EGEDESONSÖZ – Mimarlar Odası İzmir Şube Başkanı Dr. İlker Kahraman, SONSÖZ TV’nin konuğu oldu. Gazeteci Yazar Muhittin Akbel’in sorularını yanıtlayan Başkan Kahraman, Çeşme Turizm Projesi ve İnciraltı planlarıyla ilgili çok önemli değerlendirmelerde bulundu.
YARIMADANIN YÜZDE 55’İ KADAR ALANIN, KAMUSAL ALANDAN ÇIKMASI GÜNDEMDE
Çeşme Turizm Projesi ile ilgili mahkeme kararlarını değerlendiren Başkan Dr. Kahraman, “Bu konuda bir basın açıklaması yapıldı. Orada kimler vardı? TMMOB oradaydı 24 odasıyla, EGEÇEP, İzmir Yaşam Alanları, Köyleri Koruma ve Güzelleştirme Derneği, Gülcek Koyu Güzelleştirme ve Kalkındırma Derneği, Doğa Derneği, Sualtı Araştırmaları Derneği, İzmir Barosu, İzmir Tabip Odası, 108 vatandaşı temsilen avukatlarımız, Büyükşehir Belediye Başkanı ve Çeşme Belediye Başkanı oradaydı. Bu, şu demektir; İzmirli aslında bu projeyi istemiyor. Görüntü son derece nettir. Ama buna rağmen İzmirli mücadelesini sürdürüyor. Yarımadanın yüzde 55’i kadar bir alanın kamusal alandan çıkması söz konusudur. Kamuoyu bunu istemiyor. Danıştay 6. Dairesi ret kararını kaldırdı, yürütmenin durdurulması kararını verdi. Dava konusu işlemin hukuka aykırı olduğu, uygulanması halinde giderilmesi güç ve imkânsız zararlar davasına da yol açacağı da tespit edilmiştir, dedi. Maddi ve hukuki koşullar hiç değişmediği halde Danıştay 6. Dairesi hukuki hukuki istikrar, hukuki öngörülebilirliği de yok sayarak açıkça bize göre hukuka aykırı bir işlem yaptı. 16 bin hektar büyüklüğünde bir alandan bahsediyoruz. Yarımadanın yüzde 55’ini kapsıyor ve yüzde 97’si de kamu alanı, yani sizin, benim, İzmirli hemşerilerimizin yeri var oralarda. Burada da aslında tescilli orman alanı var, 5 bin 200 hektarlık. Bu turizm bölgesi olarak ilan edilecek yerin 3’te 1’i de orman alanı. Bizim kamunun orman alanı olarak ele aldığı alan turizm bölgesine katıldı. Ormanla ilgili tasarrufu henüz bilemiyoruz ama tabii ormanlık bir alanı turizm bölgesine açarsanız elbette sonuçlarına katlanırsınız. İzmir’in kabul etmediğini zaten belirtmiştim. Zaten Çeşme’de bir su problemimiz var Alaçatı Kutlu Aktaş Barajı’mız var orada ve onun da mutlak kısa, orta ve uzun mesafeli kullanma suyu koruma alanı var. Bu koruma alanı da bu alanın içinde. Yani diyor ki; ben bu yarımadaya içme suyu sağlıyorum, bu alanın bu kadar kısmına yaklaşamazsınız. Burada ilginç olan deniz yüzeyi var. 20 milyon metrekarelik bir deniz yüzeyi de alanın içinde. Bu bizim için yeni bir şey. Çünkü bunu 3. şahıslara devredeceğiz. Bunun içerisinde adamız da var. Adanın da kullanım haklarını devretmiş olacağız. Bu İzmir’in içine sinmiyor. 42 kilometre kıyı bandı var bu da yerli ve yabancıya irtifak hakkı tesis edecek demek. 6 milyon metrekaresi mera alanı, aslında mera alanında sadece hayvancılık alanı var, başka bir şey için kullanamıyoruz. Fakat bu alanın içinde 18 adet arkeolojik sit alanı var. Bu aslında davalı idare tarafından hazırlanan Stratejik ÇED Kapsam Belirleme Raporundan okuyorum ben bunu. 19 adet de endemik bitki türü var. Bir de bu alanın içinde şimdi Alaçatı Kıyı Sistemi Sulak Alanı var. Bu sulak alanda da Türkiye’de görülen kuş türlerinin çok büyük bir bölümü burada. Yaklaşık 400 adet kuş türü fotoğraflanmış durumda, çok değerli hocalarımız tarafından. Burası büyük bir keyif; orman var, kamusal deniz alanımız var, endemik bitki türlerimiz var. Bunların hepsinin olduğu alanda Alaçatı Sulak Alanı var. Zaten yarımadaya su sağlayan bir yerin olduğu yer göz bebeğimiz. İzmirlinin içine sindirememesinin ön sebebi budur. Bu alanının, bu çok büyük bir yarımadanın yüzde 55’i ranta açılması bizi üzüyor” dedi.
