İzmir Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından başlatılan soruşturma kapsamında İZBETON şirketi ve kooperatiflere yönelik operasyonda tutuklanan önceki dönem İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Tunç Soyer’in avukatlığını yapan Murat Aydın, hazırlanan iddianame ile ilgili genel yayın yönetmenimiz Ender Aldanmaz’a detaylı açıklamalarda bulundu.
İddianamenin teknik olarak çok kötü hazırlandığını kaydeden Avukat Aydın, isnat edilen suç üzerinden yürütülen soruşturmanın Ticaret mahkemelerinin yada İdari incelemelerinin konusu olduğunu kaydetti. Avukat Aydın, iddianamenin absürtlükler üzerine kurulduğunu belirten avukat Aydın, örneklerde de bulundu. Aydın, “örneğin iddianamede 450 mağdur, 8 müşteki var. O zaman Sayın Soyer ve Sayın Aslanoğlu için 458 defa dolandırıcılıktan ceza istemeliydi savcı. 45 yıl hapis isteniyor ya 5 bin 500 yıla kadar filan olmalıydı ceza. Biz de ‘Aziz Kocaoğlu’nun 367 yılla yargılamak yetmedi Sayın Soyer'i 5 bin 500 yılla mı yargılıyorsunuz?’ diyecektik. Bunu demeyelim diye kendi sevk maddeleriyle çeliştiler” ifadelerini kullandı.
Avukat Aydın iddianamede isnat edilen dolandırıcılık ve dolandırıcılık teşebbüsü suçlamalarına ilişkin olarak da çarpıcı bir örnek verdi; “dolandırıcılığa teşebbüs ettiniz dediler, süresi dolmayan etaplar için söylüyor bunu. Peki biz diyelim ki dolandırıcılığa teşebbüs ettik, bu durumda o inşaatları tamamlarsak ne olacak? Daha kötüsü olacak. İddianamenin kurgusuna göre eğer o etapları tamamlarsak dolandırıcılığı tamamlamış olacağız. Ceza indirimimiz kalkacak. Bu kadar absürt bir şey”
Avukat Aydın ayrıca İzmir Büyükşehir Belediyesi’nin kurumsal olarak süreçteki varlığını da ele aldı.
İDDİNAMENİN BU HIZDA ÇIKMASI NORMAL, HUKUK UYGULAMALARI O KADAR ANORMALLEŞTİ Kİ NORMALİ TUHAF KARŞILIYORUZ
-Cumhuriyet Savcılığı 3 ayrı iddianame üzerinden soruşturmayı yürüttü. Asfalt ve araç kiralama iddianamelerinden tensip kararı çıktı. Tahliye ve adli kontrol şartı kararları alınmış durumda… Kooperatif soruşturması ile ilgili ise herhangi bir tensip kararı çıkmış değil. CHP Genel Başkanı Özgür Özel, iddianameyi hazırlayan savcılık makamından memnuniyetini dile getirdi. Bir hukukçu gözüyle baktığınızda gerek iki dava ile ilgili iddianamelerinin gerekse de kooperatif iddianamesinin hızla çıkmasını nasıl buldunuz?
İzmir'deki iddianameler hızlı ya da çabuk düzenlenmedi. Olması gerektiği zamanda düzenlendi. Çünkü bu tür soruşturmalar yani belirli bir süreye yayılan ve pek çok ayrıntılı inceleme yapılan soruşturmalar belli bir noktaya geldiğinde şüphelilerin savunmasının alınması aşamasına geçirir ve şüphelilerin savunması alınır. Tabii ki istediğimiz bu durumda şüphelerin davet edilmesi ve ifadelerinin alınmasıdır. Şüphelilerin ifadesi alındıktan sonra zaten soruşturma aşağı yukarı bitmiştir.
Ondan sonra da savcılık 1 ay içerisinde bir iddianame düzenler. Bu normal olanıdır. Türkiye'de hukuk uygulamaları o kadar çok anormalleşti ki biz bu normali tuhaf karşılamaya başladık. Yani kişinin önce tutuklanıp sonra delil bulmak için uzun soruşturmalara girilmesi ya da tutukluluğun uzaması amacıyla iddianamenin sürüncemede bırakılması hukuk dışı uygulamadır. Buna o kadar çok alıştık ki İzmir Cumhuriyet Başsavcılığı’nın rutin yaptığı şeyi biz yadırgadık. ‘Acaba bunun altında bir şey mi var?’ duygusuna girdik ki bana da partiden ve partililerden soranlar da oldu bunu. Dava çabuk mu açıldı? Bir sorun mu var? Ya da bir başka niyet mi var? Hayır, çabuk açılmadı. Normal zamanda açıldı. Olması gereken budur.
Türkiye'nin anormal hukuk uygulamaları içerisinde bir normale anormal muamelesi yapıyoruz. Yani o yüzden bence normal.
BOŞ İDDİANAME ÇOK GÖRDÜM AMA HAYATIMDA BU KADAR BOŞ BİR İDDİANAME GÖRMEDİM
-Peki iddianameyi teknik olarak nasıl değerlendirirsiniz?
İddiaların içeriği teknik olarak çok kötü… Soruşturmanın kendisi de çok kötüydü.
Teknik olarak da iddianamenin yazılış biçimi, soruşturmanın yürütülmüş biçimi teknik olarak da kötüydü. Ben hayatım boyunca pek çok içi boş iddialar içeren, klasörlerce olduğu halde aslında hiçbir şey içermeyen çok dosya gördüm ama iddianın tutarlılığı bakımından veya delillerle iddia arasındaki irtibatlar bakımından bu kadar kötüsünü görmemiştim. Ortada suç sayılan bir fiil yok. Dolandırıcılık suçunun unsurları yok, hiçbir şey yok.
