Fransız basını, Belçika Başbakanı Herman Van Rompuy'un, AB Konseyi Başkanlığına getirilmesinin, Fransa'da sağcı iktidarı memnun ettiği görüşünde birleşti.’
Cumhurbaşkanı Nicolas Sarkozy ve Almanya Başbakanı Angela Merkel'in, Van Rompuy'un seçilmesinde önemli rol oynadığını ön plana çıkartan gazeteler, AB liderlerinin karşılıklı uzlaşma yoluna giderek, AB Komisyonu'nun ticari ilişkilerden sorumlu üyesi Catherine Ashton'ı da AB Dış İlişkiler ve Güvenlik Yüksek Temsilciliğine getirdiğine dikkat çektiler.
Liberation gazetesi, ''Ashton'un kötü bir tercih olduğu ve bu seçimin AB dış politikası için sorun yaratacağı'' yolundaki yorumları ön plana çıkarttı.
Le Figaro gazetesi ise, Fransız diplomat Pierre de Boissieu'nun AB Konseyi'nin yeni kurulan Genel Sekreterlik görevine getirildiğini duyururken, Paris'in bundan sonraki hedefinin, Michel Barnier'i AB Komisyonu'nda iç pazardan sorumlu temsilci olarak seçtirmek olduğunu yazdı.
AB, ÜST YÖNETİMİ DÜŞÜK PROFİLLİ İSİMLERDEN OLUŞUYOR
AB'nin dünkü zirvesinde yeni AB anayasası Lizbon Anlaşması'yla getirilen AB Konseyi Başkanlığı ve AB Dışişleri ve Güvenlik Politikası Yüksek Temsilciliği (Dışişleri Bakanı) koltuklarına atanan isimlerin oldukça düşük profilli tutulması, Brüksel'in Washington, Moskova ve Pekin gibi önemli başkentlerde ne kadar ciddiye alınacağı endişesini doğurdu.
Görevinde henüz bir yılını doldurmadan Belçika başbakanlığından AB başkanlığına terfi eden Flaman Hristiyan Demokrat Herman Van Rompuy, birkaç gün öncesine kadar Brüksel'de bile yeterince tanınmayan, adeta şapkadan çıkmış bir lider profili çiziyordu.
Küresel krizde iflas sınırına gelen Fortis'in kurtarılması sürecinde yargıya baskı yapmakla suçlanan "seçilmiş" Belçika Başbakanı Yves Leterme'in geçen yıl Aralık ayında istifa etmek zorunda kalmasıyla bu görevi üstlenen, dönemin meclis başkanı Van Rompuy'un o ana kadar en önemli siyasi tecrübesi 1993-1999 yılları arasındaki maliye bakanlığı göreviydi. Van Rompuy, maliye bakanlığı döneminde Belçika'nın borç yükünü yüzde 130'lardan yüzde 90'ların altına indirerek takdir toplamıştı.
AB'de başkan arayışı başladığında ismi hiçbir şekilde kulislerde dolaşmayan Van Rompuy'un yolunu, dünyaca tanınan eski İngiltere Başbakanı Tony Blair'in kendisi tarafından resmen açıklanmayan, fakat İngiltere yönetimince sahiplenilen adaylığının Almanya Başbakanı Angela Merkel'in gizli hamleleriyle engellenmesi açtı.
Blair'in en büyük destekçisi Fransa Cumhurbaşkanı Nicolas Sarkozy'yi de ikna eden Merkel, basına yansıdığı kadarıyla adresi "küçük bir üye ülkeden Hristiyan Demokrat bir başbakan" olarak gösterince, Hollanda ve Lüksemburg başbakanları kendilerinin işaret edildiğini sanıp lobiciliğe başlarken, Van Rompuy her zaman yaptığı gibi sessizce sıranın kendisine gelmesini bekliyordu.
