Ozan EKİZ / EGEDESONSÖZ – Türkiye Komünist Partisi (TKP) İzmir İl Örgütü, her ay gerçekleştirdiği İzmir’in güncel konularına dair basın açıklamasını bu ay İzmir’deki su krizi üzerine yaptı.
Nazım Hikmet Kültür Merkezi’nde gerçekleştirilen toplantıda İZSU'nun eski bürokratlarından Çevre Mühendisi Mehmet Faruk İşgenç, konuya dair teknik detaylarıyla bir sunum yaptı. Toplantının moderatörlüğünü ve sunumunu TKP İzmir İl Başkanı Tuğçe Sezen Gedik gerçekleştirdi.
‘KIŞIN SONLARINA DOĞRU İZMİR’DE HAVA KALİTESİNİ KONUŞACAĞIZ’
İşgenç, ilk olarak kısa vadede hava kalitesi sorunları yaşanacağını belirterek, “Son bir yılda çöp, su krizi ve körfezdeki kirlilik yaşandı ve kışın sonlarına doğru İzmir’de hava kalitesi başlığını konuşacağız. BM, 2016 yılında sürdürülebilir kalkınma amaçları kapsamında 17 başlık belirledi ve bunlardan biri de su. Temiz suya erişim konusunda dikkat çekici bazı veriler var. 2050 yılında 9,8 milyara ulaşacak nüfusun dörtte biri yeterli suya ulaşamayacak. 2011 yılında 41 ülkede bölgesel su sıkıntıları yaşandı. Bu ülkelerin yüzde 10’unun temiz su kaynaklarının tükenmekte olduğu değerlendiriliyor” dedi.
‘VATANDAŞA MİSYON BİÇMEK NE KADAR ANLAMLI?’
İşgenç, İZSU’nun sosyal medya paylaşımına yönelik eleştirilerde bulunarak, “Bu konuya yönelik merkezi yönetimler önlemler almaya çalışıyor. 8 Aralık 2025 tarihinde ‘Evde suyu akıllıca kullan’ başlığıyla İZSU bir paylaşım yaptı. Türkiye’de kamu yöneticileri çevre sorunlarıyla ilgili genellikle vatandaşa görev hatırlatıyor. Bunun bir yansıması da bu paylaşım. Salon ve otoparklarda hortumlara elveda deniyor. Ev içinde hortum kullanan var mı bilmiyorum. Muhtemelen bahçeli evler kastediliyor. Az yıkama isteyen tekstil ürünleri alın ve onları kullanırken dikkat edin deniyor. Şebeke kaybı olan bir şehirde bu sorunları konuşuyoruz. Vatandaşa misyon biçmek mertebe olarak ne kadar anlamlı?” diye konuştu.
‘ÖNERİLER SADECE RAPORLARDA KALIYOR’
Afetlere dair yapılan çalışmaların sadece raporlarda kaldığını ifade eden İşgenç, “Gelecekte yaşanacağı düşünülen afetlerin hiç gelmeyeceği ya da bizim ömürlerimizde yaşanmayacağı gibi bir algı var. Beklenen gün gelince şaşkınlık ve hazırlıksızlık yaşanıyor. Şehrimizde de bunu görüyoruz. Küresel iklim değişikliğinin nelere yol açabileceğine dair 2001 yılında bir kitap yayımlandı ve alışık olduğumuz meteorolojik süreçlerin değişeceği ifade edildi. Yurt dışında bu konuda çok sayıda çalışma yapılıyor. Belediyeler ‘afete dirençli kentler’ başlığıyla senaryolar ve çözüm önerileri sunuyor. Ancak gerçek dünyada bunların raporlarda kaldığını görüyoruz. Günlük yaşama dönük çalışmalar sınırlı. Böyle olmasa şebeke kayıpları bu kadar yüksek oranlara çıkmaz” dedi.

‘KAYIP KAÇAK ORANI YÜZDE 50’Yİ BULAN İLÇELER VAR’
İzmir’in ve bölgenin tarihsel olarak su konusunda hep sıkıntılar yaşadığını belirten İşgenç, “Bakanlık belediyelerden su kayıp-kaçak oranlarına dair bilgi istiyor. Daha önce bu uygulamalar yokken, Bakanlık rapor istediğinde Erzurum’da bu oran yüzde 5 çıktı. Gerçek olamayacak kadar iyi bir oran. İzmir’de de son olarak yüzde 25 civarında açıklandı. Bu alanda ölçüme dayalı verinin ne olduğu sorgulanmalı. Pompalanan suyla dağıtılan su miktarı üzerinden tahmin yapılıyor. Bu çok eksik bir yaklaşım. Ölçebiliyorsanız ölçmeniz gerekir. Metropol dışındaki ilçelerde ölçümlere göre kayıp-kaçak oranı yüzde 50’yi bulan yerler var. Bir tarafta oldukça kıt bir kaynak söz konusu. Bu şehirde adı Sarnıç olan bir yerleşim var. Bir dönem suyun yetersiz olduğu koşullarda, dönemin imkânlarıyla sarnıçlar yapılmış. Bu topraklarda Bergama Krallığı’na 600 kilometre uzaklıktaki Madra Dağı’ndan içme suyu getirilmiş. Kızılçullu’da su kemerleri, düşey sarnıçlar var. Manisa–Bergama arasındaki dağ köylerindeki camilerde su hasadı uygulanıyor. Su kısıtı bu coğrafyada her zaman vardı” dedi.