11 TURİZM BÖLGESİ VARKEN, YENİ BİR TURİZM BÖLGESİNİN İLAN EDİLMESİNİ ANLAYAMIYORUZ
İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Tunç Soyer’in, İzmir’de 11 turizm bölgesini hatırlatmasını değerlendiren Başkan Dr. Kahraman, şunları söyledi:
“11 tane turizm bölgesi var yarımadada, bu 11 bölge aslında büyükşehrin planlarına da işli, 1/25 bin dediğimiz bizim planlarımızda turizm bölgeleri işli. Demek ki bu alanlarda bir şeyler yapabiliriz biz. Bugüne kadar ne yapılmış diye bakarsak aslında yapılmamış. O zaman zaten bayağı ciddi bir alanda turizm bölgesi ilan edilmişken, bu zaten kentin yerel idaresinin de planlarına işliyken, bu alanlarla bir takım turizm faaliyetleri gösterilebilecekken gösterilmemişken yenisinin ilan edilmesini de en başından beri anlayamıyoruz. Burada da bir sıkıntı var ve bir taşıma kapasitesi var aslında. Süreli Teşvik Kanunu’nda diyor ki, koruma kullanım dengesi gözetilerek bir taşıma kapasitesi belirlenmeli. Burada zaten bakanlığın kendisi diyor ki 100 bin istihdam. 100 bin istihdam dediğiniz, çocuğu olacak, eşi olacak, kendisi olacak, 300 bin kişi. 300 bin kişi zaten bu bölgede yaşayacak, sinemaya gedecek, çay içecek, itfaiyeye ihtiyacı olacak, hastaneye ihtiyacı olacak, okula ihtiyacı olacak. Şimdi burada demek Kİ 300 bin kişilik kent yaratmanız gerekiyor, çalışanlar için. En az 300 bin kişilik. Bu bölge zaten bir çekim merkezi olacağı için Türkiye’nin farklı yerlerinden 20 bin kişi de ekstradan bölgeye yerleşmesi bekleniyor. Turizmin farklı etki alanlarından yararlanmak için bunun taşıma kapasitesine bakın diyor bakanlığın kendisi. Zaten buralar aslında bizim için vazgeçilmez unsurlar. Biz net görüyoruz fotoğrafı. ‘Kamu yararı var mıdır?’ diye soruyor mahkeme heyeti, bilirkişi de çok net kamu yararı yoktur diyor. Kamu yararı olmayan, kamusal alana sahip olan bu büyüklükte bir alanının bu şekilde elimizden gitmesine İzmirli tabii ki hayır diyecek. Danıştay ne yaptı? Kafa karışıklığını hemen toparlayalım. Cumhurbaşkanlığı kararıyla burası bir turizm bölgesi ilan edilmişti. Biz bu turizm bölgesinin ilan edilmesini kaçırmışız. Ancak ilan edildikten sonra fark ettik. Sonra da büyüttü onu, biz büyütülmesine dava açtık, genişletilmesine dava açtık. O büyümenin olabileceğine dair bir kanaat getirildi. Biz şimdi temyize gidiyoruz, temyizde de bunun muhtemelen bizim dediğimiz şekilde olacağını öngörüyoruz. Yani sürecin bitmiş olması gibi bir durum söz konusu. Çok değerli avukatlarımız var, bizleri ve 108 vatandaşımızı temsil eden… Temyiz davası devam edecek ve o temyiz davasında da muhtemelen bizim dediğimiz şey gerçekleşecek diye bekliyorum.”
