İMEAK Deniz Ticaret Odası İzmir Şube Başkanı Yusuf Öztürk, gazeteciler Ender Aldanmaz, Muhittin Akbel ve Ozan Ekiz’in sorularını yanıtladı.
Üç dönemdir başkanlık görevini yürüten Başkan Öztürk, yeni dönemde bayrağı devretmeye hazırlanırken İzmir Limanı’nın özelleştirilmesi süreci, İzmir’in kruvaziyer turizmindeki sorunlar, deniz ticaretindeki son gelişmeler hakkında geniş çaplı değerlendirmelerde bulundu.
Röportajda özellikle limanın özelleştirilmesi ve İzmir’in kruvaziyer turizminde yaşadığı handikapların nedenleri üzerine dikkate değer değerlendirmeler bulmak mümkün…

TEKSTİL FİRMALARININ KONKORDATO İLAN ETMESİ DENİZ TAŞIMACILIĞINI OLUMSUZ ETKİLEDİ
İhracat hedefleri açısından deniz taşımacılığının payı artıyor mu sayın başkan? Rakamlar neyi gösteriyor?
- Dünyada kargo hareketinin yüzde 80’in denizden yapıldığını belirtelim. Çok küçük olsa da hava taşımacılığı var. Karadan nakliye de oldukça fazla. Çeşme’den Trieste Limanı’na TIR’lar geçiyor, oradan bir gün sonra Almanya’ya ulaşıyor. Kara ve deniz nakliyeciliğinin kombine edildiği bir taşımacılık sistemi de var. Bu sistem, Avrupa’da çok popülerliği olan bir taşıma şekli. Deniz yoluyla geliyorsunuz, İtalya’ya varıyorsunuz, İspanya’ya ulaşıyorsunuz, oradan kara yoluyla dağıtımı yapıyorsunuz. Türkiye’nin en büyük ihracat pazarı, Avrupa… Önemli olan, Avrupa’ya en kısa yoldan ulaşmak. Konteyner taşımacılığı da ülkemiz açısından çok önemli. İhracatçının maliyetleri gerek deniz, gerek kara taşımacılığında oldukça yüksek. Son zamanlarda çok büyük tekstil firmalarının konkordato ilan etmesinin de deniz taşımacılığını olumsuz etkilediği açıktır.
YENİ BİR LİMANA İHTİYAÇ YOK, ÇÜNKÜ ARZ FAZLASI VAR
İzmir’in kara ve deniz taşımacılığı kombinasyonunda altyapı sorunu var mı?
- Yunanistan’ın Pire Limanı, Çin’in kuşak Yol Projesi üzerinde seçtiği bir limandır. Pire Limanı’nın önce çok küçük bir hissesini satın aldılar, daha sonra da hisseleri ala ala bugün tam yöneticisi haline geldiler. Fakat gidebilecekleri nokta da bu kadar! Pire Limanı eskiden çok az yükleme yapardı. Çinlilerin oraya gösterdiği bu ilgiden dolayı, aktarmaların çok büyük bölümünü o limandan yaptığı için oradaki hareketlenme çok çok artmış durumda. Onlar da özelleşti bir anlamda… Kapasiteyi artırmak istedikçe Yunan hükümeti de Yunan halkı da “yeter” dedi. Çandarlı Limanı, çok eski bir proje aslında. Çandarlı ve Kilyos, aslında devletin birer projesidir. Uluslar arası konteyner aktarma limanı olarak planlanmıştır.Bir tanesi Karadeniz’de olduğu için Karadeniz, Çandarlı da Güney’e dağıtım yapmak, oraların yükünü alması planlanmış. Çandarlı, ana gemiler, büyük gemiler gelsin yük boşaltsın diye boğazın dışına yapılmıştır. Yine boğaza girmeden Kilyos ile birleşsin, Karadeniz’e de konteynerler çok rahat ulaştırılsın! Türkiye, gerçekten köprü vaziyetinde bir ülke. Plan buydu ama sonradan bozuldu. Neden? Çinliler, Pire’yi seçtiler. İzmir özeline döndüğümüz zaman, bakalım elimizde neler var. Elimizde Çandarlı var, Aliağa limanlarımız var, İzmir Alsancak Limanı var. Halihazırda arz talep dengesini düşündüğünüzde, İzmir bölgesindeki kapasite 4 milyon TEU’dur. Fakat talep 2,2 milyon kadar. Hala arz fazlası var. Bu durumda yeni liman yapılmasına ihtiyaç yok, gerek