Dünyanın en çok ziyaret edilen müzesi olan Paris’teki Louvre Müzesi, 2024 yılında 8,7 milyon ziyaretçi ağırlayarak küresel turizmin en önemli merkezlerinden biri olduğunu bir kez daha kanıtlamıştı. Ancak 2025’te işler çok daha zorlaştı. Vee dün (17 Haziran 2025) müze çalışanlarının başlattığı grev, aşırı turizmin (overtourism) kültürel miras üzerindeki yıkıcı etkilerini gözler önüne serdi.

Daha önce de yazdığımız gibi aşırı turizm, popüler destinasyonların sürdürülemez düzeyde ziyaretçi akınına uğraması olarak tanımlanıyor. Paris’teki Louvre Müzesi, bu fenomenin en çarpıcı örneklerinden biri. 73 bin metrekarelik alanda 35 binden fazla eseri sergileyen müze, Mona Lisa, Milo Venüsü ve Samothrace’in Kanatlı Nike heykeli gibi ikonik eserleriyle her yıl milyonlarca turisti cezbediyor. Ancak, bu yoğun ilgi, müzenin altyapısını ve çalışanlarını zorlayan bir yük oluşturuyor.

Dün sabah Louvre çalışanları, “kötüleşen ziyaret koşulları” ve “sürdürülemez çalışma koşulları” nedeniyle greve gitti. Çalışanlar, kitlesel turizmin getirdiği aşırı kalabalıkların, yetersiz personel sayısının ve azalan devlet desteğinin müzeyi “içten çökerttiğini” iddia ediyor. Grev, müzenin kapılarını kapatmasına neden oldu ve binlerce ziyaretçi ikonik cam piramidin önünde beklemek zorunda kaldı. Bu olay, sadece Louvre’un değil, aşırı turizmin etkilediği diğer kültürel merkezlerin de karşı karşıya olduğu yapısal sorunları gün yüzüne çıkardı.

Paris’ten yeni dönen dostlar, “Mona Lisa salonuna girebilmek için saatlerce beklediklerini” söylüyorlardı. Doğrudur. Louvre’un yüksek turizm sezonunda (Nisan-Ağustos) yoğunluğu, ziyaretçilerin sanat eserlerini rahatça deneyimlemesini zorlaştırıyor. Mona Lisa’yı görmek isteyen ziyaretçiler, kalabalıklar nedeniyle tabloya yaklaşmakta güçlük çekiyor ve bu durum sanatsal deneyimi de gölgeliyor. Hızlı giriş biletleri ve rehberli turlar gibi çözümler sunulsa da, güvenlik kuyruklarında bir saate varan bekleme süreleri bile ziyaretçi memnuniyetini olumsuz etkiliyor. Bu durum, müzenin “turizmin mabedi” olma statüsünü tehdit ediyor.

Louvre çalışanları, dünkü açıklamalarında grevde aşırı turizmin yarattığı iş yüküne ve yetersiz personele dikkat çektiler. Müze, yedi bölümden oluşan devasa bir kompleks olmasına rağmen, her bölümde yeterli sayıda görevli bulunmuyor. Çalışanlar, kalabalıkların yönetiminde yetersiz kalan altyapı ve azalan devlet fonları nedeniyle tükenmişlik yaşadıklarını belirtiyor. Bu durum, yalnızca çalışanların refahını değil, aynı zamanda müzenin operasyonel sürdürülebilirliğini de riske atıyor.

Louvre’un karşı karşıya olduğu bu kriz, aşırı turizmin yalnızca Paris’te değil, Venedik, Barselona ve Amsterdam gibi diğer turistik merkezlerde de yarattığı sorunları yansıtıyor.

Dünyanın birçok yerinden kültür ve turizm yazarı dostların üyesi olduğu whatsapp gruplarından son zamanda o kadar çok benzer şikâyet yazısı geliyor ki…

Aşırı turizm, müzelerin sunduğu sanatsal ve kültürel deneyimi olumsuz etkileyerek ziyaretçilerin eserlerle bağ kurmasını zorlaştırıyor.

