Ege Bölgesi Sanayi Odası (EBSO) Yönetim Kurulu Başkanı Ender Yorgancılar, Egedesonsöz Genel Yayın Yönetmeni Ender Aldanmaz ve gazeteci Ozan Ekiz’in sorularını yanıtladı.
Yorgancılar, yüksek enflasyonun, kurdaki dengesizliğin ve faiz oranlarının sanayicilere etkilerine değerlendirdi. Yorgancılar 2025 yılının sanayici cenahından panoramasını yaparken 2026 yılına dair öngörülerini de anlattı.

‘ENFLASYONLA BİRLİKTE POLİTİKA FAİZLERİNİN DE AŞAĞI İNMESİ GEREKİR’
-Türk ekonomisi en buhranlı dönemlerinden birini geçiriyor. 2025 yılında enflasyona bağlı olarak alım gücü azalırken sanayicilerin özellikle girdi maliyetleri ve finansmana erişim sorunları nedeniyle zorluklar yaşadığı görüldü. Portaldaki haberlerimizde 1 yıllık tarama yaptığımızda fabrika yatırımı haberinden çok konkordato ilanı haberleri ile çok sayıda firmanın Türkiye’den kaçışı konularını işlediğimizi gördük.
İlk baştan gidersek, 2025 yılında yüksek enflasyon sanayicileri nasıl ne yönde etkiledi?
Enflasyonun yaratmış olduğu maliyetten dolayı sanayi kesimi direkt olarak etkileniyor. Artan fiyatlar ve artan maliyetler otomatik olarak fiyatlara yansıdığından dolayı sistemde fiyat yükselmesinin sonucu enflasyon oluşuyor.
Buna ek olarak faizleri ilave etmek gerekiyor. Hükümetin yapmış olduğu uygulamada geçen sene yüzde 40 civarlarında bir enflasyon vardı, bu sene yüzde 30 civarlarında olması bekleniyor. Enflasyonda bir düşüş var. Önümüzdeki yıl enflasyon için hedef yüzde 16-17 şekliyle bitmesi... Geçen sene yılbaşında yüzde 24-25 civarında bekleniyordu, sonra gelen revize ile yüzde 31 civarında bitmesi bekleniyor. Şimdi yüzde 16-17 hedefi var, revize ile 18-19 sınırlarına çıkabilir. Enflasyonla birlikte politika faizlerinin de aşağı doğru inmesi gerekiyor. Şu anda 38 olan politika faizi yılsonunda gerçekleşecek olan 31’lik enflasyonla uyumlu. TL’nin değerli kazanması ve dezenflasyon sürecinde maliye politikalarının uygulanması açısından doğal. Önümüzdeki yıl bizim enflasyonumuz 20 seviyelerinde gerçekleştiği takdirde faizler hiçbir zaman için enflasyon oranında düşmez, 25-26 civarlarında sonuçlanacağını düşünüyorum.
‘BANKALARDA PARA ÇOK AMA FAİZLER YÜKSEK, İLK 100’DE OLAN FİRMALARIN GELİRİ FAİZİ KARŞILAMIYOR’
-Bankaların faiz oranları üzerinden bakıldığında sanayicinin ve işletmecilerin finansmana ulaşma konularında yaşadıkları sorunlar nelerdir?