O ZAMAN BİZ KIBRIS’A TÜRKİYE’DEN NEDEN SU GÖTÜRDÜK?
Çeşme Turizm Projesi içinde yer alan golf sayılarının sayısını azaltmanın bir anlam ifade etmediğine vurgu yapan Kahraman, “Denizden suyu arıtıp kullanılmasını sağlayacağız” yaklaşımına şu eleştiriyi getirdi:
“Evet; golf sahalarının sayısı azaltıldı ancak bu çözüm değil. Çimin yetişmesi için buraya verimli toprak getirmek lazım. Kabaca hesapla, 15 milyon metreküp su tüketimi gerekiyor bu golf sahaları için. Bu suyu ben denizden arıtarak alacağım gibi bir çözüm önerisi yapıldı ama denizden arıttığımız suyun tuzunu ne yapacağız? Çok ciddi miktarda tuz bertaraf etmemiz gerekecek. O bir çevre katliamına sebebiyet verir mi? Bu konuda endişemiz var. Bu endişeyi giderecek herhangi bir somut veri hiçbir şekilde görmedik ne yazık ki. Çok daha net devlet ciddiyetinde öneriler getirilmeli. Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’ne Türkiye’den su götürülüyor. Kıbrıs adasında yaşayanların kafaları çalışmıyor mu? Neden arıtma yapmıyorlar? Demek bu iş öyle yapacağım demekle olmuyor. O zaman, Kıbrıs’ta da denizden su alınıp arıtılsaydı. Ayrıca yeşil alan alabilmesi için3 bin kamyon toprak taşımak gerekiyor. Bunlar imkansıza yakın işler. Hadi bunu da yaptık diyelim, bu sefer orada çim alanını böceklerden korunması için kimyasallar verilecek, toprağı kirleteceğiz. Az önce bahsettim, bu kadar büyük bir grup buna neden karşı çıkar? Bundan karşı çıkar! Bilimsellikten uzak olduğunuz için, hayalci olduğunuz için, kamusal alanının elinizden çıkmasına bir çözüm önerdiğiniz için İzmirli buna karşı çıkar! İzmirli buna karşı çıkmaya da devam edecek. Alaçatı yeraltı kaynaklarını biz kurtaracağız ama argo turizme sakız, bağ, badem ağaçları, bisiklet, doğa yürüyüşü rotaları, doğaya, toplumsal yaşama saygılı yaklaşımlarda da biz kesinlikle yer almak istiyoruz ve doğrudan da bunun olması yönünde bir inisiyatif kullanıyor İzmirli. Bu arada 4 milyon metrekarelik inşaat alanın söz konusu. Yani bunlar çok büyük rakamlar, 300 bin kamyonla topraklar, bunların bakımları, su arıtımları… Fizibiliteleri hiçbir şekilde göremedik. Göremeyeceğiz de muhtemelen. Bu zamana kadar görmediysek bundan sonra da görmeyeceğiz.”
BAKANLIK BİZİ SADECE O İLK TOPLANTIYA ÇAĞIRDI
Çeşme Turizm Projesiyle ilgili bakanlığın kendilerinden görüş almadığını belirten Dr. İlker Kahraman, “Sadece ilk toplantıya çağırdılar, orada görüşlerimizi dile getirdik. Sonrasında ne yazık ki görüşlerimizi alma konusunda istekli olmadılar” dedi ve sözlerini şöyle sürdürdü:
“Bakanlık, İzmir Büyükşehir Belediyesi’ne görüş soruyor. Büyükşehir Belediyesi diyor ki; 11 adet turizm merkezi olduğunu, Çeşme projesinin hayata geçirilmesiyle ilçenin yaklaşık yüzde 62’sinin turizm merkezi haline geleceğini ifade ediyor. Yeni bir turizm merkezi belirlenmesi sınırların büyütülmesine yönelik yürütülen çalışmaların sebebi anlaşılamamıştır, diyerek olumsuz görüş veriyor. Tunç Bey o sebeple bize katıldı. Mahkeme, peki kamu yararı var mıdır yok mudur, diye bilirkişi raporuna soruyor. Bilirkişi raporu da diyor ki; işte dava konusu eklemeyle koruma alanları yanı sıra turizm kullanımlarına dolayısıyla yapılaşmaya da açılmasına da yol açacak olan sınır kararının tarım ve orman alanları doğal değerler, flora, fauna, ekosistemler, su kaynakları, kültürel miras üzerinde yaratacağı olumsuz etkileri göz önüne alındığında planlama ilkelerine ve kamu yararına uygun olmadığı görüşüne varılmıştır. Elimizde böyle bir bilirkişi raporu var. Ama bu bilirkişi raporuna rağmen deniliyor ki, sorun değil… Zaten bizi kızdıran aklımızla alay edildiğini düşündüren noktada aslında tam olarak bu.”
