22 Haziran 2025’te, ABD’nin girişimiyle İran ile İsrail arasında ilan edilen ateşkes, yüzeyde diplomatik bir başarı gibi görünse de gerçekte dört kırılgan denklemin sonucuydu. Bu dört denklem ne bir masada kuruldu ne de bir metinde yazıldı. Hepsi sahada ve cephede şekillendi denebilir. Bu denklemler şu başlıklar altında incelenebilir:

İsrail’in füze stoku tükendi

İsrail, 13 Haziran’daki saldırılarında İran’ın nükleer altyapısına yönelik geniş çaplı bir hava saldırısı başlattı. Yerli ve yabancı kaynaklara göre, İsrail F-35’ler eşliğinde derin hedeflere nokta atışları gerçekleştirdi. Ancak İran, bunun karşılığında yüzlerce füze fırlatarak doğrudan Tel Aviv ve Hayfa’yı hedef aldı.

Savaş teknolojisi uzmanı UziRubin’e göre, İsrail’in “Demir Kubbe”, “David’sSling” ve “Arrow 3” sistemlerine aşırı yüklenildi. Savaşın yalnızca 6. gününde savunma sistemleri yeniden doldurulamaz hâle geldi. ABD’den ek mühimmat talep edildi ama lojistik olarak sevkiyat zaman alacaktı. İsrail’in cephanesi sürdürülebilir bir savaş için yetersizdi. Ateşkes, askeri zorunluluktu.

İran’ın Hürmüz kartı ve körfez panik hattı

İran Meclisi, 22 Haziran’da aldığı kararla Hürmüz Boğazı’nın kapatılması önerisini onayladı. Bu, enerji piyasaları için alarm ziliydi. Çünkü dünya petrolünün yaklaşık %20’si bu dar geçitten akıyor. Olası bir kapatma:

  • Suudi Arabistan’ın petrol ihracatını felç ederdi.
  • BAE ve Katar’ın enerji hatlarını tehlikeye atardı.
  • Ayrıca kapatma yetkisi bile petrol fiyatlarını 2 gün içinde %12 artırdı.

Körfez ülkeleri, ABD’ye “bu savaş hemen durmalı” mesajı verdi. Washington, İsrail’i dizginlemek zorunda kaldı.

Avrupa’nın göç dalgası korkusu

İran’daki çatışmaların derinleşmesi, özellikle Kürt bölgelerinde ve Huzistan’da iç göç hareketliliğine yol açtı. AB İltica Ajansı (EUAA), İran’dan batıya doğru bir göç dalgasının başlamak üzere olduğunu rapor etti.

2023’te Afganistan’dan gelen 200 bin kişinin Avrupa iç siyasetini sarstığı düşünüldüğünde, İran’dan gelecek en az 1 milyonluk potansiyel dalga, kıta için siyasi bir felaket anlamına gelirdi. Almanya, Fransa ve Yunanistan, Washington’a açık mesaj verdi: “Bu savaş Avrupa’yı göçe boğar, durdurun.” Dolayısıyla, ABD’nin ateşkes çağrısının ardında yalnızca diplomasi değil, Avrupa’nın feryadı da vardı.

Trump’a yapılan azil tehdidi ve siyasi geri adım

ABD’nin İran’a saldırı başlatmasından sonra Demokratlar, savaş yetkilerinin keyfi kullanımı gerekçesiyle, Trump’a azil süreci başlatma sinyalleri verdi. Cumhuriyetçilerin bir kısmı bile İran savaşına mesafeli durdu. Kamuoyu ise 2003 Irak savaşı sendromuyla yeni bir savaşa karşı çıktı.

Trump için bu savaş, kampanya söylemine ters düşen bir bataklıktı. “Biden savaş çıkaracak” demişti ama savaş kendisinin döneminde patladı. Ateşkesi desteklemek, geri adım gibi görünse de siyaseten daha güvenli bir zemin. Böylece iç politik baskısı kısmen hafifledi, dış cephede diplomatik soluk alındı.

Bu ateşkes, barış değil; yorgunluğun, korkunun ve zorunluluğun ürünüdür

Bu ateşkesin adı diplomasi ama özü tükenmişliktir. Ne İsrail zafer kazandı ne İran geri çekildi. ABD’nin müdahalesi ise bir barış inisiyatifi değil, bir çöküşü önleme manevrasıdır. Ateşkes sürdürülebilir mi? Bu, dört kırılgan unsura bağlı: İsrail, yeniden cephane stokladığında ne yapacak? İran, Hürmüz’ü gerçekten kapatırsa ne olur? Avrupa göçle ne kadar baş edebilir? Trump, sağı solu belli olmadığı için yeniden İsrail’e yol verir mi?

Bu soruların cevapları, önümüzdeki haftaları, ayları ve ateşkesin geçici bir teselli olup olmadığını belirleyecek. Bugün için ise şunu açıkça söyleyebiliriz: Bu ateşkes, bir müzakere zaferi değil; savaşın kontrolsüz büyümesini engelleyen bir acil fren sistemidir. Yine de savaş kışkırtıcılığı yapanlar ve Amerika ile İsrail saldırganlığından İran’daki rejimi devirerek demokrasi ve halklara özgürlük getireceğine dair medet uman hayalperestler dışında, savaş karşıtı vicdanı olan herkes buna da şükür diyor…