Aslında bankalarda para çok. Bankaların verdiği kredi faizi ile bugün iş yapabilme imkanı söz konusu değil. Son politika faizi 38’e düşmeden önce bankaların vermiş olduğu mevduat kredi oranları 43 civarındaydı. Stopajı düştüğün zaman 36-37’lik net bir paraya tekabül ediyordu faiz olarak. Banka 37 ile para toplarken bunun üzerine işletme sermayesi var, risk birimi var, giderleri var, Merkez Bankası karşılık oranları var bütün bu maliyetleri üzerine koyduğunda bir maliyeti oluyor. Bir maliyeti üzerinden bir de kar elde edip piyasaya sattığında uyguladıkları faiz oranları 46-47’lere çıkıyordu. Bu oranlar da iyi firmalarda, reytingi ve ödeme kapasitesi iyi olan firmalarda. 47-48’le borçlanan ve bankadan para alan bir insanın bu kredi faizini ödeyebilme imkanı çok zor bu karsızlık ortamında. Karsızlığı da şuradan görüyoruz; Borsa İstanbul’da üst sıralardaki şirketlerin rakamlarına bak, oradaki karlılıkları ile kullandıkları kredinin faizini ödeyip ödeyemeyeceği çok açık ortada. Aynı durum bizim sanayi odasının ilk 100 firmasında veya İstanbul 500’ün şirketlerinde de aynı sonucu görüyoruz. Şirketler para kazanıyor gibi görünüyor ama kullandıkları kredi faizlerini ödediklerini karşılaştırınca sadece ayakta duruyorlar. Durabilenler duruyor, duramayanlar başka yöntemleri tercih ediyorlar. Umarım onların sayısı artmadan sistemin normal seviyeye gelerek devam etmesi ülkenin geleceği açısından çok önemli.
‘ENFLASYON VE ALIM GÜCÜNDEN DOLAYI SANAYİCİ ALTERNATİF PAZAR ARIYOR’
-Enflasyon oranları ile alım gücü durumunun pazara nasıl bir etkisi var?
Piyasa sıkılaştığı için alım gücü de aşağı doğru iniyor. Bu talebi daraltıyor. Talebi daralttığın zaman bu sefer sanayici üretmiş olduğu malı daralmış olan bir Türkiye’deki pazara satması yerine alternatif pazar aramak durumunda. Bunun da yeri ihracat pazarları. En büyük ihracat pazarımız Avrupa Birliği. İhracatın yarısı o bölgeye gidiyor. Alternatif pazarlar bizim için hem ülkenin lojistik konumu açısından baktığında; Afrika ve Orta Doğu ülkeleri var. Dünyanın en büyük tüketim merkezi olan ABD’de ve Çin’de bizim pazar payımız çok düşük. Çin’den 40 milyar dolara yakın ithalat yapıyoruz, ihraç ettiğimiz rakam 3,9 milyar dolar. Bunların bir dengeye gelmesi lazım. AB’de de işler o kadar iyi gitmiyor. Orada da büyüme rakamları, kapasite kullanım oranları eskisi gibi değil. Satın alma gücümüzdeki rakamlar son 11 aydır 47 seviyelerinde devam etmekte. 50’nin altında olan ülkelerde üretimle ilgili istenen düzeyde olmadığını belirten en önemli göstergelerden biri.
‘1 LİTRE SU 30 TL, 1 LİTRE SÜT 20 TL… BUNUN ARASINDAKİ KORELASYONU ANLAMAK MÜMKÜN DEĞİL’
-Alım gücünün düşmesi sanayicileri ne yönde etkiliyor?
İnsanların alım gücü olursa para harcıyor. Cebinde para varsa bir şekilde bunu harcayıp kullanacak. Paranın alım gücünün enflasyon karşısında erimemesi gerekiyor. Ocak ayında aldığım bir ürünü Aralık ayında da aynı paralara alabilir durumda olmam gerekiyor. Bazı şeyler de özellikle tarım sektöründeki enflasyonu şöyle anlatayım; 1 litre su 30 TL, 1 litre süt 20 TL. Süt sağılacak, damıtılacak, işlenilecek hale gelecek, hayvan beslenecek ve bu şartlar ile 20 TL’ye satılıyor. Su 30 TL. Bunun arasındaki korelasyonu sağlamak ve anlamak mümkün değil. Öbür türlü çalışan açısından baktığım zaman vergi dilimlerinde bir iyileştirme yaparak, enflasyona endeksli bir şekilde vergi dilimlerini arttırarak çalışanın eline geçen net paranın Mart’tan sonra azalması yerine Temmuz’dan sonra azalması sistemi çok daha fazla rahatlatır. Önemli olan çalışan kesimin eline geçen paranın miktarının artması.
