?”
İbrahim Bey, soruların hepsine “evet” deyince…
Amerikalı uzmanlar konuyu şu sözlerle kapatıyorlar:
“1986’da Çernobil patlayınca Türkiye’nin yurtdışına sattığı mallar geri gönderilmiş… O yiyeceklerin büyük bölümü ordu’ya ve okullara dağıtılmış… Bundan dolayı Türkler’in ve bazı diğer ülke vatandaşlarının kanınızı alamıyoruz… Kusura bakmayın…”
İbrahim Bey, şokta…
Bu olay, 2017’de yaşanıyor…
Yani…
Çernobil Faciası’ndan tam 31 yıl sonra…
Vatandaşının canını korumak, işte bu!
***
Neyse, biz dönelim bugüne…
O baş belası…
Uçak gemisi kalıntısı yola çıktı; rota “Güzel İzmir”…
İddialara göre…
Emekli geminin iç çamaşırı(!) olduğu gibi “asbest”…
Nedir bu asbest?
Çok zehirli bir mineral…
Bugün, gülüp-geçtiğimiz “asbest”in…
Başta “kanser” olmak üzere…
Sayısız ölümcül akciğer hastalığına neden olduğu…
Yıllar önce kanıtlandı…
Dünya bunu iyi biliyor…
Bildiği için de…
Yaklaşık 30-32 yıl önce…
Belçika ve Hollanda gibi ülkelerde asbest üretimi ve kullanımı…
Tamamen yasaklandı…
Avrupa Birliği ise…
2005 yılından itibaren bu “kansrojen” minareli hayatından çıkardı…
“Bilmeze yatan” ise sadece Türkiye…
Ne ilginçtir ki…
Güzel ülkemi yöneten bugünkü hükümetin…
Çevre ve Şehircilik Bakanlığı…
Kansere neden olan asbestin üretimini, kullanımını ve ithalatını…
Asbest içeren eşyaların piyasaya sürülmesini…
31 Aralık 2010 tarihinde “kesinlikle” yasakladı…
Şimdi…
Doğal olarak soracaksınız…
“Madem 12 yıldır yasak, biz neden korkuyoruz?”
Çünkü…
Korkmakta haklıyız…
Çünkü…
Dünya Sağlık Örgütü’nün…
“Kanserojen madde” ilan ettiği yasaklı asbest…
Güzel ülkemde…
İddialara bakılırsa “başka isim” ile satılıyor…
Dikkat edin!
Kısa adı “ASUD” olan “Asbest Söküm Uzmanları Derneği” bile…
Piyasada…
“Amyant” adıyla dolaşan asbest’in satışından endişeli…
Demek ki…
Para kazanma uğruna…
“Taklacı bir piyasa” daima var!
***
Asıl soru şu…
Canımızın kıymetini “toprağa gömmek” uğruna…
Elin gemisini söküp para kazanacağız diye…
Türkiye’den başka…
“Biz yaparız Allah’ın izniyle…” diyen kaç ülke var?
Sayalım:
Hindistan, Bangladeş ve Pakistan…
Bi’de Çin vardı…
Çekik gözlü arkadaşlar…
İnsan canının ne kadar kıymetli olduğunu geç de olsa anladı…
Ve…
Asbestli gemi parçalamaktan vazgeçti…
***
Türkiye’de “yanlış yapılan iş” için…
En geçerli “absürt” mazeret şudur:
“Hay Allah bilmiyordum; bilsem yapar mıydım?”
Bu “gülümseten” mazeret sadece bize özeldir…
Eskimolar bile kullanmaz(!)
***
İşte o “hepimize ders” yıllar öncesi yaşanan…
Bir facianın izleri…
Hala toprakta ve havada öldüren sinsi gezintisini sürdürüyor!
Anlatalım ve…
Birlikte şaşırmaya devam edelim…
***
Taaaa, 36 yıl önce…
Takvimler 26 Nisan 1986’yı gösterdiği gün sabaha karşı…
(Hani şu Rusya ile bilgisayar oyunlarındaki gibi savaşan…)
Ukrayna’nın başkenti Kiev yakınlarındaki…
Çernobil Nükleer Santrali patladı…
Ve…
O patlama İkinci Dünya Savaşı’nda…
Hiroşima ve Nagazaki'ye atılan atom bombalarını…
200 kat aşan bir etki yarattı…
Patlamada çok insan hayatını kaybetti…
Ancak…
Daha sonra…
Türkiye'nin de dahil olduğu yakın coğrafya…
On yıllar boyu sürecek ölümcül bir felaketin pençesine düştü…
***
Hem okuyun hem gözünüzün önüne getirmeye çalışın…
***
Santral enkazını temizlemeye gelenler…
En çok üç dakika içinde yaprak misali düşüp ölüyorlardı!