de yok. Sonuçta pasta büyümüyor. Eskiden Gemlik’in, Bursa’nın, Balıkesir’in yükleri İzmir’e gelirdi. Şimdi gelmiyor. İzmir’den kalkan ilk incir gemisi geleneği vardı. Malatya’nın ilk kayısını, buradan gönderilirdi. Ama kayısı bugün Mersin’e gidiyor. Ortada bir değişim var. Bu değişimde Aliağa limanlarını aynı görmek lazım. İzmir limanları demek lazım bana göre… İzmir Limanı ile Aliağa limanlarını ayırmamak lazım. Çünkü İzmir’in eksikliğinden dolayı Aliağa limanları ortaya çıktı. İzmir körfezi’nin maalesef derinliğinin azalmasından dolayı ortaya çıktı Aliağa limanları… Büyük gemilerle taşımacılık yapmak, birim maliyetlerini düşürüyor. Fakat büyük gemiler, sığlıktan dolayı İzmir Körfezi’ne giremiyor. Hal böyle olunca büyük gemiler, Aliağa’ya gidiyor. İzmir Alsancak Limanı her geçen gün geriye gidiyor. Ne yatırım yapılıyor, ne körfezin derinleştirilmesi için bir çalışma var, ne de makinelerin çağdaş, son teknoloji olması için çaba var. Ne de personel takviyesi yapılıyor. Bu noktada şunu söyleyebilirim; İzmir kaybetmiyor, Aliağa kazanıyor! Limanları geliştirmeye gerek var mı? Limanlar, medeniyetin kapısıdır. Limanı olan şehirler önemli şehirlerdir. Limanların etrafına şehirler kurulur. Efes de öyleydi, bakılmadı ve bu hale geldi.
ALİAĞA LİMANLARI KOŞTURUYOR, İZMİR LİMANI GERİ GERİ GİDİYOR
İzmir Limanı için özelleştirme çalışmaları var. Limanın modernize edileceği konuşuluyor. Bu liman nasıl ayağa kalkar? Yoksa liman buradan kalkmalı mı?
- İzmir limanı, bugünkü şartlarda yeterlidir. Sanıyorum yıl sonuna kadar 200 bin TEU ile kapatacak İzmir Limanı. İzmir limanı, 900 bin TEU’ları görmüş bir limandır. Tabii ki Aliağa’daki konteyner limanları açılmadan önce… Aliağa Limanı kendini geliştirdi, Marmara’ya, Antalya’ya giden yükleri bile çevirdi. Yani Aliağa limanları koşturuyor, İzmir Limanı ise geri geri gidiyor.İzmir limanı, bu kadar konteyner hareketini kaldırabilecek düzeydedir. Ama biz daha fazla ticaretin olmasını, daha çok geminin gelmesini istiyoruz. İzmir Limanı, bu haliyle yeterlidir ama böyle kalmamalı. Bakıyorum ki son zamanlarda İzmir Limanı’nın çevresinde her yerden gökdelen fışkırıyor. Ona da ihtiyaç var elbette ama orası başka bir şekilde mi değerlendirilecek, bilemiyorum. Ben İMEAK İzmir Şubesi Başkanı olarak, Bakanlığın limanla ilgili attığı adımların arkasındayım. Yapılanları çok doğru buluyorum. Limanla ilgilenen Abudabi’li bir şirket var. Başka firmalar da var. Teklifler önemli, şartnamenin yerine getiriliyor olması önemli. Bu güzel limanı üç paraya özelleştirmek gibi bir şey olamaz tabii ki. Devletin koyduğu şartlara uymuyorsa, devlet de o özelleştirmeyi yapmamalı. Sonuçta yapmadı da. Fakat buraya yatırım yapmak şarttır. Bu yatırımları devlet kendisi mi yapar, başka bir yöntemle, kendisinin de içinde olduğu bir özelleştirmeyle başkasına mı yaptırır, bilemem.Şu kadarı söyleyeyim; yakın zamanda İzmir Limanı ile ilgili çok önemli gelişmeleri duyacağız gibi geliyor bana. Talip olan gruplar var ki, dünyada liman işletmeciliğinde söz sahibi gruplar… Türkler, dünyada limancılıkta, liman işletmeciliğinde çok iyi noktadadır. Bazı gruplar var, dünyanın her yerinde liman işletiyor. Pekala İzmir Limanı’nı da işletebilirler. Yeter ki şartlar uygun olsun.
