Gösterişi seven bir toplumuz.

Marka cep telefonları, kıyafetler, otomobiller…

Sosyal ağlarda, bazen de gözümüzün içine sokularak sergilenmek istenen, kendi kimliğini ve benliğini yitiren, herkesleşen, “sömürge tipi insan” modeli…

Hayalleri meta olan, hayalleri metalaşan, aslında kendisi metalaşan ve bunun için de acımasızlaşabilen yığınların içinde insanın insan yanını koruyabilmesi büyük maharet istiyor.

Hele ki bir iş insanı isen…

Yüzlerce çeşit metanın üretildiği fabrikadan içeriye girdiğimde makama gitmeyi beklerken toplantı salonu olarak tabir edilen camekanlı bir odada Ege Bölge Sanayi Odası (EBSO) Yönetim Kurulu Başkanı Ender Yorgancılar ile buluştum.

“Burası benim makamım” dedi. Sohbet esnasında da kapının hep açık olması da dikkatimi çekti:

"Fabrikada kimin sorunu var ise doğrudan beni bulabilir. O yüzden kapımı hiç kapatmam"

Merak ettiğim bir diğer konu ise 68 yaşında olmasına karşın bu kadar koşuşturmayı kendisinde bulacak iç motivasyonunu nasıl sağladığı konusu idi:

"Binlerce insana iş veriyoruz ve ekmeğini büyütüyoruz. Hayır duaları alıyorum. Beni motive eden şey aldığım hayır dualardır"

Görüşme atmosferi de benim emektar otomobilin kontağını çevirip yol aldığımda görüşmeden çıkardığım sonuçlar da bunlardı.

Konumuza dönelim.

EBSO Yönetim Kurulu Başkanı Ender Yorgancılar, Egedesonsöz Genel Yayın Yönetmeni Ender Aldanmaz'ın dünya, ülke ve kent ekonomisine ilişkin sorularını yanıtladı.

Röportajda kentte yatırımların arttırılması konusunda atılan adımları, sık sık Ankara'da ekonomi kurmayları ile yürütülen istişareleri bulabilmeniz mümkün.

Bir diğer merak edilen konulardan birisi de Başkan Yorgancılar'ın EBSO'daki geleceğinin ne olacağı… Son 6 yıldır EBSO üyeleri ile çalışanlar arasında yaptırdığı anketlerden bahsetti ve ekledi: Benden memnuniyet oranı yüzde 98!

BU BİR SATRANÇ

-ABD ve Çin arasındaki ticaret savaşı kızışıyor. Dünya ekonomisinin yönetiminde kartlar yeniden karılıyor. Bu girdabın içerisinde Türkiye kendisini nasıl konumlandırıyor?