Bunu söyleyince bazı arkadaşlar kooperatifteki gecikmeleri anlatıyor. Tamam, bunları konuşabiliriz. Kooperatiflerin geciktiği doğru… Bundan dolayı evlerini zamanında teslim alamayanlar var. Ama bunların tartışılacağı alan idare hukuku ve ticaret hukuku alanıdır. Ticaret mahkemeleridir ya da idari incelemelerdir. Buradan bir zarar varsa kişilerin zararları tazmin edilir. Bu zarara neden olan kamu görevlileri ya da kooperatif yöneticileri varsa bu zararlar onlara rücu edilir. Bunlar olur, olmaz değil ama konuştuğumuz konu nitelikli dolandırıcılık ya da ceza yargılaması olduğu zaman bu iş saçmalaşıyor.
KONU HUKUK MAHKEMELERİNİN KONUSU, CEZA MAHKEMELERİNİN DEĞİL
Zaten bu soruşturmada böyle bir şey var. Bir sürü hikaye böyle bir iç içe katılıyor ve herkes kendi ve açısından kendi anlatmak istediği noktadan bir yanını tutuyor. Şöyle bir örnek vereyim; müteahhitle anlaşırsınız. Müteahhit size ‘bana şu kadar para ver, ben sana 36 ay sonra bir daire vereceğim’ der. Çeşitli nedenlerle bu zamanında bitmez. Ne olur o zaman? İşte tazminat davası açarsınız, alacak davası açarsınız. Sen bunu zamanında teslim etmediğin için ben zararlara uğradım dersiniz. Bunu tartışırsınız ama hukuk mahkemelerinde tartışırsınız ceza mahkemelerinde değil. Zamanında bitmeyen inşaat ya da projeler üzerinden yükleniciler ya da kurumlar dolandırıcılık soruşturmasına muhatap olursa ceza yargılamasıyla ticaret yargılaması birbirine karışır Yanlış olan bu burada. O yüzden teknik olarak da bu doğru bir iddianame değil ve arkadaşlarımızın suç sayılan bir fiili yok.
MAHKEMEYE DERDİMİZİ DAHA RAHAT ANLATABİLİRİZ
Kimi ihale süreçleri ile ilgili iddialar tümüyle boştu zaten ki onlarla ilgili iddianameler kabul edildi ve tensiple en baştan duruşmaya bile gerek kalmadan arkadaşlarımız tahliye edildi. Bir hukukçu olarak inanarak söylerim her zaman; Bir kamu görevi ifa edenler bu görevi kötü kullandıkları ya da kötüye kullandıkları iddiasıyla karşılaşabilirler. Böyle bir iddia olduğunda yetkili merciler bunu soruşturmalıdır. Gerekirse yargılamalıdır. Mahkemeyse mahkeme… Hesap vermelidir kamu görevlisi… İfadeye çağrılmalıdır, mahkemeye çıkmalıdır. Bunda bir sorun yok. Hiçbir zaman ‘bu iddiayı niye soruşturdunuz?’ demedik. ‘Neden soruşturma açtınız?’ demedik. Hatta ‘neden dava açtınız?’ bile demiyoruz. Bu delillerle dava açılamazdı ama olsun daha iyidir bizim için. Çünkü mahkemeye derdimizi anlatırız, bu konudaki tartışma netleşir.
SORUŞTURMA VE YARGILAMA SÜREÇLERİNİN SİYASİ OLDUĞU KONUSUNDAKİ KANIMIZ GÜÇLENİYOR
İstediğimiz; soruşturma ve yargılama adil olsun, dürüst olsun, etkin olsun ve tutuksuz olsun. Suç varsa ceza çıksın, herkes cezasını yatsın. Yargılama sürecinin kendisi bir cezalandırma aracı haline geldiği zaman bu çok tehlikeli bir şeydir herkes için. Bugün Türkiye'de pek çok yargılama sonucu itibariyle cezalandırıcı olmuyor. Süreci itibariyle cezalandırıcı oluyor. İnsanlar tutuklanarak duruşmalara gelip giderek bir sürü şeye maruz kalarak kamuoyunda suçlu gösterilerek cezalandırılıyor. Oysa ceza yargılama sonunda oluşur varsa suç ceza verilir. Türkiye'de son on yıldır yoğun bir şekilde sürecin kendisini cezalandırma aracı olduğunu görüyoruz. Ergenekon, Balyoz davaları süreciyle başladı bu. Ondan önce de vardı ama o zaman çok daha yaygınlaşmaya başladı ve giderek katlanarak büyüdü. Mesela Sayın Erdoğan'ın kendisinin yargılandığı zaman ne oldu? Hakkında suçlamalar yapıldı, belediye başkanlığı ile ilgili hiçbir olaydan tutuklanmadı, hiçbirisinde evinden alınmadı. İfadeye çağrıldı, ifadesini verdi. Tamamından beraat etti belediye ile ilgili iddialardan ve süreç bitti, görevinden alınmadı, görevini sürdürdü. Şiir okuması meselesi yüzünden aldığı cezada da gözaltına alınmadı, yargılandı, Yargılamanın yanlış olduğunu o dönem de savundum. Ceza aldıktan sonra cezaevine girdi. O zaman Erdoğan'a yapılan yanlış değildi, hukuken olması gereken oydu. Bir iddia varsa soruşturulur yargılanır. Neyse karar verilir.
