ANKARA - CHP Parti Meclisi (PM) Kılıçdaroğlu başkanlığında genel merkezde toplandı. Kılıçdaroğlu, toplantının açılışında yaptığı konuşmada, öncelikle 6 Mayıs'ta idam edilen Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan ve Hüseyin İnan'ı anarak, 'Darağacında bile hiç birisi düşüncelerinden ödün vermediğini açıkça ifade etti' dedi.
Onların sadece kendi ülkelerinin bağımsızlığı ve özgürlüğü için mücadele ettiklerini belirten Kılıçdaroğlu, 'PM'den üç fidana' selamlarını gönderdi.
İstanbul'daki 1 Mayıs olaylarına değinerek, 1 Mayıs'ın Emek ve Dayanışma Günü olarak kutlanması amacıyla bayram ilan edildiğini anımsatan Kılıçdaroğlu, ancak Başbakan Erdoğan'ın 'Taksim'e çıkanlar, AKP'ye karşı çıkanlardır' şeklinde karar verdiğini belirtti. 'Ne zamandan beri AKP'ye karşı olmak suç oldu. Türk ceza yasasında böyle bir madde mi var?' diyen Kılıçdaroğlu, Anayasanın 34. maddesinde toplantı ve yürüyüş yapmanın bir izne tabi olmadığını belirterek, 12 Eylül Anayasasında bile bunun bir hak olarak kabul edildiğini ancak iktidar partisinin bunu kabul etmediğini ifade etti.
Kılıçdaroğlu, 'Ancak korkakların yaptığı bir şeydir bu. Demokrasiden ve insanlardan korkanların yaptığı bir şeydir. Korkuyla ülke yönetilmeye kalkılırsa, o korkunun başında şiddet gelir. Ne zamanki bir iktidar, halktan korkup şiddet uyguladıysa o iktidar kendi sonunu getirmiştir' dedi.
'TÜRKİYE DEMOKRASİ AÇISINDAN CİDDİ BİR ZEMİN KAYMASIYLA KARŞI KARŞIYA'
Ülkenin adım adım bir dikta yönetimine doğru gittiğini ileri süren Kılıçdaroğlu, diktatörün ise bir kitaptaki tanıma göre, 'sadece kendi düşüncesinin doğru olduğuna inanan ve diğer insanların düşüncesine saygı göstermeyen, hatta diğer insanları da kendisi gibi düşünmeye zorlayan insan' olduğunu kaydetti.
Kılıçdaroğlu, 'Bu tanıma baktığımızda, önümüze hemen Recep Tayyip Erdoğan'ın silueti geliyor' dedi. Dikta yönetiminde ise devletin, iktidarın dünya görüşüne ve lider ilkesine göre örgütlendiğini dile getiren Kılıçdaroğlu şunları söyledi: 'Buna baktığımızda da Türkiye'deki AKP devlet yapısını görüyorsunuz. Türkiye ağır ağır, demokrasi açısından ciddi bir zemin kaymasıyla karşı karşıya. Zemin kayması 1 Mayıs'ta olmadı. AKP iktidarı aşama aşama toplumu bu noktaya getirdi.
Önce yargıyı ele geçirdiler, bağımsız yargı ortadan kaldırıldı. Özel yetkili mahkemeler aracılığıyla aydınlar, yazarlar, üniversite öğrencileri, askerler, akademisyenler kendilerine savunma hakkı verilmeksizin Silivri toplama kampına toplatıldılar. Yargı, iktidarın kendi egemenliğini Türkiye'de tesis etmesinin bir aracı olarak kullanıldı. Herkesin bunu görmesi gerekiyor. Bizim CHP olarak herkese bunu çok iyi anlatmamız gerekiyor. Bir korkuyu egemen kıldılar bu vesileyle. Toplum telefonla konuşmaktan korkar hale geldi. Yargı bağımsızlığı öyle bir noktaya taşındı ki Recep Tayyip Erdoğan'ın talimat verdiği gün, ertesi günü hemen savcılar soruşturma açtılar.
4 binin üzerinde, AKP döneminde hakim ve savcı alındı. Şaibeli sınavlarla alındılar. 4 bin militan alındı. Yargıtay ve Danıştay'a militan yargıçlar atandı. Bir AKP'li bakan 'Allah verdikçe veriyor' diyerek yargıdaki bu değişime olan sevincini toplumla paylaştı.'
'EN GÜVENSİZ KURUMLAR MAHKEMELER'-
Kılıçdaroğlu, bu sürecin HSYK'nın siyasallaşması ile doruk noktasına ulaştığını ifade ederek, adaletin kan kaybettiğini, toplumun adaleti aradığını söyledi. Gelinen süreçte, toplumun en güvensiz kurumların mahkemeler olduğunu belirten Kılıçdaroğlu, 'Silivri sorgulamalarında 60 bin kişinin telefonları dinlendi. 3 bin kişi hakkında takibat yapıldı. Bin 360 kişi bu mahkemelerde ifade verdi. Toplam 17 bin sayfalık 19 iddianame hazırlandı ya da birleştirildi. Dava süresince 7 kişi de hayatını kaybetti' dedi. Dava dosyasının tamamının 120 milyon sayfanın üstünde olduğunu ifade eden Kılıçdaroğlu, bir yargıcın bu dava dosyasını okunması için 228 yıla ihtiyacı olduğunu kaydetti. Kılıçdaroğlu, 'Orada bir adalet davası görüşülmüyor, görüşülen bir kan davası' diyen Kılıçdaroğlu, yasama organının da yürütmenin arka bahçesi haline geldiğini iddia etti.
