Bugün Pazar...
Hiç bitmeyen sevgi ve saygıyla...
Atatürk'ü bu köşede anma ve hatırlama günü...
Bir kez daha...
Az bilinen yaşanmış bir öyküyü paylaşalım...
Bunu yaparken de...
“Atatürk'ün Uşağı” kitabının yazarı Cemal Granda'yı…
Saygıyla analım...
***
Atatürk, Savarona yatında doktorların kontrolünde iken...
O gün, Ankara’dan Başbakan Celal Bayar ile...
Genelkurmay Başkanı Maraşal Fevzi Çakmak daha sık İstanbul’a gelip, Atatürk’ü ziyaret ediyorlardı...
***
Atatürk, Maraşal Çakmak’ın ziyaretine çok önem verir ve hiç kimseyi göstermediği saygıyı O’na gösterirdi... Çankaya davetlerinde bile öyleydi... Maraşal’in bulunduğu gecelerde masaya içki konmaz; Atatürk de o gece yemekte “içki perhizi” yapar ya da iki kadeh içer, sofra en geç 23.00’de dağıtılır; sabahlara dek süren şölenlere veda edilirdi...
Maraşal Çakmak, Savarona yatına geleceği zaman...
Atatürk, adeta hastalığını unutur...
Yatın iskelesine çıkar, bir – iki saat süren toplantılardan sonra yine iskeleye kadar getirip motora bindirirdi...
Atatürk’ün rahatsızlığı sırasında...
Eski başbakan ve Kurtuluş Savaşı arkadaşı İsmet İnönü’nün geldiği neredeyse hiç görülmemişti... Aradan günler geçtikçe...
Bu merak herkesi sardı... Acaba aralarında bir dargınlık mı vardı?
Sonunda öğrendik ki...
Meğer...
İsmet İnönü bir kaç kez...
Atatürk’ü ziyaret etmek istemiş...
Gazi Paşa da...
İnönü’ye iletilsin diye şu iki kelimelik emri vermiş:
“Söyleyin; Ankara’dan ayrılmasın!”
Hiç kimse bu bilmeceyi çözemedi!
***

Atatürk’ün, “Savarona” ve “Dolmabahçe”de hasta yattığı süre içersinde Başbakan olan Celal Bayar ise pek çok kez gelmişti...
Atatürk’ün hastalığının son günlerinde bütçe hakkında bilgi vermek üzere gelen Celal Bayar’a doktorlar, “Ancak 15 dakika kalabilirsiniz!” demişlerdi...
Gelgelelim...
Atatürk durumu kavradığı için...
Celal Bayar’ı, 15 dakika sonra dışarı bırakmadı...
Bütçede sözü edilen...
Kurulacak fabrikalar hakkında bilgi vermesini istedi...
Bunu önlemek için...
Doktorlar bu kez içeriye Afet İnan’ı yolladıkları halde...
Gazi Paşa, O’nu da oturtup bütçeyi dinlemeye mecbur bırakıyordu...
***
Bitiriyoruz...
Atatürk, bir ara Celal Bayar’a...
Dünyanın geçirmekte olduğu bunalımdan söz ederek şöyle demişti...
“Dünya mutlak bir savaşa gidiyor... İki yıllık bir zamanımız var... Bütçe formüllerine uyarak tembel kalmak doğru değildir...”
Nokta...
Hamiş: Atatürk’ün dediği çıktı... İkinci dünya savaşı, Ulu Önder’in vefatından bir yıl sonra (1939) başladı; 1945’te sona erdi... Cumhurbaşkanı İsmet İnönü ile İngiliz Başbakanı Churchill arasında 30-31 Ocak 1943'te Adana yakınlarındaki Yenice istasyonunda yapılan görüşme sonucunda Türkiye Müttefikler’e yaklaşmakla beraber savaşa girmeyi kabul etmedi...
Sonsöz: “Harp zorunlu ve hayati olmalı... Hakiki kanaatim şudur: milleti harbe götürünce vicdanımda azap duyamamalıyım. Öldüreceğiz diyenlere karşı ölmeyeceğiz diye harbe girebiliriz. Ama ulus yaşamı tehlikeye düşmedikçe, harp bir cinayettir...” / Gazi Mustafa Kemal Atatürk...