Bu soruşturma biçimleri insanların adaleti olan inancını yok ediyor. Soruşturma ve yargılama süreçlerinin siyasi olduğu konusundaki kanımızı güçlendiriyor. Arkadaşlarımız 30 gündür evlerinde değil nezarethane ve cezaevinde yatıyorlar. Tutuklulukları sürüyor ve ne kadar daha süreceği belli değil. Suç teşkil edecek bir son bir eylem yok ve sonuçta da bir ceza çıkmayacak.
-İki soruşturmadan verilen tensip kararı ile tutuklular serbest bırakıldı. Kooperatif iddianamesi için de tensip kararı beklentiniz var mı?
Bu konuda karar verme süresi cumartesi günü doluyor. Dolayısıyla pazartesi günü mesai bitimine kadar karar verebilir. Bir karar çıkacak, muhtemelen perşembe ya da cuma günü için bir karar bekliyorum.
Mahkeme iddianameyi kabul ederse yargılamanın kovuşturma evresi dediğimiz aşamasına geçiyoruz ve mahkeme iddianameyi kabul ettikten sonra, tensip tutanağı ya da duruşma hazırlığı tutanağı dediğimiz bir tutanak tutulur ve bir duruşma günü belirler. O duruşmadan ne yapacağına, kimi dinleyeceğine dair kararları yazar. En nihayetinde de şu an tutuklu olan kişilerin duruşma gününe kadar tutuklu kalıp kalmayacakları konusunda bir karar verir. Kararı en geç pazartesiye kadar verecek.
İDDİANEMEYE GÖRE ETAPLARI TAMAMLARSAK DOLANDIRICILIĞI DA TAMAMLAMIŞ OLACAĞIZ
-İddianamede isnat edilen suçlar dolandırıcılık ve dolandırıcılığa teşebbüs… İddianamede bu konuya dayanak olarak işlerin yürütülememesi ve oluşan kamu zararlarından örnekler veriliyor. Binaların yapım sürecinde birçok teknik sıkıntı da var. Örnekköy’de yaşanan mühürleme süreci, ruhsatların geç çıkması, seçim sürecinde başkanın değişmesi ve kooperatifler ile yol yürünmemesi gibi… Dolandırıcılığa teşebbüs iddiasında bu konuların es geçildiğini düşünüyor musunuz?
-Kooperatiflerle ilgili bir süreç işledi ama bu süreçlerde bazı tıkanmalar yaşandığı biliniyor. Örnekköy’de örneğin mühürleme hikayesi var. Onun dışında diğer yerlerde yürüyen, aksayan durumlar oldu. Yeni belediye başkanı geldi, süreçler durdu vesaire.
İsnat edilen suçlara bakarsak; orada belli etaplar için dolandırıcılık, belli etaplar için dolandırıcılığa teşebbüs denildi. İddianamedeki kurgu şöyle, siz bu evleri süresi geçti ve teslim etmediniz. Sürenin geçmesi suç oluşturmaz. Biz sorgularda ‘şu etaplarda süre geçmiş diyorsunuz. Peki diğer etaplarda henüz daha süre dolmadı. Daha teslim tarihine zaman var’ dediğimizde bize ‘o suçlar bakımından dolandırıcılığa teşebbüs ettiniz’ dediler. Süresi dolmayan etaplar için söylüyor bunu. Biz diyelim ki dolandırıcılığa teşebbüs ettik. Bu durumda o inşaatları tamamlarsak ne olacak? Daha kötüsü olacak. İddianamenin kurgusuna göre eğer o etapları tamamlarsak dolandırıcılığı tamamlamış olacağız. Ceza indirimimiz kalkacak. Bu kadar absürt bir şey...
Bir inşaatın zamanında bitmemesinin bir sürü sebebi olur. Bu inşaatlar merkezi hükümetin sürekli engellemeleri ile ilgili şeyler oldu. Ekonomik kriz oldu, inşaat birim maliyetleri çok yükseldi. Kooperatif yönetiminin yönetsel hataları oldu, inşaatı yapan firmanın yönetsel hataları oldu. Örnekköy’de beton atma meselesi konusu oldu. Bunlar bir gecikmeye yol açtı. Gecikmenin pek çok nedeni var, gecikmenin olmadığını da söylemiyoruz. Sorun şu; bir fiilin dolandırıcılık olabilmesi için fail durumundaki kişinin maddi menfaat elde etmek, çıkar elde etmek amacıyla birisini ya da birilerini en baştan itibaren dolandırma kastı ile hareket etmesi gerekir. Bütün bunları tezgah olarak kurması gerekir. İzmir Büyükşehir Belediyesi orada duruyor. İZBETON duruyor. Kooperatifler de duruyor. İzmir Büyükşehir Belediyesi diyor ki biz süreci sürdürüyoruz. Yöntemle ilgili tartışma yapıyoruz. Yani bunun bu yöntemle yapılmasının doğru olmadığını düşünüyoruz ama bu süreci sürdürüyoruz diyor. Kimsenin kaçıp göçtüğü yok. Nasıl dolandırıcılık olacak? Bir kamu kurumu kurumsal faaliyetleriyle dolandırıcılık yapamaz. Yani kamu kurumu dolandırıcı olamaz, dolandırıcılık fiili gerçek kişilerce işlenir. İzmir Büyükşehir Belediyesi'nin yanında İZBETON A.Ş.’nin kararları dolandırıcılık unsuru olamaz. Bu kararlar yanlış olabilir, hukuka aykırı olduğu söylenebilir, bunların hepsi tartışılır ama dolandırıcılık suçunu oluşturamaz.
