Vasiyet
İzmir, tatlı ve sevgili şehrim
Bir gün şayet senden uzakta ölürsem
Beni sana getirsinler
Fakat mezarıma götürülürken
“Öldü” demesinler, “Uyuyor” desinler
Tatlı İzmirim… Dario MORENO
O’nun sesindeki Ege kokusunu ancak büyüyüp de aklım başıma geldiğimde algılayabilmiştim. “İzmir’i neden seversiniz?” sorusunun önemli yanıtlarından biriydi aynı zamanda ve bu kentin sesli tarihi yazılacaksa ona da birkaç sayfa ayırma zorunluluğu vardı…
Sözünü ettiğimiz kişi yoksul bir İzmirli Sefarad Yahudisi çocuğu olarak dünyaya gelen ve İzmir’de veya Germencik’te doğup da “evrensel başarıyı yakalamış” bir kişi olarak hâlâ alkışladığımız Dario Moreno… Şöyle bir baktığımızda geride kalan 20. yüzyılda evrensel başarıyı yakalamış kaç İzmirli vardır ki? Ekrem Akurgal, Halikarnas Balıkçısı, Ahmed Adnan Saygun ve Dario Moreno… Beşinci ismi bulmakta zorlanıyorum açıkçası…
Burada başarıyı evrensel çizgisi ile değerlendirmek şarttır. Yerel başarı da iyidir ama yerel kalmaya mahkumdur, ulusal başarı alkışlanmalıdır ama kuşku yok ki, başardığınızın bütün dünyada bilinmesi, insanlığın ortak değerleri içinde değerlendirilmesidir aslolan…
Bundan tam 56 yıl önce, aniden ve 47 yaşındayken 1 Aralık 1968 tarihinde Yeşilköy Havalimanı’nda geçirdiği beyin kanaması sonucu hayatını yitirmişti. Bütün hiperaktifler gibi tansiyonu yüksekti ve hipertansiyon onu bu dünyadan yapacak çok işi varken alıp koparıvermişti. İddia odur ki, THY görevlisi ile tartıştıktan sonra tansiyonu yükselmişti...
Öldüğünde sadece İzmirliler değil, Akdeniz’in birçok ülkesinde yas tutuldu. 3 Nisan 1921 tarihinde Mezarlıkbaşı’ndaki yoksul yahudhanelerden (aile evlerinden) birinde Davi Arugente (İspanyolca gümüşi demek) adıyla doğmuştu.
O dönemde İzmir Musevilerinin çoğunluğu yoksuldu ve 12 aile bir evde, “kortejo” dedikleri aile evlerinde yaşardı. 1978 yılında usta TV yönetmeni Güner Sarıoğlu; İzmir’deki Aile Evleri’ni, TRT için bir belgesel haline getirirken, ekibin dolaştığı Tilkilik ve Mezarlıkbaşı’ndaki aile evlerinden birisinde Dario Moreno’nun ölümünden 10 yıl sonra onun ölüm haberinin bulunduğu gazeteleri görünce nedenini öğrenmek istemişti. Aldığı cevap şaşırtıcıydı, “Çünkü Dario bu evde doğmuştu...” O çekim ekibinde öğrenci olarak ben de vardım. Acaba öyle miydi? Bilmiyoruz…
Babası birçok yoksul Yahudi’den farklı olarak sürekli bir “memuriyet” bulmuştu. Bir Fransız şirketi olan İzmir-Kasaba Temdidi Demiryolu Hattı’nda çalışıyordu ama baba Arugente talihsiz bir cinayete kurban gidince, annesi Roza, “Ben ona bakamayacağım” demiş, Nido De Guerfanos denilen daha sonraları Allians mektebi olacak olan yetimhaneye vermişti küçük David’i…
Cumhuriyetin ilanı sonrasında hızla gelişen İzmir’de yeni yönetimin yurttaşların tümüne büyük katkısı olmaya başlamıştı. İlkokulu İzmir’de bitiren David’i bir süre sonra annesi yeniden yanına alacaktır. Ölümünden sonra Hayat Mecmuası yakınlarını İzmir’de ararken Alber Dinar adlı İzmirli iş adamının Dario Moreno’nun en yakın arkadaşı olduğunu öğrenir.