NİTELİKLİ ALANDA HERHANGİ BİR YAPILAŞMA OLAMAZ
Çeşme Turizm planlarının henüz çıkmamasıyla ilgili görüş bildiren Dr. İlker Kahraman, sit alanlarıyla ilgili olarak şu değerlendirmelerde bulundu:
“Bu noktada güzel bir gelişme oldu. SİT dereceleriyle ilgili bir dava sonuçlandı. Bu SİT derecelerinde de şöyle 2 tane alan var aslında; bir Sürdürülebilir Koruma ve Kontrollü Kullanım alanı diye bir alanımız var, bir de Nitelikli Alan… Sürdürülebilir alanda bir miktar yapılaşmaya izin veriliyor, Nitelikli Alanda belli şeyler yapılabiliyor. Zorunluluk hâlinde teknik altyapı, atık su arıtma tesisi, atık su deşarjı gibi binaya uygun değil altyapıya uygun teleferik gibi şeyler yapılabildiği bir şey. Nitelikli Alanda bir yapılaşma yapılamaz demek bu. Şimdi bu SİT davasının SİT’in düşürülmesiyle ilgili yürütülen davada şöyle bir sonuç çıktı; İzmir 2 No’lu İdare Mahkemesi dedi ki, nitelikli alanlarla ilgili benim bir sorunum yok ama bunu sürdürülebilir alanlarla ilgili sorunum var, bunlar da yapılaşmanın olması geriye dönülemez bir şeyi olduğunu sorun haline getirir dedi. Burada aslında şunu dedi kabaca; yani ‘Bu alanın tamamı nitelikli alandır’ dedi. Şimdi bu SİT derecesinin buna dönmesi zaten bizim dediğimizin bilimsel olarak da kanıtlanması demek oluyor. Yani İzmirli, ‘Aman Allah’ım burada da başımıza bela geldi’ gibi algılamasın, bu bir kazanılmış davadır aslında. Çünkü bilim aynı şeyi söylemektedir. Mahkeme heyeti de bilimin söylediğini tescil etmiştir, demiştir ki benim buradaki nitelikli koruma alanlarıyla ilgili bunlar nitelikli ve koruma alanı altında olması gereken alanlar ama sizin bu sürdürülebilir yapılaşmaya hazır hale getirdiğiniz alanlar uygun değil, onların da korunması gerekir. Zaten bina yapacak kalmadı ki. Yani bu bölgede bina yapacak ve inşai faaliyeti yapabileceğimiz bir yer kalmadı. Şimdi zaten bu inşai faaliyet yapacak yerimiz kalmamasıyla İzmir’in bunu istemesiyle şimdi agro turizm gibi turizm alanlarının önerisiyle bununla zaten aklın yolu birken vazgeçmek gerekir. İzmir’in neredeyse tamamı bunun karşısında. Çeşme Belediyesi’nden Büyükşehir Belediyesi’ne kadar, çok değerli avukatlarımız kenetlenmiş durumda, vatandaşlarımız adına da. Biz hep beraber diyoruz ki bu böyle olmaz. Mahkeme de diyor ki burayı koruyalım, bu böyle olmaz. Hayal kurmaktan vazgeçelim, 300 bin kamyon toprak getirme fikrinden vazgeçelim. Carufa Adası’nı işin içine alıyoruz ve burada da 2 ayrı SİT bölümü var. Sürdürülebilir ve doğal koruma kontrolü kullanıma dönüştürmüştü. Bunların hepsini şimdi durun bir dakika dedi, derecelerinin düşürülmesiyle ilgili İzmir 2 No’lu da idare mahkemesinin kararı bunları tekrar bir değerlendirelim