EGEDESONSÖZ - İntegral Araştırma Şirketi Koordinatörü, Gazeteci Yazar Ümit Yaldız ile Gazeteci Fatih Yapar, SONSÖZ TV’de gündemi değerlendirdi. Terörsüz Türkiye süreci kapsamında PKK’nın bugün silah bırakmasını değerlendiren Yaldız,”Sanki bir tiyatro izliyoruz, gibime geliyor” dedi. Yaldız, İletişim Başkanlığı’ndan alınıp İnsan Hakları Kurulu Başkanı yapılan Fahrettin Aslan’a da “Madem İnsan Hakları senin görev alanında, o halde anjiyo yapıldığı halde yine cezaevine gönderilen Murat Çalık başkanla ilgilen” çağrısında bulundu. Yaldız ayrıca, yeni kabinede İzmir’den en az iki bakanın olması gerektiğini söyledi.
YENİ KABİNE’DE İZMİR’DEN EN AZ İKİ BAKAN OLMALI
Yakında yapılması beklenen kabine değişikliğine değinen Fatih Yapar, Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanı Fahrettin Altun’un bu görevden İnsan Hakları Kurulu Başkanlığına verildiğini hatırlatarak, “İzmir’in önümüzdeki süreçte kabinede yer alma beklentisi var. İletişim Başkanı görevden alındı. Dışişleri Bakan yardımcısı bu göreve getirildi. Ardından kabine değişikliği olacağı konuşulmaya başlandı. Aslında kabine değişikliğinin Şubat ayında yapılması bekleniyordu. Sonra uzadı, Haziran da geçti. Bu arada kaymakamlar kararnamesi çıktı. Yarım yamalak Valiler kararnamesi çıktı. Ağustos daha hareketli olacak gibi. YAŞ kararları çıkacak, askeriyede değişiklikler olacak. Daha önce de konuştuk, İzmir’den kabinede mutlaka bir iki isim olmalı diye. Ne dersiniz, bu sefer İzmir’e bakanlık verilir mi?” sorusunu yöneltti.

ERDOĞAN’IN ÖNÜNE KENTİN SORUNLARINI KOYACAK BİR AKTÖRÜMÜZ YOK
Ümit Yaldız, “Bizden başka kabinede İzmir’den birileri olmalı diyen yok” çıkışında bulunduktan sonra şunları söyledi:
“Galibe bu iş, Nasreddin Hoca’nın fil işine dönecek, kapısına dayanıp bir fil daha isteyeceğiz! Bu kentte bizden başka, bu kentin bir bakana ihtiyacı olduğunu düşünen neredeyse yok gibi. İş dünyasından bile bir açıklama yok bu konuda. Ağlamayan çocuğa meme vermezler. İzmir, bu konuda çok sessiz. Bu kentle Ankara arasında köprü olacak, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın önüne İzmir’in çözüm bekleyen sorunlarını koyabilecek bir aktörümüz yok. Bekir Pakdemirli, İzmir’in son bakanı. Erdoğan, Pakdemirli’den sonra kabinede İzmir’e yer vermiyor. Konyalı, Bartınlı bakan var, İzmirli yok. Fahrettin Altun değişikliği önemli bir değişiklik. Erdoğan, Abdullah Gül sürecinden sonra partinin hakimiyetini mutlak surette eline aldı. Son 10 yıldır tek adam partisi haline geldi AK Parti. Bülent Arınç, Cemil Çiçek gibi güçleri, Cumhurbaşkanı, ustalıkla tasfiye etti. Yakın zamanda Dışişleri Bakanı üzerinden bir güç devşirildiği, Erdoğan sonrasına yönelik bir hazırlık olduğu, bugün itibariyle Hakan Fidan üzerinden bir güç odağının olduğu konuşuluyor bir süredir. Altun’un gitmesini, Erdoğan’ın bu güç odağına yönelik bir tırpanı olarak değerlendirenler de var. Erdoğan’ın tasfiyeleri o kadar ustaca oluyor ki, bu vatandaşa da yansıyor. Erdoğan olmazsa, kimi görmek istersiniz diye sorduğumuzda vatandaş, Hakan Fidan adını zikrediyor. Şu anda durum böyle.25 yıllık Ak Parti iktidarında Hakan Fidan dışında, Putin ile baş başa görüşme yapan başka bir Dışişleri Bakanı hatırlamıyorum, Abdullah Gül dahil. Hakan Fidan, yürüyüş videoları üzerinden eleştiriliyor ama yürüyüş, boy, pos önemlidir liderlikte. Hakan Fidan ile ilgili bir hazırlık var. Topluma da bu yansımış.”