‘GÖRDES DELİK OLDUĞU İÇİN ARITMA TESİSİ DE VERİMSİZ ÇALIŞIYOR’
İşgenç, Gördes Barajı’nda yaşanan sorunlar nedeniyle Kavaklıdere Arıtma Tesisi’nin de verimsiz çalıştığını belirterek, “Suyun yaklaşık yüzde 45’i yüzeysel kaynaklardan, yüzde 55’i ise kuyulardan sağlanıyor. Bu yıl Tahtalı Barajı’ndan istenen miktarda su alınamıyor. Gördes Barajı’nın dibi delik ve su tutmuyor. Gördes su tutsaydı sorunları görmeyip öteleyecektik. İzmir, protokol gereği DSİ’ye barajdan su alıyormuş gibi ödeme yapıyor. Baraj sularını arıtmak için Kavaklıdere’de bir arıtma tesisi yapıldı ancak tesis en fazla kapasitesinin dörtte biri oranında su alabiliyor. İletim hattı yapıldı ama kamu kaynağı harcanarak gereksiz bir yatırım ortaya çıktı” ifadelerini kullandı.
‘SANAYİCİ VE TARIMDA NE KADAR SU KULLANILIYOR BİLİNMİYOR… SÜMERLER’DEN KALMA YÖNTEM’
Tarım ve sanayide su kullanım oranlarına dair ölçümlerin sağlıklı olmadığını söyleyen İşgenç, “Küçük Menderes Havzası’nda su kullanımı yüzde 80 civarında. Türkiye’de su kullanımına dair en güvenilir veriler kentlerde bulunuyor. Sanayicinin ne kadar su kullandığı bilinmiyor. Tarımda ise kullanıcı sayısının fazla olması ve kaçak kuyular nedeniyle net veri yok. Hâlâ Sümerler’den kalma salma sulama yöntemi kullanılıyor. Bu verimsiz bir yöntem. Topraktaki besin elementlerini sürüklüyor, azot ve fosforu azaltarak çevredeki su kaynaklarını kirletiyor. Çiftçi kendi hâline bırakılmış durumda, ayakta kalmaya çalışıyor” dedi.
‘DENİZDEN SU ARITMANIN METREKÜP MALİYETİ 2 DOLAR’
Deniz suyu arıtımının da gündeme geldiğini belirten İşgenç, “Bizde bir şeyin en büyüğünü yapma merakı var. Kamuda da genellikle işletmekten çok yapmaya odaklanılıyor. Tesis büyük olsun ama işletme maliyeti ne olursa olsun anlayışı hâkim. Deniz suyu arıtımı Orta Doğu’da yaygın. Buharlaştırma çok pahalı, ters ozmos ise yüksek enerji tüketiyor. Günümüzde metreküp maliyeti 1 dolar civarında, çevresel etkenlerle birlikte 2 dolara çıkıyor. Türkiye’de bazı turistik tesisler bunu kullanıyor, kentsel ölçekte ise Marmara’da Avşa Adası örneği var. Dalgalı deniz koşullarında sistem zorlanıyor. Kapasite zamanla artırıldı. Bu örnek iyi incelenmeli. İzmir için de ihtiyaç doğabilir ancak büyük tesisler yerine küçük ölçekli uygulamalarla değerlendirme yapılmalı” diye konuştu.
‘DAHA FAZLA KUYU AÇMAK MANTIKLI DEĞİL’
İşgenç, “Daha fazla kuyu açmak mantıklı değil. Kuyular derinleştikçe yaşlı sulara ulaşılıyor ve bu sularda ağır metaller bulunuyor. Öyle kuyular var ki arıtılmadan kullanılamıyor. Nicelik kadar nitelik de önemli. Geniş kesimlerin yararı gözetilmeli, su fiyatlarında kamucu bir yaklaşım benimsenmeli. Kaçak kuyuların ne kadar su çektiği bilinmiyor. Belediye içme suyunu nasıl takip ediyorsa, DSİ de endüstriyel su kullanımını denetlemeli” dedi.