ALSANCAK LİMANI, ROTTERDAM MODELİYLE İŞLETİLEBİLİR
Limanın özelleştirilmesi konusu güncelliğini koruyor. Bir grup limanın özelleştirilmesine karşı… Bir grup, özelleştirmeden yana… Bir grup ise İzmir sermayesinin limanı işletmesi gerektiğini savunuyor. Bu konuda neler söylemek istersiniz?
- Bir grup, evet, limanın özelleştirilmesinden yana. O grubu karşıma almak gibi bir niyetim yok; benim görmediğim bir şeyleri görmüş olabilirler ama ben somut yaklaşıyorum. Neden özelleştirmeye karşısın? 2007 yılında Mersin Limanı özelleştirildi ve şu anda 8 kat daha fazla konteyner elleçliyor. 2007’de özelleştirmeye çıkıldığında 1 milyar 275 milyon dolara özelleştirilecekti İzmir Alsancak Limanı… Ama herkes karşıda durdu, istemediler. Özelleştirilmiş olsaydı, o para devletin kasasına girecekti. O süreçte Aliağa’daki limanlar açıldı ve İzmir Alsancak Limanı’nın değeri düştü. Şimdi iyi mi oldu? Liman o zaman değerliydi de şimdi mi değersiz oldu? Neden bir kişi bile bir şey söylemiyor? Özelleştirmeden yana olan insanlar doğru söylüyorlar. Özelleştirildiğinde buraya yatırım gelir. Körfez derinleştirilir, o zaman daha büyük gemiler gelir. Bir de İzmirliler var! 2007 yılında İzmirliler böyle bir konsorsiyum oluşturdu, üçüncü oldu. Özelleştirmeye itirazlar oldu. Süreç uzadı, kriz başladı. Deutsche Bank krediyi vermedi; ihaleyi kazanan teminatı yaktı ve almadı. İkinci olan Çelebi de almadı. Üçüncü, İzmir şirketiydi. Yine öyle bir şey olabilir. Ben hep bundan yanayım zaten. Çok mu şey istiyoruz? Arkadaş, limanın kullanıcıları var. Kim bunlar? İhracatçılar, sanayiciler, ithalatçılar… Bir de şehrin yöneticileri var; belediye başkanları, oda başkanları… Niye bir Hollanda modeli, Rotterdam modeli olmasın? Hollanda’da özel liman yoktur. Devletin de içinde bulunduğu, işadamlarının,odaların, belediyelerin sahibi olduğu bir limandır Rotterdam Limanı… Ben hep bunu söylüyorum. İlla işadamları burayı alsın, demek doğru değil. Burası çok güzel bir şekilde Rotterdam modeline dönüştürülebilir.
LİMAN BENİM OLSA, BAKIN BEN NE YAPIYORUM!
Kruvaziyer turizminden İzmir’in hak ettiği payı alamamasını hep konuşuyoruz. Bu konuda siz de büyük uğraşlar verdiniz. Biz İzmir’e neden daha fazla kruvaziyer gemiyle gelen turist çekemiyoruz? İzmir; bir İstanbul, bir Kuşadası olamaz ama bugünkü haliyle yetinmek doğru mu?
