Kader – kısmet gibi bir rastlantıdır...

1921 yılı...

Atatürk’ün önderliğinde...

Genç “Türkiye Cumhuriyeti”nin doğuşunu hazırlayan...

Takvim yaprağı gibi...

Dünya içinse...

Bir “işaret fişeği” olarak kabul edilir...

***

Cumhuriyet henüz ilan edilmemiş...

Karanlıktaki ayak sesleri ise...

Türkiye için “batmayan bir güneş”in işaretinden farksızdı...

***

Şu mucize takvime bakar mısınız?

* 20 Ocak 1921: Yeni Türk Devleti'nin ilk Anayasası kabul edildi... * 12 Mart 1921: Mehmet Akif'in yazdığı İstiklâl Marşı, TBMM tarafından milli marş olarak kabul edildi... * 16 Mart 1921: TBMM ile Rusya ile “Moskova Antlaşması” imzaladık... * 1Nisan 1921 - Yunanlılara karşı İkinci İnönü Zaferi kazanıldı...

***

Bu zaferleri taçlandıracak...

Bir milli marş lazımdı bize ve...

İşte o günler...

Heyecana “aşı yapmanın” tam zamanıydı...

Türk Milleti’nin kahramanlığını...

(*)Hamasetini...

Ruhlarını titretecek...

Milli mücadele sürerken...

Türk benliğini şahlandıracak bir “marş”...

Soluk almak gibi gerekliydi...

Ortalık yangın yeriydi...

Vatan kurtarılmayı bekliyordu ve...

Kalpleri titrecek bir yarışmaya karar verildi...

Kazanan güfteye mükâfat da verilecekti...

Milli Marş için...

Onca zorluk, onca parasızlık içinde...

O günün parasıyla 500 lira da ödül koydular…

...Ve, yine o gün, o parayla büyük kentlerde…

İki katlı bahçeli bir ev almak mümkündü!

Vatan olarak Ateşten Gömlek” giydiğimiz günlerde…

Yarışma müthiş ilgi gördü…

Milli Marş için “724 başvuru” geldi...

Bunlardan ancak yedisi marş olmaya yakındı ama...

Yine de gönülleri ayağa kaldıramıyordu...

Daha ilginci...

“Çanakkale Şehitleri!” gibi ölümsüz bir eseri...

Kahramanlık Edebiyatı’na kazandıran...

Ve dahi...

Parlamentoda Burdur Milletvekili olarak görev yapan...

Şair Mehmet Akif katılmamıştı...

Çünkü...

Kazanacak şiire para mükâfatı verilmesi...

Mehmet Akif’in “gönül asaleti”ne yakışmıyordu...

Mehmet Akif Ersoy yarışmaya katılmamıştı…

Soranlara, Milli Marş asla para ile yazılmaz” diyordu…

Zor razı ettiler…

“Kazanırsan bir yerlere bağışlarsın o parayı!” dediler…

Ancak o zaman kabul etti yarışmaya katılmayı…

Halbuki…

İnanır mısınız?

O kış kendisine palto alacak parası bile yoktu…

***

Uzun bir şiirle mücadele ruhunu yaşattı...

Sonunda bu ilahi destanı Hamdullah Suphi’ye verdi...

Milli Eğitim Bakanı şiir okumakta büyük ustaydı...

...Ve, Atatürk’ün tabiriyle “bülbül” sesiyle...

Akif’in şiirini, TBMMi kürsüsünden okurken ortalığı inletti...

Herkes heyecandan titriyordu...

Vekiller ayakta alkışlıyordu; üstelik muhalefet edenler de...

O akşamın sonunda...

Oy çoğunluğu ile bugünkü İstiklal Marşı...

Meclis kararı ile kabul edildi...

***

Taaa, minicikken…

İlkokuldayken…

Lisedeyken…

Kocaman adam iken…

Bastonla yürürken…

Tekerlekli sandalyeye mahkumken bile…

Sesin yırtarcasına çıkıyor ise hançerenden…

Fark etmez!

Beyninin emretmesine gerek yok!

Yürekten söyleriz milletçe İstiklal Marşımız'ı…

20'şer yıldan hesap et…

Beş nesil büyüdü o kurbanın olayım marşla…

Bugün…

İstiklal Marşımız'ın kabulünün…

104’üncü yıldönümü…

Binlerce yıl sürmesi dileğiyle…

***

Milletimin marşı, kimilerine göre (**)efsunludur!

Mesela…

Hürriyet aşkımızı müthiş anlatır:

Ben ezelden beridir hür yaşadım, hür yaşarım…

Hangi çılgın bana zincir vuracakmış? Şaşarım!