GİTMEK DE DOĞRU, KALMAK DA DOĞRU
-Ekonomik zorluklardan dolayı tekstil sektörü başta olmak üzere üretim farklı ülkelere kaydırıyorlar. Bu konuda düşünceleriniz neler? Kan kaybı nasıl durabilir?
Örneğin, ESBAŞ’ta Hugo Boss var, 4 bin kişi çalışıyor. Hugo Boss Alman firması. Alman, Almanya’yı bırakıp makinesini alıp Türkiye’ye geldi. Daha uygun koşullarda, daha uygun maliyetle, sürdürülebilirliğini göreceği üretim merkezi gördüğü için geldi. Türk sanayicileri de bugünkü ortamda malını sattığı bir pazar var. Türkiye’deki üretim maliyetleri ile bunu karşılayabilme imkanı olmadığını gördüğü için daha ucuz maliyetle üretip satabileceği ülkelere gidiyor. Buna bu gözle bakmak lazım. Bizden gitmesi doğru değil, doğrusu; bizde o üretimin şartlarını gittiği ülkedeki gibi sağlayabiliyor olmamız lazım. Neden sanayicimizi gönderelim, burada üretim yapabileceği şartları sağlayalım. Yabancı sermayeli firma kendi ülkesinde o şartları sağlayamadığı için buraya gelmiş. Bizim tekstilci; ‘ben burada üretirsem benim elimdeki malın değeri 1 dolar ile dışarı satamıyorum’ diyor. İki şık var; ya fabrikayı kapatacak ya da o 1 dolarlık pazarı kaybetmemek için alternatif bir yerde 40 cent’e üretmeye gayret edip oradan satacak. Gitmek de doğru, kalmak da doğru. Onun kararını verecek olan en iyisi o firmayı kurup çalıştıran büyüten sahibidir. Stratejik bir karar. Gönül istiyor ki hiçbir firma yurtdışına gitmesin; öbür türlü bakınca firma burada kalıp rekabet edemezse, çalışamayıp üretemezse sonuçlarında iflas, işten çıkarma, konkordato çıkacak. İflas etmeyeyim diye gidiyor.
‘KİMİN GİTTİĞİNDEN ZİYADE NEDEN GİTTİĞİ DAHA ÖNEMLİ’
İzmir’deki bazı sanayi kuruluşları da yurtdışına kararı aldı ve uyguladı.
Taşınma durumu sadece İzmir’e özgü değil. Kimin gittiğinden ziyade neden gittiği daha önemli. Eşit rekabet şartlarının olabildiği durumda kimse dışarı gitmez. Adam burada üretim yapmaya devam ederse ya batacak, ya işçi çıkartacak. Mevcut pazarı kaybetmemek için başka ülkeye gidip rekabet edebilme şansını zorluyor.
‘KUR ARTINCA HAMMADDE FİYATI ARTACAK VE ENFLASYON DA DOĞRU ORANTILI ARTACAK’
-Dolar ve Euro kurlarını düşününce kur oranları üretici ve sanayicileri nasıl etkiliyor?
Kur, enflasyon, faiz bunlar üçü sac ayağı gibi bir şey. Örnek vermek gerekirse; imal edilen bir ürünün yüzde 68’i ithal parçalara bağlı hammadde üzerinden. Kur yükselirse ithal ettiğin ürün bana pahalı gelmeye başlayacak. Bana pahalı gelen yüzde 68’lik hammaddeden kaynaklı fiyatlarım otomatik olarak yükselecek. Fiyat yükseldiği zaman enflasyona tabi oluyor. Hükümet haklı olarak kurların yükselmesini istemiyor. İthalat bacağında doğru. Bu kur düşük kaldığı zaman yurtdışındaki bitmiş ürün cazip hale geliyor. Üretilen malı bitmiş ürün olarak dışarıdan getirmeye başlıyorlar. Burada o ürünü yapan firmalar, dışarıdaki ucuz maliyetle bu ürünü yapan firmalarla rekabet edemediği için bu sefer fabrikasını dışarı taşımak zorunda kalıyor.
