Merak etmiş olabilirsiniz...
Bu röportaj; kadim dost İzmir Borsası’nın rekortmen Başkanı Işınsu Kestelli’nin sular / seller gibi aşkla anlattıklarından sadece seçkin bir buket...
Kestelli, iş dünyasında dayanışmanın yanı sıra “en iyiyi ve en güzeli” yaratmanın sihirli şifresine dikkat çekerken; her türlü güzelliğin koluna girmeyi ve tabii ki, çalışmanın ve yaratmanın mucizevi bir “hayat iksiri” olduğunu dile getiriyor...
Sağlıkla ve gururla...
Tabii; bir buçuk asırlık gurur abidesi “İzmir Borsası” için de “nice 134 yıllara” temennisiyle...
Sayın Başkan... İç içe iki soruyla başlayayım... Neden her şehir, “Benim de bir ticaret borsam olsun” diye içinden geçirir? Ve doğal olarak Borsası olan şehirler ve ilçeler bugünün ticari dünyasında neden parmakla gösteriliyor?
KESTELLİ: Ticaret borsalarının en yoğun ilişki içinde bulunduğu sektör bilindiği gibi tarım ve tarıma dayalı ticarettir... Tarımın ülke ekonomisindeki lokomotif görevi göz önüne alınınca, genç Cumhuriyet’in ekonomik açıdan gelişmesinde ve sanayileşme sürecinde ticaret borsaları büyük rol oynadı... 1891 yılında, gemi ticaretinin yoğun yaşandığı İzmir’de de bir borsanın oluşması zorunluluk haline gelmiş... “İzmir Ticaret Borsası”nın açılmasının ardından gerek yıldan yıla artış gösteren işlem hacimleri gerekse kayıt dışı ekonomik faaliyetlerin kayıt altına alınması hususunda sağladığı katkılar, ticaret borsalarının varlığını daha da önemli hale getirmiş...
En basit anlatımıyla toplumsal kalkınmayı yönlendiren öncü kuruluşların başında geliyor ticaret borsaları. Alıcı ile satıcıyı bir araya getirmeyi amaçlayan ticaret borsacılığı fiyatların serbest rekabet ortamında oluşmasını sağlıyor. O kentte ve/veya ilçede üretilen farklı nitelikteki ürünlerin katma değeri artıyor. Tarım ürünlerinin ticaretini kolaylaştırmak, depolanması için yaygın bir sistem oluşturmak, ürünlerin emniyetini sağlamak, kalitesini korumak gibi pek çok faydası ile ülkeye ve o kente Borsaların büyük katkısı oluyor.
Sayın Başkan... İzmir’in bir gururu var... Geleceğe yön veren ilklerin borsası olarak 134 yaşını yakalamış durumda... Tarih; 1891... Adı, “İzmir Ticaret ve Sanayi Borsası”... Sonra arkası geliyor... Adana Ticaret Borsası, 1913 yılında, İstanbul Ticaret Borsası ve Trabzon Ticaret Borsası 1923'de, Ankara Ticaret Borsası' da 1927 yılında hizmete giriyor... Böylesine başı göklere değen bir Borsa’nın “bir numarası olmak” nasıl bir duygu?
KESTELLİ: 134 yıldır ülkenin siyasi ve ekonomik tarihine tanıklık etmiş bir kurumun temsilcisi ve bunun yanında Borsa’nın ilk kadın başkanı olmak; bu görevi 2009’dan bu yana Borsa üyelerinin desteği ve teveccühü ile yürütmek çok büyük bir gurur... İlk günden bu yana birlikte çalıştığım tüm yönetim kurulu üyeleri, sektör meclislerinin temsilcileri, Borsa üyeleri ve Borsanın profesyonel kadrolarıyla el ele uyumlu bir performans sergilemenin kıvancını yaşıyorum... Bu nadide kurumun 16 yıldır ilk kadın oda-borsa başkanıysam bunu İzmir Ticaret Borsası üyeleri olarak hep birlikte başardık...
Sayın Başkan, güzel ülkemizde neredeyse hep bir şeylerin “çok” ya da “az” tartışmaları yapılır... Türkiye’de 114 Ticaret Borsası olduğu dile getiriliyor... Ayrıca, Odalar ve Borsalar Birliği'ne bağlı oda ve borsalara kayıtlı üye sayısının “2 milyon”u geçtiği ifade ediliyor... Bu modern Türkiye’nin zenginliği olarak ifade edilebilir mi?
KESTELLİ: Tabii ki... Bugün Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği çatısı altında faaliyet gösteren tüm birimler ve tüm bireyler ülkemizin en yaygın sivil toplum örgütünün bir parçası. Bu yapı aynı zamanda demokrasimizin tabana yayılmış göstergesi; bir nevi temel taşı... Oda ve Borsalar sadece bulundukları kentlerdeki tarımı, ticareti, sanayiyi değil o kentin ruhunu, duygusunu, düşüncesini temsil ediyor. Örneğin, deprem, sel gibi felaketlerde ilk organize olan kurumlar… Bu çok değerli ve önemli bir güç...
