İttihat ve Terakki yöneticileri Teşkilat-ı Mahsusa’da çalışacak dil bilen, kültürlü bir elemana ihtiyaç duymaktaydı. Bu göstergelerin işaret ettiği Osman Nevres, gerekli yeterlilikleri sağladığı için Fransa’ya gönderildi. Fransa’daki eğitimini tamamlayıp tamamlamadığı kesin olarak bilinmese de Teşkilat-ı Mahsusa kadrosunda bu yıllarda katıldığı ve eğitimi sırasında bu kimliği doğrultusunda haber alma, İttihatçı muhaliflerin takip edilmesi ve Avrupa kamuoyunu etkilemek adına bazı tanınmış gazete yazarlarını etkileme vb. görevler üstlendi. Bu görevi doğrultusunda ise neredeyse Avrupa’daki bütün ülkeleri dolaştı.
Paris’te eğitim gördüğü sıralar Trablusgarp Savaşı ile ilgili bir filmin vizyona girdiğini duyan Osman Nevres, filmi izlemek üzere Paris’in ünlü sinemalarından Olimpia’ya gider. Ancak filmi seyrettiği sırada hiç de beklemediği bir tabloyla karşılaşır. Türklerin kötülendiği, barbar ve zalim insanlar olarak gösterildiğini görünce dayanamayan Nevres, oturduğu sandalyeyi beyaz perdeye fırlatarak paramparça eder.(Bazı kaynaklarda tabancayla ateş ettiği söylenir). Makiniste ışıkları yakmasını söyledikten sonra Osman Nevres “benim sizden ne farkım var? Sabonne Üniversitesi’nde okuyor ve sizin dilinizi konuşuyorum. Bende Türk’üm ve Türkler bu filmdekiler gibi vahşi ve zalim insanlar değiller” diyerek tepkisini gösterir. Bu tepki İzmir’de olduğu gibi onun doğasının bir temsiliydi.
Gelelim Osman Nevres’in Hasan Tahsin adını nasıl aldığına. Hasan Tahsin karakteri esasında Osman Nevres’ten bağımsız bir kişilik olarak İttihat ve Terakki adına çalışmalarda bulunan ve Silahçı Tahsin olarak da bilinen bir kişiydi. Onun en önemli görev alanlarından biri Teşklat-ı Mahsusa için çok önemli olan Balkanlar’dı. Bu noktalardaki görevi ise Trakya ve Makedonya’daki Türk çetelerinin örgütlenmesini sağlamak ve kontrol etmekti. Ancak o görev yeri olan Nevrekop bölgesine gitmek yerine Sofya’ya gitti. İtaatsizliği üzerine kısa bir süre sonra da Teşkilat-ı Mahsusa tarafından öldürüldü. Bu gelişmelerin ardından Hasan Tahsin’in kimliği Teşkilat-ı Mahsusa tarafından Osman Nevres’e verildi. Nevres’in bu ismi çok benimsemesi üzerine bu isimle özdeşleşti.
İngiltere adına çalışan Balkan Komitesi Başkanı Noel Buxton ile kardeşi Leland Buxton, I. Dünya Savaşı sıralarında Osmanlı karşıtı milliyetçiliği örgütleyici faaliyetler yürütüyorlardı. Teşkilat-ı Mahsusa ise Osmanlı adına yürütülen bu zararlı faaliyetlere son verilmesi adına Osman Nevres’i görevlendirdi. Romanya Kralı II. Carol’un cenaze töreninde uygun fırsatı bulan Nevres silahını ateşledi ve kardeşleri vurdu. Hızlı bir şekilde kaçmaya çalışsa da yakalandı. Uzun ve karışık bir yargılama sürecinde ser verip sır vermedi ve kimliği uluslararası alanda yapılan çalışmalarla bulunmaya çalışıldı. Netice itibariyle Hasan Tahsin kimliği deşifre olsa da bu suç kişisel olarak gerçekleştirilen bir eylem olarak değerlendirilmekten öteye gidemedi. Beş yıl hapis yatmasının ardından serbest bırakıldı.