‘KUR ENFLASYONA BAĞLI ARTMIYOR, İHRACATÇI BU YÜZDEN PARA KAZANAMIYOR’
-Kur oranları konusunda ihracatçıların talepleri var. Kurun artması konusunda değerlendirmeler yapıyorlar. Size göre kur kaç seviyesine gelmeli ki ihracatçının yüzü gülsün?
İhracatçı açısından kur yüzde 20 arttı. Enflasyon bu yıl 31. Kurun ve enflasyonun artış oranı aynı değil. Yerli üreticinin TL bazlı maliyetleri kurun üzerinde arttığı için kurun düşük kalmasından dolayı aradaki fark otomatik olarak zarara uğruyor. Bundan ihracatçı para kazanamıyor. Aslında enflasyona paralel kur artsa ‘en azından enflasyon kadar TL bazlı maliyetlerim kadar kur gelirim de artıyor, başa baş geliyor denkliyorum’ diyecek. Kur şu olmalı demekten ziyade enflasyona bağlı bir şekilde periyodik yükselmesi gerekiyor ki gerçek rakamını bulsun.
‘HER ŞEY NORMAL GİDERSE HAZİRAN’DAN SONRA RAHATLARIZ’
- 2026 yılını nasıl öngörüyorsunuz?
Benim şahsi görüşüm 2026 yılının ikinci yarısından sonra piyasaların biraz daha rahatlayacağı düşüncesindeyim. Ocak ayından itibaren ilk 6 ayında Merkez Bankası’nın politika faizleri ile ilgili bir yıllık toplantı programlarını açıklıyorlar. Bugün 38, yıl sonu beklentisi diyelim ki 25 oldu. 38’den 25’e doğru gidecek bir faiz düşüşü. Bunlar bir varsayım. Bu hangi aylarda kaçar puan düşer? Rakamlar iyi gelirse bu ay enflasyon çok düşük çıkacak. Bütün okul masrafları belli oldu ve ödendi. Bu ay enflasyona etki edecek yüksek bir girdi yok kalem içinde. Ocak ayında enflasyon biraz daha yukarı doğru çıkar. Ondan sonraki süreçte Ramazan ayı gelecek, ondan sonra yaz ayları geliyor. O süreçte enflasyonun aşağı doğru gitmesi bekleniyor. O dönemde 38’lik faiz yavaş yavaş 30’a periyodik olarak aşağı doğru indiğinde; bu da Haziran aylarını bulursa ondan sonraki süreçte biz biraz daha rahatlarız ama sistem her şey normal giderse.
‘SANAYİCİ SADECE EŞİT ŞARTLARDA REKABET ETMEK İSTİYOR’
-Devletten ve hükümetten beklentiniz nedir?
Sanayici rakipleri ile eşit şartlarda rekabet etmek istiyor. Başka hiçbir şey istemiyoruz. Para, pul hiçbir şey istemiyoruz. Rakibim olan ülkelerle aynı şartlarda rekabet edebilme imkanı sağlanmasını istiyoruz.
‘İZMİR’İN EN ÖNEMLİ SORUNU TRAFİK VE SU’
-İzmir’de yaşanan kronik sorunları düşününce en çok sizleri neler etkiliyor, hangi konuların acilen çözülmesi gerekiyor?
İzmir’in bazı sorunları var. İzmir’in en önemli sorunlarının başında trafik, su geliyor. Bunlara paralel olarak bir de çöp konusu var. İzmir’in trafiği çekilmeyecek bir konuya geldi. Geçenlerde buradan çıktım saat 18:30 idi, 19:40’ta Asansör tarafına geldim. Akşam korkunç bir trafik var. Karşıyaka yolu aynı şekilde. Anadolu Caddesi, Çevreyolu bağlantıları facia. Kentin birçok yerinde trafik sıkışıklığı var. Trafik bizde çok büyük bir sorun halinde.