Sayın Başkan; herkes bilmeli diye soruyorum... Borsa, nasıl para kazandırır? (Hani TV reklamlarında da yer alan bir replik var: “Bankadan daha iyisi!” gibilerinden... Doğru bir mantık mı bu?)
KESTELLİ: Borsalar üreticilerin, ürünlerini çok miktarda alıcı karşısında arz edebildikleri, böylece o günkü şartlar içinde, güvenle ve gerçek fiyatla satabildikleri bir piyasadır. Ticaret Borsaları üreticiye fayda sağlar. Ticaret Borsalarına sadece borsaya kayıtlı üyeler girebilirler ve borsada işlem yapabilirler. Bu sınırlamanın tek istisnası tarım üreticileridir... Bu sebeple, her borsada satıcıların önemli bir bölümünü tarım üreticileri oluşturur... Biz ticareti düzen altında tutarak, ürünün kalitesini artıracak faaliyetleri ve çalışmaları destekleyerek, doğal afetler ya da ekonomik değişkenler karşısında mağdur olan sektörlerin haklarını savunarak fayda sağlarız... Biz banka değiliz. Biz tarladan ihracata uzanan yolda emek veren herkesin temsilcisiyiz... Ürüne ekonomik değer kazandırır; doğru, adil ve rekabetçi fiyatın oluşmasını sağlar... Yani bu şekilde ürünün değerini arttırarak para kazandırır...
Sayın Başkan; insanlar neden Borsa’ya ihtiyaç duydu? Borsalar olmasa ticaret ne hale gelirdi?
KESTELLİ: Öncelikle ülkede güçlü ekonomiden bahsedilemezdi. Kayıtlı ekonomi, güçlü demokrasinin olmazsa olmazıdır... Sorumlulukları, görevleri ve çalışma prensipleriyle ticaret borsaları, hiç kuşkusuz Türkiye ekonomisinin vazgeçilmez kurumları ve tarım sektörü içinde oynadığı rol ile de önemi yadsınamaz aktörlerden biridir... Ticaret borsaları, sadece üretici ile alıcı ve sanayici arasında bir köprü görevi kurmakla kalmayıp, ekonominin kayıtlı hale gelmesini sağlayarak kamu gelirlerinin artmasına ve sağlıklı politikalar oluşturulmasına zemin hazırlıyor...
Ülkemizde ilk nasıl ihtiyaç duyulduğuna bakacak olursak; var olduğu ilk günden beri bir tarım kenti olan İzmir, Doğu Akdeniz’in en büyük liman kentlerinden de biri... 19. yüzyılın ikinci yarısında, İzmir’in ticaret hacminin genişlemesiyle beraberinde getirdiği nakliye, depolama gibi sorunlar; ürünlerin pazara çıkma koşullarındaki sağlıksız şartlar ticari yaşamı olumsuz etkilemiş. Bu durum sistemsiz, güvenin olmadığı, gerçek fiyatın belirlenemediği bir ticareti de beraberinde getirmiş...
İzmir'de hukuki statüye sahip, belirli esaslar dahilinde işleyen modern bir borsa kurma tartışmaları ancak 1890'ların başlarında başladı... O dönemlerde ticaret ağırlıklı olarak azınlıkların elindeydi ve aynı zamanda Türkler’in kurduğu iktisadi işletmeler de günden güne güç kazanıyordu. Bu girişimlerin gücünden doğan ve bugünkü İzmir Ticaret Borsası'nın temeli sayılan Nişli Hacı Efendi'nin liderliğinde kurulan borsa 1891 yılının 14 Aralık tarihinde faaliyete geçti ve İzmir Ticaret Borsası, ülkenin ilk borsası unvanına kavuştu... Dünyada borsacılığın tarihi genel olarak 14. yüzyıla dayandırılsa da MÖ 5. yüzyılda Roma imparatorluğu krallarından “Bosarium”un adını taşıyan forumda, Collegium Marcatorum diye bir müessese oluşturmuş. Mahalle tüccarlarının, toptancıların ve aracıların ticaret yapmak amacıyla bir araya geldikleri bu müessesenin oluşmasıyla bugünkü anlamda olmasa bile borsanın ilk temelleri atılmış sayılıyor...
Son zamanlarda Türkiye’de yaşam çok pahalı hale geldi... Sizce bu pahalılığın sebebi ne olabilir?
KESTELLİ: Tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de maliyetler çok yükseldi... Enerji, kimyevi gübre, zirai ilaç, işçilik, teknoloji maliyetleri ciddi arttı... Asgari ücret yükseldi; yükselmesi de gerekliydi... Yoksa insanlar nasıl yaşayacaktı? İhracatta döviz kuru önemli... Döviz kuru da artmayınca artan maliyetlerin de etkisi ile ihracatçı zarar etti... Ve bu da ürünlerin fiyatlarına yansıdı; denge bozuldu... Tüm bunlar bir zincirleme reaksiyonun sonucu olarak da yaşam koşulları pahalı bir ülke olduk... Şu an Sayın Mehmet Şimşek ekonomiyi düzeltecek insanların en başında olan kişi... Açıkçası ülkemizin refahı için herkes fedakarlık yapmaya razı...
