Bugün Pazar…
Hiç bitmeyen sevgi ve saygıyla…
Atatürk'ü bu köşede anma ve hatırlama günü…
Bir kez daha…
Az bilinen yaşanmış bir öyküyü paylaşalım…
Bunu yaparken de…
O günlerin anılarını bugünlere taşıyan herkesi…
Özellikle de...
“Atatürk’ün Uşağıydım”...
Kitabının yazarı Cemal Granda’yı...
Saygıyla analım…
***
Ankara’da güneşin batmaya başladığı saatler...
Çankaya’daki köşkte...
Yazarlarla ve düşünürlerle dolup taşan bir sofra...
Davetliler arasında...
Gazeteci, yazar, siyasetçi ve diplomat Ruşen Eşref Ünaydın ve...
Falih Rıfkı Atay başta olmak üzere...
Birçok ünlü isim bir araya gelmişti...
Büyük masanın konusu tartışmasız yine “siyaset” idi...
Ve...
Ne ilginçtir ki, o akşam...
Atatürk’ün masasında...
“Demokrasi ile Komünizm” karşılaştırılması yapılıyordu...
***
Manzara şöyleydi:
Herkes konuşuyor, her zamanki gibi Atatürk dinliyordu...
Dostlarının düşüncesini öğrendikten sonra...
Konuklar biliyordu ki...
Atatürk...
Muhabbetin finalinde mutlaka...
Herkesin içinden geçenleri öğrendikten sonra...
(Üstelik, bir kelime bile not tutmadan...)
Mutlaka kendi sözünü söyleyecekti...
Bu seans aslında hiç değişmeyen bir sofra geleneği olmuştu...
Ve, aslında...
Davetliler toplantının sonunu merakla bekliyordu...
***
Herkes aklının yettiği...
Dilinin döndüğü kadar...
“Demokrasi ile Komünizmi” tarif etmeye çalışıyor...
Tarihten örnekler vererek...
Kendi tezlerini...
Haklı göstermeye gayret ediyorlardı...
***
Masa adeta “ateş” gibiydi...
Kimi demokrasinin en iyi idare tarzı olduğunu...
Kaliteli yaşantının ölçüsü sayılacağını dile getirirken...
Kimileri de...
Komünizm’in eşitlik sağlamakla birlikte...
Özgürlükleri kısıtladığını ileri sürüyordu...
Ne var ki...
Hiç biri Atatürk’ü mutlu edebilecek bir tarifi bir türlü seslendiremiyordu...
***
Neredeyse herkes konuşmuştu...
Üstelik...
Konuşanların hepsini Atatürk dikkatle dinlemişti...
Sonsöz’ün kendisine geldiğini gördü ve...
Gazi Paşa...
Kalbinden geçenleri sıraladı...
Mübalağasız...
Üstelik sofradakilerin ağzını açık bırakan...
Şu olağanüstü karşılaştırmayı yaptı:
“Demokrasi ile Komünizm arasındaki fark şudur; mermer, temiz bir salon... İçinde çırılçıplak uzanmış kehribar gibi sarışın, güzel bir kadın... Kadının üstüne bir tül örtülmüş... İşte o tül, demokrasidir... Tülü çekip kaldırdığınız zaman altından komünizm çıkar... Aradaki fark bundan ibarettir...”
***
Bitiriyoruz...
Görkemli salonda çıt çıkmıyordu...
Sözünü bitirdikten sonra...
Gazi Paşa da gülümsemeye başlayınca...
Alkışlar...
Dinmek bilmedi...
Nokta...
Hamiş: “Atatürk komünist yönlü bazı yazılar yazdı; demeçler verdi; hatta yakın arkadaşlarına 18 Ekim 1929’de “Resmi Komünist Partisi” adını taşıyan bir siyasi parti kurulduğunu ilan etti ve daha ileriye giderek “Üçüncü Komünist Enternasyonal”e üye olunması için müracaatta bulundu... Fakat sosyalist-komünist olmadı... Gazi Paşa’nın hedefi, Ankara ile Sovyet hükümetleri arasındaki yakınlaşmaydı... / Mehmet Rasih Nuri İleri - Türk komünist siyasetçi ve yazar...”
Sonsöz: “Gizli komünizm teşkilatını her surette durdurmak ve tebit etmek mecburiyetindeyiz...” – Gazi Mustafa Kemal Atatürk - 16 Eylül 1920...”