Kapitalizmin endüstri çağında burjuvazinin kendisi için sınıf olamadığı bir vakıa, tıpkı işçi sınıfının kendisi için sınıf olamadığı gibi… Bu koşullarda ortaya çıkan sosyal mücadelenin de devlet otoritesinin sınırlarını aşamaması olağandır.

Sermaye yetersizliği nedeniyle devlet eliyle kapitalizmin inşası sonucu, sanayi devriminde burjuvazinin öncü rol oynayacak güç ve bilinçten yoksunluğu, Türkiye’de siyasal yaşamın güdük kalmasına yol açtı. 

 Hakeza sistemden beslenenlerin solculuğu, piyasada dolaşan karşılıksız çek gibi… Vasat bir kapitalistin koluna girerek solculuk yapmak, hakeza…

2002 yılından beri liberallerin ılımlı islamla hemhal iktidarını mümkün kılan; doksanlı yıllardan itibaren büyük bozgun yaşayan solun ve çaptan düşen sosyal demokrat politikaların etkisizliğidir.

Sovyetler Birliği, Balkanlar, Çin gerçeğini adeta yok sayan sol, bu hesaplaşmayı yapamadığı ve yeni bir dil kuramadığı için inandırıcı olmaktan uzak.

Uluslararası sistem, sosyal demokrasiyi liberal dönemde kenara aldı. Sosyal demokrat politikaları mümkün kılan ekonomideki fazla yok edildi.

 Ne var ki CHP bu meseleyi umursamıyor. Yeni Dünya düzeninde sosyal demokrasinin durumunu konuşmak sanki CHP’nin meselesi değil. Halbuki kamucu ekonomilere dönüş koşulları oluşmaya başladı.

Kurtuluş yok tek başına, ya hep beraber ya da hiçbirimiz! Dünya savaşı koşullarında Brecht öyle söylemiş…  Ama biliyoruz ki mülkiyete ve piyasaya dayalı sisteme karşı çıkmadan bu mümkün değil.

İmamoğlu ve CHP yönetimi, mülkiyete ve piyasa ekonomisine karşı mı? Parti programında da yazmıyor. Bizleri bir aydınlatsalar…

Kapitalist vasatta maksimum solculuk sosyal demokrasiyle mümkün. O da hangi derde derman olabilir, tartışmaya değer.

Sosyalistler doksanlı yıkılış yıllarını konuşmadan, hiçbir şey olmamış gibi yola devam edemez. Kapitalist sistemde kendine yer açarak yola devam, sistemi güçlendirmekten başka sonuç vermiyor.

Sol kendi ayakları üstünde durmayı yeniden öğrenmeli. Yeni bir dil kurmak ve her şeyi yeniden söylemek gerek.