Çin’deki firmaların belki de yüzde 30-35’i ABD sermayeli… Çin sermayesi evet büyük, Amerikan sermayeli yatırımlar var Çin’de… Bunu Trump neden yaptı? Bu bir ekonomik savaş… Çin’de 1,5 milyar insan yaşıyor. ABD’de 350 milyon insan yaşıyor. Eskiden Çin’de ucuz iş gücü fazlaydı. Teknoloji yoktu. Bugün Çin’de teknoloji ile beraber ucuz iş gücü de var. Yapay zeka ile ilgili yatırım, ABD’nin çok altında… Ama ulaştıkları seviye ABD ile aynı seviyede… Bunlar artık ekonomik savaş pozisyonuna girdiler. Bunun bir şekilde çözümü olacak. Trump’ın aldığı kararlara bakıldığında bunları sağlıklı değerlendirmek zor geliyor. Bir başkan Kanada’ya benim eyaletim, benim valim derse Meksika Körfezi’nin adı Amerika Körfezi oldu derse doğru bir bakış olmaz. Bu şuna benzer, bizim Akdeniz’e Türkiye Denizi dememiz gibi bir şey olur. Yüzyıllardır Meksika Körfezi olarak bilinen yere Amerika Körfezi dersen burada başka şeyler var demektir. Buranın bütün egemenliği benimdir dersin. Kanada 51’inci vilayet dersen sen devlet değilsin demektir. Bu anlayış doğru değil. Ama dünya genelinde savaşlara bakıldığında Ukrayna-Rusya Savaşı'nda kazanan belirsiz. İsrail-Suriye Savaşı’na bakıyorum. Esad gitti, yeni bir rejim kuruldu. İsrail topraklarını arttırdı. İsrail’e karşı savaşan grup, Suriye hükümetini kurduğundan şu anda bir araya gelemiyor. Demek ki kendi içlerinde bir konsensüs sağlanmadı. Bunlar hep bize yansıyacak konular. Öbür yandan Trump, Gazze şeridini LasVegas yapacağım diyor. Bu mantıkla bakıldığında daha büyük beklentiler, hedefler dönüyor dünyada. Bunları stratejik olarak yönetmek için sabır ve akıl lazım. Savaşa sokmak istiyorlar, girdiğin anda ekonomi çöküyor. Rusya’ya uygulanan ambargo mesela… Geçenlerde Rusya’nın Washington’da büyükelçilik açacak diye bir haber düştü. Araları öyle bir düzeldi ki Trump ile… Öbür yandan bakıldığında Türki devletlerle ilgili iyi diyaloglar kuruluyor. Onlar da gitti Güney Kıbrıs’ta büyükelçilik açtı. Başka bir örnek; Macaristan devlet başkanı davetiyle Türk devletlerinin başkanlarıyla ekonomi zirvesi yapılacak. Oraya KKTC Cumhurbaşkanı davet edildi. Kıbrıs’ı tanıyoruz mesajı verecekler. Bakalım oradaki sonuç ne çıkacak. Bu bir satranç… O bir adım atıyor, karşı taraf bir hamle yapıyor ve sonuç ne olacak diye bakılıyor. Olaylar belli bir şekle geliyor ve su bir şekilde akıp gidiyor.

TRUMP, TÜRKİYE'NİN VERGİSİNİ YÜZDE 50’YE ÇIKARDIM DERSE NE OLACAK?

-Türkiye'yi ve İzmir’i dünyadaki gelişmelerden bağımsız düşünemeyiz. Çinli firmalar yüksek vergi duvarını aşmak için kendilerine düşük vergi konulan ülkelerde partnerler arıyorlar. Türkiye konulan yüzde 10 vergi ile oldukça cazip… İzmir'e Çinli firmaların ilgisi var mı?

Her ile olduğu gibi İzmir’e de ilgileri var. Trump açıklamasının sonunda şunu diyor; AB ülkeleri yüzde 40-50 bir takım vergiler koydu. Türkiye’ye yüzde 10 vergi konuldu. Çin’e yüksek bir vergi konuldu. Buna karşılık Çin de bir vergi koydu. Sonra ABD bunu biraz indirdi. Öyle bir karşılıklı restleşme yaşandı. Trump bunu 90 gün erteledi. Trump, 90 günün sonunda kalkıp dese ‘Türkiye’nin vergisini yüzde 50’ye çıkardım. Yada AB’nin vergisini yüzde 10’a indirdim dese, Türkiye’de üretim yapan Çinli firmalara yüzde 30-40 vergi getirdim dese cazipliği kalmaz Türkiye’nin. Bu stratejik kararların geleceğini iyi okumak lazım. Bugüne göre stratejik bir karar alırsın, vergi oranı yüzde 10… 90 gün sonra der ki bu vergiler yüzde 50’ye çıktı. Ne kadar 50’de kalacak o da belirsiz… Ben katma değerli yatırım yapılması gerektiğine inanıyorum. Sadece yatırım gelmiş olması için değil.

BYD’NİN İHTİYAÇ DUYDUĞU BÜYÜKLÜKTE ARSA İZMİR’DE YOK

-Son dönemlerin en büyük yatırımı ise BYD’nin Türkiye’ye gelmesiydi. Yatırımın İzmir’e yapılması fırsatını Manisa’ya kaçırdık.

Buna BYD’nin kaçması olarak bakmıyorum, Türkiye’de böyle bir yatırımın olması benim için önemli. Bu Manisa olur, Nevşehir olur, Gaziantep olur önemli değil. BYD’nin ihtiyaç duyduğu büyüklükte arsa İzmir’de yok. Manisa buradan 50 kilometre mesafede bir yer. Kocaeli ile İstanbul arası birleşmiş durumda… Nereden geçtiğin belli değil, sınırlar belli değil. Ülke zengin olursa ben de zengin olurum. İzmir’in zaten ihracatı ithalatından fazla… Bütün iller İzmir gibi olsa farklı bir ülke oluruz. Manisa’da olsun. Başka bir yerde de olsun. Ülkem zengin olsun.