Sayın Başkan biraz gerilere gidelim... Bu kentin gözbebeği eski adıyla Amerikan Kız Koleji’nden mezunsunuz... Hemen ardından henüz dört yaşındaki Dokuz Eylül Üniversitesi, İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Para ve Banka Bölümü’nün öğrencisi olarak mezun oluyorsunuz... Şunu soralım: “Ticaret yapmayı ve doğal olarak para kazanmayı seviyorsunuz galiba...” Ne dersiniz?
KESTELLİ: Çalışma hayatının içine bir an önce girmek hep hedeflediğimdi... Daha okurken çalışmaya başladım... Önce Raks Dış Ticaret’te asistanlık yaptım... Babam hep destekçimdi ama Raks’ta çalışmaya başlayacağımı öğrendiğinde bana; “Asgari ücretle çalışmana gerek yok, bırak asistanlığı” demişti... Yine de en alttan başlayarak çok çalışmamın ve emeğimin karşılığını aldım... İş yapmaya en temelden başlayıp en üste ilerleyerek, adım adım öğrenenlerin iş hayatında daha başarılı olacağına inanıyorum... Ve öyle de oldu… Okuduğum bölüm de beni ticarete itmiştir mutlaka ama kariyerimin şekillenmesini dünya bitkisel yağ pazarı hakkında öğrendiklerim, bu alanda kurduğum güvene dayalı uzun ilişkiler ve çok çalışmam iyi bir ekip kurmamı sağladı... Para kazanmak amaç olmamalı işinizi çok iyi yaparsanız zaten kazanırsınız. Kazandığınızı da paylaşma olgunluğuna sahipseniz birçok insanın hayatına dokunmuş olursunuz.
Sayın Başkan, mezun olur olmaz; kendinizi nasıl bir ortamda buldunuz... İş yaşamı süreci nasıl başladı?
KESTELLİ: Babam, Türkiye'nin ilk kuşak valilerindendi. Açıkçası ben ailemden ötürü şanslıydım. İşe başlama noktama itiraz ettilerse de attığım her adımda beni desteklediler. Dokuz Eylül Üniversitesi’nde son sınıfta okurken Raks Dış Ticaret’te asistan olarak çalışmaya başladım. Raks’taki görevimden üç ay sonra DYO’ya bağlı bir şirkete genel müdür asistanı olarak geçtim. Bir süre sonra başka bir bölümde çalışmak istediğimi söyledim ve satış koordinatörü oldum. Buradan Turyağ’a yine genel müdür asistanı olarak geçtim... Ardından ısrarlarımla beni satın alma departmanına aldılar ve en sıradan işleri verdiler, üç yıl sonra o bölümün müdürüydüm. Turyağ’ın Türk Henkel’le birleşme döneminde İstanbul’a gidenlerin arasındaydım. Türk Henkel’de dünya genelinde bitkisel yağ pazarını öğrendim. Ayrıldıktan kısa süre sonra bir arkadaşımla ortak şirket açtık. Hep kendi işimi kurma arzum vardı ve tüm çalıştığım kademeler bana bu yolun kapılarını açtı. İlk dönemleri çok sıkıntılı geçirdik, sonra işler yoluna girdi. Şirketi 10 yıl yaşattık. Daha sonra ortağıma devrederek 2008’de kendi şirketim Agritrade’i kurdum. Agrilink Tarım Ürünleri San. ve Tic. Ltd. Şirketi ile Agritrade Tarım Ürünleri Loj. Dep. Ltd. Şirketi’nin kurucusu ve ortağıyım. Türk Henkel’de öğrendiğim dünya bitkisel yağ pazarı benim işim ve kariyerimin temeli oldu.
Sayın Başkan; erkek egemen bir yapı içerisindesiniz, süreçleri nasıl yönetiyor başarıyı nasıl yakalıyorsunuz?
KESTELLİ: Tarım sektörü başta olmak üzere içinde bulunduğum tüm yapılardaki meslek grupları ağırlıklı olarak erkek egemen sektörler; bu doğru. Ancak bu benim için hiçbir zaman sorun olmadı ya da bir zorluk yaratmadı. Biz Egeli olarak yaşadığımız yerden dolayı şanslıyız. İş hayatında da sosyal hayatta da kadınla erkek arasındaki ayrım o kadar keskin değil. Borsa’da olan da tam olarak budur... Tarım sektörü geneline bakacak olursak; tarlada kadınları görüyoruz. İşin ticaretine gelindiğinde ise karşınıza çoğu zaman erkekler çıkıyor... Bu durumun yavaş yavaş değişmeye başladığını söyleyebilirim... Hızlandırmak için pozitif ayrımcılığa ihtiyaç var... Bu sadece yüzyılların birikimi olan dengesizlikleri ortadan kaldırarak herkesin yarışa eşit şartlarda başlamasını sağlamak...