Bundan sonrasını Alber Dinar şöyle anlatır: Bir yandan orta-okula devam eden Dario Moreno, bir yandan da hayat gailesine düşmüştü. Düzenli bir işi yoktu, ayak hizmetleri, getir-götür işleri yapıyordu. İzmir’in ünlü avukatları o zamanlar Kardıçalı Hanı’nda büro tutardı. Hemen karşıdaki Bahçeliler Hanı, Adliye binası olduğu için avukatlar yakındaki Kardıçalı’nı tercih ederlerdi.
Avukatların yanında çalışırken, “gözü açılmaya” başlar Dario’nun. İşleri kolayca bitirmesi ile haftalığı yüksek bir “katiplik” bulur Dario… Artık biriktirdiği para ile kendisine elbise alabiliyor, onun bunun eskisi ile geçinmiyordu, bu arada geceleri Milli Kütüphane’ye gidip Fransızca çalışıyordu.
Dario, kısa zamanda Fransızca’yı öğrenir. Bu arada eline geçen paralarla kendine bir de gitar alır. Gitarı ile sokak aralarında Napoliten şarkılar söylemeye başlar. Şarkıları arasında Türk Çiftetellisi’nin Yahudilerin yüzyıllardır İzmir’de yaşattığı Ladino dilinde, egzotik ve romantik bir tarzda yorumu da vardı.
Aynı dönemde Yahudi gençlerinin 12 yaş töreni Bar-Mitzva törenlerinde şarkılar söylemeye başlar, artık İzmir’de tanınmaya başlamış, düğün ve benzeri etkinliklerde elinde mikrofon boy gösteriyordu. İlk konserini Konak Vapur İskelesi’nin üzerindeki gazinoda verdi. Dario biraz eline para geçince annesi ile birlikte Asansör semtine taşındı.
20 yaşına gelince piyade er olarak askere alındı. Acemi eğitimi sonrasında Akhisar Orduevi Caz Orkestrası’nda solistlik yaptı. Ayrıca yine Konya ve Adana’daki askeri mahfelerde sahneye çıktı. Askerlik bitince de soluğu İstanbul’da aldı. İlk olarak Fenerbahçe Belvü Gazinosu’nun sahnesine çıktı. Bu arada Ankara’daki Bomonti Gazinosu onu iki gece için Ankara’ya çağıracak ve iki-üç gün için gittiği Ankara’da iki yıl çalışacaktır.
Orhan Veli ile dostluğu
Dario Moreno’yu en çok etkileyen insanlardan biri Orhan Veli olmuştu. Orhan Veli ile tanışmasını Hayat Mecmuası’na şöyle anlatacaktır: Ankara’ya ilk gelişimdi. Hergele Meydanında 3’üncü sınıf bir otelde iki kişilik bir odaya yerleşmiştim. Bir hafta geldim, gittim. Oda arkadaşımı tanımak kısmet olmadı. Ya ben geç geliyordum ya o. Sabahleyin birimizden biri erken kalkıp gidiyordu. Sonunda bir sabah gözlerimi açtım oda arkadaşım da gözünü açtı. Birbirimize baktık. Ben “Merhaba” dedim. O da “Merhaba” diye karşılık verdi. Benim hakkımda o zaman Ankara gazetelerinde ufak tefek yazılar çıkmaya başlamıştı, komşum beni bu yazılardaki resimlerden tanıyormuş. “Siz kimsiniz? Ne iş yapıyorsunuz? Diye sordum. Gülümsedi, “Boş gezerim” dedi. “Adım Orhan Veli’dir”.
Şair Orhan Veli ile oda arkadaşlığımız uzun bir süre sürdü. Orhan yeni yazıdğı veya sevdiği bir şiiri mutlaka bana okutur ve “Ne güzel şiir okuyorsun sen” derdi.