Sayın Tunç Soyer ve diğer isimler hakkında mülkiye müfettişinin raporu üzerine İçişleri Bakanlığı soruşturma izni verdi. Buna itiraz edildi ve Danıştay bu soruşturma iznini kaldırdı. ‘Burada soruşturmayı gerektiren bir fiil yok’ dedi. Bu sefer tuttular ‘genel hükümlere göre soruşturma yapıyoruz’ deyip suçu kamu görevlisi görevinden kaynaklanan suçtan çıkarıp normal bir adli suç olarak soruşturma konusu yaptılar.
İDDİALARA HUKUKÇU GÖZÜYLE BAKTIM; CEVAP VERECEĞİM BİR ŞEY YOK ÇÜNKÜ…
Bu benim bir siyasi yorumum değil hukuki bir yorum yapmaya çalışıyorum. Bütün dosyayı gerçekten bir şey varsa bulayım diye araştırdım. Neden özellikle de böyle yaptım? Çünkü ben savunma avukatı olarak bir şey varsa ona cevap vermem lazım ve o cevabı da doğru ve hukuki şekilde anlatabilmem için önce iddianın ne olduğunu anlamam lazım. Gördüm ki cevap vereceğim bir şey yok. Ceza hukuku sınırları içerisinde cevap verebileceğim bir şey yok. Verdiğim cevapların tamamı ticaret hukuku ya da idare hukuku ile ilgili. Kooperatif mevzuatı yada belediye mevzuatı ile ilgili durumlarda bunlar ceza yargılamasının konusu değildir. Mesela belediye bir yeri imara açar. Beş binlik ve binlik plan yapar. Kişiler bu plana itiraz eder ve idare makinesine dava açarlar. Mahkeme kararı iptal edebilir. Kişiler suç mu işlemiştir bu durumda? Belediye Meclisi suç mu işlemiştir? Hayır. Yanlış bir idari işlem yapmıştır. Bakın suç işlemek başka bir şeydir. Yanlış bir idari işlem yapmak başka bir şeydir. O zaman biz bu mantıkla gidersek idarenin belediyelerin ya da diğer bütün kamu kurumlarının verdiği ve mahkemece iptal edilen her kararına karşı o kararı verenler için ceza soruşturması başlatmamız gerekir. Böyle bir mantık olabilir mi? Yani sorunun kökeni burada.
‘Burada bir suç yok’ diyorum, diyor ki ‘kooperatifler binalarını teslimde gecikti. Bunu görmüyor musunuz?’ Bunu görmüyoruz değil. Konuştuğumuz konu bu değil. Bu gecikmeler, burada yapılan hatalar eksiklikler kişilerin kusurundan kaynaklanmış olabilir, koşullardan olabilir. Bu anlamda sorumluluk da olabilir. Buna ‘hayır’ demiyorum ama burada sorumluluğun karşılığı ceza yargılaması değildir. Örnek veriyorum; kiracısınız ve kirayı zamanında ödemediniz diye sizi hapse mi atıyorlar? icraya veriyorlar sizi. Alacaklı gidip icraya veriyor. Mesele bu. Bunu anlatmaya çalışıyoruz. Burada o yüzden bir suç yok ve bir mahkumiyet çıkmayacak. Bir eksiklik olmadığından ya da bir sorun olmadığından bahsetmiyoruz. Ceza yargılaması alanında bir değerlendirme yapılamayacağından bahsediyoruz? Yoksa bir sorun var mı? Bu sorun çözülmelidir tabii ki.
SORUŞTURMANIN TÜMÜ SİYASİ!
-İktidar milletvekilleri operasyon sürecini adli bir süreç olarak yorumluyor. Kendilerinin bir müdahillerinin olmadığını da dile getiriyorlar. Hatta AK Parti İl Başkanı kayıp 2 milyar TL iddialarını gündeme taşıdı. İddianameye baktığınızda siyasi koku sizce ne ölçüde var?
Bu iddianamede siyasi koku almaya gerek yok. Bu soruşturmanın tümü siyasi. Neden? Ekonomik çıkar amacıyla işlenen bir suçtan bahsediyoruz değil mi? Kimin kaç para cebine girdiği yok bu dosyada. Ya da mesela kooperatifler üyelerinden aidat topladı ama bu aidatı çarçur etti diye bir iddia da yok. Hesaplamada yok, inceleme de yok. Nasıl oluyor bu? En standart dolandırıcılık davasında şüphelilerin kimden kaç para dolandırdığı yazar ya. O yok. Hani diyor ya filmde ‘akü yok, komple yok’ yani. Ekonomik çıkar amacıyla işlenen bir suçtur dolandırıcılık ve şüphelilere sen şu kişiyi şu kadar liraya da şu kadar değeri olan bir mal varlığını dolandırdın dersin. Öyle bir şey iddia düzeyinde yok. Bize söylenen şu; kooperatifler gecikti. Doğru, gecikmeyenler var diyoruz. Gecikmeden kaynaklı olarak dolandırıcılığa teşebbüs ettiniz diyor.