Sayın Başkan; sizi tanıyan herkes en öne çıkan özelliklerinizden birisinin iletişime olan özeniniz olduğunu bilir... Hani, birilerini tarif ederken, “Çok samimi, çok kalpten” derlerdi... Öyle misiniz gerçekten?
KESTELLİ: İş ve sosyal hayatımda her zaman etrafımla sıcak ve samimi ilişki kurmaya çalışırım. Güler yüzlü, pozitif olmanın çok kıymetli olduğunu düşünüyorum. Tabii bunun yaradılıştan ve içinizden gelmesi gerekiyor... İşlerim ne kadar yoğun olsa da, dostlarımı ihmal etmemeye özen ve gayret gösteririm, bu çok değerli benim için. Bugüne kadar hayatımdan üç şeyi hiç eksik etmedim: Sevgi, emek ve güler yüz... Hayatımda ne elde ettiysem de bu üç şey sayesinde elde ettim. Eğer sevmez ve emek sarf etmezseniz başaramazsınız. Güler yüzlü olmazsanız başarsanız da bir kıymeti olmaz... Hep olumsuzlukları düzeltmeye çalışırım, zaman zaman bu konuda eleştiriliyorum ama pozitif yaklaşımla buna uğraşırım. Ben böyleyim. Başka türlü mutsuz oluyorum, görmezden gelemiyorum...
Sayın Başkan; gastronomiye meraklı olduğunuzu biliyorum, sizce İzmir gastro - turizm için neler yapmalı?
KESTELLİ: İzmir binlerce yıldır bir ticaret kenti, liman kenti, tarım kenti. Adeta 77 milletten insanı buluşturan; farklı din, ırk ve dilden insanların her daim bir arada yaşadığı kozmopolit bir merkez. Dolayısıyla da çok renkli, çok kültürlü... Bunun en net görüldüğü yer ise zengin mutfak kültürü... Burası bir gastronomi merkezi. Amma velakin bunu iyi anlatabildiğimiz, tüm dünyaya kabul ettirebildiğimiz de pek söylenemez. Ama biliyoruz ki İzmir’in gastro-turizm alanındaparlak bir geleceği var.
Biz İTB olarak 130. yılımızda tarımın servetini dönüştürme hedefiyle yola çıktık. Bu yolun iki önemli kilometre taşı var: İzmir Tarım Teknoloji Merkezi ve Ege Gastronomi Projelerimiz. İTTM; tarımsal üretim süreçlerinin geliştirilmesini ve iyileştirilmesini hedeflerken, Gastronomi Projesi; tarımsal ürünlerimizin markalaşmasına ve tanıtımına katkı koyarak tüm değer zincirinin ekonomik gelişimini hedefliyor.
Ege Gastronomi Projesi, Ege’nin yumuşak gücü olarak tanımladığımız yeme içme alanındaki derin kültürünü ve zenginliğini açığa çıkaracak bir proje. Ege’ye yeni bir değer yaratmak için yola çıktık. Bu, tarladan tabağa tüm süreçleri etkileyerek bölgesel kalkınmayı amaçlayan bir gastronomi çalışması… Sadece İzmir’in değil tüm Ege’nin eşsiz lezzetlerini, köklü geçmişini gastro-turizm aracılığıyla tüm dünyaya anlatmak istiyoruz.
Gastronomi projemizin ete kemiğe büründüğü ilk adımı “Gastronomi / ALAÇATI DENEYİM NOKTASI…” Burası, bölgenin gastronomi kültürü ve ürünleri, şef etkinlikleri, deneyim rotaları ve tadım etkinlikleri ile ulusal ve uluslararası kamuoyuna tanıtılması üzerine çalışıyor.
Sayın Başkan; yıllar sonra İzmir’in Cenneti kabul edilen İnciraltı Planlaması için, AK Parti İzmir Milletvekili Mahmut Atilla Kaya’dan şöyle bir açıklama geldi: “İzmir’in bayramı olacak bir proje; çünkü bu güzel kentin geleceği burada… Bunu tüm İzmirliler’in bilmesi lazım... Burada kazanılacak alan ile yatırımlar gelecek, İzmir’in sağlık turizmini, turizmini zıplatacak bir noktada şehrimizi getirmiş olacağız” dedi... Sizin bu konudaki bakışınızı öğrenebilir miyim?
