Kim ne derse desin siyasi tarihin en hızlı/hareketli dönemini yaşıyoruz.
Seçmenin başını döndürecek bir hareketten söz ediyorum.
Çünkü hem muhalefette hem de iktidarda ciddi bir değişim süreci yaşanıyor. Ve takdir edersiniz ki hiçbir değişim sancısız olmaz.
Kimi zaman piyasaya sürülen bel altıbir kasettir sancının adı kimi zaman kurultay salonunun önüne çekilen bir TOMA…
'Nedenine niçini'ne gelince…
İktidarda olan süreci zaten biliyorsunuz.
Adına ister 'uyum sorunu' deyin ister 'dostmodern' bir darbe…
Meseleyi ister 'profil' üzerinden ele alın ister başka bir pencereden görün.
Sonuçta iktidar partisi ihtiyaca binaen başlattığı yeni bir başbakan arayışını noktaladı.
Yani aranan kan bulundu. Benim taa Davutoğlu'nu seçtikleri kongrenin de öncesinde işaret ettiğim isim olan Binali Yıldırım üzerinde karar kılındı. Aslında doğrusu başından bu yana Yıldırım'dı. Adı uzunca bir süredir 'proje, hizmet' kelimelerinden sonra yazılan ve AK Parti iktidarlarında üretilen somut hizmetlerin/işlerin yüzde 75'inde bizzat imzası olan Yıldırım, kah bacanağı kah oğlu kah diğer yakınları üzerinden 'belaltı' saldırıların hedefi olsa da Cumhurbaşkanı Erdoğan'la uyum konusunda akla gelen ilk isimdi... Belki de başından bu yana Erdoğan'ın da aklında Yıldırım vardı. Ama hem parti içi dengeler hem de kamuoyu yönüyle önünde 20 ay önce bu adımı atamadı Erdoğan…
Hatta Davutoğlu'nun sonunu getiren 'Pelikan belgeleri'nde o günlere atıfta bulunulurken Yıldırım'dan 'karizması yeterli değildi' gibi bir ifade kullanılıyordu. Bu ifade son günlerin moda tabiriyle 'düşük profil' tartışmasını akla getirse de o gün için Yıldırım'ın sorunu profili değildi…
Yani her ne kadar 'başkanlık sisteminde' ihtiyaç duyulmayacaksa da parlamenter sistemde başbakanın siyasi açıdan belirli bir ağırlığının olması zorunluydu. Yani bir parça siyaset yapması… Oysaki kendi ifadesiyle 'amele bakan' olduğu için ideolojik temelli tartışmalardan çoğunlukla uzak durduğu ve de yol, köprü, havaalanı yapmakla fazlaca meşgul olduğu için Yıldırım tribünlere oynamaya yani kamuoyuna yatırım yapmaya vakit bulamamıştı.
Son düzlükte girdiği 'açılım topunu' saymazsak aralıksız yürüttüğü bakanlığı boyunca Binali Yıldırım'ın günübirlik politik tartışmalara dair görüş beyan ettiği pek vaki değildi. İronik gelebilir ama 7 Haziran sürecinde partilerinin ana sloganını Yıldırım'a uyarlamak mümkündü.
'Onlar konuşmuş, Binali Yıldırım yapmıştı'
Önümüzdeki günlerde de manzara değişmeyecek… Erdoğan konuşacak, Yıldırım yapacak…
Öte yandan Binali Yıldırım tercihi ülkenin gidişatında birçok belirsizliği ortadan kaldırdı.