BYD, bu yatırımı yaparken satın almalarının belirli bir yüzdesinin Türkiye’den temin edilmesini isterdim. En az yüzde 60’ı Türkiye’den alınmalıydı ürünlerin. Akü, batarya, yedek parça gibi ürünler Türkiye’den alınmalıydı. Tamamen montaj haliyle gelecek.

İZMİR’DE OSB YAPABİLMEK İÇİN YER SIKINTIMIZ VAR

-İzmir’de yatırımcılar açısından cazip hale gelmesi konusunda yaşanan arsa sıkıntısından bahsettiniz. Bu konuyu biraz açar mısınız?

İzmir’de 4,2 milyon kişi yaşıyor ve 1,5 milyon kişisi sigortalı olarak çalıştığı görülüyor ve kadın istihdamını en çok sağlayan il ise İzmir… Kadınların iş gücüne katıldığı şehirlerin başında İzmir geliyor. İzmir, planlı sanayileşmede çok önemli rol oynamış olan kentlerden bir tanesi… Biz EBSO olarak geçmişten bugüne kadarki yönetimlerle 20’den fazla organize sanayi bölgesi kurduk. Bu kurduğumuz OSB’lerde kayıt dışı ve kayıt dışı üretimi engellemek için önemli bir mesafe kat ettik. İZTO ile birlikte tarıma dayalı organize sanayi bölgeleri kurmaya başladık. İzmir’de çok önemli bir sinerji. Özellikle ekonomi eksenli sivil toplum kuruluşlarının başkanlarının, yönetimlerinin uyumlu çalışması sonucunda ortaya değerli eserler çıktı. Dikili, Kınık, Bayındır OSB’leri tarımla ilgili yapılan yatırımlar. Diğer OSB’lerimizde İzmir maalesef çanak şeklinde kurulmuş bir şehir. 7 ayrı çıkışı var. Bu çıkışların üzerinde gerek tarım arazileri gerekse de Manisa yolu gibi engebeli yolları olmasından dolayı OSB kurulmasına uygun olmayan çıkışlarımız var. Güneye gittiğinizde Tahtalı bölgesinde su havzası olduğundan OSB kurulması söz konusu değil. Torbalı’ya gidildiğinde sağı, solu tarım arazileri var. Yol kenarlarında zamanında verilmiş sanayi parselleri var. Ama arka tarafta bunların büyüyebilme imkanları yok. Kemalpaşa’ya gelindiğinde Kemalpaşa OSB’miz var. Orada da Torbalı’da olduğu gibi yolun sağı-solu sanayi parseli, onun dışındaki yerler tarım arazisi olarak geçiyor. İzmir’de OSB yapabilmek için yer sıkıntımız var.

100 BİN METREKARE YER VEREMEM, YOK ÇÜNKÜ BÖYLE BİR YER

Bu durum yatırımları etkiliyor mu?

Tabi. Siz bana 100 bin metrekare yer lazım deseniz ben size 100 bin metrekare yer veremem. Yok çünkü böyle bir yer… 100 bin metrekare de büyük bir yatırım için büyük de bir alan değil. Biz bu yaptıklarımızla ne elde ettik? İzmir, ihracatı ithalatında fazla bir kent oldu. Cari açık vermiyoruz. Türkiye’deki bütün iller İzmir gibi olsa döviz ihtiyacımız kalmayacak. Demek ki geçmişten bugüne doğru yatırımlar yapılmış. Tabi ki her şey değişiyor, ticaret değişiyor, üretim değişiyor. Üretim batıdan doğuya kayıyor yıllardan beri… Son 10 yıldır AB’de üretim eskisi kadar değildi. İş gücünün pahalı olduğu Avrupa’da iş gücünün ucuz olduğu ülkelere üretim kaydı. Gördüler ki doğuya kayan üretimin batıda güncellenmesi ile ilgili kendi üretim tesislerini çalıştırmak açısından harekete geçtiler. Karbon ayak izi hesaplamalarına uymayanlara ek gümrük vergisi ödetmek gibi kendi tesislerine karşı bir vergi duvarı oluşturmaya başladılar. Ukrayna-Rusya savaşı sürecinde ve enerji ile ilgili sorunlar yaşandığında AB ülkelerinde kömür santralleri, karbon ayak izinde en yüksek değere ulaştıran madenlerden olan kömürü işletmeye başladılar. Önce can, sonra canan tabi…