KOOPERATİF MODELİ MAHKUM EDİLDİ, BU YÜZDEN KİMSE ARTIK BU MODELE GİRMEK İSTEMEYECEKTİR MAALESEF
Bakın burada kooperatif modeli ile yani ekonomik demokrasi yöntemleri ile konut imal edilmesi sistemi yargılanıyor ve mahkum ediliyor. Artık hiç kimse bu modele girmek istemeyecektir bu yüzden. Rakamlarla konuşalım; 2001 yılında yani AK Parti iktidarından hemen önceki yıl Türkiye'de üretilen her 100 konutun 35’ini kooperatifler yapıyordu ve her 100 konutun 9’unu kamu kurumları yapıyordu. 56’sını özel sektör yapıyordu. 2021 bir rakamını söyleyeyim. 2021 yılında her 100 konutun sadece 1’ini kooperatif yapıyor artık. 9 olan kamu yapımı 6’ya indi. Buna TOKİ dahil. 93’ünü özel sektör yapıyor. Konut üretimi özel sektöre bırakılmış durumda. Kooperatif modelinin iki önemli faydası vardı; Bir kooperatifte genel üyenin bir oyu vardır. Bir payı ve bir oyu vardır. İki kardeş birer hisse almıştır, onlar birlikte hareket eder, onu söylemiyorum. Ama her kişinin bir oyu vardır. Bu şu demekti, bazı büyük hissedarlar küçük hissedarların üzerinde karar baskısı oluşturmaz. O yüzden kooperatif yatay hiyerarşidir ve demokratik bir yöntemdir. O yüzden bu liberal ve muhafazakar arkadaşlar kooperatif deyince akıllarına komünizm gelir o yüzden. İkinci faydası da şudur; kooperatifle üretilen konutların yarattığı rant bir yükleniciye, yap-satçıya kalmaz. Kooperatif üyelerine kalır, üyeler sadece maliyeti karşılayarak yani inşaat maliyetini ve arsa maliyetini karşılayarak konutların tamamına sahip olurlar. Birisi yapıp satıyorsa bunu inşaat maliyeti ve arsa maliyetinin üzerine kar koyarak size satar. Orada oluşan artı değer, yap-sat’çının cebine gider. Kooperatifte ise üyelerin cebinde kalır. Burada mahkum edilen model bu. Eğer bu model iyi işleseydi, sürdürülebilirseydi, bu tür saldırılara maruz kalmasaydı bugün sadece Türkiye'de değil dünyanın pek çok yerinde bu modelin işlediğini görürdük. Bu model pek çok ülkede inceleme konusu oldu. Bir de hani kendiliğimizden çıkan bir şey de değil denendi. Nasıl denendi? Küçük ve tek bir apartmanlarla denendi. Bayraklı’daki Dilber Apartmanı şimdiki adıyla Soyer Apartmanı. Orada başarılı oldu bu model.
Bu soruşturma birkaç hedefe birden ulaşmak için yapıldı. Bir kere Cumhuriyet Halk Partili belediyelere yönelik olan saldırının bir parçası. İkincisi ‘CHP'liler birbirlerini şikayet etti’ söylemiyle parti içi mücadele hedeflendi ve üçüncüsü ve en önemlisi; kooperatif modeli üzerinden toplu konut ve kentsel dönüşüm yapma modelini mahkum etti. Bunu Türkiye’nin bir dönem kendi arabasını yapmaya çalıştı Devrim arabalarıyla düşünün. O araba ile ilgili bütün çaba 27 Mayıs'ın çekişmelerine kurban edildi ve Türkiye 60’larda yapabileceği arabayı biz bugün oradan buradan toplama parçalarla TOGG üreterek satışına başladık.60’lı yıllarda Türkiye, otomotiv sanayisini kurabilirdi bu tartışmalar olmasaydı. Yurttaş olarak üzüldüğüm şey budur. Tıkanan kentsel dönüşüm meselesini çözmek konusunda önemli bir modeli kaybediyoruz. Bu şehri en çok da ilgilendiren bu olmalı. Evet anlıyorum işin magazin yönü var. O ne dedi? Bu ne dedi? Efendim ne zaman çıkacaklar? Suç var mı yok mu? Ama daha büyük bir şey var. Sonunda bu davalar bitecek. Bu arkadaşlarımız çıkacak. Hiç kimse de ceza almayacak. Çünkü suç yok. Delil bulamayacaklar. Çünkü delil yok. Ama olan bu model olacak ve İzmir bu güvensiz yapı stokuyla bir dahaki depreme kadar yaşamak zorunda kalacak. Bir dahaki depremde de yıkılan yıkılacak. Kalanlar o enkazı temizlemeye çalışacak. Üzücü olan budur. Gerisi güncel siyasettir, bugün konuşuruz 15 gün sonra unuturuz.
Mesela avukatlığını da yaptığım için söylüyorum; Menderes Belediye Başkanı Mustafa Kayalar ilk gözaltına alındığında neler konuşuldu değil mi? Rüşvet yemiş, villa almış, bilmem neler olmuş. Bunların hiçbirisi yok bu dosyada dedik. Başkanı iki sene görevden aldılar. Son iki yılda başkanlık yapamadı. O dava olduğu için parti de aday gösteremedi. O sorumluluğu almak istemedi. Sonunda Mustafa Bey beraat etti. Suçsuz olduğu ortaya çıktı ama yaşadıkları onun yanına kar kaldı ve Menderes halkı iki yıl seçtiği başkan tarafından yönetilememiş oldu. Aday gösterilmemesinin başka nedenleri de vardır ama en önemli neden buydu. Ve belki de ikinci dönemde yapacaktı ve başarılı belediye başkanı olacaktı. Yani o belde için iyi bir şeyler yapacaktı belki bilmiyoruz. Ama bu kesintiye uğratıldı. Neyle? Yargı eliyle. O yüzden bu soruşturmanın içinde bir siyasi koku aramaya gerek yok. Kendisi zaten baştan aşağı bir siyasi süreç.