‘SU İÇİN MUTLAKA BİR ALTERNATİF OLMASI GEREKİYOR’
İkinci sorun su. Bu sorunları Belediye Başkanı’na söyledim. Diğer illerde olduğu gibi başka baraj ve kaynaklardan buraya suyu getirmemiz gerekiyor. Yoksa yağmura kaldık. Yağmur yağarsa baraj dolacak. Gördes Barajı su tutmuyor, baraj su tutmadığı için bu şehir susuz mu kalacak? Mutlaka bir alternatif olması lazım. Göletler mi yapılacak, barajlardan su mu taşınacak, deniz suyu mu arıtılacak? Bugün bunların tedbir kararları alınmazsa bir süre sonra kesintiler çok daha fazla artmaya başlayacak.
‘ÇÖP KONUSU ARTIK İZMİR’İN GÜNDEMİNDE OLMAMASI GEREKEN BİR KONU’
Bir de çöp konusu var. Çevre Bakanlığı ile Büyükşehir Belediye Başkanlığı ile yapılan görüşmeler var. Belirli bir süreye kadar Harmandalı’ya atılabilme imkanı sağlandı. Ondan sonraki süreçte buna dair bir çözüm bulunması gerekiyor. İzmir 4,5 milyon insanın yaşadığı bir şehir. Buradan çıkan çöpün geri dönüşüm, enerji olarak kazanımları sağlanması gerekiyor. Olmayan kısmı da bir şekilde bertaraf edilecek. Çöp konusu İzmir’de artık gündemde olmaması gereken bir konu.
‘BAŞKAN TUGAY SU KONUSUNDA BANA ‘HAKLISINIZ’ DEDİ’
-Peki İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Cemil Tugay ile gerçekleştirdiğiniz görüşmede neler konuştunuz?
Su konusunu dile getirdiğimde aynı düşüncelerimi ifade etti ve ‘haklısınız’ dedi. Akşam 23’ten sonra sular kesiliyor. Gece 23’ten sonra acil su ihtiyacını nereden karşılayacaksın? Yarınlarda tam gün kesintiler olur. Sulamanın yüzde 60’ı tarım sulamasında kullanılıyor. Yüzde 20’si sanayide, yüzde 20’si de evlerde kullanılıyor. Bizim tarımdaki sulamayı verimli halde yapmamız lazım. Bir damla su ile birlikte bile bizden sonraki neslin suyun kullanıyoruz. Verimli su kullanımının her yerde kullanılması lazım. Bir sürü okulda çeşmeler bozuk, su sabahtan akşama kadar akıyor.
‘İZMİR’DE ODALARIN ORTAK VE ÇOK GÜZEL BİR SİNERJİ UYUMU VAR’
-Organize sanayi bölgelerinde yaşanan arsa, enerji ve altyapı sorunlarının giderilmesi ve yeni yatırımlar konusunda Ankara’da görüşmeler yapıyorsunuz. 2025 yılında bu başlıklarda ilerlemeler kat edilebilindi mi?
Bizim İzmir’de odalar ortak çok güzel bir sinerji uyumu var. Dikili OSB ile ilgili Dünya Bankası’ndan 2 tane kredi aldık. Lojistik Köyü ile ilgili son şemaya geldik. Son derece başarılı bir şekilde ilerliyor. Bayındır OSB ile ilgili tüm ihaleler tamamlandı. Kınık OSB’de birtakım sıkıntılar vardı, onlar da bitti. Genel olarak bakınca bugün bir OSB kuruyorum deyip adım atmanız 2 seneyi buluyor. Biz bunlara daha önce başladığımız için rahatım. Arsa bulma konularımız halen daha devam ediyor. Milletvekilleri Eyyüp Kadir İnan, Ceyda Bölünmez Çankırı, Mahmut Atilla Kaya benim daha önce dile getirdiğim Menemen’de askeriyenin kullanmadığı bir topçu alanı vardı, orasının endüstri bölgesi olmasıyla ilgili çalışmanın içine girmişler. Ben orayı daha önce gıda OSB yapalım diye müracaat etmiştim, İnşallah çıksın. Her ne olursa olsun kazandırılırsa İzmir’e ve bölgeye kazandırılacak bir eser olacak.
