Sayısız acı veren örnek var...

Ama...

Öyle bir tanesi var ki...

Sanki kimileri...

Yaşları kaç olursa olsun vicdanını “kiraya” çıkarmış gibi...

Son bir ayın...

Kalpleri “buz gibi yapan” en acı örneği İstanbul’da yaşandı...

Türkiye’nin kalbi sızladı...

***

Acı öyküyü başa alalım...

2025 yılının ilk “24. günü” idi...

Dünya sevimlisi Ahmet Minguzzi...

Henüz 14 yaşındaydı...

İtalyan şef Andrea Minguzzi ile eşi çellist Yasemin’in oğluydu...

Özel İtalyan Lisesi öğrencisiydi...

İstanbul Kadiköy’deki bir sokak pazarında...

İki yaşıtı tarafından bıçaklı saldırıya uğradı...

İddialara göre hem bıçaklandı hem de sokağın ortasında tekmelendi...

Ne acıdır ki...

Saldırıdan bir gün sonra Ahmet’in beyin ölümü gerçekleşti...

Vahşi olayın her anı kameralara kaydedildi...

Türkiye ayağa kalktı...

***

Bakın, mesela...

14 yaşındaki Ahmet Minguzzi Cinayeti...

Türkiye’yi yasa boğdu...

Üstelik...

O kanlı olayda...

“Bu kadar da olmaz” dedirten tuhaflıklar yaşanmıştı...

Mesela...

Sancaktepe’de bir lise öğrencisi...

Sosyal medyada...

Zavallı Ahmet Minguzzi’nin katillerini kınayan bir yorum yaptığı için...

Gece bir parkta feci şekilde dövüldü...

Oysa...

Neler neler oluyordu ve kimseciklerin haberi olmuyordu!

Sosyal medyada...

(Bu ayrıntıya inanamayacaksınız!)

Ahmet Minguzzi’nin katilini desteklemek(!) için örgütlenen çeteler...

Liseli gencin telefonunu bulup önce tehdit mesajı attılar...

Ardından parka çağırdılar...

Yedi kişi birden “yer misin, yemez misin?” dercesine...

Perişan ettiler zavallıyı...

O yedi genç tutuklandı...

Hayatını kararttıkları liselinin tedavisi sürüyor...

***

Şimdi her zamankinden daha çok şaşıracaksınız...

Talihsiz Ahmet Minguzzi’nin mezarını...

Duruşmanın tam da öncesi tahrip eden birini yakaladılar...

Üstelik...

Yaşını başını almış biriydi...

Soğukkanlılıkla verdiği ifade ise adeta...

Akıllara zarardı:

“Mezarını merak ediyordum... Ayağım takıydı düştüm... Sinirlendim; çitleri tekmeledim!”

***

Bundan sonra...

Söz adaletin...

***

Türkiye’nin nüfusu 86 milyona koşuyor...

Adı güzel Cumhuriyet...

Bir asrı geride bıraktı...

Tabii ki, ulusça sıkıntılarımız var...

Örneğin...

“Türkiye’nin en önemli sorunu nedir?” diye sorun...

Vatandaş, masanın üstüne üç satırbaşı koyuyor:

Ekonomi... Adalet... Hayat pahalılığı...

Her tatsız ve acımasız olay...

Her can yakan sosyal gelişme...

Ve...

Her defasında anahtarı atıp, “Alır başımı giderim!” dedirten kalbimiz...

Bizim için daha neler hazırlıyor?

“Vatandaş ne zaman bugünden daha mutlu olacak?”

***

Bitiriyoruz...

İki özel uzmanın etkileyici yorumlarıyla...

***

Önce Psikolog Tülay Kök...

“Kötülük yapmak” ile “kötü biri olmak” arasındaki çizgiyi seslendiriyor:

“Kötülük yapan biri ne yaptığının farkındadır... Yaptığı kötülüğün dokunacağı bir vicdanı hala vardır ve sağlamdır... Eğer kişi yaptığı kötü eylemlerin sorumluluğunu alır, yaptığından dolayı pişman olur, üzülür ve hatasını telafi etmeye çalışırsa vicdanı yara almaz... Kalbini böylece temiz tutabilir... İnsanların kalbi hata yaptıkları için kararmaz ama bazen hata yapan insan içine düştüğü utanç duygusunun eziciliğinden kendini kurtaramaz. “Olabilir hata yaptım” diyemez... Kendine bu hakkı veremez... Hata yapmanın çok korkunç olduğuna inanır. Oysa korkunç sonuçlar doğuran şey hata yapmak değil, hata sonucu oluşan mağduriyetleri onarmamaktır... İnsan kabul etmediği şeyi nasıl onarabilir ki? Kötüye dönmüş bir insanın artık kötülük yapmasına gerek yoktur. Onun ruhundan sızan her şey kötüdür. Aklıyla şöyle söyler:

“Benim niyetim iyi, çabalıyorum, seni seviyorum, beraber mutlu olalım, hiç bir kötü niyetim yok”. Buna gerçekten inanır... İyi şeyler düşünüyordur. Sevdiğini ve sevdiklerinin iyiliğini istediğini düşünüyordur. Ama sadece varlığı bile insanları huzursuz ediyordur. İnsanların ondan neden kaçtığını, bu kadar iyiliğine rağmen neden istenmediğini anlayamaz. İyi kalpli insanlar bir, iki belki 10 yıl inanır... Er ya da geç bir gün herkes uyanır...”

***

Bir diğer yorum da...

Pedagog Adem Güneş’ten ve çok anlamlı:

“Kalbi kötü olan kişiler, kalplerinde taşıdıkları kötülüğü bildikleri ve fakat bu kötülüğü hayata geçiremedikleri için kendilerinin iyi kalpli olduklarını zannederler... Mesela, “Ben sana ne yapacağımı biliyorum, dua et yapmıyorum...” sözü, iyi değil, kötü kalbin dışa vurumudur...”

***

Bitiriyoruz...

Unutmayalım ki...

Türkiye’nin önemli endişelerinden biri şu olmalıdır:

Kötüye dönmüş bir insanın artık kötülük yapmasına gerek yoktur... Onun ruhundan sızan her şey kötüdür. Aklıyla şöyle söyler: “Benim niyetim iyi, çabalıyorum, seni seviyorum, beraber mutlu olalım, hiç bir kötü niyetim yok”. Ne var ki; bunları söyleyenin varlığı bile insanları huzursuz eder... Dostlarının ondan neden kaçtığını, bu kadar iyiliğine rağmen neden istenmediğini anlayamaz... İyi kalpli insanlar bir, iki belki on yıl inanır. Er ya da geç bir gün herkes uyanır...”

Nokta...

Sonsöz: “İnsanlar iyilik yaparlarsa biz de iyilik yaparız, kötülük yaparlarsa biz de kötülük yaparız...” diyen zayıf karakterli kimseler olmayınız; bilakis, iyilik yaptıklarında insanlara iyilik yapmayı, kötülük yaptıklarında ise onlara kötülük yapmamayı içinize (bir ilke olarak) yerleştiriniz... / Hz. Muhammed...”