Temizlik 15 gün sürdü…
Sağ kalan askerler bile aylar sonra hayatını kaybetti…
***
Bölgede yaşayan 135 bin kişi tahliye edildi…
Reaktör binası toprağa gömüldü…
Tüketimi önlemek için yöre gıdalarının tamamı imha edildi…
Ukrayna'da 18 bin kilometrekarelik tarım toprakları ile…
Ormanların yüzde 40’ı kirlendi…
***
Bilim insanlarına göre yaklaşık 60 bin arasında insan…
Çernobil'in neden olduğu ölümcül kanser türlerine yakalandı…
O bölgede radyasyon düzeyi…
Hala normalin 20-40 kat üzerinde ve…
Tüm radyoaktif kalıntıların temizlenmesi için…
İnanmayacaksınız ama…
48 bin yıla ihtiyaç var!
***
Çernobil örneğini neden verdim?
İzmir’e gelmekte olan…
Şu her tarafına “asbest bulaşmış” uçak gemisi eskisiyle…
Yazdıklarımızın ne alakası var?
Anlatalım ve bitirelim:
***
O sırada Türkiye’yi…
Birinci Özal Hükümeti yönetiyordu…
Başbakan Turgut Özal’dı…
Çernobil reaktörü havaya uçunca…
Avrupa ülkeleri…
Radyasyon korkusuyla Türkiye'den fındık alımını durdurdu…
Hollanda ise…
Dünyaya şöyle seslendi:
“Türk çayında yüksek oranda radyasyon var; almayın!”
Almanya, anında Türkiye'den aldığı tonlarca çayı iade etti…
Hükümet ise…
“Bu iş Batı tezgahı” diyor, başka bi’şi demiyordu!
Şaşırırsınız…
“Çay kaynarsa radyasyon 5-6 kat düşer!” diyen…
Devlet adamlarımız vardı…
Dudak uçuklatan en büyük şov…
O günlerin Sanayi ve Ticaret Bakanı Cahit Aral’dan geldi…
Bakan Bey…
Karadeniz'de yetişen çayların…
Radyasyondan etkilenmediğini kanıtlamak için…
Kameraların karşısında afiyetle bardak bardak çay içti…
Bedeli sonraki yıllarda çok ağır olacak…
Bu felakete ilişkin dönemin bakanı Aral…
Demli çayları içerken bile şöyle espri yapıyordu:
“Karadeniz'e bir damla mürekkep düştü diye Karadeniz kirlenir mi? Radyoaktif çay daha lezzetlidir... Zaten Rusya'dan iyi bir şey gelmez... Ya komünizm, ya radyasyon…"
***
Sözün özü…
Türkiye, 36 yıl önce…
Tepesindeki felaketi görmezden geldi…
Trakya’da ve Doğu Karadeniz’de…
Radyasyon oranı 7 kat arttı; ölçümler gizlendi…
Böylece Türkiye için Çernobil felaketi başlamış oldu…
***
Peki, biz an itibarıyla neyin tartışmasını yapıyoruz?
Bu işi bilenler…
Gelen uçak gemisi eskisinde 900 ton asbest olduğunu söylüyor…
Sayın Çevre Bakanı ise…
“Hayır!..” diyor ve ekliyor:
“O gemide sadece 9 ton asbest var… Gemi uzun süre beklediği için iddialar üzerine biz uluslararası uzmanlara ayrıca incelettik… Basel Sözleşmesi’ne göre riskli bir durum tespit edilmedi… Gemi Türk karasularına girdiğinde ayrıca biz de kontrol edeceğiz… Ters bir durum olursa geri göndereceğiz...”
***
Bitiriyoruz…
Uzmanlara göre…
“NAe São Paulo”nun ikizi “Clemenceau” 760 ton asbest barındırıyor…
N’olacak şimdi?
Neden hala Tarih’ten ders almıyoruz?
Neden Çernobil’i hatırlamıyoruz?
Neden bu memleketin bakanının o süreçte…
Sırf tonlarca çay imha edilmesin diye…
Gözünü kapatıp yörenin çayını afiyetle içtiğini unutuyoruz?
Aklıma…
33 yaşında bu dünyaya veda eden…
Sanatçı Kazım Koyuncu geliyor…
Kanser tedavisi gördüğü günlerde…
Bölgede Çernobil Faciası’ndan sonra yaşanan…
Radyoaktif kirliliği işaret ederek…
Şöyle demişti:
“Hep yedik o yağmurları kafamıza…”
Hamiş 1: Çernobil Faciası yaşandığında (1986) Kazım Koyuncu henüz 15 yaşındaydı… Rüzgarın Çernobil’den taşıdığı kanserli havayı ciğerlerine çekip, yörenin suyunu içerek büyüdü… O melun hastalığa yenildiğinde henüz 34 yaşındaydı… O süreçte kim bilir ne canlar verdik Çernobil’den gelen melun kansere?
Hamiş 2 SON DAKİKA: “Dün gece bir gelişme oldu… Brezilya'da yüksek mahkeme, söküm için İzmir’i doğru yola çıkan asbestli savaş gemisi São Paulo'ya "Dur" dedi… Mahkeme, geminin Guanabara Körfezi'ne geri dönmesi için “ihtiyati tedbir” kararı aldı… Bakalım, gemi dönecek mi?”
Nokta…
Sonsöz: “Olmaz dediğin ne varsa hepsi olur… Düşmem dersin, düşersin; şaşmam dersin, şaşarsın; öldüm der durur, yine de yaşarsın… / Hz. Mevlana…”