- İzmir’in kruvaziyerden aldığı payı kabul etmek tabii ki mümkün değil. 2013 yılı, Türkiye’nin en fazla kruvaziyer geminin geldiği ve en fazla kruvaziyer turisti kabul ettiği yıldır. 2 milyon 250 bin yolcu gelmişti o sene. Muhteşem bir rakam. Bu yolcuların büyük kısmı yine İstanbul ve Kuşadası’na gelmişti. İzmir, o yıl 506 bin kruvaziyer gemiyle turist kabul etmişti. Şimdi 100 bini anca geçiyoruz. Pandemiden önceki dönemde biz gittik gittik, tam pandemi öncesi dünyada dikkat çekmeye başladık, Akdeniz limanlarında. Oralarda da rekabet var. Bazı ülkeler, orada terör var, Türkiye’ye gitmeyin gibi antipropaganda yapmaya başladı. Yahu Ankara’da bomba patladı da Brüksel’de patlamadı mı? Türkiye’yi güvenilir bir ülke değil pozisyonuna sokmaya çalıştılar ve biz o zaman çok şey kaybettik. Üstüne de pandemi geldi ve tüm dünya ülkeleri gibi biz de sıfır çektik. Kimi kruvaziyer firmaları battı, kimisi gemilerini sattı, Aliağa’da söküme gönderdi. Sonrasında biz yine toparlanmaya başladık. Oyun yeniden başlıyorsa, ne yapmak lazım? Daha atak davranmak lazım! İzmir için ne yapmak gerekiyordu? Kuşadası’nda bir problem yok, çünkü orası özel bir liman… Gidiyor fuarlara, pazarlamasını yapıyor, kruvaziyer şirketlerini tek tek dolaşıyor, bağlantılar kuruyor, onların istediği fiyatlara gelmek için çabalıyor, tanıtım yapıyor, reklam yapıyor. Nitekim de Kuşadası kazanıyor. Kuşadası Limanı, sayı açısından Türkiye’nin en büyük limanıdır, İstanbul’u bile sollamıştır. Bu başarıyı çalışarak elde etmiştir Kuşadası… Peki böyle bir çalışma İzmir’de var mı? Yok! Dönemin İZTO Başkanı, ayak bastı parası olan 2 doların 1 dolarını kendi kasasından vermiştir. Diğer 1 doları da devlet almadı. Şu anda öyle bir şey yok. Liman, şu anda böyle bir çalışma içerisinde değil. Pazarlama yapmıyor. Turistin gelmesi için bir yatırım yok. Kim yapıyor? Bizler yapıyoruz! Kim yapıyor, Ticaret Odası yapıyor! Bu bizim görevimiz değil aslında. Sonra bir dernek başkanı çıkıyor, ileri geri konuşup duruyor. Sen ne yaptın diye sorarlar insana! Kaç kez fuarlara katıldın, kaç kez kruvaziyer toplantılarına katıldın? Liman benim olsa, bakın ben ne yapıyorum! Liman devletin. Devlet, reklam veremiyor ya, TCDD reklam veremiyor! TCDD, Uluslar arası Kruvaziyer Hatlar Birliği’ne üye olamıyor! Üye olsa Kuşadası gibi, İstanbul gibi, daha çok tanıtacak İzmir’i… Bunu defalarca söyledim ama mevzuat uygun değilmiş! Limanı sadece kruvaziyer olarak da değerlendirmemek lazım. Sadece konteyner limanı olarak da görmemek lazım. Pandemide tüm limanlar kapandı ama Çeşme limanı çalıştı. Çünkü ihracat devam etmek zorundaydı. TIR’lar gemilere alındı, İtalya’ya vardı, tak bir gün sonra Almanya’ya ulaştı. Aliağa limanlarında bir tane Ro-Ro izni yok ama bizim limanda var. Aliağa’da var mı yolcu taşıma izni? Yok! Nerede var? İzmir’de var! Kapatsak mı deniyor. Zamanında konuştuk bunu da.
