İnananlar için...
Belki de...
Tanrı’nın bir lütfu...
Ege’nin iki yakası...
Aynen...
İzmirli Sezen’in o unutulmaz şarkısında olduğu gibi...
Yaşınız kaç olursa olsun...
100 yıl önce kanla sulanmış o topraklar çoktan acıları da gömse...
Her daim...
Dostluğa çağrı yapan...
İç gıcıklayıcı, esrarengiz bir davet vardır...
Ege’nin karşı yakasına doğru...
“Cigaramı sardım karşı sahile... / Yaktım ucunda acıları... / Ağları attım, anılar doldu... / Ağlar hasretimin kıyıları... / Yareme tuz diye yakamoz bastım... / Tek şahidim aydı aman... / Bir elimde defne, bir elimde sevdan... / Kalbim Ege'de kaldı...”
Bu ölümsüz hasret şarkısı bile yetiyor...
Ege’nin iki yakasını buluşturan sevdalara el uzatmaya...
***
Yaşlı dünyada ne kadar örneği vardır bilinmez ama...
Muhteşem Ege Denizi'nin...
Kopmayan iki yakasıdır; “Türkiye ile Yunanistan”...
Her iki yaka için de geçerlidir şu sözümüz...
“İki Devlet de iki kıyının ışığıdır...”
Geçmiş zamanın ağlatan izleri...
Kanla ıslanmış 100 yıllık bir zarfın içinde duruyor...
***
Son 25 yıldır...
Nedense hep biz gidiyoruz misafirliğe...
Yunan sularındaki adalara...
Oysa...
Cennet koyların...
Kadife gibi denizin daha alası bizim tarafımızda...
Bunları bildiğimiz halde...
Baktım...
Geçtiğimiz yaz sezonunda adeta “evimiz gibi” değerlendirip...
Akın etmişiz Komşu’nun denizine, kumuna...
Mesela...
Komşu’nun sahillerine akın ederek adeta rekor kırdık...
“Bir milyon 300 binden fazla vatandaşımız Yunanistan’ı ziyaret ederek son yılların en büyük rekorunu kırdık... Komşu’nun topraklarında bıraktığımız para 810 milyon Euro’yu geçti...”
Bu rakam...
100 yıllık barışın rekoru olarak tarihe geçti bile...
***
Biliyorum; şunu merak ediyorsunuz...
Bizim topraklarımızın...
Sahillerimizin...
Adalarımızın...
Komşu’nun güzelliklerinden ne eksiğimiz var?
Doğal güzellik açısından
Kıymık kadar “zayıf notumuz” yok...
Ne var ki...
Komşu’dan bize gelen turist sayısı inadına giderek azalıyor...
10 yıl önce...
Komşu’dan gelen turist sayası 800 binden fazlaydı...
Bu gün o rakam...
500 binin altında dolaşıyor...
Hatta...
Daha da aşağılara doğru rota tutmuş adeta...
Neden?
Aynı topraklar...
Aynı güneş...
Aynı deniz...
Sofradaki balık bile aynı...
O zaman...
Biz turist diye ellerimizi açıp dua ederken...
Karşı kıyıdakiler...
“Hoş geldin kardeş...” diyerek, laf aramızda...
“Ellerini ovuşturuyor...”
***
Sadece bununla mı kalıyor?
“Uluslararası aklı” devam ettirerek...
Avrupa ülkelerine kapak atmak için...
Çoluk – çocuk...
Bizim sulardan karanlıkta botla yola çıkıp...
Avrupa hayallerini gerçeğe dönüştürelim derken...
Çoluk, çocuk boğularak balıklara yem oluyorlar...
Çoğunu biz kurtarıyoruz...
Komşu diyerek bağrımıza bastığımız Yunanistan...
Dönüp arkasına bile bakmıyor...
“Boğulup, can veren var mı?” diye...
***
Aslında bizim de kabahatimiz var sanki...
Mesela...
Ne hikmetse...
Botlar denize açılırken haberimiz olmuyor(!)
Kaçaklar...
Ne zaman öleceklerini(!) bile anlıyor...
Yunan hiç zaman yitirmeden...
Kancalarla doğrudan o garibanların botunu patlatıyor...
Onlar da çaresiz Sahil Güvenliği arayıp...
“Ölüyoruz; gel bizi kurtar...” diyor...
Ne kadar garip!
Böyle bir denizin iki yakasında “turizm rekoru” kırılıyor...
Çünkü...
Yunanlılar belki bizim kadar parayı sevmiyorlar(!)
Ama...
N’olursa olsun...
“Yassah hemşehrim” demeyi bizden daha iyi biliyorlar...
***
Bunlar hayatın içinden gerçekler...
Bi’de...
Ege’nin her iki kıyısı için de...
