Böylesi mükemmel bir döngü ve denge dünyada hayatı var ediyor. Biz canlıların varlığını sağlıyor. Atmosfer; dünya ile birlikte dönerek, sürtünmeden oluşabilecek yanmayı önlüyor. Dünya öyle bir hızla dönüyor ki, biz insanlar bu hızı hissedemiyoruz. Atmosfer olmasaydı, dünyanın bu olağan üstü hızı sonucunda, dünya kendisini yakardı ve böyle bir gezegenimiz evrenin sonsuzluğuna bir kül tabakası olarak dağılırdı, yok olurdu.
İşte her şey ’‘bir döngü ve denge’’ içinde süreklilik kazanıyor. Bu bilginin sonucunda herkes diyebilir ki; atmosfer dünyanın kalıcılığını sağlayan bir sigortadır, bir denge nedenidir.
Devletin de kalıcılığını sağlayan sigortalar ve denge unsurları var mıdır?
Bugün Türkiye’’de hükümet bazı dengelerle oynayarak, gündemi sürekli ısıtıyor ve aşırı derecede, kurumlar arasında sürtüşmelere ve kargaşaya neden oluyor. Aşırı sürtünmeler ve gündemin sıcaklığı Türkiye’’nin dengesini bozuyor. Bu aşırı sürtünmeden ve karmaşadan oluşabilecek olayın sonucu yanmadır, yok olmadır.
Erkler ayrılığındaki dengeler birbirleriyle sürtüştürülürse bunun sonucu yangındır, devletin parçalanmasıdır ve devletin çöküşüdür. Her erk bir denge ve sigorta işlevi yapmaktadır ve bir dişlinin çarkları gibidir. Bu çarkların zayıflatılması, yok edilmesi , işleyen bir sistemin çökmesidir ki; bu çöken, devlettir.
Bugün yargıda yaşananlar, ağızdan çıkmış bir sözün eylemle ispatlanmasına ibretli bir örnektir.Bugün yargıda yaşanan bu gelişmeler sonucunda hangi Allah’’ın kulu Türkiye’’de demokrasi var diyebilir ki. Çünkü demokrasi ’‘hukukun üstünlüğüne’’ dayanır. Hukukla oynanılamaz. Hukuk, kendi içinde bazı dengelerle, devletin sürekliliğini sağlayan bir olgudur, bir erktir.
Yürütmenin, yargıya ve yargı bağımsızlığına saygılı olması gerekmez mi?Yürütme, yıllardan beri yargıya boyun eğdirmek için savaşıyor. Bir ilin Cumhuriyet Baş savcısı bazı gerekçelere dayanarak başka bir ilin Cumhuriyet Baş savcısını tutuklattırıyor. Bu hangi yetkiyle yapılıyor?Böyle bir ’‘hukuk devleti’’ olabilir mi?
Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu’’nun aldığı karar, iktidar tarafından ’‘yetki gaspı’’ olarak nitelendiriliyor. ’“Bir savcıyı görevlendiren merci (HSYK) onu görevden de alır.O onun gerçek yetkisidir’” diyor Sami Selçuk.
Yargı kendi dengeleri içerisinde yürümezse, yargı bağımsızlığına müdahale edilirse, yargı ikiye bölünürse, bu tehlikeli gidişat devleti çökertir ve ülkeyi böler.
Adalet, siyasetin yörüngesine çekilirse, ne hukuk kalır, ne de demokrasi. Siyaseti adalete yerleştirme anlayışı son derece tehlikelidir.
Deniz BAYKAL’’ın dediği gibi; adaleti siyasete yerleştirme tutumu, adaletin temelinin çatırdaması, devletin temelinin de çatırdaması sonucunu doğurur.
Demokratik toplumlarda yargı iktidarın frenidir ve herkes duracağı yeri bilmelidir. Yargı, hukuk devletinin en önemli sigortasıdır.Yargı erki, yürütmenin güdümüne çekilirse, aşırı sürtüşme sonucunda, açığa çıkan karmaşa ve çözümsüzlük; devleti yakar, yok eder.
Vatan Gazetesinde Güngör MENGİ’’nin dediği gibi, hükümete yönelik bir tehdidin varlığı karşısında yargı elbette görevini yapacaktır. İktidar da; rejimin kurallarına ve devletin temel kurumlarına muhalefet etmemelidir. İktidar da olsa; saygı ve fren mekanizması iş görmeli, gerekli noktalarda durmayı bilmeli, hukukun üstünlüğü kabul edilmelidir. Adalet devletin temelidir. Adaletle oynamak, devlet içinde bir iç çatışmaya neden olur.
Evet, her şey bir döngü ve denge içinde sürmelidir. Dünya bir devlet, yargı ise dünyayı sarmalayan ve koruyan bir atmosfer gibidir. Dünya ve atmosfer nasıl birbirlerini koruyor ise, devlet ve yargı da birbirlerini korumalıdır.
Cumhuriyetimizin ve devletimizin aydınlık bir Türkiye için, kurum ve kuruluşlarının barış ve demokrasi çerçevesinde, birlikte hareket etmeleri hepimizin son günlerdeki en büyük dileğidir.