BÜROKRASİ ZOR İŞLİYOR TÜRKİYE’DE…

Sık sık Ankara’da üst düzey görüşmeler yapıyorsunuz. İzmir’e yeni sanayi alanlarının kazandırılması noktasında bazı gelişmeler yaşanacak mı?

Aziz Kocaoğlu belediye başkanımızken Kemalpaşa’daki OSB’miz yanılmıyorsam 3-4 kere mühürlenmişti. Sonunda biz sıkıntı nasıl çözülür diye olaya el attık. Karşı tarafın avukatı ile görüştüm. Bir baktım ki dava dosyasında belediye davacı… Mal sahipleri, OSB’deki mülk sahipleri davacı. Benim üyem var biz de davacı olmuşuz. Bu kadar davacının olduğu ortamda çözüm yolu istişare il olur. Gittim Aziz Abi ile oturdum, konuştum. Ben davaları kaldırırım dedi. OSB davayı kaldırmaya dünden hazır. Biz de müdahil olmuşuz. Köylülerle beraber meydanda bir konuşma yaptık başkanla beraber. Köylülerin avukatı da oradaydı. Bir tek şey söylediler ‘başkan bu anlaşmayı siz imzalıyor musunuz?’ dediler Aziz Bey ile bana. ‘İmzalıyoruz’ dedik, ‘ o zaman biz de imzalıyoruz’ dediler. Sonrasında Kemalpaşa OSB, hala daha faaliyetini sürdürüyor. Burada güven ortaya çıkıyor.

Yani arsa bulunması konusunda İzmir’deki konu aslında SİT konusu… Nerede bir yer buluyorsun SİT yada orman çıkıyor. Orman tanımının, zeytinlik tanımının yeniden güncellenmesi lazım. Zeytinliğin olduğu yerden 3 kilometreye kadar alanda inşaat yapamıyorsun. Bir bakıyorsun bir parselde 3 zeytin ağacı var. Parselin diğer yerleri boş. Tapuda zeytinlik olarak geçiyor. Herhangi bir şekilde tanım değişikliği yapılamıyor. SİT ikinci bir sorun. Birinci, ikinci, üçüncü derece mi? Hakikaten parsel kazılsın, değerler varsa çıkartılsın, insanlar bundan istifade etsin. Burası SİT diye ayırıp orada bir şey yapamıyorsun. Böyle olunca sıkışıp kalıyoruz.

Bir diğer konu ise tarım arazileri ile ilgili bölgelerimiz. Buradan Turgutlu’ya, Torbalı’ya kadar gidin bir sürü tarım arazisi var. Ben tarım arazilerini sanayi parseline çevirelim demiyorum. Böyle bir düşüncem yok. Gıda her şeyin başında geliyor. Gıda üretiminin kendimize yeter halde olması gerekiyor. Biz gıda ithalatçısı ülke olmamalıyız. Ama planlı gıda… Alım garantili tarım üretimi yapılması lazım. Bir çiftçinin ürününü dikerken ‘ben bunu kaça satacağım’ diye düşünmemesi lazım. Devlette ben bu ürünü alacağım, ayçiçeği, buğday, pamuk vs dik diyecek. Ülkenin ihtiyacına olan, hava durumuna uygun tarım ürünü seçilerek verim sağlanır, üretici de kazanır. Ama bir bakıyoruz limon dalda kalmış, patates dereye dökülmüş. Bir örnek vereceğim; Marmaris-Sakar’dan geliyorum. Yol üstünde domates, limon, portakal satıyorlar. Limon aldım, kilo 30 lira… Aynı limon Alaçatı 100 lira… Arada böyle bir fark olur mu? 30 liradan da kazanıyorsun. Böyle bir anlayış olabilir mi? Enflasyona neden olan konular, tarladan çıkan ürünün vatandaşın aldığı fiyatla arasındaki uçurumdan kaynaklanıyor. Bunun kontrolün altına alınması lazım.