KUŞADASI, YEŞİL LİMAN AMA İZMİR LİMANI ÖYLE DEĞİL
AB’nin yeşil mutakabat süreci, deniz taşımacılığını etkiliyor mu? İzmir’de firmalar bu dönüşüme hazır mı? Burada karbon vergileri gündeme geliyor sonuçta.
- Ben İzmir firmalarının buna hazır olduklarını düşünmüyorum. Limanların da hazır olduklarını düşünmüyorum. Çok doğru bir karar aslında. Uluslar arası Denizcilik Örgütü (İMO), çıkardı bunu. Amerika engelliyor bunu. Nereden çıktı bu vergi diyorlar. Avrupa, karbon salınımını düşürmekten yana. Bir malı üretmek için ne kadar karbon çıkıyor? Bunu minimize etmek zorundasın. Bunu yapamazsan, vergisini ödeyeceksin, diyor. Vergi ödemek zorunda kaldığında diğerlerinden ayrışıyorsun. Rekabette o zaman seni alaşağı ediyorlar ve sen bir daha o fazla karbon salan malı üretemiyorsun. Bazı büyük holdingler güneş enerjisi yatırımları yapıyor, rüzgar enerjisine yatırım yapıyor. Kuşadası, yeşil liman statüsünü kazandı ama İzmir limanı öyle değil. Marina’ya gidiyorsunuz, fişi takıyorsunuz, elektrik alıyorsunuz. Jeneratörü çalıştırmak zorunda kalmıyorsunuz. O enerjiyi güneş veya rüzgardan sağlamak gerekiyor. Aynı şekilde limanlarda bunun hazırlıklarını yapmak gerekiyor. O zaman da tüm limanların tüm altyapılarının değişmesi gerekiyor. 2030 yılına bir şey kalmadı. Şimdiden kolları sıvamak lazım.Gemiye yüklediğin TIR, kaç model? Bazı gemiler yaptılar, rüzgar enerjisiyle, güneş enerisiyle çalışıyor. Bazıları var otonom… Onların her biri avantajdır. Ulaştırma Bakanlığı da bu konu üzerinde çalışmalar yapıyor. Peki toplanan paralar ne olacak? Üçüncü dünya ülkelerine dağıtılacak. Ada ülkeleri, iklim değişikliği nedeniyle her yıl batıyor. Bir süre sonra ellerinde bir şey kalmayacak. Dolayısıyla oraların rehabilite edilmesi gerekiyor. Ayrıca yeşil dönüşümün önünü açmak için de kullanılacak.Bakanlık, daha modern, alternatif yakıt yakan gemilerin finansmanında da kullanmayı planlıyor.
İNSANLAR ARTIK TEKNE ALMIYOR, ÇÜNKÜ MARİNALARDA YER YOK
Eylül ayında yat, gezi tekneleri, kotra ve teknelere de Özel Tüketim Vergisi getirildi. ÖTV sıfırdı, akaryakıtta KDV yüzde 1’di. Bu durum, sektörde nasıl karşılandı?
- Marinalarda yer yok ki, denizciliğe bir faydası ya da zararı olsun. Türkiye’de tekne denince akla lüks hayat geliyor. Bunu neden böyle algı haline getirildiğini bilmiyorum ama çok makul fiyatlarda tekneler de var. İnanmayacaksın belki ama artık insanlar tekne almıyor! Niye alsın? Balkona koyamaz! Eve de getiremez! Marinalarda yer yok! Marina yok! Olan marinalar da çok pahalı! Bundan tekne üreticileri zarar görebilir, üretimleri düşebilir. Çünkü satamıyorlar.
HALK İÇİN ÇALIŞAN GEMİLER ÖTV’SİZ YAKIT ALIYORDU
Çiftçi mazotu yüzde 8 KDV’yle alırken, yat sahiplerinin yüzde 1 KDV ile yakıt alırken, bu durum, vicdanlı bir başkan olarak sizi rahatsız etti mi?
