İnsanoğlunun hayatı çiçek üzerindeki bir çiğ gibi yuvarlanıp kaybolur.
Gautama Buddha
Yirmi üç, yirmi dört yaşlarındaydım. Öğretmenliğimin ilk yıllarını yaşıyordum. İlk bebeğime hamileydim. Nisan ayının son günleriydi. Dışarıda güneşin pırıl pırıl parladığı, rengarenk çiçeklerin yemyeşil otlar arasından göz kırptığı bir gün doğum iznine ayrılmak için son defa öğrencilerimle dersteydim.
Derslerine girdiğim her sınıf, öğretmen masasının üzerine bir armağan bırakmıştı. Genelde taze çiçek, kart, saksıda çiçek gibi maddi anlamı büyük olmayan, anısı açısından anlamlı armağanlardı. Bir sınıfta ise beni farklı bir sürpriz bekliyordu. Yaşamım boyu untamadığım hoş bir sürpriz ve gök kubbede hoş bir seda…
Öğrencilerim bebek için patchwork (yama) denen tarzda bir bebek örtüsü, bir bebek yastığı ve elleri ile özel bir kart hazırlamışlardı. Patchwork’un özelliği küçük kareler şeklinde kesilen renkli, çiçekli, pamuklu kumaşların tek tek birbirine dikilmesidir. Hem örtü hem yastık hem kart takım olarak, aynı tarzda hazırlanmıştı. Harika bir armağandı.
Çok özel, anlamlı bir armağandı. Bir süre sonra öğrencilerime bu işte liderlik edenin, bu çok incelikle düşünülmüş ve hazırlanmış duygulu armağanın arkasında kimin olduğunu fark ettim. Sınıfımda her zaman sıcacık bir gülümseme ile bakan, olumlu, duygulu bir öğrencimin annesine aitti bu çaba…
Yıllar geçti, çiçekler soldu, oğlum büyüdü, defalarca evden eve taşındık, ama o anlamlı örtü, yastık ve kartı hep sakladım. Hala da saklıyorum... Oğlum on sekiz yaşına geldiği yıl, bir sabah gazeteyi okurken acıyla sarsıldım... O ince, farklı, duygulu, yardımsever, kibar hanım, öğrencimin annesi, evinde yalnız olduğu bir anda birkaç kuruş para için öldürülmüştü…
Bu nasıl bir haksızlıktı? Toplumumuzun bir resmiydi adeta çizilen… Bir yanda duygulu, ince, kibar, yardımsever, bizlere kendimizi iyi hissetmemizi sağlayan güzel insanlar, bir yanda cinnete yaklaşan, hoyrat, hırslı, acımasız, açgözlü bir toplum…
Hangisi kazanacak? Hoyratlık mı, İncelik mi?
Son yıllarda yapılan araştırmalar hoyratlıkla incelik arasındaki çizginin duygularımızın eğitimi ile belirlendiğini gösteriyor. Yine son yıllarda çok ilerleyen beyin görüntüleme sistemleri ile beynin duygularla ilişkisi, uykuda beynin davranışı gibi durumlar incelenmiş, suç işlemeye kadar uzanan birçok davranışın duygular ile ilgili olduğu ispatlanmıştır.
Bu noktada, sağlıklı bir toplum için duyguların eğitiminin matematik ya da Türkçe eğitiminden ne kadar önemli olduğu ve sistematik olarak bu eğitimin yapılmasının gereği ortaya çıkmaktadır. Bu gereklilikten hareketle, bu yazı dizisi anne-babalara, eğitimcilere ve bu konuya ilgi duyan herkese yardımcı olacak bir rehber niteliğinde yazılmıştır.
Ah Şu Duygular, Keşke Olmasa Mıydı?
Duygularımız; yaşamımızı yönlendiren, renk katan, en büyük sevinçlerimizin ve acılarımızın kaynağı olan ah şu duygular…
· Peki, yaşamımızda bu denli büyük yeri olan gerçek duygularımızı ne kadar fark edebiliyoruz, onları anlamaya, tanımaya ne kadar zamanımızı ayırıyoruz?
· Çevremizdeki kişilerin duygularını ne kadar anlıyoruz?
· Duygularımızı ne kadar iyi yönetebiliyoruz?
· Diğer kişilerin duygularını ne kadar iyi yönetebiliyoruz?
