“Adaleti sağlamadan bu dünyadan göçüp gitmeyeceğim!”

Bu altı kelimelik “yemin” gencecik bir annenin feryadından sadece bir damla...

Çünkü...

14 yaşındaki biricik oğlunu...

İstanbul Kadıköy’deki pazaryerinde...

Kendine laf attığı iddia edilen iki yaşıtı tarafından...

Bıçaklanarak öldürüldü...

Mattia Ahmet...

14 gün...

Yaşama tutunmaya çalıştı ama başaramadı...

Ailesinin ifadesiyle...

“Melek oldu...”

***

Talihsiz yavru...

İtalyan şef Andrea Minguzzi ile çellist Yasemin Minguzzi’nin...

Tek evlatlarıydı...

Acılı anne Yasemin’in yüreği yanıyordu...

Tek dileği vardı:

“Başka çocuklar ölmesin...”

Bu dileğini gerçekleştirmek için...

Evladıyla ilgili anılarını paylaşmaya başladı...

Gözyaşlarıyla sulanan sosyal medyadaki şu çığlığı...

7’den 70’e herkesi ağlattı...

“Mattia Ahmet için adalet...”

Sloganı ile başlattığı kampanya milyonlara ulaştı...

Ulaşınca n’oldu?

Ahmet bi’daha gelir mi ki?

Kimse darılmasın...

Gün gelecek Mattie Ahmet’in acı sonu da anılarda hapsolacak...

Ve...

Hep o klasik replik...

Dudakların ucunda kalacak:

“Yazısı böyleymiş...”

***

Kaderin önüne geçilmiyor kuşkusuz...

Ama...

Yaşı kaç olursa olsun...

Bıçak darbeleriyle ruhunu bırakan da bir candı...

Annesi, babası...

Ahmet’i 14 yaşına getirinceye kadar...

Kimbilir, nasıl da emek vermişlerdir...

***

Bir “boş vermişlik” hakim oldu...

Gencecik evlatımızda...

“Yapma oğlum... Sakın ha, kızım...”

Öğütleriyle başlayan...

En kötüsü ise...

“Ne halin varsa gör; kazık kadar oldun; hala seninle uğraşıyoruz...”

Sözleriyle...

Canımızdan can verdiğimiz çocukları yitiriyoruz...

Trafik kazasında...

Olmayacak inatlaşmalarda...

Sevda masallarının kötü biten fasıllarında...

Uyuşturucu belasıyla...

Hepsinden korkuncu...

Zorlu hayat yolculuğunda...

Dönülmez yollara sapan evlatçıklarımızı kaybediyoruz...

Üstelik...

Bir daha hiç dönmemek kaydıyla...

Geriye...

O evlatçıkların...

Dünya güzeli fotoğrafları ve ağlatan anıları kalıyor...

***

Yasalar diyor ki...

14 yaşını doldurmuş olan çocuğun...

Gerçekleştirdiği fiilin haksızlık içeriğini algılama yeteneği yoksa...

Ceza sorumluluğu da yok...

Zaten olsa n’olur?

Gençleri yitiriyoruz...

Kimi zaman trafik kazalarında...

Çoğu kez “hiç uğruna” bir kavgada...

Kimi zaman ise...

Bir türlü kurtulamadığı ana/baba kavgalarından...

Uyuşturucu belasından...

Kötü arkadaşın tavsiyesi ile...

Evden kaçıp, yoldan çıkarak...

Başka dünyaların rüya alemine dalarak...

Ve de...

Geriye gözü yaşlı anne ve babalar bırakarak...

***

Dünyanın her yerinde yaşanıyor bu saydıklarımız...

Ne var ki...

Türkiye eski Türkiye değil...

Sevdalar, eski sevdalar değil...

Kötü yola düşerken...

Gençlerin elini tutunlar da azaldı(!)...

Boş vermişlik paçalarımızdan akıyor!

***

Şu anda...

Sadece Mattie Ahmet’in değil...

O’nu bıçaklayan yaşıtlarının aileleri de...

Yanıp, kavruluyorlar...

Tek taraflı değil acılar!

O zaman...

Şu soruyu sormanın tam zamanı...

“Neler oluyor bize yine...

Neler oluyor sana bana neler oluyor?”

*** 

Bitiriyoruz...

Üç ay öncesinin iç acıtan rakamları ile...

Bu güzel ülkede...

“12-18 yaş arası” hüküm giymiş çocuk mahpus sayısı...

Geçtiğimiz yıl...

Yüzde “3.9” olarak açıklanmıştı...

Son altı ayda...

Yüzde 19,3 artarak “3 bin 835”e ulaştı...

Türkiye...

Sebep ve sonuçlarıyla...

İlerde...

Daha ürkütücü rakamlarla karşılaşmamak için...

Çare bulmak adına...

“Neler oluyor bize?”

Sorusuna anlamlı “cevaplar” bulmak zorundayız...

Gelecek kuşaklar adına...

Buna mecburuz?

Nokta...

Hamiş: Cezaevlerimizde doluluk oranı hızla artıyor... İki yıl önce “342 bin 526” olan tutuklu ve hükümlü sayısı, 3 Şubat 2025 itibarıyla “392 bin 456”ya yükseldi. Son altı ayda cezaevlerine giren tutuklu ve hükümlü sayısı 50 bin kişi arttı...

Sonsöz: Yıllar önce cezaevinde 14 – 15 yaşında yazılmış mektuptan birkaç satır... “Bizler çocuk olarak ve çocuk düşüncesiyle cezaevi ister istemez üstümüzde bir psikolojik savaş etkisi yaratıyordu... Özgürlük kayboluyor, haklar kısıtlanıyor... Cezaevinde her şeyden soğuyorsunuz... Kendine karşı hiç bir değeri kalmıyor... En önemlisi şu: Hiçbir insan 14 yaşlarında cezaevinde ömrünün geçmesini istemez... Çünkü cezaevi insanı sıkıntıya, özleme, hasrete, sevgiye, yardıma ve birçok şeye muhtaç kalıyor...”