dedi. Aslında evet bunlar bizim için doğal miras, bizim elbette ki gelecek nesillerimize kalacak ve göz bebeği gibi bakmamız gereken yer. İzmir 2 No’lu İdare Mahkemesi dedi ki, ya evet siz doğru söylüyorsunuz, biz buna böyle bakalım, biz bunu koruyalım. Aslında şu anda yapılaşma gibi bir şey söz konusu değil. Cumhurbaşkanlığı kararnamesiyle alanın genişletilmesine yönelik bir davanın reddini temyize götürüyoruz. O temyizden bizim dediğimiz gibi bir karar çıkacak diye düşünüyoruz. İzmirli hakkını armaya devam edecek. Zaten alanının büyümesinde bir yürütmesinin durdurulmasına ret verildi. Biz onu temyize götürdük o yüzden süreç başka olacak. Bugünkü oldubittiye İzmir, kamuoyu sağlayacaktır. Çünkü bizim burada herhangi bir yapılaşma hakkı kimsenin yok. Bu mahkeme kararıyla çok net ortada, zaten cumhurbaşkanı genişleme alanıyla ilgili bir ret var. Temyize götürüyoruz kazanacağımızı düşünüyoruz. Kötü karamsar bir tavrımız yok. İzmirli bu işi olmasını istediği gibi sağlamaya yönelik kenetlenmesinin çözüm önerilerini almıştır ve meyvelerini yemek üzeredir.”
TUNÇ BEY’İN KEMERALTI ÖNERİSİ DOĞRU BİR ÖNERİDİR
İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Tunç Soyer’in, “Çeşme Turizm Projesi’nden vazgeçin, Kemeraltı’na bakın. Yatırımı oraya yapalım” çağrısını değerlendiren Başkan Dr. İlker Kahraman, şunları söyledi:
“Tunç Bey’in Çeşme Projesi’ne karşın Kemeraltı’nı önermesini çok doğru bulduk. Kemeraltı ekonomidir, Kemeraltı turizm, tarih demek. Kemeraltı’na elbette önem verilmeli. Belki de dünyadaki çok sayılı açık alan alışveriş merkezlerinden birisi Kemeraltı, biraz da desteğe de ihtiyacı var. Bizler tarafından da desteğe ihtiyacı var. Tekil örnekler devam ediyor şu anda Kemeraltı’nda ve cazibiyet oluşturmasına çaba sarf etmeye çalışıyoruz hep beraberce. Ama daha da iyisi olmalı. Kemeraltı bizim gülen yüzümüz olmalı. Kemeraltı’nda Musevi cemaatinin çok güzel bir projesi var; Havraları yeniden hem turizme kazandırmak istiyorlar, can vermek istiyorlar. Elimizden gelen yardımı yapacağımızı onlar da biliyorlar, emirlerine amadeyiz. Yani bu değerleri ortaya çıkartıp, ezberi takip etmek yerine ezber bozan hareketler yapmaya çalışsak zaten çok başarılı işler yapacağız. Sadece Kemeraltı’nı dünyaya tanıtsa dünya çok şey kazanacak. Çeşme Projesi’nden çok daha değerli, çok daha nitelikli. Çeşme Projesi’ne bir şey yapmayalım zaten. Bu agro turizmi netleştirelim. Orada görülecek çok şey var. Siz sadece onun doğal izlerini koruyun, insanlar buraya gelecek. Avrupa’dan buraya bunu görmek için, bu doğalı görmek için, ait olmak için, bu güzel doğayı hissetmek için mutlaka gelecekler, biz bunu sağlamalıyız bence.”