Hasan Tahsin’in ilk kurşunu attığına dair tartışmalar çeşitli çevrelerce bir süre sürdürüldü. İlk kurşunun Hasan Tahsin tarafından atıldığı görüşü baskın olsa da kimi çevreler buna karşı çıkıyordu. İtiraza neden olan iki baskın argüman söz konusuydu. Birincisi; Hasan Tahsin’in Buxton kardeşler suikastinin ardından sonra acımasız bir Enver ve Talat Paşa düşmanı kesilmesiydi. İkincisi ise İzmir’de yayımladığı Hukuk-u Beşer ile Sulh ve Selamet gazetelerindeki kendine ait bazı yazılarında sosyalist olduğunu söylemesiydi. Konu öyle tartışılır hale geldi ki çeşitli kitaplarda özel araştırmalara konu oldu. Ancak bu tartışmalarda güçlü ve güvenilir bir tanık gözden kaçırıldı. Söz konusu yapıt, Asaf Gökbel’in 1964 yılında Aydın’da el dizgisi olarak bastırdığı “Milli Mücadelede Aydın” adlı kitabıdır. Gökbel’in İzmir’in işgalini tanıklar eşliğinde anlattığı kitabında ilk kurşunun Hasan Tahsin tarafından atıldığı belgelenmektedir.
İşgal kuvvetleri İzmir’e girmeye başlamıştı. Bu giriş öncesi her ne kadar protesto eylemleri düzenlense de kitlesel ve kalıcı bir eyleme dönüşmesi mümkün olmamıştı. Maşatlıkta yapılan mitingde aranan canlılığın bulunamaması üzerine tek başına direnişi kafaya koyan kendiyle özdeşleşen adıyla Hasan Tahsin, bu fikrinde kararlıydı. İşgal kuvvetlerinin Konak Meydanı’na geldiği sırada kalabalığın arasından sıyrılarak öne geçen Tahsin, sesli bir şekilde “Olmaz, olamaz, böyle ellerini sallaya sallaya giremezler" diye söylendiği duyuldu. Daha sonra ise yanında bulunan revolver tabanca ile Yunan birliklerine ateş etti. Hasan Tahsin’in silahından açılan bu ateş, İzmir’de bağımsızlık için atılan ilk mermi olarak kabul gördü. Olayın hemen ardından ise işgal kuvvetleri askerleri tarafından 31 yaşında şehit edildi.
On yıllardır İzmir’de düşmana ilk kurşunu atan kişi olarak tanıdığımız, esasında hakkında birçok şeyi bilmediğimiz Hasan Tahsin, gerçek adıyla Osman Nevres 1888 yılında dünyaya geldi. Hasan Tahsin adı o halde nereden çıktı diyebilirsiniz. Esasında bir Teşkilat-ı Mahsusa ajanı olan Osman Nevres bu adı 1914’te Buxton kardeşleri vurmak için Romanya’ya gittiği sırada aldı ve benimsediği için hiç bırakmadı. İlköğrenimini Mustafa Kemal’in de eğitim gördüğü Şemsi Efendi okulunda alan Nevres, daha sonra Selanik’teki Feyziye Mektebi’ne gitti. Burada İttihat Terakki’nin Maliye Nazırlığını yapacak olan müdür Cavit Bey ile tanışması ise geleceğini şekillendirdi. Cavit Bey, onun zeki ve yetenekli biri olduğunu çok geçmeden anladı. Ailesi ticaret yapmak için İstanbul’a gitse de Osman Nevres, Cavit Bey’in gözetiminde kaldı. Okulu tamamlamasının ardından siyasette aktif rol alma arzusu üzerine İstanbul’a gitti. Bu yıllarda İttihat ve Terakki hükümetiyle çalıştı ve onların sağladığı bursla Fransa’ya eğitim almaya gönderildi. İşte bu ilişki onun bütün hayatına yön verdi.