- Türk bayraklı hizmet gemileri de ÖTV’siz yakıt alıyor. Benim rahmetli babam çiftçiydi. Çiftçinin sorunlarını çok iyi bilen biriyim. Hala çiftçilik yapıyoruz biz de…Karşıyaka Konak arasında yolcu taşıyan gemiler ÖTV’siz akaryakıt harcıyor ve sonuçta halk için çalışıyor. Balıkçı gemileri de ÖTV’siz yakıt kullanıyorlar, onlar da halk için çalışıyorlar.Eğer balıkçıların akaryakıtından vergi alınırsa, yediğimiz balık daha da pahalı olur. Vicdanlı bir başkan olarak orada neden öyle, burada neden böyle deme şansım yok ama bu bir ayrıcalıktır. Bu ayrıcalık da yine halk için kullanılıyor sonuçta. Yatlar, ÖTV’siz yakıt alamaz.Hiçbir zaman almadı.Ben arabamla bir istasyondan nasıl benzin alıyorsam, tekneme de aynı şekilde her türlü vergisini ödeyerek akaryakıt alıyorum. Şehir hatları gemileri, balıkçılar, Türk bayrağı taşıyan kabotaj gemileri, ÖTV’siz yakıt kullanıyordu.
TÜRKİYE’DE GEMİ ADAMI SIKINTISI YOK
İstihdam konusunu konuşalım biraz da... Pek çok sektör eleman sıkıntısından yakınıyor. Gemicilik sektöründe istihdam sorunu, yetişmiş eleman sıkıntısı yaşanıyor mu?
- Gemi kaptanlığında Çin birinci, Türkiye ikinci durumda. Bilemediniz, üçüncü sıradayızdır; dördüncü sırada değil. Bir de Filipinler var. Filipinler gemici ihracatçısıdır. Orada herkes gemicidir. Türkiye’nin 140 bin dolayınca gemicisi var, çeşitli kademelerde… İstihdam konusunda sıkıntı yaşamıyoruz. Bizim yapmaya çalıştığımız şey, daha çok gemicimizi dünyaya ihraç etmektir.Daha fazla denizci yetiştirmemiz lazım. Bir çok üniversite var, ben de o üniversitelerin birinden mezunum. Dünya denizlerinde çalışacak Türk kaptanların sayısını artırmalıyız. Türk gemi adamları, her geçen gün dünyada yer bulmaya başladılar. Çünkü kaptanlarımız, mühendislerimiz gerçek çok iyi. Kadın kaptanlarımız bile var. Onları mecliste konuşturdum, medyada yer aldılar, herkes tanısın istedim. Dünyanın en büyük kruvaziyer gemilerinde kaptandan sonraki en rütbeli isimler oldular. 22-23 yaşında gençler… Nedenini bilmemekle birlikte, pek çok gemi adamı çalışmıyor. Bizim onları da çalıştırma yollarını bulmamız lazım.
GEMİ ADAMI KURSU AÇTIĞINI SÖYLEYEN DOLANDIRICILARA İNANMAYIN
Çeşitli platformlarda çok sayıda gemi adamı ilanları görüyoruz. Parayı yatır, gel bize, eğitimlerimize katıl, gemi adamı ol, deniyor. Fakat ortada ne kurs var, ne eğitmen. Bu konuda neler söylemek istersiniz?
- Ben onlara çürük elma diyorum. Deniz Ticaret Odası gibi kurumlar niçin var? Liman Başkanlığı gibi devlet kurumu niçin var? Sırf bunlar için var! Eskiden gazetelerde boy boy ilan verirlerdi. Kapımızı kimler çaldı bir bilseniz. Öküzümü sattım, kursa katılmak için yatırdım, şimdi beş parasızım, diye yakınan çok insan geldi. Onlara yardım elimizi uzattık. Kim bilir kaç kişi geldi, bilemiyorum. Bir insan bir eğitim alacaksa, üstelik karşılığında para verecekse, o yeri bir araştırır. Gelin, bize sorun! Deniz Ticaret Odası dediğimizde eskiden Denizli Ticaret Odası mı diyorlardı! Demek ki biz de odamızı herkese tanıtamamışız. Bu da bizim eksikliğimizdir. Gemi adamı kursu açıldığını söyleyip sizden para isteyen herkese inanmayın.