Kooperatif modelinin kendisinin mahkum ediliyor oluşu kötü. Bu sonraya dair umutlarımızı da zayıflatıyor. Yani bu şehirde ve bu ülkede kentsel dönüşümün hızlanması konusunda umutlarımızı zayıflatıyor ve güvenli konutlara erişmek için özel sektörün kar hırsına ve kar insafına bırak bırakılmamız sonucunda vuracak. O zaman ne kalıyor? Ya TOKİ kalıyor ya müteahhit kalıyor. TOKİ'nin alanı, kaynakları da sınırlı. Sayın Soyer mahkeme sorgusunda da söyledi bunu. Kentsel dönüşüm ihalelerini 5 yıl boyunca yapsaydım, hiç kimse de ihaleye girmediği için yapmaya devam edip hiçbir şey yapmasaydım kimse bana soru sormazdı. Düşünün ihaleyi açtı İzmir Büyükşehir Belediyesi ve kimse girmedi. Bir daha açtı gene girmedi, üç ay sonra bir daha açtı, gene girmedi. Beş yıl böyle yapsaydın Sayın Başkana kim ne sorardı? Kimse bir şey sormazdı. O yüzden bir çözüm arandı, bir çözüm üretildi, doğru bir yöntemdi.
Süreç iyi işlememiş olabilir, kimilerinin o yetkileri kötüye kullanıp kullanmadığı olabilir. Bunlar soruşturulmasın demiyorum hiçbir zaman. Geçen dönem Büyükşehirde Grup Başkanvekili iken de bu zaman zaman konuşulduğunda o zaman da aynı şehirleri söyledim. Sistemin doğru olup olmadığını konuşmakla sistemin kötü işletildiğini konuşmak başka şeylerdir. Üzüntüm bu modele yazık edilmekte ona üzülüyorum.
BÜYÜKŞEHİR’İN HUKUKİ TAVRI MAHKEME GÜNÜ BELLİ OLACAK
-Kooperatif iddianamesinde dikkat çeken detaylar var. İddianame 3 ayrı eylem üzerinden değerlendiriliyor. “Eylem-3” olarak nitelendirilen suçun kooperatif iddianamesi ile alakasının olmadığı, İZBETON ile ilgili yapılan harcamalara ilişkin olduğu görülüyor. İZBETON’UN konaklama, ulaşım harcamaları ile ilgili olarak İzmir Büyükşehir Belediyesi’nin hazırladığı iç denetim raporu dayanak olarak gösteriliyor. Kooperatif konusu ile alakası olmayan ve ayrı ele alınması gereken bir konunun kooperatif iddianamesine eklemlenmesini nasıl değerlendiriyorsunuz? Burada İzmir Büyükşehir Belediyesi’nin bir biçimde kooperatif dosyasına konulmak istendiği yorumlanabilinir mi?
Bu soruşturmada aslında dört tane temel iddia var. Birincisi İZBETON AŞ'nin satın aldığı iş makinesi ve temizlik araçları ihalesinde fazladan ödeme yapıldığı iddiası. İkincisi yine İZBETON’un asfalt ve kilit parke yapım işlerinde yapım ödenmesi gerekenden fazla ödeme yaptığı iddiası. Üçüncüsü İZBETON’un konaklama, ulaşım gibi kimi harcamalarını kendi iç hizmet onun kendi iç düzenlemelerindeki usule aykırı olarak ödendiği iddiası ve dördüncüsü de kooperatifler iddiası… Dört soruşturma var ve o yüzden de biz dört iddianame bekliyorduk. Nitekim asfalt, kilit parke ile ilgili bir iddianame düzenlendi ve oradaki tutuklu arkadaşlarımızın hepsi tahliye oldu. Araç kiralaması ile ilgili bir iddianame düzenlendi ve oradaki arkadaşlarımız da hepsi tahliye oldu. Temsil, ağırlama dediğimiz konaklama giderleri vesaire giderleri ile ilgili iddianamenin ayrı olarak açılması gerekiyordu. Onu bu kooperatif dosyaları ile birlikte açtılar.
Dört iddianın üçü İzmir Büyükşehir Belediyesi'nin iç denetim raporuna dayalı. İzmir Büyükşehir Belediyesi'nin iç denetim incelemesinde İZBETON’la ilgili yapılan denetleme üzerine savcılığa bildiriliyor bu denetim raporu ve bunun üzerine başlıyor soruşturma. Kooperatiflerle ilgili soruşturma ise başlangıç noktası… Ankara Milletvekili Osman Gökçek'in açıklamalarını suç duyurusu olarak kabul ediyor İzmir savcılığı. Bununla ilgili başlıyor süreç… Gerçi İzmir basıncının bu soruşturmaya başlamasından önce de idari pek çok inceleme yapılıyordu.
İzmir Büyükşehir Belediyesi'nin bildirimleri başkanın canlı yayında belirttiği gibi sadece üç kişi üzerinden değil hiç kimse üzerinden değil. Bir durum tespit ettiğini bildiriyor. Savcılık da onun üzerine yürüyor. Kooperatiflerle ilgili soruşturmalar İzmir Büyükşehir Belediyesi'nin şikayetiyle mi başladı? Hayır. Asfalt, kilit parke, temsil ağırlama ve araç kiralama ile ilgili soruşturma İzmir Büyükşehir'in iç denetim raporu bildirmesi ile mi başladı? Evet. Bu iki soruşturma yani konaklama harcamaları soruşturmasıyla kooperatif soruşturması bir iddianamede yazılmış olsaydı da olmasaydı da İzmir Büyükşehir Belediyesi'nin ismini iddianamede görecektiniz.
