“Cumhuriyet Gazetesi”ndeki...
Taylan Gülkanat imzalı haber...
Nefes kesen...
Ama bir o kadar da...
O meşhur şarkıda olduğu gibi...
“Neydi benim günahım?”
Dedirtecek kadar “çileli sağlık yolculuğu”nun adresiydi...
***
Sıkı durun!
“Hürriyet Gazetesi”nin 27 Şubat 2025 tarihli haberine göre...
Koca bir yıl içinde...
(Şaka değil!)
Milletçe...
“1 milyar” kez doktora gittik; muayene olduk; ilaç aldık!
***
Genel Sağlık-İş Genel Başkanı Dr. Derya Uğur’un şu sözleri ibretlik:
“Hastaneler adeta birer ticari işletmeye dönüştürülmüş; doktorlar performans puanlarıyla yarışa sokulmuştur... Bu anlayış; hem hekim-hasta ilişkisini zedelemiş hem de sağlık hizmetlerinin niteliğini düşürmüştür...”
Yani...
Bu kadar açık...
Bu kadar net...
Bu kadar hassas...
Ve...
Bu kadar “yok artık daha neler?” dedirten bir ifade az bulunur...
***
Eskiden muayene için hastaneye gidenler mutluydu...
Şimdi...
Günler önce alınan “hasta randevusu” için...
Rüyalar kabusa dönüşüyor...
Bu arada...
Bize sığınan başta Suriyeliler olmak üzere...
Mültecilerden yer kalırsa ne mutlu...
Bizim vatandaşlara...
Ne yapalım?
Din kardeşlerimiz tedavi olmasın mı?
Tabii, olsunlar...
İyi de...
Neden hep Türkiye başkaları için “öncü ve kahraman” oluyor?
***
Sayın Cumhurbaşkanı Erdoğan...
Geride bıraktığımız 28 Nisan’da şöyle demişti:
“Türkiye’de toplam 4 milyon 33 bin göçmen var...
9 Aralık'tan bu yana sadece Türkiye'den Suriye'ye dönenlerin sayısı 200 bin kişiye ulaştı... Suriye’ye dönüş sayısı an itibarıyla toplam 931 bin 450 kişi...”
Bi’de...
Sağlık eski Bakanı Fahrettin Koca’nın söyledikleri var...
Taaaa; üç yıl önce...
Tarih: 17 Mart 2022...
Diyor ki; önceki Sağlık Bakanı Dr. Koca:
“Suriyeli sığınmacılara 97 milyon poliklinik hizmeti, 3 milyonun üzerinde yataklı tedavi hizmeti verilmiş, 2.6 milyon da ameliyat gerçekleştirilmiştir... 754 bin Suriyeli bebeğimiz sağlık tesislerimizde dünyaya gözünü açmıştır...”
Yani...
Bir kuruş ödemediler...
Sağlıklarına kavuştular...
O bebeklere...
Biz de sevindik ama...
Bizim “yerli” bebişlerimiz için...
Sadece “Hey Maşallah...” demekle yetiniyoruz...
Bu arada...
Büyük kentlerde...
Özel hastanelerde gözünü açanlar da var; kuşkusuz...
***
An itibarıyla...
Genel Sağlık-İş Genel Başkanı Dr. Derya Uğur’un...
Şu sözleri ibretliktir:
“Sorunlar görmezden gelindikçe, her geçen gün daha fazla hekimimiz yurtdışına göç ediyor; genç sağlık emekçileri mesleklerine umutsuzlukla başlıyor... Bugün sağlık sisteminde yaşanan şiddet, aslında yıllardır biriken öfkenin ve çözümsüzlüğün bir sonucudur. Bu düzen değişmeden, hiçbir sağlık emekçisi güvende değildir. Sağlık hizmeti alan da veren de kaybetmektedir. Bu yüzden artık sessiz kalınmamalı; sağlıkta şiddete, piyasacı sağlık politikalarına, emek sömürüsüne karşı hep birlikte ses yükseltilmelidir. Sağlık haktır, ticaret değildir! Şiddetsiz, güvenceli ve kamucu bir sağlık sistemi mümkün!”
***
Hala aklımıza takılan şu soru ile...