İNCİRALTI’NDA PLANLAMAYI TARTIŞTIĞIMIZ ANDA, YAPILAŞMAYI LEGALLEŞTİRMİŞ OLUYORUZ
Mimarlar Odası İzmir Şube Başkanı Dr. İlker Kahraman, İnciraltı planlarıyla ilgili gelişmeleri değerlendirdi:
“Biz doğal olanı korumak üzerine bir yaklaşım sergilemeliyiz. İnciraltı’nı konuşuyoruz. Bu alan şimdi neden büyüdü ve neden hâlâ kamuoyunun gündeminde? Çünkü orada bir yapılaşma isteniyor. Planlama da o. Planlamayı tartıştığımız anda, yapılaşmayı legalleştirmiş oluyoruz. Bu yapılaşmanın legalleşmesiyle ilgili geçmişten günümüze kadar yapılaşmanın ne şekilde olduğunu Şehir Plancıları odamız çok güzel şekilde toplamış. Aslında tabii buradaki hakkaniyeti kaybetmekten biz ve oradaki mülk sahipleri de hakkaniyet kaybı sebebiyle sıkıntı yaşıyor. Siz şimdi İnciraltı’nın göbeğine Özdilek gibi bir otele izin verirseniz ki verildi o zaman ‘Ona oluyorsa bize neden olmuyor’u da dile getirirseniz veya biz sayfiye yerine kocaman bir otoyolu yapıp otoyolun kenarına da alışveriş merkezleri rant merkezleri yaratırsanız diğer tarafa yapmazsanız bunun tepkisini çekersiniz. Buradaki insanların buranın tarım alanı olmasıyla ilgili bir derdi olduklarını zannetmiyorum. Bana sorarsanız tarım arazisi ama o kadar büyük bir adaletsizlik var ki karşılarında. Kaçak yapılar var burada onların legalleştirilmesi lazım o yüzden plan daha iyidir diye bir yaklaşımla geliyorlar. Sorum şu, soruya soruyla yanıt vereyim. Biz Hollanda’da olsaydık, şehrin göbeğinde böyle bir alan olsaydı, bu konuşulur muydu? EXPO’yu hatırlayın. Biz onu bu alana yapacağız diye düşündük. EXPO’lar aslında turisti çeker. Siz öyle bir yere EXPO alanı yaparsınız ki orası gelişir. Geliştirmek istediğiniz yere EXPO yaparsınız. Denizin dibine, şehrin içinde, şehrin göbeğinde olan bir yere yapmazsınız ki. Burada bir mantık hatası var. Sağlık turizmi bence İzmir için olmazsa olmazdır, çok da doğru bir karardır. İzmir zaten bu sağlık turizminde İstanbul’dan çok daha doğru bir yerdir, çok da iyi hastanelerin olduğunu görüyoruz. Sağlık turizmi de önemlidir ama niye İnciraltı’nda yapıyoruz? Şimdi bunun sebepleri gerçekten konuşulmuyor. Bu sorulara gerçekten yanıt verilmiyor. Şimdi burada bir boş alan var burayı dolduralım deniyor.”
BURADA EXPO OLMADI, BARİ BİR ŞEY YAPALIM, DEMEK DOĞRU DEĞİL
Plana göre en fazla üç kat yapılaşmaya izin verilmesinin, planları doğru göstermeye yetmeyeceğinin altını çizen İlker Kahraman, şunları söyledi:
“Planın tartışılması legalize edilmesi demek. Herhangi bir plan, herhangi bir yerde planlama yaptığınızda benzer terkler yapılıyor. Burada fark olarak 3 katlı yapılmış. Zaten zemin de daha fazlasını kurtarmaz. Orada depremden sonra gördük, yeni yapılaşmaya zaten izin verilmiyor, doğru. Burada şimdi şöyle yapalım, şunu konuşalım; bizim bir Karşıyaka diye bir alanımız var, arada da deniz geçiyor. Ben diyorum ki, körfezi dolduralım, zaten koku yapıyor! Üstüne de geçici konutlarımızı yapalım. Yollar yaparız 8 şeritli, 10 şeritli, körfezden de kurtuluruz. Onu da İnciraltı’na bağlarız. Şimdi ben bunu desem deli demez misiniz bana? Bir yere oturtuyor muyum, herhangi bir kriter var mı? Yok! Herhangi bir kriterim