İzmir Büyükşehir Belediyesi'nin bu konudaki hukuki tavrı duruşmada belli olacak. İddianameye göre İzmir Büyükşehir Belediyesi suçtan zarar gören durumunda… Savcılık diyor ki; İzmir Büyükşehir Belediyesi bu eylemler nedeniyle zarar gördü. Dolayısıyla mahkeme İzmir Büyükşehir Belediyesi'ne çağrı gönderecek. Diyecek ki duruşmaya gelin, bu konudaki görüşünüzü söyleyin. Siz suçtan zarar gördünüz mü görmediniz mi? Gördüyseniz bu davaya müdahil olup sanıkların cezalandırılmasını istiyor musunuz, istemiyor musunuz diye soracak mahkeme. İşte İzmir Büyükşehir Belediyesi'nin bu konudaki hukuki tavrı o gün belli olacak. O günden önce söylenecek her şey spekülasyondur.
BİZİM ASIL TARTIŞMAMIZ GEREKEN ŞİKAYET DEĞİL ŞİKAYET İŞLEMİNİN DOĞRU ELE ALINIP ALINMADIĞI…
-İzmir Büyükşehir Belediyesi’nin iç denetim raporlarını savcılığa ilettiği sürece ilişkin olarak Büyükşehir Belediye Başkanı Cemil Tugay, “bu denetimi yapmak zorundaydık” açıklamasını yaptı. Hukuki açıdan büyükşehir bu iç denetimi hazırlamakla mükellef mi, yoksa pas geçebilir miydi?
Sayın başkanı hakikaten de sever sayarım, birlikte de çalıştık Karşıyaka'da uzun zaman. Söylediği doğru, yanlış değil. Şunu eklemem lazım; iç denetim ve teftiş mekanizması başkanın kararı ve görevlendirmesi ile faaliyete geçer. Başkan der ki bu konuyu inceleyin. Şunu söylemiyorum; başkan bazı noktalarda aykırılıklar olduğunu ya da kimi haksız ve yanlış işlemler yapıldığı intibası edindiğinde tabii ki soruşturmalıdır. Ama buradaki sorun şu; mevzuat gereği iç denetim teftiş değildir.
İç denetim, kurumun daha iyi işlemesi için neler yapılabileceği konusunda başkana verilen bir rapordur. İç denetçi bu raporu hazırlarken kendince hukuka aykırılıkları ya da suç sayılabilecek fiilleri görmüş olabilir. Bunu başkana bildirir. Bu durumda yapılması gereken teftişi harekete geçirmektir. Teftiş daha ayrıntılı bir inceleme yapar. Bilirkişi incelemesi yapar, gerekirse ilgililerin beyanlarına başvurur. Bir ön soruşturma yapar müfettiş ve iç denetçi ile aynı bulguları buluyor ve burada suç sayılabilecek bir şüphe var diyorsa süreç başlar ve o zaman bu savcılığa suç duyurusu olarak yapılır. Ve savcılık bunun üzerine kendi incelemelerini başlatır. Çünkü savcılığın yetkileri müfettişten de büyük. Mesela müfettiş arama karar veremez ama savcılık verir. Mesela müfettiş telefon dinleyemez ama savcılık dinler. Ve bu ilave yetkilerle soruşturmayı derinleştirir ve derinleştirdiği soruşturma sonucunda bir dava açmaya yeterli delil varsa dava açar. Prosedür böyle işler. Ön inceleme ya da iç denetim yapılmış, suç duyurusunda bulunmalıydı-bulunmamalıydı. Prensibimiz Tunç başkan için de böyle, Şenol başkan için de eksikliğin yargıya intikal ettirilip ettirilmemesi değildir. Bu işlemlerin doğru yapılması ve bu sorguların doğru yapılması ve İçişleri Bakanlığı’nın soruşturma izni kaldırılmasına rağmen bu soruşturmanın yapılmasıdır. O yüzden bunu eksiklik olarak görüyoruz ve asıl eleştirilmesi ve tartışılması gereken şey arkadaşlarımızın yargılama süreçlerinin soruşturma süreçlerinin hukuka aykırı yapılmasıdır.
Herhangi bir kişi, herhangi bir kişi hakkında şikayet başvurusu yapabilir. ‘Neden şikayet ettin?’ denmez o kişiye… O şikayeti alan makamın doğru soruşturma yapmasını bekleriz. O yüzden ben ‘kimin şikayetiyle başladı?’ sorusunun bu soruşturmada ortaya çıkan onlarca hukuksuzluğu ikinci derecede bırakması nedeniyle doğru bir tartışma olmadığını düşünüyorum. Bizim asıl tartışmamız gereken şey yargılamanın adil olması. Yoksa bir inceleme yapılmış, bir kusur bulunmuşsa bu soruşturulmasın denebilir mi? Bizim partilimiz ‘bunu görmeyin’ diyebilir mi? Böyle bir iddiamız ve talebimiz olamaz hiç kimseden. Ama sürecin doğru yönetilmesini beklemek, yargılamanın adil yapılmasını beklemek hepimizin hakkıdır. O yüzden asıl tartışmayı oraya taşımaya çalışıyorum her defasında. Öbür tartışmanın siyasi sonuçlarından dert ettiğim için değil, asıl faydalı olan ve yurttaş olarak hepimizi ilgilendiren kısmı orası. Siz bir şikayete uğradığınızda adil yargılanıyorsanız sizi kim şikayet ederse suçsuz musunuz? Suçsuzsunuz. Adil de yargılandınız. O zaman sorun yok zaten.
