İZMİR - Yakın tarihin en büyük insanlık trajedilerinden biri olarak kabul edilen Dersim olayları sonrasında batı illerine sürgün edilen 15 bin Dersimli'den 5 bin 39'unun Ege Bölgesine yerleştirildiği ortaya çıktı.
Yeni Asır'dan Zafer Şahin'in haberine göre TBMM Dilekçe Komisyonu bünyesinde incelenmeye başlanan Dersim arşivlerine göre, bölgede en yoğun sürgünler Manisa, İzmir ve Balıkesir'e yapıldı. Resmi kayıtlarda Dersim olayları sırasında 13 bin 806 kişinin öldüğü, 15 bin kişinin sürgüne gönderildiği belirtiliyor. Olaylarda topraklarından zorla uzaklaştırılan her üç kişiden biri Ege illerine yollandı. Kamyon ve trenlerle günlerce süren yolculukların ardından bölgeye ulaşan sürgünlerden 511'inin yeni memleketi İzmir ve ilçeleri oldu. Dersim sürgünlerinin en yoğun şekilde göç ettirildiği Manisa'ya 1015, Balıkesir'e ise 1087 kişi yerleştirildi. Aydın'a 1003, Denizli'ye 659, Muğla'ya 170, Uşak'a 273 ve Çanakkale'ye 321 Dersimli gönderildi. 1938 ve 1939 yıllarına ait Dersim arşivlerinde sürgün edildiği kayıtlara geçen aileler arasında ünlü şair Cemal Süreyya'nın ailesi de bulunuyor.
'İYİ HATIRLIYORUM'
Dilekçe Komisyonu bünyesinde oluşturulan Dersim Alt Komisyonu'na Ege illerine sürgün edilen Dersimli aileler tarafından çok sayıda dilekçe gönderildi. İzmir'in Karabağlar ilçesinde ikamet eden 83 yaşındaki Ali Kaçar, 1937 yılında babası Hıdır Kaçar'ın da aralarında bulunduğu 35 kişinin Tunceli Ovacık'ta kurşuna dizildiğini belirttiği olayı şöyle anlattı: "Babam Hıdır Kaçar Dersim olayları sırasında kurşuna dizilerek öldürülmüştür. O tarihlerde Tunceli iline bağlı Ovacık ilçesinin Hamzik köyünde yaşıyorduk. Ben 8 yaşındaydım. Köyümüzden 35 kişiyi toplayarak götürdüler ve kurşuna dizdiler. Bu durumu çok net hatırlıyorum. Daha sonra mallarımızı yaktılar ve bizi sürgüne yolladılar. Bu olayların neden zuhur ettiğini ve 35 kişinin neden kurşuna dizildiğini öğrenmek istiyorum."
Manisa'nın Salihli ilçesi Mersin Dere köyünden Hüseyin Topçu ise, İzmir Torbalı'ya bağlı Karaköy'e sürgün edildikleri dönemde yaşadıkları acıları komisyona şöyle aktardı: "Ben ve ailem Çemişgezek'e bağlı Kinel köyünde yaşıyorduk. 1937'de asker korkusuyla canımızı kurtarmak için dağlara çıkıp mağaralara sığındık. Daha sonra herhangi bir mahkeme kararı olmamasına rağmen İzmir Torbalı'ya sürgün edildik. Sürgün esnasında babamın isimlerini bilemediğim kardeşleri kayboldu. 10 yıl sonra Tunceli'ye döndüğümüzde geride bıraktığımız ev, arazi ve mallarımız bize verilmedi."
'BİZİM DE DEVLETİMİZ'
1938 yılında ailesi ile birlikte İzmir'in Bergama ilçesine sürgün edilen 87 yaşındaki Hanife Özbatal, "Yaşadığımız zulmü biraz da siz tasavvur edin" diye bitirdiği dilekçesinde şunları dile getirdi: "Ailemden dedem Koç Ağa ve efradı, Hozat'ın deresinde silah tertibatı olmadıkları halde kurşuna dizildi. Annem Sultan Hatun ve kız kardeşim Yıldız'la beraber Segedik köyüne sığındık. Askerler bizi köyde buldu. Vicdanlı bir çavuşun ikazıyla ormana saklanarak canımızı kurtardık. Çavuş anneme, 'Arkadan bir alay geliyor. Sizi sağ koymazlar, kaçın' dedi. Annem cüzdanında ne kadar parası varsa bu çavuşa vermişti. Askeri harekatın sonuna doğru 'sadece sürgün var' haberinin gelmesi üzerine teslim olduk. Bizi Elazığ'a götürdüler. Orada saçlarımızı sıfıra vurup, hamama götürerek(ormanda saklanırken aylarca yıkanmadık), kara trenlerle garba götürdüler. İlk Afyon garına geldik, bilahare Kınık, Bergama, Nazilli vs. tevzi olduk. Kaçak ve sürgün dönemlerinde Dersim'deki tüm mallarımıza el konuldu. O zamanlar 13 yaşındaydım. Türkçeyi sürgünde öğrendim. Küçük yaşta evlenmek zorunda kaldım. Velhasıl bugün artık 87 yaşını sürüyorum. Devlet neticede de bizim devletimizdir. Mahkeme yoluna gitmeyip hesabımızı mahşere bıraktık." (Yeni Asır)