· Duygularımızı iyi yönetemediğimizde kayıplarımız ne oluyor?
İş yaşamımızda, okul yaşamımızda, aile yaşamımızda, yani yaşamımızın her alanında başarısızlık bekliyor bizi, eğer duygularımızı yönetemiyorsak…
· Peki, içine düştüğümüz çatışmalar, anlaşmazlıklar, kısır döngüleri, ezilmeler, bunlar ve benzerleri bir yazgı mı?
· Yoksa, duygularımızı ve diğerlerinin duygularını idare etmeyi öğrenmemiz olası mı?
· Yaşamımızı ve ilişkilerimizi her yönde daha sağlıklı bir temele oturtmak, çocuklarımıza böyle bir yaşam eğitimi vermek olası mı?
Duygusal Zekâ IQ dan Önemli
Son yıllarda yapılan araştırmalarla böyle bir yaşamın yazgı olmadığı, duyguların eğitiminin hem yetişkinlere verilebileceği hem de okullarda çocuk ve gençlere öğretilerek onları iyi ve kaliteli bir yaşama hazırlamanın olası olduğu belirlendi. Bu araştırmalar sonucu ‘Duygusal Zeka’ kavramı ortaya çıktı.
Eskiden zekâ IQ (intelligence quotient) diye adlandırılan, çabuk öğrenme, çabuk kavrama, unutmama, matematik başarısı gibi bir kavramdan oluşuyordu. Başarının yalnızca böyle bir zekâ ile geldiği düşünülüyordu. Yapılan araştırmalar bunun doğru olmadığını gösterdi. Yüksek IQ’lu öğrencilerin ortalama IQ’lu öğrencilere göre yaşamda daha az başarılı oldukları yine uzun yılları kapsayan araştırmalarla belirlendi.
Howard Gardner ve Çoklu Zekâ
Son yıllarda Howard Gardner zekanın o kadar kolay tanımlanabilir bir kavram olmadığını savunarak zekâ üzerindeki tabuları yıktı. Toplumu çoklu zekâ kavramıyla tanıştırarak zekanın tek yönlü olamayacağı düşüncesini getirdi. Çoklu zekâ kavramı çocukların zekalarının onların müzik, sanat, matematik, edebiyat, spor gibi yeteneklerine göre gruplanmasıydı.
Yani, Howard Gardner’a göre bir kişide örneğin müzik zekâsı yüksek iken diğer kişide matematik, diğer bir kişide ise sanat zekâsı yüksek olabiliyor. Howard Gardner ile başlayan çoklu zekâ kavramına Harvard Üniversitesinde Hoca olan Prof. Dr. Daniel Goldman ile Duygusal Zekâ kavramı eklendi. Kişilerin duygusal açıdan da zeki ya da cahil olabileceği belirlendi.
Daniel Goleman ve Duygusal Zekâ
Geçimli olmak, kendisinin ve karşısındakinin duygularını idare etmek, kendini motive etmek, empati, hoşgörü gibi özelliklerin yaşamda başarı getirdiği, başarılı olmanın yalnızca IQ ile sağlanmadığı kanıtlandı. Kendine aşırı güvenen, kendini beğenmiş, empati yapamayan, diğerlerinin gereksinmelerini anlayamayan öfkeli, kaygılı ama yüksek IQ’lu çocukların yaşamda fazla başarı kazanmadığı, evliliklerini iyi götüremedikleri görüldü.
Yani geleneksel zekâ kavramı iyi yaşamın anahtarı değildi, hatta birçok zaman hırs, baskı gibi unsurlarla mutsuzluktu. Sonuç olarak, araştırma bulguları, iş, aile ve okul yaşamındaki başarının IQ kadar EQ-Emotional Quotient (Duygusal Zekâ) tarafından oluştuğunu belirledi. Duygusal zekâ yoksunluğunun, kişinin aile yaşamından mesleki başarısına, toplumsal ilişkilerinden sağlık durumuna kadar birçok alanda sıkıntılara yol açtığı anlaşıldı.
Sevginin Olmadığı Yerde Suç Oranı Yüksek
Yaşamdaki en değerli duygumuz sevmek ve sevilmektir. Olmadığı zaman eksiği hissedilen, varken bazen değeri bilinmeyen bu duygu, tüm yaraları saran, tüm incelikleri yaratan bir değerdir. Sevginin olmadığı ortamlarda hoyratlık yeşerir, suç işleme miktarı artar. Bu anlamda sevgi ve empati duygusal zekanın büyük bir parçasıdır.