FAHRETTİN ALTUN’UN KABİNEYE GİRMESİ BEKLENİYORDU
“Erdoğan’ın, Fahrettin Altun değişikliğine giderek Hakan Fidan hazırlığı yaptığını, buna yönelik hamle yaptığı değerlendirmeleri var, ne kadar doğru bilemiyorum. Bunu tasfiye olarak görmek, şu açıdan önemli. Fahrettin Altun da Burhanettin Duran da Külliye döneminin yıldız isimleri. Yıldız isimlerden biri de bugün vefat eden Yiğit Bulut’tu. Bir başka yıldız, İbrahim Kalın, MİT Müsteşarı. Fahrettin Altun, çok tartışıldı, eleştirilerin çok odağında kaldı. Eşi ve kendisinin çok yerden maaş aldığı çok konuşuldu. Fakat gönderildiği yer de çok önemli. Fahrettin Altun’un kabineye girmesi bekleniyordu. Turizm Bakanı mı olur, Milli Eğitim Bakanı mı olur, diye listenin en başına adı yazılıyordu. Nereye atandı? İnsan Hakları Kurulu Başkanlığı’na! Böyle bir kurul olduğunu Türkiye, Fahrettin Altun sayesinde öğrendi! Bir apartman dairesinde bir kurulmuş. Fahrettin Altun’un o görevden alınıp, İnsan Hakları Kurulu’na gönderilmesi, bir tasfiyedir. Cahilliğime versinler, 25 yıldır iletişim alanında çalışan biri olmama rağmen İnsan Hakları Kurulu diye bir kurul olduğunu Fahrettin Altun sayesinde öğrendim. Madem İnsan Hakları Kurulu Başkanı oldu, Beylikdüzü Belediye Başkanı Murat Çalık’la ilgilensin bari. Adam ölüyor! Murat Çalık, tutuklu yargılansın diye hapishane köşelerinde ağır bedeller ödüyor. Mansur Yavaş da söylemiş, bu iş yavaş yavaş planlı cinayete doğru gidiyor diye. Bu konu, insan hakları ihlaline doğru gidiyor, Altun bu konuyla umarım ilgilenir, kendine yeni bir alan açmış olur. Anjiyo oluyor, ameliyat oluyor, Murat Çalık tekrar cezaevine gönderiliyor. Devlet, kendi insanına karşı, seçilmiş bir başkana karşı acımasız yüzünü bu kadar çok göstermemeli. Devlet, babadır, şefkattir. Adalet kavramının içinde bunlar vardır. Yargılanmasın demiyoruz. Ergenekon sürecinde pek çok insan, hastane köşelerinde bu şekilde hayatlarını kaybettiler. Onların masum oldukları ortaya çıktı, beraat ettiler. Belki Murat Çalık da beraat edecek ama böyle giderse beraat kararını göremeyecek. İnsan Hakları Kurulu varmış. Buradan Fahrettin Altun’a çağrıda bulunalım, bu bir insan hakları ihlalidir, meselenin CHP’yle, DEM’le alakası yok. Mesele, insani bir meseledir, sağlık meselesidir. Kabine tartışmasına dönecek olursak, İzmir’in kabinede temsil edilmesi şart. En az iki koltukla temsil edilmesi gerekir. Bu şehrin görmezden gelinmesine bizim dışımızda neden kimse ses çıkarmıyor? 3,5 yıldır İzmir’in kabinede temsilcisi yok, iş dünyası da konuşmuyor. Erdoğan’ın kabinesinde olmak mı istenmiyor? Ankara’da ne kadar çok kapınız olursa, İzmir’e o kadar yatırım alırsınız. Bu kent, temel sorunları içerisinde boğuluyor, farkında değil kimse. Yanan ormanların yerine fidan dikilmiyor.”