KESTELLİ: İnciraltı, sağlık temasıyla iki kez EXPO organizasyonuna talip oldu ve çekim merkezi olması için çok iyi bir fırsattı ancak kazanamadı. EXPO’yu alamamamız İnciraltı çözüm sürecini uzattı. Bunun yanı sıra arazinin sahiplik durumu, yapılan imar planlarına itirazlar da İnciraltı’nın atıl kalmasında etken oldu. Gelinen noktada yerel yönetimlerle birlikte hazırlanan ve Ankara’dan onay alan süreç aşamasındayız. Genel olarak anlaşmazlıklar çözülmüş, İzmir için herkes seferber olmuş görünüyor. Eskiden kentin dış çeperinde yer alan, günümüzde ise kentle birleşen bu nokta çok kıymetli. Çevreye maksimum özen gösterilerek, betonlaşma yoğunluğunun az olduğu, kentin sağlık ve turizm altyapısını zenginleştirecek, sosyal hayatına renk katacak yeni bir sürecin eşiğindeyiz. Açıkçası ben çok umutluyum. İnciraltı düzenlemesi ile kente yeni bir kimlik ve ekonomik canlılık geleceğine inanıyorum. Emeği geçen herkese teşekkür ediyor, sürecin en hızlı şekilde ilerlemesini temenni ediyorum.
Sayın Başkan; sizce Türkiye ekonomisinin temel sorunları neler?
KESTELLİ: Türkiye ve Türk ekonomisi, yaşadığı tüm krizleri aşmasını başarmış çok dinamik bir yapıya sahip. Açıkçası bizim yaşadıklarımızı bir başka ülke yaşasa toparlanması bize göre çok daha uzun sürer. Bu bir avantaj. Ama krizden çıkmayı başardığımız hızla yeni krizlere sürüklenmek gibi kötü bir alışkanlığımız da var. Bu durumu ancak ve ancak yapısal reformları hayata geçirerek aşabiliriz. Eğitimden adalete pek çok konuda, esnetilemez temel değerlerimiz olması lazım. Bunu tesis etmemiz çok önemli. En büyük problemimiz bu ve yaşadığımız tüm istikrarsızlıkların temelinde de bu var. Ben özellikle tarım politikalarının önemi üzerinde duruyorum. Ülkemizin tarım, tarımsal üretim ve gıda ile ilgili ciddi bir politika ve strateji belirleyip bir plan dahilinde izlemesi gerekiyor.
Sayın Başkan, hayat pahalılığı demek istemiyorum, çünkü bu söylem çok bayatladı... Şöyle bi’şi var ve hepimizin uykularını kaçırıyor... Ağırlıklı olarak gıda ve konut kiralarındaki pahalılığın neden önüne geçemiyoruz? Her gün çarşıda / pazarda değişen etiketlerle selamlaşmak zorunda kalmak sizce nereye kadar?
KESTELLİ: Enflasyon maalesef hâlâ çok yüksek. Sürdürülebilir büyüme için elzem olan doğrudan sermaye yatırımları hâlâ çok düşük. Total verimlilik artışını sağlayamıyoruz. Hem ihracatımızı artırmak hem de tarımsal dış ticaretteki net gelir kazancımızı yükseltmek için açığımız bulunan ürünlerdeki üretimimizi artırmak zorundayız. Tarım alanlarında artışın sınırlı kalacağını düşünürsek, verimliliğin yükseltilmesine mecbur olduğumuzu söyleyebilirim. İzmir olarak liman şehri olmamız ve verimli Ege Bölgesi topraklarında üretilen ürünler için çıkış kapısı olmamız nedeniyle tarihsel olarak var olan mukayeseli üstünlüğümüzü daha fazla kullanmalıyız. Özellikle yatırımları devam eden Tarıma Dayalı İhtisas Organize Sanayi Bölgelerinin devreye girmesi ile ihracatımızda bir sıçrama yaşayabileceğimizi düşünüyorum. İzmir Tarım ve Teknoloji Merkezimizin de kalite standartlarının yukarı taşınmasında; tasarruf, verimlilik ve sürdürülebilirlik performanslarımızın yükselmesinde etkin rol oynayacağını inanıyorum. Sağlıklı üretim, sürdürülebilir ticaret ve kuralları net olarak belirlenmiş bir piyasa olmazsa biberin de fiyatı artar ev kirasının da... Bizim sağlam kurallara ve onlara uyulmasını denetleyecek mekanizmalara ihtiyacımız var. Zaten bunları bir türlü tesis edemediğimiz için ekonomik şartların gerektirdiğinden çok daha yüksek bir enflasyonla karşı karşıya kaldık son yıllarda.
Sayın Başkan, büyüme çağındaki çocuklar süt içemiyor; yumurta yiyemiyor ve en acıklısı etin tadını unutmak üzere; yiyemiyor... Uzmanlara sorsanız, bugünün bebişlerinin (hayat böyle devam ederse) boyları yeterince uzamayacak ve ufak tefek kalacaklar... Sizce böylesi sıkıntılardan kurtulmak için hükümet nasıl önlemler almalı?
KESTELLİ: Yine konu üretimdeki eksikliğe geliyor... Daha güçlü tarım ve hayvancılık için daha çok çalışmaya ve daha verimli üretime ihtiyacımız var. Bunu başarabilecek bilgi birikimine ve kapasiteye de sahibiz. İhtiyaç duyduğumuz en önemli şey doğru bir planlama ve adil, dengeli bir destekleme politikası...