Bitirelim izninizle...
Günün şaşırtan gerçeği!
Nüfusumuz 86 milyon ve...
Sadece 365 gün içinde...
“973.5 milyon / yuvarlayarak 1 milyar” vatandaş...
Sadece 365 gün içinde hastanelere koşuyorsa...
Gerçekten var bi’rahatsızlık!
***
Kısa adı “OHSAD” olan...
“Özel Hastaneler ve Sağlık Kuruluşları Derneği” Başkanı Dr. Reşat Bahat’ın şu tespiti müthiş:
“Hasta bir toplumuz... 85 milyonluk bir ülkede, bu kadar muayene olur mu? Üstelik, milletçe yaş ortalamamız henüz 33’lerde... Bu kadar hasta olmamıza imkân var mı?”
Cevap “hayır” ise...
O zaman bi’kez daha soralım izninizle:
“Peki; o zaman neden doktora, hastaneye koşuyoruz?”
Kim cevap verecek bu soruya?
***
Evet; bitiriyoruz...
Neyle?
Prof. Dr. Erkan Sevinç’in yorumuyla...
“Hastanelere başvurunun her geçen gün çoğalmasının iki nedeni var: Sağlık kuruluşlarının sayısı artıyor ve erişim kolaylaşıyor... Bu arada pek dilim varmıyor ama toplumda “hastalık hastası” diye tanımlanan vatandaşların sayısı hiç de az değil... Mesela bir hanımefendinin, üniversite hastanesinin aciline yılda en az 50 kez gittiğine tanığım... “Başım ağrıyor” ya da “ishal oldum” gibi şikayetlerle “nasılsa ücretsiz” diye acillere gidildiğinde acil vakalara olan hizmeti de aksatmış oluyorsunuz...
Gülümseten bir neden daha...
Birinci basamak sağlık hizmetlerine karşı bir “güvensizlik” söz konusu...
“Aile hekimine gideceğim iki ilaç yazacak, gönderecek, bir tomografi bile istemeyecek” düşüncesi ile hastaneye gitmeyi tercih eden popülasyondan söz ediyoruz... Kişi başına ortalama “yüzde 11.4” hekime başvuru var. Özellikle kamu hastanelerine yapılan başvurularda ciddi artış kendini gösteriyor... Bakanlık istatistiklerine göre ikinci basamak hastanelerine başvurular %3,67, üçüncü basamak hastanelere başvurular ise %18,79 oranında artmış durumda... Bu istatistikler OECD verilerinin çok üzerinde...
Hastane başvurularının çoğalması kamu sağlık giderlerinin de artmasına yol açıyor... Hasta başı hastane maliyetleri ile kalsa yine iyi... Aynı zamanda ilaç tüketimi ve gereksiz “tetkik istemi” de artıyor..
Peki ne yapmalıyız?
Aslında bir yol var; o da şu:
“Çözüm her anlamda (hasta toplum) olmaktan çıkmamızda yatıyor...”
Nokta...
BİR KİŞİ HER AY DOKTORA GİDİYOR: Çok değil; hekime müracaat sayısı 973 milyon 520 bin olmuş... 416 milyon 806 bin kez aile hekimine, 424 milyon 550 bin kamu hastanelerine, 67 milyon 440 bin de özel hastanelere, 45 milyon 534 bin de üniversite hastanelerindeki hekimlere başvurmuşuz... Bu ne demek? “Bir kişi her ay doktora gidiyor!” demek...
YURT DIŞINA GİDEN DOKTORLAR: “Diğer ülkeleri de hesaba kattığımızda, bu yılın (2025) sonunda, yurt dışına göç eden Türk doktor sayısı 25 bini geçecek!” / Dr. Turhan ÇÖMEZ: 28. Dönem İYİ Parti Balıkesir Milletvekili...”
SONSÖZ: Türkiye, hekime müracaat sayısında Güney Kore, Avusturya ve Japonya’dan sonra üçüncü sırada... Mesela, Avrupa Birliği’nde kişi başına hekime müracaat sayısı “altı”larda... Gülümseten bi’rakam daha:
Türkiye’de 100 bin kişiye düşen diş hekimi sayısı da sadece “54”... Güler misin, ağlar mısın?