Son İran Şahı Rıza Pehlevi'nin genarellerinden biriydi arkadaşımın babası. Türk asıllıydı. Yani İran Türklerinden.
Şah İran'ı terketmiş, Amerika'ya sığınmıştı. Şah'ın askerleri ise ülkede rejimi ele geçiren mollalar tarafından birer birer yakalanıp, ya hapse atlıyor ya da idam ediliyorlardı…
Arkadaşımın annesi, Bahai dinine mensup bir İran kadınıydı. Arkadaşımın kendisinden büyük iki de ağabeyi vardı. 1979 yılındaki İran devriminin hemen arkasından, Şah ve Şah'a yakın olanlarla, laik kesime karşı başlatılan sürek avı, o zaman henüz 15 yaşında olan arkadaşım ve ailesinde de derin bir korku yaratmıştı…
Bütün aile fertleri, endişe içerisinde, olan biteni kestirmeye çalışarak, çaresiz bir bekleyiş içerisine girmişlerdi. Bu arada, Türk generalin etrafındaki yakınları, en kısa zamanda, ailesi ile birlikte ülkeyi terk etmesini telkin ediyordu.
Oysa, Şah'ın askeri; 'Orduda yıllarca şerefimle ülkeme hizmet etmekten başka bir şey yapmadım. Bir yanlışım, bir kabahatim, bir suçum yok ki' diye, bu dostça önerileri savuşturuyordu.
Ne yazık ki, Türk generalin dostları haklı çıktı ve bir gece, Türk genarali apar topar evinden, çocuklarının gözü önünde derdest edip götürerek, hapse tıktılar...
Türk genaral neden suçlandığını bilmiyordu. Hiçbir zaman da öğrenmeye fırsatı olmadı…
Yalnız, bir şeyler sezinlemişti…
İdamından bir gün önce, hapse girdiğinin üçüncü ayında, büyük oğluna aile yadigarı olan ve parmağından hiç çıkarmadığı yüzüğünü vermek istediğinde, oğlu itiraz edince ısrarcı oldu;
'Göreceksin bak, beni daha fazla tutmazlar. Büyük ihtimalle idam edecekler. Annen ve kardeşlerin sana emanet' diyerek, yüzüğü oğlunun parmağına geçirdi.
Türk genarelin idamından sonra da, arkadaşımın ailesi bir süre daha İran'da kalmaya devam etti. Ancak molla rejiminin polis hafiyeleri, aileyi gece gündüz taciz ediyorlardı. Mallarına da el konulan aileye, ülkeyi terk etmekten başka bir seçenek kalmamış görünüyordu.
Bu konuda kesin karar almalarına noktayı koyan son gelişmeyi arkadaşım şöyle anlatmıştı bana;
Molla polisleri, davetsiz olarak evimize son yaptıkları ziyaretlerinde, anneme; 'İslam dinine neden geçmiyorsun, Bahai dininden vazgeçersen sana yaşantında kolaylıklar tanırız, demişlerdi. Bunun üzerine annem; benim kocam zaten Müslüman'dı, madem Müslüman'sınız ve İslamiyeti bu kadar çok övüyorsunuz, o zaman neden suçsuz bir Müslüman'ı astınız, bana Müslüman olmam için iyi bir sebep gösterin, diye cevap verdi.'
Bu hikayeyi neden mi anlattım?
Bilmiyorum…
Her hatırlayışımda yüreğimi yaktığı için belki…
Bana kendi ülkemin zindanlarında suçsuzca yatan ve ülkesine şerefiyle hizmet etmekten, ülkesini çok sevmekten başka bir suçu olmayan nice yurtseverin
talihsizliğini hatırlattığı için belki…
Belki de bütün insanlığa geldiğini iddia eden bir dinin, dünya işlerini yönetme iddiası ile iktidarı ele geçirdiğinde, din adına nasıl insanlık dışı bir zulüm aracı halini alabileceğini göstermek için…
Ama galiba en çok da; son Şah'ın son Türk genarallerinden birisini yad etmek için…