İtalyan meslektaşımız Floransa’daki Uffizi Galerisini yazdı geçenlerde. Benim de saatlerce kuyruk beklediğim bir noktadır burası. Botticelli’nin Venüs’ün Doğuşu gibi eserleriyle ünlü Uffizi, yıllık 2 milyondan fazla ziyaretçi çekiyor. Yoğun kalabalıklar, özellikle yaz aylarında, dar koridorlarda hareket etmeyi güçleştiriyor. Ziyaretçiler, eserleri rahatça incelemek yerine, kalabalığın akışına kapılarak “hızlı bir tur” yapmak zorunda kalıyor. Bu durum, müzenin prestijine gölge düşürüyor ve sanatseverlerin memnuniyetsizliğine yol açıyor.

Londra’daki British Museum’a giriş 25 yıldır bedava. 8 milyona yakın ziyaretçisiyle dünyanın en popüler müzelerinden biri olan British Museum’da her gün yoğun kuyruklar var. Ücretsiz giriş politikası, kalabalığı artırırken, rehberli turlar ve bilgi panolarına erişim kısıtlanıyor, bu da yüzeysel bir ziyaret deneyimine neden oluyor.

Amsterdam’daki Rijksmuseumyıllık 2,5 milyon ziyaretçi ağırlıyor. Çalışanlar, kalabalık yönetimi, güvenlik ve sürekli artan şikayetlerle başa çıkmak için yetersiz personel sayısından şikayetçi. Pek yakında bir grev duyarsam şaşırmam. Çünkü 2024’te, bazı çalışanların “turist yoğunluğundan dolayı” fazla mesaiye zorlandığı ama bunu kabul etmedikleri raporlandı.

Rusya St. Petersburg’daki Hermitage Müzesi, 4 milyona yakın ziyaretçi çekiyor. Hermitage, devasa koleksiyonuna rağmen sınırlı personel ile hizmet veriyor. Çalışanlar, özellikle uluslararası turist akını sırasında, dil bariyerleri ve kalabalık yönetimi nedeniyle tükenmişlik yaşıyor.

Aşırı turizm, müzelerin fiziksel altyapısını ve sergilenen eserleri de tehdit ediyor. Tarihi binalar ve hassas eserler, yoğun ziyaretçi trafiğine dayanacak şekilde tasarlanmamış çünkü… Mesela Roma’daki Vatikan Müzeleriyıllık 7 milyona yakın ziyaretçiyle karşı karşıya. Şapelin freskleri, yüksek nem ve karbondioksit seviyeleri nedeniyle zarar görme riski altında. Müze, 2019’da ziyaretçi sayısını sınırlama girişiminde bulundu, ancak bu önlem yeterli olmadı. Ayrıca, dar koridorlar ve yetersiz havalandırma, altyapıyı zorluyor.

Bizzat yaşamışlığım vardır. Atina’daki Acropolis Müzesiözellikle kruvaziyer turizmiyle gelen ani ziyaretçi dalgalarına maruz kalıyor. Tarihi eserlerin sergilendiği alanlarda aşınma ve yıpranma rapor edilirken, müzenin modern binası bile kalabalıkların yarattığı baskıya tam olarak dayanamıyor. Atina’daki rehber dostlar “Bugün kruvaziyer gelmiş, hiçbir yere gidilmez” diye birbirlerine mesaj atıyorlar.

Madrid’deki Museo del Prado, ülkedeki turizm patlamasından yoğun şekilde etkileniyor. Müze çevresindeki mahallelerde kira artışları ve turist odaklı işletmelerin çoğalması, yerel halkın yaşamını zorlaştırıyor. Bu durum, müzenin yerel kültürel bir merkez olmaktan ziyade “turist tuzağı” olarak algılanmasına yol açıyor.

Özetle aşırı turizm, dünya genelindeki müzelerde hem ortak hem de yerel bağlama özgü sorunlar yaratıyor. Louvre grevi, bu sorunun yalnızca çalışanları değil, ziyaretçileri, kültürel mirası ve yerel toplulukları da etkilediğini gösteriyor. Uffizi’den Vatikan’a, British Museum’dan Acropolis’e kadar birçok müze, kalabalıkların baskısı altında sürdürülebilirlik mücadelesi veriyor. Bu kriz, müzelerin yalnızca turistik birer cazibe merkezi değil, aynı zamanda kültürel mirasın koruyucuları olduğunu hatırlatıyor.

Sürdürülebilir turizm politikaları, teknolojik yenilikler ve toplumsal farkındalıkla, müzeler aşırı turizmin olumsuz etkilerini azaltabilir ve sanatsal mirası gelecek nesillere aktarabilir.

Over turizmin kültür tarafı böyle, kitlesel turizm meselesi başka bir yazı konusu.