Biz Kemalpaşa Lojistik OSB’yi kurduk. İZTO, EBSO, Valilik, İhracatçı Birlikleri ile birlikte kurduk. 1,5 yıl sürdü kurmamız. Çünkü bir yanda Ulaştırma Balkanlığı, bir yanda Ticaret Bakanlığı var. İki taraf arasındaki görüşmelerin yazışmaların sonuçlanması 1,5 sene sürdü. Ankara’ya gidip de hemen ‘bize yarın şurayı verin’ diyemiyorsun. OSB’leri genişletme projelerimiz var. Mesela OSB yakınındaki parsel orman olarak geçiyor ama orman vasfı kalmamış. Ekiplerin gelip ormandan çıkartması lazım. Zeytinlik deniyor. 10 dönüm yerde 3 tane zeytinlik var ama zeytinlik olarak geçiyor. Ama zeytinlik değil burası… Yada bir yerin zeytinlik olabilmesi için en az parsel şu kadar zeytin olmalı denmesi lazım. Gerekirse de zeytinliklerin sökülüp başka yere taşınması sağlanabilir. Bunları çalışarak planlayarak OSB’ler için arsa imkanının yaratılması lazım. Bunları söylüyoruz ancak bürokrasi zor işliyor Türkiye’de…

BUGÜN TÜRKİYE’DE 3 TANE DAHA PETKİM OLSA TÜRKİYE’NİN İHTİYACINI KARŞILAMAZ

-Son günlerde PETKİM ile ilgili bazı iddialar ortaya atıldı. PETKİM'in sahibi olan SOCAR firmasının PETKİM'i atıl bıraktığı, 'bazı fabrikaları kısa süreliğine kapatacağız' açıklaması sonrası uzun bir süredir fabrikaların açılmadığı yönünde bilgiler var. Firma 7 milyar TL'lik zararın olduğunu da açıkladı. PETKİM gibi bir devin zarar etmesi kamuoyunda yeni tartışmaları da beraberinde getirdi. PETKİM'in pazar payının azalması sektörleri de olumsuz yönde etkiliyor. PETKİM'de son durum nedir? Size gelen bilgiler ne yönde?

PETKİM, sadece İzmir’in değil Türkiye’nin göz bebeklerinden birisi. Birçok sektöre hizmet ediyor. Plastik hammaddesi ürettikleri için son derece önemli bir fabrika… PETKİM, geçmişte yönetim kurulu başkanı olduğum dönemde Kenan Yavuz yönetim kurulu üyemdi ve PETKİM’in genel müdürü idi. Kenan’ın zamanında bizim de çabalarımız ve hükümetimizin destekleri ile Türkiye’de bir noktaya tek seferde, en büyük yatırım yapıldı. 5,5 milyar dolarlık bir yatırım. Aliyev’in talimatı ve cumhurbaşkanımızın da mutabakatları ile… Bu çok önemli bir yatırımdı. Bugün Türkiye’de 3 tane daha PETKİM olsa Türkiye’nin ihtiyacını karşılamaz. O açıdan son derece önemli bir yatırım. Ben de haberlerden okuyorum. Zarar ettiğini biliyorum. Hangi fabrikayı neden kapattılar, bunlar hep iç strateji konuları olduğu için herhangi bir sorgulama durumumuz söz konusu değil. Sahipleri Azerbaycan hükümetine bağlı bir kurum. Onların değerlendirmelerinin sonucunda çıkan bir karardır. Bunun altında belki bir yenileme kararı almışlardır. Belki farklı ürünlere yoğunlaşacaklar. Bunlar biraz arz talep meselesine bağlı… Atıl mı bırakıldı iyi anlamak lazım. 500 çeşit hammadde ürünü yapıyorsa belki bunu 100’e indirdiler. Bunlar bilmiyoruz.