yokken ben bunu pat diye uydurabiliyorum! Her ne kadar şakaya vuruyor olsam da beni destekleyen olabilir. Burası çok kıymetli bir yer ama buraya bir şey yapalım diyoruz. EXPO olmadı bunu yapalım, bu olmadı 3 katlı yapalım, yol yapalım. Neden yapalım? Biz şimdi yapmama üzerine gitsek, koruma üzerine gitsek, var olanının üzerinden gitsek ama bu başka bir bakış açısı. Tarım alanını, 3 katlı yapıyoruz. Bunu Hollanda’da konuşmuyorsak, burada niye konuşuyoruz? Bunu ortaya koyalım lütfen. Bizim çağdaşlaşma adına gitmek istediğimiz noktalarla yaptığımız şeylerin paralel olması gerekmez mi? İzmir’in korunması gereken değerleri var. Yola neden ihtiyacımız var? Ne kadar yol yaparsanız o kadar trafik olur. Artık büyükşehirlerde Avrupa’da trafik olmasın diye yayalaştırma yapılıyor. Bu yaklaşımın üzerinden giderken tüm dünya, daha doğal çevreci; koruma üzerinden giderken biz neden bunu tartışıyoruz? Hiçbir zaman anlayamadığım anlayamayacağım şey de bu. Zaten tarım dışı kullanım için de herhangi bir kamu yararı yoktur diye elimize gelmiş bir şey yok. Tarım dışına çıkarılması şartları kanunla belirtiliyor, bölgede alternatif bir alanın olmaması ya da kamu yararının olmaması şartıyla kamu yararının dışına çıkartılabiliyor. Ama şimdi bir kereden bir şey olmaz diye orada otel yapıldı ona ses etmeyin, şimdi bir mağduriyet var. Elde olan değerin değer olarak işletilememesi, kaçak yapılaşma, bunlara göz yummayalım. Benim toprak sahiplerine, Tayfun Beylere sözüm yok. Bakış açılarımız tam paralel değil. Ben diyorum ki bu böyle değerli.”
190 SAYFA RAPOR YAZILDI, KAMU YARARI YOK, DENDİ
İnciraltı planlarında geçmişte gündeme gelen ve rafa kaldırılan Körfez Geçiş Projesi’nin ayağının da yer almasını eleştiren Başkan Kahraman, “Yanlışı ortaya koyuyorsunuz, dava açıyorsunuz, kazanıyorsunuz. Bir süre karşınızdaki kurum çıkıyor, hayır, bu böyle olacak, diyor. Ama biz hepsini söyledik, konuştuk, bunlar yanlış, yararı yok. Bilirkişi 190 sayfa rapor veriyor diyor ki kamu yararı yoktur. Mahkeme heyeti diyor ki, biz baktık, değerlendirdik, yapılsın! Bunlar olmaz, içselleştiremeyiz bu kararı. İçselleştiremezsek öteki olmaya davet edersiniz bizi. Bunun olmamasını sağlamak lazım. Ben diyorum ki ne kadar yol olursa o kadar trafik olur. Araçların hiçbirisi ülkede yapılmazken neden bu araç alımını teşvik edecek yaklaşım yapıyorsunuz? Alsancak’ta gidin her evde birey sayısı kadar araç var. Herkes evinin önünde olsun istiyor arabalarını bunlar bizim hem dengeyi kaçıran, İzmir içindeki ekonomik koşulları bir olmayan insanların harmonisini kaçıran hem uçurumun açılmasını sağlayan yaklaşımlar hem de yanlış. Yol yapmak trafiğe çözüm değildir. Yol yapmamak trafiğe çözüm olabilir. Çünkü toplu taşımaya sevk edersiniz, toplu taşımayla bu işi çözmek için bir baskı oluşur. Toplu taşımayla siz bu işi çözersiniz, bisiklet devre girer, çözümler daha çevreci olmaya başlar. “Bir tane tüp geçit yapalım güzel olsun” bunlar geçici çözümler. İnsan hayatı, dünya üzerinde harcanan bir ömürlük vakitle bunları, doğanın kendisine çare olacak yaklaşımları yapması pek mümkün değil. Bizim daha uzun soluklu düşünmemiz lazım.”
