Tekrarda zarar yok: İtibar yönetimi, bir bireyin, kurumun ya da markanın toplum nezdindeki algısını korumak, geliştirmek veya olumsuz durumlarda düzeltmek için yapılan stratejik çalışmalara verilen ad. Ahlak ise, bireylerin veya toplumların doğru ile yanlışı ayırt etmede kullandığı etik ilkeler ve değerler bütünü…
Günümüzde bireyler ve şirketler, sadece kâr veya ticari başarılarıyla değil, aynı zamanda sosyal sorumluluk ve etik duruşlarıyla da değerlendiriliyor. Ahlaki değerlere uygun hareket ederek toplumun beklentilerini karşılayarak itibar kazandırıyor.
Bu iki kavram arasında derin bir ilişki var, çünkü itibar, büyük ölçüde ahlaki davranışlara ve tutarlılığa dayanıyor.
İtibar yönetimi ve ahlakın kesiştiği yerler de var. Bunun ilki güvenin tesisi… İtibar, insanların bir kişi ya da kuruma duyduğu güvenle şekilleniyor. Ahlaki ilkelere bağlı kalmak, bu güveni inşa etmenin ve sürdürmenin en önemli yollarından biri. Örneğin, bir şirket yalan söylüyorsa veya etik dışı davranıyorsa, bu durum uzun vadede itibar kaybına yol açıyor.
Tutarlılık çok önemli. Ahlaki değerlere uygun davranışlar sergilemek, itibar yönetiminde tutarlı bir imaj yaratıyor. İnsanlar, birinin sözleriyle eylemlerinin uyumlu olmasını bekliyor. Ahlaksız bir davranış, bu tutarlılığı zedeliyor ve itibarı sarsıyor.
İtibar yönetimi özellikle kriz dönemlerinde öne çıkıyor. Deneyimlerimizden biliyoruz ki, bir hata yapıldığında, ahlaki bir duruş sergileyerek şeffaf olmak, özür dilemek ve sorumluluk almak, itibarın korunmasına yardımcı oluyor. Tersi durumda, ahlak dışı bir örtbas girişimi genellikle daha büyük zararlara yol açıyor.
Maalesef dünyanın hemen her yerinde itibar yönetimi ile ahlak her zaman tam uyum içinde değil.
Bazen itibar yönetimi, gerçekleri gizlemek veya manipülasyon yapmak gibi ahlak dışı yöntemlerle uygulanıyor. Örneğin, bir şirket halkla ilişkiler kampanyalarıyla imajını cilalamaya çalışırken, arka planda etik dışı işler yapmaya devam edebiliyor. Bu tür durumlar kısa vadede işe yarasa da, uzun vadede genellikle ters tepiyor.
Burada bir örnek vereyim, herkesin malumu:
Volkswagen Emisyon Skandalı (Dieselgate)…Volkswagen, yıllarca çevre dostu ve sürdürülebilir bir marka imajı oluşturmak için halkla ilişkiler kampanyaları yürüttü. "Temiz Dizel" sloganıyla pazarlanan araçları, düşük emisyonlu ve çevreye duyarlı olarak tanıtıldı. Ancak 2015'te ortaya çıkan skandal, şirketin bu imajın aksine, dizel araçlarında emisyon testlerini manipüle etmek için özel bir yazılım kullandığını gösterdi. Bu yazılım, test sırasında emisyon değerlerini düşük gösteriyor, ancak gerçek sürüş koşullarında araçlar çevreye çok daha fazla zarar veriyordu. Bu durum, milyonlarca aracı kapsayan bir aldatmaca olarak ortaya çıktı ve şirketin etik dışı davranışları ifşa oldu. Volkswagen, halkla ilişkilerle imajını cilalamaya çalışırken, arka planda hem çevreyi kirletiyor hem de tüketicileri kandırıyordu. Skandalın ardından şirket, milyarlarca dolar ceza ödedi, itibar kaybı yaşadı ve yöneticileri hakkında soruşturmalar başlatıldı.
İtibar yönetimi ile ahlak arasındaki ilişki, birbirini besleyen ve tamamlayan bir döngüye dayanıyor. Ahlaki ilkeler olmadan itibar sürdürülebilir olmaz; çünkü itibar, özünde insanların adalet, dürüstlük ve doğruluk algısına dayanır. Öte yandan, iyi bir itibar yönetimi, ahlaki değerlerin toplum tarafından fark edilmesini vetakdir edilmesini sağlar. Bu nedenle, gerçek ve kalıcı bir itibar için ahlak, vazgeçilmez bir temel oluşturur.
Önceki akşamRotary Bölge 2440 E-Club tarafından düzenlenen toplantıda “Stratejik İletişim Yönetimi” alanında akademik ve profesyonel birikimi ile ülkemizin değerli ismi Salim Kadıbeşegil’in“Yapay Zekanın İtibar Sınavı”konuşmasını izledim. Yayının moderatörüFunda Sungurtekin söz verdiğinde de dilim döndüğünce katkı vermeye çalıştım.
Bu giriş cümleleri de o nedenle yazıldı.
Peki yapay zekadan ahlaklı olmayı bekleyecek miyiz?Salim dostumdan edindiğim notlarla aktarıyorum.
Yapay zekâ, özünde bir araç; insan tarafından tasarlanıyor, programlanıyor ve yönlendiriliyor. Kendi başına bilinçli bir ahlak anlayışına sahip değil. Yani, bir yapay zekanın“ahlaklı” olup olmaması, onu geliştirenlerin ve kullananların niyetlerine, değerlerine ve verdiği talimatlara bağlı. Bir yapay zekâkötü niyetle programlanırsa (örneğin, manipülasyon veya zarar verme amacıyla), ahlaksız sonuçlar üretebilir.
İnsanlar, yapay zekâdan ahlaklı davranış beklemeye eğilimli. Yapay zekâgiderek daha fazla otonom karar alıyor (örneğin, otonom araçlar veya tıbbi teşhis sistemleri). Bu durumda, verdiği kararların adil, zararsız ve etik olmasını istiyoruz.Yapay zekâile etkileşimlerimiz insan benzeri bir deneyim yarattığında, bilinçaltında ondan insan gibi ahlaklı olmasını bekleyebiliyoruz.Yapay zekanın kararları milyonlarca insanı etkileyebiliyor (örneğin sosyal medya algoritmaları). Bu yüzden, etik dışı bir yapay zekanın zarar verebileceği korkusu var.
Geliştiriciler, yapay zekâyı şeffaf, adil ve zarar vermeyecek şekilde programlamalı. Örneğin, önyargılı verilerle eğitilmiş bir yapay zekâ, ayrımcı kararlar verebilir; bu yüzden veri ve algoritma etiği önemli.Yapay zekanın eylemlerinden insanlar sorumlu olmalı. Volkswagen örneğindeki gibi, bir şirket etik dışı bir sistem kullanırsa, suç yapay zekâda değil, onu tasarlayanlardadır.Biz kullanıcılar da yapay zekanın sınırlarını ve tarafsız olmadığını anlamalıyız.
Eğer bir gün yapay zekâ gerçekten bilinç kazanırsa (ki bu henüz bilimkurgu aşamasında), o zaman ahlakı kendisinden beklemek anlamlı hale gelebilir. Şimdilik ise, ahlak yapay zekanın değil, bizim sorumluluğumuzda.
Teşekkürler Salim Kadıbeşegil!