İzmir Büyükşehir Belediyesi de sık sık açıklıyor. İzmir Büyükşehir Belediyesi de bu evler beni ilgilendirmez falan demiyor. Büyük zorluklar içindeler ve doğru bir yöntemle yapmaya çalışıyorlar, kimsenin hakkını yemek istemem. Ama biz döndürülüp döndürülüp tartışmayı bir dar alana sıkıştırmaya çalışıyoruz. Parti içi tartışmaların yarattığı süreçler var ama odaklanmamız gereken şey onlar değil. Ha bir de unuttum onu da söyleyeyim.
KOOPERATİF YÖNETİMLERİNDEN SADECE İKİ TUTUKLU VAR; BİRİSİ ASLANOĞLU!
-İddianamede absürt konulardan bahsettiniz. Bu absürtlük meselesini örneklendirerek biraz açabilir misiniz?
Mesela İZBETON’la ilgili diğer iddianamelerde ‘edimin ifasına fesat karıştırıldı’ diyor. Bu şu demektir idare yani İZBETON ihale yapmış. Bu ihale sonucunda şartnamedeki özelliklere sahip olmayan bir mal teslim edilmiş ya da eksik mal teslim edilmiş. Bundan dolayı görevliler ya da belediyenin bürokratları soruşturuluyor. Tamam. Peki bu malı eksik teslim eden nerede? O yok. İfadesi bile yok. Şüpheli bile değil. Tanık bile olarak tanık olarak bile yok. Şimdi siz şartnameye aykırı bir malı şartnameye uygunmuş gibi kabul edip onaylıyorsunuz memur olarak ve ödeme yapıyorsunuz. Diyorlar ki bu hukuka aykırı, tamam. Böyle bir şey yok da iddianın doğru olduğunu varsayıyorum. Peki bu ürünü şartnameye aykırı teslim eden kişi nerede? Malın satıcısı nerede? O yok.
Kooperatif iddianamelerinden örnek vereyim. Kooperatiflerin yöneticilerinin şikayetçilerin pek çoğunun ifadelerinde kooperatif yöneticilerinin usulsüzlüklerinden bahsediliyor. Doğru ya da yanlış tartışmıyorum. Beş tane kooperatifle ilgili bu yapılıyor. Sadece iki kooperatifin birer başkanı tutuklu. Biri Şenol Aslanoğlu il başkanı, birisi de diğer kooperatiflerden birinin başkanı. Şenol Aslanoğlu sadece bir yıl kooperatif başkanlığı yapmış. Eğer gecikme ya da başka bir şey varsa o bir yıldan sorumlu… Kendi görevinden sonrası için sorumlu olabilir mi? Peki diğer kooperatiflerin yöneticileri niye soruşturma konusu değil. Kooperatif üyelerinin şikayetleri onları da kapsıyor ve onlarla ilgili iddialar da var.
İDDİANAMEYE BAKINCA İNSAN AKLINI KORUMAYA ÇALIŞIYOR
Mesela İZBETON yönetim kurulu başkan bir üyeleri Sayın Soyer ve diğer kişiler bir karardan dolayı 2023 tarihinde verilen 17 sayılı yönetim kurulu kararından dolayı tutuklandılar. Savcılık, Hazine ve Maliye Bakanlığı'nda görevli muhasebat baş kontrollerini bilirkişi olarak atamış ve onlardan bir rapor almış. 2 Haziran 2025 tarihli raporda diyor ki ‘bu yönetim kurulu kararı hukuka aykırı değildir’. Ama Soyer yönetim kurulu kararında imzası olduğu için tutuklu. Barış Karcı da o yüzden tutuklu, Levent İşler de o yüzden tutuklu. Savcılık hiç rapora itibar etmeyecekse ne yapayım ben avukat olarak? İZBETON yönetim kurulu üyelerinin başka hiçbir yerde imzası ya da işlemi yok. Tek imza ve işlemleri o konuda… Başka bir işlemlerin olduğuna dair iddia da yok. Şurada neden böyle yaptınız, peki burada neden böyle yaptınız diye soru da yok. Şimdi böyle bir iddianameye ben savunma avukatı olarak ne cevap verebilirim? Gerçekten insan aklını korumaya çalışıyor. Hukuk bilgisini korumaya çalışıyor. Franz Kafka'nın Dava romanındaki gibi sonuca varmayacak, absürt olmadık idari ve yargısal dehlizlere sokup insanları, orada dolandırıp dolandırıp sonra bir noktada o dehlizden çıktığında diyecekler kimsenin suçun yokmuş. Harcadığınız zaman, emek ömürden gidiyor.
Dolandırıcılık suçu kişilere karşı işlenen suçlardır ve kaç kişiyi dolandırdıysanız o kadar defa ceza alırsınız. Örneğin iddianamede 450 mağdur, 8 müşteki var. O zaman Sayın Soyer ve Sayın Aslanoğlu için 458 defa dolandırıcılıktan ceza istemeliydi savcı. 45 yıl hapis isteniyor ya 5 bin 500 yıla kadar filan olmalıydı ceza. Biz de ‘Aziz Kocaoğlu’nun 367 yılla yargılamak yetmedi Sayın Soyer'i 5 bin 500 yılla mı yargılıyorsunuz?’ diyecektik. Bunu demeyelim diye kendi sevk maddeleriyle çeliştiler.