PASAPORT RIHTIMI, NEDEN BARSELONA GİBİ OLMASIN?
Elinizde sihirli değnek olsa, İzmir’de deniz ticaretinde neyin değişmesini isterdiniz?
- Şu dönemde neyi yapamadın, ne yapılamadı, şeklinde sorulsa bu soru, neyi değiştirirdin yerine, daha iyi olurdu bence. Çünkü değiştirme eyleminde sihirli değnek bile işe yaramaz İzmir’de! En büyük isteğim, liman bu halde olmasın, olurdu herhalde. İzmir Alsancak Limanı’nın benim hayatımda çok önemli bir yeri var. Ben Dokuz Eylül Denizcilik Fakültesi’nde okurken, limanda çalıştım.limanda puantörlük yapardım. Üç gün eve gitmeden çalıştığım dönemler oldu. Ben liman sayesinde okudum. Türkiye’ye ve İzmir’e bir borcumun olduğunu düşünüyorum. Ben Yozgat’tan geldim. O borcumu bu görevimle, ödediğim vergilerle ödüyorum ve bundan da gurur duyuyorum. İkincisi, Pasaport rıhtımının böyle kalmasına gönlüm razı değil. Herkes yat limanlarından, marinalardan bahsediyor. Doğal mendirek var burada. O kadar maliyet de gerektirmiyor burayı marina yapmak için. Barselona’nın buradan ne farkı var? Barselona’da bir yerde kömür boşaltılıyor limanda, bir yanda yüzülüyor, bir yanda gemilere yükleme yapılıyor, bir başka yerde petrol boşaltılıyor. Hem de şehrin göbeğinde! Neden onlar yapmış da biz yapamıyoruz? Barselona, artık turist istemez oldu. Biz de Türkiye’ye neden bu kadar az turist geliyor diye konuşuyoruz. Antalya’ya 18 milyon turist geliyor, İzmir’e 1,5 milyon kadar anca geliyor. Kruvaziyer, İzmir’e gelsin! Yolcular nereye gitsin, Kemeraltı’na mı? Sırf atraksiyon olsun diye Karşıyaka Çarşısı’na vapurla insan taşıdı. Çünkü gidecek yer yok! Karşıyaka Çarşı’nın halini bir görün. Sonra gemide anket yapıyorlar, bir daha İzmir’e gelmeye değer mi, diye soruyorlar. Yolcular, değmez, deyince o gemi bir daha İzmir’e gelmemeye karar veriyor. Turiste ne sunuyoruz ki, İzmir’e neden gelsin? Dolayısıyla yapamadıklarımdan biri de budur.
APARTMAN KATINDA DENİZ TİCARET ODASI OLMAZDI
Üç dönem başkanlık yaptınız. Yeni dönemde aday olmayacağınızı söylediniz. Göreviniz boyunca neleri başardınız?
- Neyi başardım? Bu bir bayrak yarışıdır. Odamız bir apartman katındaydı, bugünkü binayı yaptık benim dönemimde. Apartman katında Deniz Ticaret Odası olmaz! Burada eğitimler verebiliyoruz, lokalimiz var. Tüm üniversitelerle inanılmaz güzel ilişkiler kurduk. Şunu yaptım, bunu yaptım demek istemiyorum ama ayrı bir hava kattığımı biliyorum. Ulaştırma Bakanlığı’ndaki pek çok kişi, İzmir’den gitme. Ulaştırma Bakanımız dahil. Ulaştırma Bakanımız Abdulkadir Uraloğlu ile ben, İzmir İl Koordinasyon Kurulu’nda her zaman beraberdik. Alttaki bürokratlarla da görüşüyorum hala. Denizcilik sektörünün yaşadığı en ufak bir problemi hiçbir zaman göz ardı etmedim.