Aramızda kaç kişi?
Aynı “takvim günü”nde doğup...
Yıllar sonra...
Aynı “takvim günü”nde bu yaşlı dünya veda etmiş olabilir?
Sayması bile mümkün değil...
Ama...
Sesi güzel, kendi güzel o kız...
Bir “Perşembe” günü dünyaya gözlerini açtı...
Bir “Perşembe” günü dünyaya gözlerini kapattı...
Araya...
San’at dünyasını da sallayan...
Son ayları hariç...
Şahane bir “58 yıl” sığdırdı ve...
Adeta...
Hayata… Kadere… Alın yazısına…
Şaka yapar gibi…
Yaşadı... Sevildi... Alkışlarla yüceldi...
Ve zamanı geldi; gökteki yıldızlara arkadaş oldu...
***
Altı çocuklu İstanbullu bir ailenin en küçüğüydü…
Mahalleli bayılırdı O’nun billur sesine...
Lise’ye devam ederken...
Üsküdar Cemiyeti'nde şakımaya başladı…
Melahat Pars, Kamuran Yarkın ve Feriha Tunceli gibi…
Birbirinden değerli hocalardan ders aldı…
Yıl bitmeden...
Ustaların “bi’tanesi” oluverdi...
Çok şekerdi...
Şarkılardaki gibi...
Gülence gözlerinin içi gülüyordu...
Artık sahnelerin zamanı gelmişti…
Bi’anda karar verdi ve...
Şarkıdaki gibi “tek tek basaraktan…” sahnelere uçtu…
25 yaşına geldiğinde...
Selami Şahin’in kanatları altına girdi...
Artık, albüm üstüne albüm yapmaya başladı…
Sahnelerin gamzeli, ceylan bakışlı “serçe”si…
Artık kalbini yerinden oynatan “tik-tak”ların esiri olmuştu…
Ya da magazin dilinde olduğu gibi…
“Şöhret O'na…
O, şöhret'e göz kırpıyordu…”
Billur sesiyle...
Türk Sanat Müziği’ne vurgun olanları adeta mest etti...
İzmirli bestekar Avni Anıl’ın...
“Bu Akşam Bütün Meyhanelerini Dolaştım İstanbul'un”...
Adlı ölümsüz eserini...
Kıdemli sanatçılar bile...
O'nun kadar anlam katan…
O'nun kadar insanın içine işleyen…
O'nun kadar çarçabuk sarhoş eden…
Bir tarz ile seslendiremedi…
***
Klasik Türk Müziği'ne aşıktı; başka tarza yönelmedi…
Dünyanın en güzel müziğinin…
Söylerken tadını çıkarıyor; izleyenleri mest ediyordu…
***
Sonra bi'baktı ki…
Tanrı'nın O'na cömertçe bahşettiği güzellikler…
Sadece sesiyle sınırlı değildi…
Şarkı sözü yazabiliyor…
Hatta nefis besteler yapıyordu…
Yaradan'dan başka ne isteyebilirdi ki?
***
2000'li yılların başında…
“Yeşilçam Klasikleri” ile en güzel çağını yaşadı…
Artık Sevmeyeceğim… Damarımda Kanımsın… Zalimin Zulmü… İntizar… Bir Garip Yolcu… Senden Vazgeçemem…
Şarkılarını yorumlarken…
Alkışların en büyüğünü topluyordu…
***
O'na ailesinin takdir ettiği…
Aslında bir erkek adı olan “Hüner” kelimesinin…
Her alanda hakkını verdi…
Adı gibi müthiş marifetliydi…
Mutfak'tan gelen mis gibi kokuların yetenekli aşçısıydı…
Nakışa ve dikişe eli çok yatkındı…
Bi'tek aşk hayatında “hünerli” olamadı…
Yalnızlıktan sık sık şikayet etse de hiç evlenmedi…
Biliyor musunuz?
Türkiye’de an itibarıyla…
Topu topu “494” tane “Hüner” ismiyle yaşayan var…
Kullanım sıklığını merak ediyorsanız…
Türkiye’de her 166 bin kişiden birinin adı “Hüner”…
***
2
Yirmili yaşlarında kalbi tekledi…
Açık ameliyat yaptılar…
Göğsündeki derin ameliyat izi yüzünden…
Hiç dekolte sahne elbisesi olmadı…
***
Son olarak sevenlerine…
Sanki veda edeceği içine doğmuş gibi…
Sözleri ve müziği kendisine ait şarkılardan oluşan…
Bir maxi single çıkardı…
O çalışma hayranlarına “veda busesi” gibiydi…
Çok beğenildi, adeta kapışıldı…
***
Birdenbire…
Halsizlikten şikayet etmeye başladı…
Hastaneye götürdüler…
Tahliller yapıldı…
Doğduğu gün, “1 Nisan 2020”de…
58 yaşına girdiği saatlerde…
Kemik iliği kanserine yakalandığını öğrendi…
Hemen hastaneye yatırdılar ama…
O güzel assolist…
Ne kemoterapiye ne de radyoterapiye…
Cevap vermiyordu…
Bir süre sonra melun hastalık kemik iliğinin dışına taştı…
Vücudun başka köşelerine sıçradı…
Nefes darlığı giderek artıyordu…
Perşembe son gecesi oldu…
Dünya tatlısı Hüner Coşkuner'in…
***
Taaa, yıllıar önce…
Mesut Yar'ın…
TV programı ‘‘Burada Laf Çok’’ programına konuk olmuştu…
O sırada…
Henüz 50 yaşındaydı…
Paat, diye…
Canlı yayında deyiverdi, yüreğinden taşanları:
‘‘Küpelerimle gömülmek istiyorum!’’
Neden küpelerle, sorusuna da bi'solukta cevap verdi:
‘‘Küpesiz günüm yok… Aksesuarı çok severim... Küpe, bilezik, kolye fark etmez… Bundan güç mü alıyorum bilemiyorum... Vasiyetim var aileme, Allah gecinden versin; yaşamak her şeye rağmen çok güzel ama küpelerimle gömülmek isterim…”
***
Sanat Dünyası'nın harbi kızıydı…
İzmir'e geldi mi, mutlaka bizim eve uğrar; hasret giderir…
Alsancak sokaklarında dolaşmaya bayılırdı…
***
Çok sevdi, deliler gibi sevildi ama…
“Hüner'i, aşka sökmedi…”
Sevgi dolu kocaman yüreği ile…
Lösemili Çocuklar Vakfı başta olmak üzere…
Şifa dağıtan tüm derneklere el uzattı…
Gönüllü çalıştı; bir kuruş almadı…
***
Sahnedeki duruşu ömre bedeldi…
Tartışmasız…
Türkiye'nin kadın Türk Sanat Müziği duayenleri arasındaydı…
Kadim dostumuzdu…
O'nun gamzeli gülüşünü hiç unutmayacağım…
Vedası çok ama çoook acı verdi…
Nokta…
Sonsöz: “Şarkılarda hüzün var, bir daha uyanıncaya kadar… Belki gelir bir ölüm, alır bedenimi sonsuza katar… / Murat Yılmazyıldırım – Müzisyen ve yazar…”