VİZE SORUNU: ŞU ANDA 90 GÜNÜ GECİKTİRMİŞ 200 BİNE YAKIN VATANDAŞIMIZ VAR

-Avrupa ülkeleri ile Türkiye arasında vize krizi yaşanmaya devam ediyor. Üyeleriniz bu durumdan ne kadar etkileniyor? Son günlerde İtalya’ya yapılan neredeyse tüm başvurular iptal edilmiş durumda…

Sadece İtalya değil. Bugün Almanya da Yunanistan da Romanya da AB vizesi veriyorlar. Bunların hangisine müracaat edersen et bir kere müracaat süresi 1,5-2 aydan aşağı olmuyor. 3 ay bekleyenler var. Reddedilenler ayrı… Türk pasaportu ile AB ülkesine gittiğinde 90 gün kalma hakkın var. Bu konuyu Brüksel’de BM’deki Türk büyükelçisi ile görüşmüştüm. Bana ‘Şu anda 90 günü geciktirmiş 200 bine yakın vatandaşımız var’ dedi. Bunlardan kaynaklı olarak daha fazla elemek durumunda kalıyorlar. Türkiye’de bir yabancı, bir gayrimenkul aldığında Türk vatandaşlığı alıyor, pasaport da alıyor.

En çok sıkıntıyı çeken, tatil için, gezmek için gidenler değil de sanayici çok etkileniyor. Sanayici fuara gidecek, iki kişi fuara katılacak, ürünler gitmiş, stant kurulmuş. Vize alamadıkları için gidemediler. Kimisi fuara dört kişi gidecek, stantlar kurulmuş. 4 kişiden sadece 1’ine veriyorlar vizeyi… Bunun olmaması lazım. Bunun kolaylaşması lazım. Sanayicilerimize yeşil pasaport verilmesini sayın cumhurbaşkanımıza ilettik. Yeşil pasaport kime, hangi şartlar verilecek, belli bir ticaret yapıldığında, belli kademelerle yapılacak. İhracat ve ithalat departmanlarına çalışan arkadaşlarım var. Yaptığım ihracat belli. İhracatıma göre bunların hepsine yeşil pasaport alma imkanım yok. 1 veya 2 tanesi gidebiliyor.

ÜYELER VE ÇALIŞANLAR ARASINDA YAPILAN ANKETTE MEMNUNİYET ORANI YÜZDE 97,5-98…

-EBSO, bu kent için önemli bir kuruluş. Uzun yıllardır başkanlık görevi yürütüyorsunuz. Son dönemde EBSO meclislerinde tartışmaların yoğunlaştığını görüyoruz. 1,5 yıl sonra EBSO olarak yeniden sandıkları kuracaksınız. EBSO’daki geleceğiniz konusunda düşünceleriniz neler?

Öncelikle ben eleştiriye açık bir insanım. İsteyen meclis üyesi arkadaşımız istediğini söyleyebilir. Yeter ki saygı kuralları çerçevesinde olsun. İkincisi son 6-7 yıldır anket yaptırıyorum her yıl. Gerek meslek komiteleri, üyeler ve çalışanlar bazında yönetim kurulu başkanının değerlendirilmesini içeren bir anket. Bu anketi yaparken de EBSO olarak değil dışarıdan bir kuruluşa yaptırıyorum. Sordukları soruları bilmem. Son 6 yıldır başarılı buldukları oran 88’den 97’ye çıktı. Son 4 yıldır da başarı memnuniyeti 97,5-98 civarlarında geziyor. Hem üyelerde hem de çalışanlar arasında…

Muhalefet konusuna gelince; ben EBSO’da kavgayı bitirdim. Geçmiş dönemlerde meclislerde çok daha büyük kavgalar olurdu. Hatta mahkemelik olan üyelerimiz de olmuştu geçmişte… Ben başkan olduktan sonra bunlar bitti. Ortak akılla, ortak doğruyu bulma kültürü var bizde… Herkes istediğini söyleme hakkına sahip. Konuları doğru inceleyip anlamalılar. Ben her türlü hesabı veririm. Böyle bir sorunum sıkıntım yok.

Seçimlere ise, evet, 1,5 yıl var. Bunları şimdi konuşmak doğru değil. Farklı yollara, noktalara çekmek isteyenler oluyor. Bu odanın kültürü açısından da doğru değil. Türkiye’de 366 oda var. Hiçbir başkan bugünden ‘ben adayım, değilim’ demez. Çünkü daha kimin meslek komitelerine seçileceği belirsiz. Uzun bir yol bu. Daha 1,5 sene görev yapacağız. Bugünden bunları konuşmak doğru olmaz. Sorumluluklarım var hem burada ve odalar birliğinde…