’15-30 YAŞ ARASINDA 4,9 MİLYON KİŞİNİN HİÇBİR SİGORTA KAYDI YAPILMAMIŞ’
-Sanayide yaşanan nitelikli işgücü eksikliği hakkında neler söylemek istersiniz?
15-30 yaş arasında 4,9 milyon kişi bunların hiçbirinin daha sigorta kaydı olmamış. Bunlar iş hayatına daha hiç atılmamışlar. Yaklaşık 5 milyon kişi sigortaya kaydolmamış, hiç çalışmamış. Kahvede, evde oturuyor, geziyor veya 2 ay bir yerde çalışıp sigortaya girmemiş ayrılmış. Bunlar nasıl kazandırılır? Cumhurbaşkanımız bu yılın başında bir program açıklayacak. Gençlerin üretime kazandırılmasına dair bir program olacak. 6 ay maaşını devlet ödeyecek. 6 ay sonra maaşı işveren verecek. Çalışmaya niyeti yoksa senin için ne yapabilirim?
‘GENÇLER TELEFONDA DÜNYAYI GÖRÜYOR VE ‘BEN NE YAŞIYORUM, ONLAR NE YAŞIYOR’ DEYİP ÇALIŞMIYORLAR
-Gençlerin işgücünden bu denli uzaklaşmasını nasıl yorumlarsınız?
Gençlerin çalışmaya dair ilgisizliği var. İnsanların beklentileri farklı noktaya gitti. Telefonda olmayan dünyayı görüyor. Mevcut yaşadığıyla karşılaştırıyor ve haklı olarak ‘ben neden böyle durumda yaşıyorum, dünya burada yaşıyor’ diyor. Nasıl öyle bir dünyanın içinde olabilirim diye farklı düşüncelerin içine gidiyor. Farklı düşünce ve hayallerle zaman kaybedip eldeki avuçtan da oluyor ve çalışmıyor. Dünyadaki bütün sistemi kontrol eden bir duruma geldi sosyal medya. Burada insanların ne yaptığını görüyor ve ‘ben ne yapıyorum onlar ne yapıyor’ diyor.
‘2026 YILINDA BİNALARIMIZI BİTİRECEĞİZ… ŞİMDİDEN KİMSE ADAYIM DEMEZ’
-Son olarak 2026 senesi EBSO için seçim senesi olacak aynı zamanda. Bu bağlamda değerlendirdiğinizde EBSO’nun 2026 hedeflerinde neler var? Adaylık konusunda bir karar aldınız mı?
Görevlerimde sanayicinin derdini, sıkıntısı, problemini çözebilmek için elimizden gelen gayreti gösterip çalışıyoruz. Bu yıl da çalışmaya devam edeceğiz. 2026 yılında hedeflerim içinde biten bir binamız var. Alsancak’taki binayı da bitireceğiz, Mart ayı gibi biter. Bizim dönemimizde iki bina olacak. Dönüp geriye baktığında birkaç tuğla koymuş muyum, yılsonu geldiğinde anlatacağım.
Her 4 yılda bir seçimler yapılıyor. Daha seçimlere 11 ay var. Mevcut bir kurul var. 20 senelik oda başkanlığı tecrübemle şu andan adayım demek kadar hatalı ve yanlış bir iş olmaz. Türkiye’deki odalara da bakınca bugünden kimse adayım diye açıklamadı, açıklamaz da. Başkan olabilmek için meclise seçilmek lazım. Meclis seçimleri yapılacak, orada seçim sonuçlarına başkan kim olmak istiyorsa gider aday olur.
-Peki adaylık konusunda üyelerden tavsiyeler alıyor musunuz?
Ben dört dönemdir başkanım, üç dönem rakipsiz girdim. Üç dönemdir üyelerimiz memnun ki rakip çıkmıyor. Bu işlerin sonu yok. Önce Allah sağlık versin.