Son günlerde İngiltere’de özel, erkek, yatılı okullarında okumuş ve sevgisizlik, hoyratlık ortamı içinde yaşam boyu depresyondan kurtulamamış kişilerin yazdığı kitaplar kitapçılarda. “Yakınamıyorduk çünkü özel okul olduğundan herkes bizi gümüş kaşıkla besleniyor biliyordu ancak biz her gün öğretmen ve müdürden sopayla (corporal punishment) dayak yiyorduk” diyerek o sevgisizlik ortamının berdelini ödediklerini söylüyorlar.
· Duygusal Zekâ Nedir?
· Kendi duygu ve yeteneklerini tanıma,
· Bu duygu ve yetenekleri kabul ederek yenilerine, daha iyilerine açık olma,
· Kendine ve işine ait hedeflere istekle ve başarıyla kilitlenme,
· Diğerlerinin duygu,
· Gereksinim
· Problemlerini anlama,
· Onları önemseyerek iletişim kurma,
· Ekip çalışması için gereken iletişim, dürüstçe ikna etme, uzlaşma gibi yeteneklerdir.
· Duygusal Zekâ Ne Değildir?
· Herkese şirin görünmek gayreti ile sürekli gülümseyerek sempatik davranmak değildir.
· Ne zaman sert ne zaman yumuşak davranılacağının bilinip hissedilmesidir.
· Kendine aşırı değer vermek,
· Diğerlerini dinliyormuş gibi görünürken hiç ciddiye almamak,
· Yalanlara baş vurmak,
· Başarılı olmak için diğerlerini karalamak,
· Dedikodu yapmak gibi davranışlar değildir.
· Bu tür davranışlar kısa vadede başarı getirse bile uzun vadede gerçek anlaşılacağı için geçerli yollar değildir.
· Duyguları kontrolsüz bırakmak değildir.
· Duyguları etkin ve uygun bir biçimde gösterebilmektir.
Daniel Goleman’a göre duygusal zekâ beş alanda incelenebilir:
Özbilinç:
· Kendini tanıma.
· Gerçek duygularımızı fark edebilme.
· Bunu başaran kişiler evlilikten mesleklerine kadar yaşamlarını daha iyi yönetebilirler.
Duyguları idare edebilmek:
· Kendini yatıştırabilmek,
· Yaşamın tatsız sürprizleriyle karşılaştıktan sonra kendini toparlayabilmek,
· Kendine hâkim olabilmek,
· Fevri davranışları zapt edebilmek,
· Doyumu erteleyebilmek.
Kendini harekete geçirebilmek:
· Duyguları bir amaç doğrultusunda toplayabilmek,
· Dikkat edebilmek,
· Yaratıcılık,
· Motivasyon.
Empati:
· Başkalarının duygularını anlayabilmek,
· Kökü özbilinçtir,
· Duygularımıza ne kadar açıksak, başkalarının duygularını okumayı o kadar iyi beceririz.
İlişkileri yürütebilmek:
· İlişki sanatı başkalarının duygularını idare etme becerisidir.
· Arabuluculuk
· İçtenlik
· Yapıcılık
· Olumlu köprüler kurmak
Kendimizi Eğitebilir Miyiz?
İnsanlar yukarıdaki beş alandaki yetenekleri açısından farklılık gösterirler. Örnek; başkalarının kaygılarını kolay yatıştırırlar, kendi kaygılarını yatıştırmakta beceriksizdirler. Ancak, beyin sürekli öğrenen bir organdır. Duygusal becerilerdeki aksaklıklar düzeltilebilir. Duyguları eğitebilmek için önce onları anlamak, duyguları anlamak için de öncelikle temel duygu kümelerini bilmek, isimlendirmek gerekir.
Yüzlerce duygu vardır. Bunlar çeşitli şekillerde kümelenebilir. Burada, ben Daniel Goleman’ın kümeleme şeklini örnek alacağım. Temel duygu kümelerini anlamak kolaydır ama genelde duyguları tek tek değil, bir arada yaşarız. İşte, o zaman duyguları anlamak zorlaşır ve hem kendimizle hem diğerleriyle çatışma yaşarız. Haftaya duygu kümeleri ile devam edeceğim…