En azından siyaseti kimin icraatı kimin yapacağı belli…
Her defasında aralarındaki 'usta-çırak' ilişkisinin altını kalın bir şekilde çizen Yıldırım'ın 40 yıllık yol arkadaşı ve karizmatik liderine karşı kazan kaldırma ihtimalini imkansız değilse de çok zayıf görüyorum. Zirvedeki sükunetin memleket için hayırlara vesile olacağı kesin…
Öte yandan Davutoğlu sonrası dış politikada da yeni ve temiz bir sayfanın açılması olası… Zira gerek başbakan gerek dış işleri bakanı hatta gerekse 'dış ilişkiler danışmanlığı' döneminden itibaren Türkiye'nin dış politikasını belirleyen isim Davutoğlu idi…
Bunlar ülke için olumlu gelişmeler…
Öte yandan Yıldırım'ın 2014 yerel seçiminde Büyükşehir Belediye Başkan adayı olarak 1 milyona yakın oy aldığı İzmir ve çevresinde siyaseten daha fazla etkili olma ihtimalini de göz ardı etmemek lazım. Sonuçta iktidara aç bir kentin Yıldırım gibi bir anahtarla çözülmesi kimse için sürpriz olmamalı. Hatta AK Parti için 14 yıldır 'kırmızı bölge' kabul edilen ve bir türlü nüfuz edilemeyen Ege'nin kilitli kapılarını 'hizmet, proje' anahtarı ile açmak, muhalefetin içinde bulunduğu tabloya bakınca, pekala mümkün görünmektedir.
Velhasıl Yıldırım'ın genel başkanlığı, başbakanlığı üzerinde sıkça duracağımız bir sonuçlar doğuracaktır.
2011'den bu yana İzmir'de politika yapan ve cumhurbaşkanlığı dahil 5 seçim geçiren Yıldırım, 'İzmir milletvekili' olarak 60 yıl önce başbakanlık yapan Ödemişli Şükrü Saraçoğlu'ndan sonra, kentin 'başbakan özlemini' gideren isim olarak da tarihe geçecektir. 23 yıl önce Demirel'in cumhurbaşkanı seçilmesinden sonra 1,5 ay kadar 'başbakan vekili' olarak görev yapan Erdal İnönü'yü saymıyorum.
Başbakan'ın ve de ana muhalefet partisi lideri Kemal Kılıçdaroğlu'nun İzmir milletvekili sıfatı taşıdığı, İzmir'in Türkiye'nin siyasi başkenti haline geldiği/geleceği bir süreci yaşıyoruz.
Hatta Yıldırım'ın ardından CHP'nin başına da gerçek bir İzmirli'nin geçmesi gerektiğini tartışacağımız günler yakındır bana göre…
Yani Yıldırım'la birinde doğrudan olmak üzere 5 seçimde karşı karşıya gelen İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Aziz Kocaoğlu'na görev düşecek belki de.
Çok değil 2 yıl önce kaleme aldığım bir yazıda, İzmir'in siyasi açıdan içine düştüğü yalnızlığa vurgu yapmıştım. Yıldırım'ın yerel seçim için istifa etmesi, Ertuğrul Günay'ın görevden alınmasının ardından kabinede temsil edilmeyen, CHP'nin MYK'sında yer almayan İzmir, bugün siyasi açıdan en bereketli-hareketli günlerini yaşıyor.
CHP'nin genel başkanı İzmir milletvekili… PM'sinde 8 İzmirli MYK'sında genel başkanla birlikte 5 İzmirli var. En azından nicelik olarak var.
AK Parti'ye dönüyorsunuz.
Başbakanı var. Belki kabinesinde ikinci bir İzmirli de olacak. Genel Başkan Yardımcısı Nükhet Hotar ve Hamza Dağ benim favorilerim.
Hatta kurultay virajını sağ salim dönebilirse MHP'nin vitrininde de İzmirlileri görmek mümkün olabilir. Meral Akşener'in kurmay heyetinde yer alan Müsavat Dervişoğlu ve son süreçte şahsına münhasır duruşunu koruyan Oktay Vural favorim…
Özetleyecek olursak;
-
Gizlilik Politikası | Ege'de Son Söz Gizlilik Sözleşmesi İletişim Topluluk Kuralları | Ege'de Son Söz Yayın İlkeleri | Ege'de Son Söz Dünyadan EgeTeknoloji Yerel Politika Yerel Yönetimler Aliağa Haberleri Balçova Haberleri Bayındır Haberleri Bayraklı HaberleriBergama Haberleri Beydağ Haberleri Bornova Haberleri Buca Haberleri Çeşme Haberleri Çiğli Haberleri Dikili HaberleriFoça Haberleri Gaziemir Haberleri Güzelbahçe Haberleri Karabağlar Haberleri Karaburun Haberleri Karşıyaka Haberleri Kemalpaşa Haberleri