Açığımız bulunan ürünlerdeki üretimimizi artmak zorundayız. Sektör; yapılan iyi niyetli tüm çabalara rağmen artan yem maliyetleri, azalan sığır varlığı ve yükselen sığır eti fiyatları ile uğraşıyor.
Hayvan sağlığı ve refahı için yeni standartlar uygulanmalı, yerli yem üretiminin artırılmalı ve hayvancılık sektöründe karbon ayak izini düşürmeye yönelik projeler hayata geçirilmeli.
Yakın gelecek için yapılan tahminler, ülke olarak esenliğe çıkmamız için zorlu sürecin devam edeceğini net olarak ortaya koyuyor. Enflasyonla mücadeleye kamunun ikna edici bir tasarruf inisiyatifiyle katkı vermesi, para politikasıyla doğru yönde atılmış adımların yapısal reformlarla desteklenmesi ve kayıtdışı ekonominin ortadan kaldırılması çok önemli.
Öte yandan, son dönemde tarım ve sanayi üretimindeki büyümenin ülkedeki toplam büyümenin altında seyretmesi, üretim kaslarımızın zayıfladığına işaret ediyor. Ekonomi yönetiminin, üretim kaslarımızı güçlü tutmak için acilen önlem alması gerekiyor. Çünkü Türkiye’nin dijital ve yeşil dönüşüm yolculuğunda üretim gücünü artırmaya ihtiyacı var. Kadınlarımızın ve özellikle de gençlerimizin tarım sektörüne kazandırılması çok önemli.
Bir önceki soruda da belirttiğim gibi doğru bir plan ve doğru bir strateji ile pek çok sorunu çözebiliriz. Tüm sorunların altından kalkacak güçte ve büyüklükte bir ülkeyiz. Ben üstesinden geleceğimize inanıyorum.
Dostlarınız, etrafınızdaki insanlar sizin için çok kıymetli... Bu kadar yoğunlukta ve bu kadar işin arasında hepsine ayrı ayrı zaman ayırmayı nasıl başarıyorsunuz?
KESTELLİ: İşle sosyal hayatı bir arada götürmeye çalışıyorum... Uzun bir toplantının ardından yenen keyifli bir yemek kadar dinlendirici çok az şey vardır bence. Yapılan işin gücünü de artırır. STK görevleri, iş hayatı bazı şeylere vakit ayırmaktan beni alıkoyuyor. Yoğun olan iş tempomda sosyal hayatım için kendi reçetemi yaratmak durumundayım. Benim iş yaptığım insanlar da genelde özel hayatımda vakit geçirdiğim dostlarım da hemen hemen aynı kişiler. Bu nedenle işimizi yaparken ailelerimizi de ihmal etmiyoruz. Evde sık sık arkadaşlarla dostlarla bir araya geliriz.
Oğlunuz Ege kıymetliniz, gelecekte neler yapmasını istersiniz? Hayalleriniz neler?
KESTELLİ: İzmir’e, Ege’ye olan aşkım, inancım o kadar büyük ki, oğlumun adı dahi Ege... Oğlum da benim gibi sosyal yönü güçlü biri... Etrafına pozitif enerji saçan, güler yüzlü bir genç... Oğlumla arkadaş bir anneyim... Ya da öyle olmak için her zaman gayret sarf ettim diyeyim... Amerika’da okudu. Ne okuyacağı ve ne yapacağı ile ilgili tüm kararlar kendisine ait... Onun her kararına saygı duyacağımızı da gayet iyi biliyor. Okul sonrası ABD’de çalışma hayatına atıldı... Orada elde ettiği deneyimle bu kez gözünü Uzakdoğu’ya çevirdi... İyi eğitimli gençler için dünya küresel bir köy artık... Onlar dünya vatandaşı... O kadar dinamikler ki, onlar için sektör veya ülke değiştirmek bir dakikalık bir karar... “Bir dakikalık karar” derken plansızlıktan söz etmiyorum, aksine her şeyleri gayet planlı ve mantıklı. Sadece bizim bu hızlı değişimi kavrayabilmemiz biraz uzun sürüyor...
Sayın Başkan; kanser atlattınız, süreci kamuoyunda farkındalık yaratmak için çok cesurca paylaştınız, ardından (Annem Kanseri Yendi) kampanyasını başlattınız ve devam ediyor, neler hissediyorsunuz?