'BU YASAMA ANAYASADA ÖNGÖRÜLEN YASAMA DEĞİLDİR'-
Kılıçdaroğlu, parlamentoya yönelik eleştirilerini de sıralarken, yurt dışındayken, parlamentonun toplanacağı günü Başbakanın belirlediğini, TBMM Başkanı'nın da buna itiraz etmediğini belirtti. Kılıçdaroğlu, 'Eğer bir ülkede yasamanın kullandığı bir yetki, yürütme organının başındaki kişi tarafından kullanılıyorsa, o yasama organı halka güven vermez. Bugün geldiğimiz süreçte iki AKP milletvekili çıkıp 'biz sadece el kaldırıp indirme işlevini yerine getiriyoruz deme noktasına geldiler. Bu yasama organı anayasada öngörülen yasama organı değildir' diye konuştu.
2011 Kesin Bütçe Hesabı'nın, Sayıştay Mali Raporlarını beklenmeden onaylandığını hatırlatan Kılıçdaroğlu, 'Kendi çıkardığı yasaya uymayan, bir parlamento ile karşı karşıyayız. Siyasal otorite 76 milyon yurttaştan topladığı vergileri, nereye nasıl harcadığının hesabını verir. Bu hesap verilmemiştir. Verilmediği içindir ki ilk kez bizim parlamentoda sakat bir kesin hesap yasası çıkmıştır. Bu bizim demokrasimizin kaldıracağı bir şey değil' dedi.
'BU PARLAMENTO ULUDERE KATLİAMININ ÜZERİNİ KAPATTI'
Kılıçdaroğlu yine bu parlamentonun Uludere Katliamını kapatan bir parlamento olduğunu ifade ederek, '34 yurttaşımızı katlediyorsunuz. Araştırma komisyonu kuruluyor, AKP'nin oylarıyla bu dosyanın üstü kapatılıyor. Neden? Eğer bir parlamento yürütme organının emrine girmişse, onun beklentilerine uygun karar veriyorsa, bizim tarihimin önemli bir karanlık sayfasını aralamaktan korkuyorsa AKP milletvekilleri kendilerini yasama organının üyesi değil yürütme organının üyesi olarak görmelerinden kaynaklanıyor. Parlamentonun içine düştüğü acizlik bu düşünceden kaynaklanmaktadır' dedi.
'DEMOKRASİ BEDELLERİNİ ÖDEYECEK OLAN PARTİ BİZİZ'-
Yürütme organının tek adam yönetimi altında olduğunu belirten Kılıçdaroğlu, 'Bir kişi yönetiyor Türkiye'yi. Bakanların tümü hikaye. Dikta rejimine birkaç adım kaldı. Yasama yok, yargı yok, yürütme yok, bir kişi var' dedi. Kılıçdaroğlu, bu süreci herkesin çok iyi değerlendirmesi gerektiğini vurgulayarak 'Süreç adım adım demokrasiyi yok ediyor. Batılı farkında, 'hibrit demokrasi' dediler. Ama halkımızın büyük bir kısmı hala farkında değil. Biz bu süreç içinde en ağır görevi yüklenmek zorunda olan siyasal partiyiz. Adım adım demokrasinin bedelleri ödenecek. O bedelleri ödeyecek olan parti biziz' dedi.
'ÜNİVERSİTE DEĞİL MEDRESE BİLE DENMEZ'
Üniversitelerin de medreselere dönüştürüldüğünü ileri sürerek, ODTÜ olaylarını anımsatan Kılıçdaroğlu şöyle devam etti: 'ODTÜ'deki olaylar nedeniyle Sayın Başbakan kalktı, hem öğretim üyelerini, hem üniversiteyi, hem öğrencileri eleştirdi. Tabelasında üniversite yazan bazı kurumlar Sayın Başbakan'a destek verdiler. Daha olayın ne olduğunu bilmeden bunlara üniversite değil bunlara medrese bile denmez. Onlar nasıl öğrenci yetiştirecekler? Onlar bulundukları yerlerden derhal ayrılmalılar, Ak Parti genel merkezi önünde çadır kurmalılar. Recep Tayyip Erdoğan geçtiği zaman da önünde iki büklüm olmalılar. Onlar bilim adamı değil, espri olarak söylemek gerekirse film adamıdır onlar.'
'Diktatörlük öyle boyutlara ulaştı ki, Recep Tayyip Erdoğan çıkıp milletin önünde, 'ey Kılıçdaroğlu seni mercek altına aldık, nefes alıp verişini bile dinliyoruz' diyor' ifadelerini kullanan Kılıçdaroğlu, 'Hangi demokraside, ana muhalefet partisi liderini bırakın, herhangi bir vatandaşın mercek altına alındığını duydunuz mu? Sabah akşam, AKP'ye övgüler düzen o köşe yazarlarından biri çıkıp da, 'İnsaf Sayın Başbakan bu da yapılmaz' diye yazdı mı? Yazamazlar. Kalemlerini kiraya verdiler bunlar' diye konuştu.
'Diktatörlük öyle boyutlara ulaştı ki, Recep Tayyip Erdoğan çıkıp milletin önünde, 'ey Kılıçdaroğlu seni mercek altına aldık, nefes alıp verişini bile dinliyoruz' diyor' ifadelerini kullanan Kılıçdaroğlu, 'Hangi demokraside, ana muhalefet partisi liderini bırakın, herhangi bir vatandaşın mercek altına alındığını duydunuz mu? Sabah akşam, AKP'ye övgüler düzen o köşe yazarlarından biri çıkıp da, 'İnsaf Sayın Başbakan bu da yapılmaz' diye yazdı mı? Yazamazlar. Kalemlerini kiraya verdiler bunlar' diye konuştu.