40 YIL ÖNCEKİ PKK İLE BUGÜN SİLAH BIRAKAN PKK AYNI DEĞİL
Ümit Yaldız, “Terörsüz Türkiye” sürecinde PKK’nın silah bırakması olayını da değerlendirdi:
“Geçtiğimiz yıl TUSAŞ’a bir saldırı olmuştu, savunma sanayisi için çok önemli bir kurumda saldırı oldu. Üç gün önce PKK’nın kullandığı bir mağarada 12 askerimizi şehit verdik. Bir yandan terörsüz Türkiye süreci var. 1999’da Kenya’dan Türkiye’ye getirilen, devletin emrindeyim diyen Abdullah Öcalan’ın lakost marka tişörtle verdiği fotoğrafla haftaya girdik. Şimdi Süleymaniye’de tören var. Televizyonlar canlı yayın yapıyorlar. Kaygıyla, endişeyle izliyoruz. Terörsüz Türkiye’yi tabii ki herkes gibi biz de istiyoruz. Önceki açılım süreci tahrik edilmesine rağmen, analar ağlamasın düşüncesiyle dişlerimizi sıkarak sürece tahammül etmeye çalıştık. Bugünkü sürecin, o zamanki süreçten ne farkı var gibi bir duyguyla izliyorum gelişmeleri. Orada Habur’da bir tiyatro vardı, bugün de Süleymaniye’de aynı tiyatro tekrarlanıyor gibime geliyor. Tam olarak güvenemiyorum. Güvenemediğim, tek PKK tarafı değil. Herkes mevkisini, mevzisini güçlendirme derdinde. Dolayısıyla neyin, niçin yapıldığı, kimin samimi olduğu bilinmiyor. Açıkçası dilerim, manşetlerde görüldüğü gibi tarihi bir an izliyoruzdur. Dilerim PKK konusu sonsuza dek kapanır. Dilerim, bu süreç Türk-Kürt kardeşliğine, birlikteliğine hizmet eder, ülkeye barış gelir. Bunu tüm samimiyetimle söylüyorum. Ama emin değilim. Sanki bir tiyatro izliyor gibiyiz. Herkes hamle yapıyor. Öcalan da hamle yapıyor, Devlet Bahçeli de hamle yaptı. Bir uluslar arası konjonktürün Türkiye’ye dayattığı bir şeyi izliyor gibiyiz, senaryosu bizim dışımızda yazılmış bir filmi izletiyorlar gibi geliyor. PKK, 40 yıl önce PKK’ydı. Bugün PKK kavramı çok farklı… Artık KCK diye bir kavram var, PYD diye bir kavram var. PKK, dört ülkeye yayılmış bir ahtapot. Ahtapotun bir kolu kesiliyor. Unutulmamalı ki, ahtapotun bir kolunu kesseniz, hayatına devam eder. Sürecin en başında, herkes silah bırakacaktı, PYD Suriye devletine katılacaktı. Öyle bir şey olmadı. PYD’ye; ABD’nin himayesinde, 130 milyon dolarlık yardım kararı çıktı ABD kongresinden. Kimilerine göre PKK, misyonunu tamamlamış, yolunu tamamlamış bir örgüt. Öcalan’ın, DEM’in açıklamalarında da bunu görüyoruz. Mücadele bitti, denmiyor. Bundan sonra silahsız mücadeleyle, siyasetle bir şeyler yapacağız, deniyor. Bunun doğru olmasını çok istiyorum. Fakat doğru olmadığına dair güçlü kaygılarım, endişelerim var. Endişeyle izliyorum, diken üstündeyim. Habur filminden ders çıkarılmışsa, Süleymaniye filmi biraz daha gerçeğe uygun olabilir. Bundan emin misin? Ben değilim! Pek çok vatandaşımız da emin değil. Herkes kaygıyla izliyor. Hani biz Suriye’de devlet kurdurmayacaktık? Hani bir Suriye’nin kuzeyinde tampon bölgeler oluşturmuştuk? Bunun için şehitler verdik, bedeller verdik. Bu yüzden Suriye savaşında taraf olduk. Bu böyleyse gerçekten, Türkiye kısa vadede nefes alıyormuş gibi olur. Fakat uzun vadede Türkiye’nin birlik bütünlüğüyle ilgili ciddi, daha büyük sorunlar kendini gösterecektir.”
DEM PARTİ ANAYASA DEĞİŞİKLİĞİNDE CUMHUR İTTİFAKI’NA DESTEK VERECEK Mİ?
Fatih Yapar, sonuçta bu sürecin ülkeye yansımasının olacağını, Anayasa değişikliğiyle ilgili milletvekili sayısı hesaplamalarının yapılacağını söyledi. Yapar, “Anayasa değişikliğiyle ilgili gündem maddeleri tartışılacak. Cumhur İttifakı’na DEM Parti destek verecek mi, vermeyecek mi? Bu, erken seçim kararı için de geçerli. Dolayısıyla bu süreci sırf PKK süreci olarak adlandırmamak lazım” yorumunu yaptı. Ümit Yaldız, bu görüşe tamamen katıldığını belirterek şunları anlattı:
“Kandil’de silah bırakılıyor. O Kandil’e bir son iki üç yılımın Gayri Safi Milli Hasılamızı bomba olarak bıraktık. Dağı taşı düzenli olarak bombaladık. Şehit verdik. TSK, intikamını aldı, kanları yerde kalmadı. Hem canımızla, hem malımızla bedel ödedik, çok büyük acılar yaşadık. Coğrafya olarak bu acılarla geçirdik 40 yılı… Bir oyun oynanıyor, bir tiyatro izliyoruz, duyguları taşıyorum. Dilerim, yanılan ben olurum. Gerçekten Türkiye, terörsüz Türkiye diye bir sayfa açmıştır. Ortak üzüntülerimiz, ortak sevinçlere döner inşallah. Daha demokratik, daha adil bir Türkiye’de yaşarız. Bu hayali kuruyoruz ama heyecanla izlemiyorum, olup biteni.”