İTİRAZ KONUSUNDA TMMOB DURUMU DEĞERLENDİRİYOR
Başkan Dr. İlker Kahraman, “Plana itiraz edecek misiniz, dava açacak mısınız? sorusuna şu yanıtı verdi:
“İnciraltı planı 9 Haziran’da askıdan iniyor. Zaten itiraz süresi askı süresi boyunca, askıdan inince dava süresi başlar. TMMOB bunu değerlendiriyor, gelecek hafta bir toplantısı var; bu konuda ne yapılacak, nasıl yaklaşım gösterilecek, karar verilecek. İtiraz edilip edilmeyeceğini, dava açılıp açılmayacağını, TMMOB üyesi arkadaşlarla görüşmeden söyleyemem ama itirazlarını yasal yollarla dile getirecektir TMMOB. İtirazdan, dava açılmasından korkmamak gerekir. Yasal olanın hakkını aramak demektir, dava açmak. Dava açmayın diyorlar. Neden? Dava açmak size kötülük yapmak mı demek? Biz bu iş mantıksız diyoruz. Şimdi bir yanda Çeşme Projesi var gündemde, Karşıyaka’da bir yolla İnciraltı’na bağlıyoruz oradan da Çeşme’ye gideriz. İzmir’in alacağı duruma bakar mısınız? Araç yollarıyla İzmir’i hızlı geçiş güzergahı yapalım, oradan da hızlıca yeni yapılan yarımadanın yüzde 55’ine farklı bir sermaye grubu, İzmirli olmayan birileri gelsin. Şimdi bu kâğıt üzerinde bize gösterilen peş peşe getirilen, gelişim diye sunulan şey bu. Bir yol yapalım yolları hızlıca birbirine bağlayalım. İtiraz konusunu TMMOB değerlendiriyor. Yakın zamanda karar açıklanır.”
İNCİRALTI’NDA MAĞDURİYETİ BİZ KENDİ ELLERİMİZLE YARATMIŞIZ
Başkan Kahraman, plana göre 590 bin metrekare yeni yeşil alanın kamuya açılacağıyla ilgili şunları söyledi:,
“İnciraltı şu anda zaten tarım alanı, sera alanı, yeşil alan. Az önce bahsettiğim gibi, tarım dışarına çıkarılacak alanlarda bir kamu yararının olması gerekiyor. Kamu yararının nerede olduğunu birisi bana söylesin lütfen, ondan sonra konuşalım. Mağduriyeti biz kendi ellerimizle yaratmışız. İkiye ayırmışız, yol geçirmişiz. Yolun bu tarafında alışveriş merkeziyle büyük bir rant yaratmışız hatta da bununla kalmamış, İstinye Park gibi herkesin itiraz ettiği, itirazında haklı olduğu, aslında afet toplanma alanını da içine alan hatta Çevre Şehircilik Bakanlığı’na ait binaları proje alanı olarak bir binanın yapılması ve çok kocaman bir şey yapılmış. Oradaki insanlar görüyorlar bir tarafta otel var, diğer tarafta İstinyepark var, Özdilek var, arada bir sürü alışveriş merkezi var. Bir ticaret var. Bunu biz yaptık. Alışveriş merkezlerinin orada olması bize bir fayda sağlıyor mu? Hangi gelişmiş ülkede alışveriş merkezleri bu kadar şehrin içindedir? Oradaki trafiği düşünün oradaki çevre kirliliğini düşünün. Hangi gelişmiş ülkede bu kadar büyük bir otoyol sayfiye yerine gider? Tatil yapmaya biz hız yaparak gidiyoruz. Bunlar bizim plan hatalarımız, planlama hatalarımız ama bize plan değil pilav lazım diyen yaklaşım da bu kadar oluyor. Bizim İzmir’in öncü olarak bunu değiştirmesi gerekir. İzmir’den beklentimiz bunun tam tersini söylemesi. Görüyoruz, yapıyor bunu İzmir. Çok güzel kenetleniyor. Ülkeye aydın geleceğe örnek olacak çareleri bir arada olmaya sağlayarak veriyor ve burada hiç endişem yok, İzmir kamuoyu, İzmirli bunu gösterecektir.”