Kendimi bildim bileli, yeni insanlar ile tanışmaktan ve onlar ile sohbet etmekten mutluluk duyuyorum. Her yeni kişi yaşamıma yeni bir bakış açısı kazandırıyor ve beni daha çok zenginleştiriyor. 22 Kasım cumartesi günü Konak Rotary Kulubü tarafından düzenlenen 'Toplum Liderleri Geliyor' projesi kapsamında eski milletvekillerimizden Yılmaz Karakoyunlu'yu dinlerken yine kendimle baş başa kaldım. Kendimle buluşmayı bazen sevmiyorum; çünkü gördüklerim ve hayalini kurduklarım birbiri ile örtüşmüyor. Böyle olunca da hayal kurmaktan vazgeçiyorum ve yine: 'neredeyiz biz?' sorusunu soruyorum.

Yılmaz Karakoyunlu seminer sırasında öğrencilere, İzmir'in Adnan Menderes döneminde bir 'eğitim şehri' olarak kabul edildiğinden bahsederek sohbetine başladı. Aynı dönemde dünyanın çok uzak bir diyarında yani Amerika Birleşik Devleti'nde Kansas Eyaletinde 49 000 nüfuslu Manhattan şehri de 'eğitim şehri' olarak ilan edilmiş. Karakoyunlu, o günden bu yana iki şehir arasında neler olduğunu anlatmaya başladığında: 'İzmir, ne kenti şimdi?' demek durumunda kaldım. Çünkü bu iki eğitim şehri, bu ünvanı aldıktan sonra o kadar farklı bir yapı ile şekillenmiş ki; kıyaslama yapıldığında kimin neden geri kalmış olduğu çok net bir şekilde belli oluyor. Örneğin; Kansas Eyaleti'nde şu anda toplamda 55 üniversite var ve bunun 23 tanesi 'evrensel eğitim' veren üniversite statüsünde. 16 ihtisas üniversitesinden 9'u 'Tıp Fakültesi'ne ait. Yani 40 milyonluk eyalette sadece 9 üniversite de 'Tıp Fakültesi' var. Burada yaşayan insanlar 'heves ile gereklilik' kavramlarını birbirlerinden ayırmış durumdalar.

Şu anda İzmir'de toplamda 9 tane üniversite var. Bu üniversitelerin büyük bir çoğunluğunda 'Tıp Fakülteleri' var. 2015 yılı verileri dikkate alındığında bu üniversitelerden emekli olacak olan öğretim üyelerinin yeni durumunu Karakoyunlu gibi ben de merak ediyorum. Bu eğitmenler bir yandan üniversite de derslere devam edecekler, ameliyatlara girecekler, sonra kendi açtıkları muayenehaneye gidecekler. Belki gece saatlerinde yine hastaneden çağırılarak ameliyatlara girecekler. Vay hallerine üniversitedeki öğrencilerin. Bu eğitmenlerinden sizce ne kadar yararlanabilecekler? Geçen gün 'Procter and Gamble'nın 165 Yıllık Serüveni' İş Bankası yayınları aracılığı ile aldığım kitabın ilk sayfasını okuduğumda Harvard Üniversitesi'nde uygulanan sistemin ne kadar farklı olduğunu görmüştüm. Kitabın yazarlarından Prof. Dr. Davis Dyer'e, tam bir yıl, yanlış duymadınız okul yönetimi tarafından bahsedilen kitabı yazması için izin veriliyor. Düşünebiliyor musunuz, okulun prestiji adına bir akademisyene ne tür imtiyazlar verilebiliyor. Hey Allah'ım dedim içimden, biz iki gün bilimsel kongreye gittiğimizde bile üniversite yönetimi 'ders ücretini keseceğiz' derken, 'üniversal dediğimiz bazı üniversiteler hem uzmanlaşıyor hem de markalaşıyorlar. İnsanların sadece bir saat eğitim vermek için, iki saat önceden ders çalıştıkları araştırma yaptıkları günler artık çok geride kaldı.

Amerika'da yine Vikita şehri özellikle uçak endüstrisine sahip 'nehir taşımacılığı' alanında uzmanlaşan bir şehirmiş. Buradaki üniversiteler de temel yetkinlik tamamen 'etkinlik' üzerine şekillenmiş. Yani; amaca ulaşma derecesi ile ilgili…Bilgi, tecrübe, finansman ve deneyim bu yetkinlikleri besliyormuş. 700 bin nüfuslu Vikita şehrinde bir Filarmoni Orkestrası'nın yanında, sanat okulları, dans okulları yani akademik eğitim veren tam 116 kuruluş varmış. Muhteşem bir Opera binası, 118 sinema, bunun 73'ü açık hava sineması… Vikita şehrinde eğer üniversite öğrencisi iseniz çok şanslısıymışsınız. Çünkü, siz henüz okula kaydınız yaptırmaya geldiğiniz de size hemen şu soruları soruyorlarmış: 'Dans etmeyi biliyor musunuz; ehliyetiniz var mı; hobileriniz nelerdir; spor yapmayı arzu ediyor musunuz?

İlk huzurevi İzmir'de 1948'de açıldı, dünya ile iletişimi sağlayacak İzmir Radyosu ise Cumhuriyeti'n ilanından tam 25 yıl sonra açıldı, 1952 yılında İzmir Heykel Müzesi, 1958 yılında ise Devlet Konservatuarı açıldı İzmir'de yaşayan ve sanat sohbetlerin yapıldığı bu alan birden nasıl olduysa Sevinç Pastanesi'nin açılmasıyla son buldu..

Kısacası; İzmir ne şehri? sorusunun yanıtı aslında Yılmaz Karakoyunlu'nun anlattıklarında saklı ya da alenen ortada…Geleceğe umutla bakarken konuyu bilenler ile konuşmak sanki daha faydalı gibi geldi bana. Neden 'tercih edilen olmak gerek' sorusunun yanıtı da bu sözcükler de gizli.

İzmir ve çevresindeki ilçeler bence yeniden şekillenmeli. Nasıl mı? Ne konuda uzmanlaşacaklarına karar vererek… Bazıları 'turizm'de, bazıları' sanayi'de, bazıları 'tarih, sanatta, arkeoloji' de… Bazen sıkılıyorum bunları yazdığım için, bir gel bir git yaptığımız için. Bir dolu çözülmesi gereken ve koşulması gereken konu var iken, yine gereksiz söylevler ve gündemler ile kaybettiğimiz zamana acıyorum. Geleceğime güvenmek için adım atacak ve attıracak kişileri görmek istiyorum çevremde…Göremediğim zaman daha çok sinirleniyorum. Neden insanların cesaretlerinin kırıldığını anlamıyorum. Her şey meydanda aslında, bir sihirli değneğe ihtiyaç var. Bu kimin elinde?!?