Turizm adına söylenecek çok şey var...
Bugünün acıtan turizm gerçeklerini...
Destination İzmir Başkanı ve...
ETİK Başkan Yardımcısı Sayın Bülent Tercan...
“İşte gerçekler...” diyerek anlatıyor:
“Yunanistan’dan bize az turist geliyor; bizden Komşu’ya kuyruk oluyor... Bunun nedenleri var... Acaba ev ödevlerimizi yeterince iyi yapabiliyor muyuz? Neden kabahati başkalarında arıyoruz?”
Mesela...
Sahip olduğumuz İnanç Turizmi zenginliklerine...
Dört elle sarılmalıyız; yetmez; şahane parlatıp pazarlamalıyız...
Bu bizim en kafa ev ödevimiz...
Yine mesela...
Hristiyanlar’ın Kutsal Kitabı İncil’de yedi kiliseden söz ediliyor...
O kiliselerin üçü Smyrna, Efes ve Bergama’da...
Dördü ise...
Salihli, Denizli, Akhisar ve Alaşehir’de...
Biz bu yedi kiliseyi gözümüz gibi koruyup, pazarlayabiliyor muyuz?
Biz yedi şaheserin önüne...
Neyin nesi olduğunu anlatan...
İngilizce, Yunanca, Türkçe tabela bile asamamışız...
Yetmez...
Gece de ışıklandırmak gerekir...
Kendimize kızalım; kimseye lafla mesaj yollamayalım...
Sonra da oturup...
“Niye bize Yunan turist az geliyor?” diye dövünmeyelim...
***
Bi’acıklı tablo daha...
Meryem Ana’nın...
Biz kadrini, kıymetini bilmiyoruz ne yazık ki...
Tabii ki, belli bir turist grubu geliyor ama...
Acaba hak ettiği kadar mı geliyor?
Aynı şekilde...
Meryem Ana’yı da pırıl pırıl yapıp çok daha güçlü tanıtmalıyız...
***
Önemli bir ayrıntı daha...
“Klaros Antik Kenti”, burnumuzun dibi Menderes’te...
Dünyaca ünlü kehanet merkezi...
Kazıları hala devam ediyor...
Zerre kadar kıymetini bilmiyoruz...
Sonra da kalkıp...
“Niye bize Yunan turist gelmiyor?” diye yakınıyoruz...
Mesela...
“Klaros Kehanet Merkezi”nin bir benzeri Atina’da...
İzmir Büyükşehir Belediyesi ile...
Atina Belediyesi “Kehanet Merkezi Kardeşliği” yapmalı...
Aynı yerde...
Her yıl “kehanet” ile ilgili festivaller olmalı...
Üstelik bir eşi de Atina’da olmalı...
Hatta...
İzmir Büyükşehir Belediyesi ile...
Bu konuda “Kardeşlik Köprüsü” bile kurulabilir...
Önemli bir ayrıntı daha...
“İnanç Turizmi” sezonsuzdur, 12 ay yapabiliriz...
Bunun yazı / kışı olmaz...
Sadece yaz aylarına sıkıştırmaya gerek yok...
Çünkü...
Turistler inancı gereği geliyor...
Hacı olmak için geliyor, dua ediyor...
Cennet’e gitmek için bu topraklarda yakarıyor...
Hatta...
Çocuğu olmuyorsa...
Çocuğu olsun diye geliyor...
İzmir’de turizm altın değerinde...
Evet...
Türkiye’de enflasyon ve hayat pahalılığı var, maliyetler yüksek...
Bizde bir de “fırsatçı maliyeti” var...
Odalar, birlikler el ele verirse...
Kontroller bi’hakkın yapılırsa...
Biz bu işin içinden çıkarız...
Bi’şartla...
Her şeyi kurallar silsilesinde yapmak zorundayız...
Bizim bir birim fiyat artışı maliyeti var ise...
İki birim de fırsatçı zammı ile karşı karşıyayız...
Sektörde fiyatlarımız çok yüksek kaldı...
Dolayısıyla...
Turistin önünü kesiyor bu yüksek fiyatlar...
Bence...
“Fırsatçı fiyat pahalılığına da bir dur demek lazım...”

Bitiriyoruz...
Acaba yapabilir miyiz?
İzmir’in turizm geliri zirveye koşar mı?
Yoksa?
Bunun yerine...
Uzuuun kuyruklarda sıraya girip...
Fiyatları makul Yunan adalarına mı gideriz?
İşte...
Bütün mesele bu...
Nokta...
Sonsöz: “Uluslararası çekim gücü olan İzmir Hilton Oteli, zaman kaybetmeden yeniden İzmir Turizmi’ne kazandırılmalıdır diyenlerin sayısı hiç de az değil... / Anonim...”