KESTELLİ: 2011'de yaptırdığım kontrollerde meme kanseri olduğumu öğrendim... İlk duyduğumda çok sarsıldım... Ama bu durum ailem ve dostlarımın desteğiyle çok kısa sürdü... Aslında benimki gecikmiş bir tanıydı... Kanserin türü çok agresif olmadığı için süreci kolay atlattım... Altı seans kemoterapi ile 28 seans radyoterapi aldım... Moralimi yüksek tutarak hastalık sürecimi yönetmeye çalıştım, çok şükür iyileştim... Sonra düşününce, o kadar olanağımız varken, her türlü hastaneye yakınken, bir kontrole gitmemenin ne kadar yanlış olduğunu kavradım... O günden sonra insanların hayatına dokunmanın değeri daha da arttı benim için... Özellikle yoksul bölgelerde meme kanseri taramasının yok denecek kadar az yapıldığını öğrendim. Araştırmalarımız sonucunda karşılaştığımız; “kadınlarımızın ayağına götürecek gezici mamografi araçlarının sayısının oldukça sınırlı olduğu” gerçeğinden “Annem Kanseri Yendi Projesi” doğdu.
TOBB’un da destekleriyle aldığımız bir seyyar tarama TIR’ını 2012 yılının ağustos ayında Sağlık Bakanlığımızın hizmetine verdik... Yapılan taramalar sonucunda hastalığın erken teşhis edilmesiyle hayatları kurtulan kadınlarımız oldu...
“Annem Kanseri Yendi Projesi” hepimiz için bir başlangıç oldu ve devamı da geldi... İzmir Ticaret Odası, Ege Bölgesi Sanayi Odası, Ege İhracatçılar Birliği ve Borsamız’ın bir araya gelerek aldığı ikinci mamografi TIR’ını da 2019'da İl Sağlık Müdürlüğü’nün hizmetine verdik... Proje için yola çıktığımda tek bir annenin bile hayatını kurtarabilirsek ne mutlu diye düşünüyordum… Bu iki TIR sayesinde son 12 yılda 50 binin üzerinde kadın, mamografi cihazıyla kanser taramasından geçirildi... Bu süreçte meme kanseri olduğunu öğrenen birçok kadın da tedavi gördü. Ben, başıma gelen bu musibet böylesine hayırlı bir işe vesile olduğu için kendimi çok şanslı sayıyorum.
Sayın Başkan; Alaçatı’da butik çok güzel bir otel yaptınız, neden otelcilik?
KESTELLİ: Aslında profesyonel bir işten ziyade, çok sevdiğim Alaçatı’ya bir vefa borcu olarak görüyorum KestelIi'nin... Çok uzun yıllar, zaman zaman annemin de oturduğu eski bir taş evimiz vardı, Alaçatı’da... Evin avlusuna bakan birkaç küçük yapıyı da yıllar içinde almıştık... Alaçatı’nın köylüsü yaşlı bir teyzemiz oturuyordu onlardan birinde... O hayatta olduğu sürece dokunmayacağıma söz vermiştim. O nedenle Alaçatı hızla gelişirken bizim evimiz uzun yıllar eski haliyle durdu... Mimar Hakan Ezer çok iyi dostum. Onun estetik anlayışına, ruhuna büyük saygım var... Bu iki olgu bir araya gelince, Alaçatı ruhunu koruyan, sade ama şık bir yenileme sürecine giriştik. Büyük bir özenle, bir binaya değil de bir insana dokunur gibi yavaş ve hassas bir yenileme oldu... Ortaya, küçük bir avluya bakan yedi oda çıktı. Ben çok beğendim. Gelen, kalan herkes beğendikçe daha da mutlu oldum. KestelIinn benim için sadece bir otel değil, bir değer... Bu nedenle ona bir ticari işletme olarak bakmıyorum. O ruhumuzu besliyor, ben de dostlarını ağırlayan bir ev sahibiyim... Otelde, Ovacık’ta bulunan ve “Tarla” adını verdiğimiz ailemize ait arazide yetişen organik meyve-sebzeler, lavantalar kullanılıyor. Ayrıca “Tarla”da özel davetler de organize ediliyor... Beni çok besleyen ve mutlu eden bir girişim oldu KestelIinn...
Sayın Başkan; sanata olan düşkünlüğünüz çok bilinmiyor, yaşamınızda sanatın yeri nedir?
KESTELLİ: Sanatsız bir hayat düşünemem dersem yeridir... Mütevazı bir koleksiyoner olmayı diliyorum... Ama sahip olduğum eserlerin bir bölümü şu an Alaçatı’daki KestelIinn’in odalarını süslüyor... Ünlü Türk ressamlara ait eserleri otele gelen yerli ve yabancı misafirlerle paylaşmak beni o esere sahip olmaktan daha fazla mutlu ediyor...
Sayın Başkan bitiriyoruz... Yaşamınızda “Şunu da yapmalıyım” dediğiniz, eksik kaldığını hissettiğiniz yapmayı planladığınız daha neler var diye sorsam neler söylersiniz?