İki yıllık Ankara macerasının ardından İstanbul’a giden sanatçı burada ünlü müzisyen Fritz Kerten ile tanışır, orkestrasına solist olarak girer Kerten, Dario’yu eğitir, geliştirir, yönlendirir. Dario Moreno 1946’da Atina’ya, oradan da sanatın merkezi Paris’e gider…
Ve hedef Paris
İstanbul, Ankara, Atina derken nihayet bir uçak parası biriktirecektir. Paris’eki bir besteciye telgraf çeker ve Paris’e gider. Dario, ilk olarak Perto Del Sol Müzikholü’nde sahneye çıkar. Paris’teki ilk yıllar başarısızlık yıllarıdır. Sonra Güney’e iner ve Cannes’daki Palm Beach Oteli’nde şarkılar söyler.
Şansını başka ülkelerde dener. Almanya’daki Amerikan kulüplerinde bir süre şarkı söyledikten sonra Fransa’da ilk kez “Jezabel” şarkısı ile olağanüstü bir başarı elde eder. Daha sonraları Kalipsolara ünlenir. “Adieu Lisbon” ve “Cou Courou Cou Cou” en sevilen şarkıları oldu. Bu sırada Türkiye’de de yeniden tanınır ve Sezen Cumhur Önal ile Fecri Ebcioğlu şarkılarına Türkçe söz yazar.
Sinema yıldızı Dario
Müzik çalışmaları yanında Dario Moreno 45 filmde rol almıştır. “Le Salaire de la peur” (Dehşet Yolcuları) ilk filmidir. “Oeil Pour Oeil” (Göze Göz) adlı filmi ile Fransa’da En İyi Yardımcı Aktör ödülünü aldı.
Brigitte Bardot ile “Oh Que Mambo” (Come and dance with me) filminde oynayan Moreno, Eddie Constatine ile serüven filmlerinde rol aldı. Ünlü sanatçı Jacques Brel ile Don Kişot Müzikalinde oynadı.
Yedi dili gayet iyi konuşan Dario, şarkılarını da çeşitli dillerde okudu. Çok ünlü biri olmuştur, ve plaklarını Avrupa’da “Barcley”, Amerika’da Frank Sinatra’ nın sahibi olduğu “Raprise” firmaları doldurmaktadır.
Arkadaşı Alber Dinar’ın, “Çocukluğunda bardağı bir kuruşa su sattığını” söylediği Moreno büyük bir servet yapar. Brezilya’da bir çiftliği, Paris’te görkemli bir dairesi vardır. Her yıl Rio De Jenario Karnavalına gider. Yine her yıl 16 ülkeyi içine alan büyük bir turneye çıkar. Döneminde, Fransa’da Jean Marais’ten sonra en zengin gardıroba sahip ve şık giyinen erkek olarak bilinir.
Jacques Brel ile aynı sahnede Jacques Brel’in yazıp sahneye koyduğu ve başrolünü oynadığı Don Kişot ((L’Homme de la Mancha) müzikalinde Dario, Sancho Panca rolünü üstlendi.
Bu rolü ilk kez 4 Ekim 1968’de oynayan Dairo Moreno dünya turnesine hazırlanırken İstanbul’da geçirdiği başta anlattığım olay sonucu hayatını yitirdi. Annesine İzmir’deki Yahudi dostları yazımızın girişindeki şiiri anımsatıp, “Bu onun vasiyetidir, mutlaka İzmir’e gömelim” dedilerse de yaşlı hanım çoktan Tel Aviv’de kurduğu yaşamını örnek göstererek, “Ben oğlumun mezarını ziyaret etmek isterim” diyerek cenazeyi İsrail’e götürdü. Dario’nun vasiyeti gerçekleşmedi.
Şimdi hayatının kısa bir dönemini geçirdiği Karataş Asansör’deki adını taşıyan sokağına gelen İzmirliler onu sevgi ve saygı ile anımsıyorlar.
Elbette Körfez’deki gemilerden birinde onun adının olması da pek güzel ama yetmez…
İzmirli Dario iyi ki bu dünyadan geçmiş