Kükremiş sel gibiyim, bendimi çiğner, aşarım…

Yırtarım dağları, enginlere sığmam, taşarım…

Mesela…

Kahramanlığımızı ufka yayarken içimizi titretir...

Arkadaş! Yurduma alçakları uğratma, sakın…

Siper et gövdeni, dursun bu hayasızca akın…

Doğacaktır sana vaadettiği günler Hakk'ın…

Kim bilir, belki yarın, belki yarından da yakın…

Mesela…

Aziz şehitlerimizi kalplerimizde saklar...

Bastığın yerleri toprak diyerek geçme, tanı:

Düşün altındaki binlerce kefensiz yatanı…

Sen şehit oğlusun, incitme, yazıktır, atanı:

Verme dünyaları alsan da, bu cennet vatanı…

***

724 şiir katıldı o yarışmaya…

724 şiir arasından Mehmet Akif'in muazzam duygu yüklü…

Okuyanı heyecanlandıran, titreten İstiklal Marşı yarışmayı kazandı…

Türkiye Büyük Millet Meclisi'nde iki kez okundu…

İkisinde de ayakta dinlendi…

…Ve o şiir, 12 Mart 1921 tarihinde Milli Marşımız olarak kabul edildi…

***

Ve özel bir ayrıntı…

O şiir Milli Marş olarak kabul edildikten sonra Akif'e sormuşlar; Nasıl yazdın bunları?” diye…

Cevap çok anlamlıdır:

“O şiir bir daha yazılmaz, ben de yazamam… O'nu yazmak için, o günleri görmek ve yaşamak gerekir… O şiir benim değil, milletimin malıdır… Allah bu millete bi'daha İstiklal Marşı yazdırmasın…”

Yerden göğe haklıydı ünlü şair…

Böyle bir marşı yazabilmek için...

O günleri sadece yaşamak yetmez, o ruha da sahip olmak gerekir… Özüyle, sözüyle yüksek ahlak sahibi...

Karakter abidesi bir insan olmak gerekir…

Böyle bir şiiri yazabilmek için...

Ülkenin bütün sorunlarını...

Kendine dert edinmiş, bir mücadele adamı olmak gerekir…

***

Ha'di bir ayrıntı daha…

Nasıl başlar, yürekleri titreten İstiklal Marşımız?

Korkma, sönmez bu şafaklarda yüzen al sancak;

Sönmeden yurdumun üstünde tüten en son ocak…

O benim milletimin yıldızıdır, parlayacak;

O benimdir, o benim milletimindir ancak…

Hiç düşündünüz mü?

O şiir, niye Korkma...” kelimesi ile başlıyor?

Onu da anlatalım:

Şiirlerini yazarken Kuran'ı Kerim'den ilham alan Mehmet Akif...

İstiklal Marşı'nı kaleme alırken...

Peygamber Efendimiz'in...

Mekke'den Medine'ye hicreti sırasında...

Üç gün üç gece saklandıkları Sevr Mağarası'nda...

Yanındaki Hazreti Ebubekir'e...

Korkma ya Ebubekir, Allah bizimledir...”

Dediği aklına gelir…

İstiklal Marşı'nı da Korkma…” diye yazmaya başlar…

***

Bitiriyoruz...

Altın değerinde çok özel bir ayrıntı ile...

İstiklal Marşı şairi Mehmet Akif Ersoy’un hayatı hüzünlüdür...

Ne ilginçtir ki...

Kızı Suad Ersoy’un da babası gibi hüzünlü bir yaşantısı vardı...

Aslında, sanatçıydı Suad hanım..

Ressamdı ve çok iyi yabancı dil konuşuyordu...

Hayat ne yazık ki, O’na da parlak bir yol çizmedi...

Mehmet Âkif’in vefatından sonra yoksulluk içinde yaşadı...

Öyle ki, gün geldi yaşadığı evin kirasını ödeyemedi...

O’na kim el uzattı bilir misiniz?

Milliyet Gazetesi’nin unutulmaz yazarlarından Hasan Pulur...

Suad Hanım’ın kızı Selma Ersoy...

Annesinin durumunu ünlü gazeteci rahmetli Hasan Pulur’a açtı...

Böylece yardımlar gelmeye başladı...

25 yıl önce vefat ettiğinde cenazesinde neredeyse kimsecikler yoktu...

Nokta...

(*)hamaset: “yiğitlik – yüreklilik”...

(**)efsunlu: “büyülenmiş – büyülü”...

Sonsöz: “Allah, bu millete bir daha İstiklal Marşı yazdırmayı nasip etmesin… / Mehmet Akif ERSOY – Şair, Öğretmen ve Veteriner Hekim...”