Fransızca bilmeyen Hollandalı rakibi Jan Peter Balkenende'yi kolayca eleyen Van Rompuy, 490 bin nüfuslu Lüksemburg'un 15 yıllık Başbakanı Jean-Claude Juncker'i elemesine bile gerek kalmadı. Blair'e karşı adaylığını açıklarken İngiltere'nin AB heyecanını sert sözlerle sorgulayan Juncker, zaten öngörülebilen bir İngiliz vetosuyla kendi kendini devre dışı bırakmıştı.
VAN ROMPUY KİMDİR?
1947 Brüksel doğumlu Van Rompuy, Flaman Hristiyan Demokratların gençlik kollarında başladığı siyasi hayatında başbakan olana dek senatörlük, devlet bakanlığı, maliye bakanlığı ve meclis başkanlığı görevlerini üstlendi.
Az konuşan ve teknokrat kimliğiyle tanınan Van Rompuy'un 2004 yılında Türkiye'nin üyeliğine güçlü ifadelerle karşı çıkan bir konuşma yapmış olması istisna kabul edilirse uzun siyasi hayatına rağmen birçok önemli konudaki kişisel görüşü hala bilinmiyor.
Tatillerini karavanda geçiren, haiku tarzında (üçlü dizelerle) şiirler yazan, AB konusunda kamuoyuna açıklamadığı görüşlerini kapalı kapılar ardındaki Bilderberg toplantılarında ifşa eden Van Rompuy'un Belçika'daki başbakanlığı döneminde en önemli icraatının, Fransız ve Flaman toplumları arasındaki kavgaları soğutmak yanında ülkesinin Afganistan'daki askeri varlığını artırmak olması, bazılarına göre Atlantik'in öte yakasının desteğini aldığına işaret sayılıyor.
CATHERINE ASHTON
Mevcut AB Komisyonu'nda ticaretten sorumlu üyelik yapan Peter Mandelson'un küresel krizde ağır darbe alan İngiliz ekonomisini kurtarması için bir yıl önce acilen geri çağrıldığında yeri, Brüksel'de kimsenin tanımadığı Catherine Ashton tarafından doldurulmuştu. 52 yaşındaki ekonomist Ashton, daha önce İngiltere İşçi Partisi'nde üst düzey görevler üstlenmiş ve bakan yardımcılığı yapmıştı.
Mandelson'un yerine AB Komisyonu'na ticaretten sorumlu üye olarak bile atandığında şaşkınlıkla karşılanan Ashton'un 1 yıl aradan sonra AB dışişleri bakanlığına getirilmesi büyük sürpriz olarak değerlendiriliyor.
AB başkanlığını Hristiyan Demokratların ve küçük ülkelerin alması denge açısından AB dışişleri bakanlığını Sosyalistlere ve büyük ülkelere bırakmıştı. Farklı siyasi hesaplar içindeki Almanya ve Fransa'nın geriye çekilmesi, Avrupa Parlamentosu başkanlığının bir Polonyalı'da olması geriye İngiltere, İtalya ve İspanya seçeneklerini bırakmıştı.
Diğer iki rakibine göre dünkü zirveye eli güçlü giren İngiltere, Blair'den vazgeçerek AB dışişleri bakanlığını kolayca elde edince, AB'deki üst düzey tüm koltukların erkeklerce doldurulmuş olması karşısında birazcık denge oluşturması açısından kadın aday göstermeye zorlandı.
İngiltere'nin AB dış politikası için ağır kozlarından Dışişleri Bakanı David Miliband, muhalefetteki Muhafazakarların avantajlı girdiği gelecek yıl Haziran ayındaki genel seçimlerde partisi için "savaşmayı" seçerek Brüksel'e gitmeyeceğini açıklamıştı.
Öte yandan İşçi Partisi hükümeti, ekonomiyi kurtarmakla meşgul Mandelson'u da tekrar Brüksel'e göndermek istemiyordu. AB liderleri de kendilerini gölgelememesi için Brüksel'de düşük profilden yana tavır alınca Ashton'un atanması fazla zaman almadı.