KESTELLİ: Hayallere dalmayı değil anı yaşamayı seviyorum... Hayatımda iyi ne varsa bu sayede elde ettim... O nedenle anda kalmaya ve hayatın bana getireceği yeni sürprizleri karşılamaya hazırım. Felsefem bir işi yarım yamalak yapmayacaksın. Ya çalışacaksın ya çalışmayacaksın... Şuan artık bazı düşüncelerim var. Bir konu ele alayım. Örneğin gastronomi olur, sanat olur, tarih olur bir konu bulayım. Bu konu ile ilgili olarak bir yere gideyim 3-4 ay kalayım ve o kafamdaki konuyu elimden geldiğince öğreneyim... Örneğin Tayland’da bir yemek kursu olabilir. Uzak doğu yemeklerini de çok seviyorum. Arada da yaparım evde. Genelde de severler. Sanat tarihi öğrenmek için bir yerde iki ay kalayım. Ve derinlemesine öğrenmeye çalışayım... Artık biraz da kendim için bir şeyler yapmak istiyorum... Bugüne kadar genelde başkaları için yaptım hep... Başkalarını düşündüm. Bunu nasıl düzeltirim, bu nasıl daha iyi olmalı? diye düşündüm hep... Aslına bakarsanız bu fikir benim hayatımda bir devrim. Artık kendim için bir şeyler yapmak istiyorum...
Sayın Başkan, sizce Türkiye, eski, mutlu, müreffeh görüntüye yeniden dönebilecek mi?
KESTELLİ: Memleketimin coğrafyası mutlu olmayı fazlasıyla hak ediyor... Bölgesel sorunlar, yaşadığımız terör olayları, art arda gelen ekonomik krizler bu mutluluğu zaman zaman örselese de ortadan kaldırmadı... Mutluluk biraz da kaybedilince değeri anlaşılan bir şey... Onu kaybetmemek için mücadele etmeli insan... Maalesef mutsuz insan saldırgan oluyor... Benim çocukluğum ve gençliğimde saygı çok önemliydi... Bana göre bir önemli sorun da günümüzde kolay para kazanma modası çıktı... Bu da insanları ister istemez mutsuzlaştırabiliyor... Aslında kişilerin eğitiminde aileden alınan eğitim çok önemli yer tutuyor... Çocuklarımızın gençlerimizin kendilerine güvenmesi gerekiyor. Öncelikle insanın kendine olan inancı çok önemli... Çocukları kendine güvensiz görünce onlar için çok üzülüyorum.
Sayın Başkan, “Terör” dediniz... Son dönemdeki “Barış” süreci hakkındaki görüşlerinizi de alabilir miyim?
KESTELLİ: Barış demek huzur ve mutluluk demek... Türkiye, Türkü ile Kürdü ile 50 bini aşkın insanını teröre kurban vermiş bir ülke... Dış borcundan çok daha fazlasını terör nedeniyle harcamış bir ülke... Terörsüz Türkiye, her bireyin eşit ve adil bir ortamda yaşadığı, daha zengin ve müreffeh bir ülke olabilir. Bunu hep birlikte başarabiliriz. Ama bunu yaparken Türkiye Cumhuriyeti’nin kazanılmış değerlerinden vazgeçilmemeli... Barış, pazarlıklarla değil sağduyu ile tesis edilmeli... Barış süreci için çok geç bile kalındı...
Sayın Başkan, ekonomik krizlerden söz ettiniz... Reel sektörün halihazırda yaşadığı en önemli sorunlar neler?
KESTELLİ: Şu anda en yoğun yaşanan sorun finansmana erişimdeki zorluklar. Ekonomimizin daha güçlü ve sürdürülebilir bir zeminde büyümesi için reel sektörün finansmana erişimi kolaylaştırılmalı ve finansman maliyetleri mutlaka düşürülmeli... Bunun yanı sıra Nisan ayı başında yaşanan seri don olayları Türkiye genelinde büyük zarara neden oldu... Bu noktada doğru hasar tespiti ve hasarın karşılanması ile ödemelerin zamanında yapılması çok önemli. Üretimin devamlılığı için üreticilerimizin desteklenmesi, devletin bu zor durumda olan çiftçilerimizin yanında olması hayat memat meselesi... Ekonomi alanında yaşanan bir diğer sorun da emek yoğun sektörler rekabet gücünü kaybetme tehlikesi... İhracat pazarlarımızı korumakta büyük zorluk yaşıyoruz. Başta tekstil ve hazır giyim olmak üzere emek - yoğun sektörlere ek destekler verilmesi de Türkiye’deki Oda ve Borsaların en acil beklentileri arasında yer alıyor... Burada bir diğer önemli mesele de sorun yaşadığımız alanlarda kısa vadeli önlemler alırken, orta vadeli gelişim stratejilerini de planlamak ve hayata geçirmek... Bunu başaramazsak anlık çatlakları kapatırız ama tam olarak onaramayız...
Hamiş: Ve, yine merak etmiş olabilirsiniz; neden bu röportajın başlığı “İçtenliğin Gücü”? Çünkü, “Doğallık ve Samimiyet” sayesinde hepimizin kalplerinin açık şifresi “içtenlik”tir... Önemli olan “şifreyi unutmamak”tır...